"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
KARAR : Ret
Taraflar arasında Mahkemesinde görülen tapu iptali ve tescili davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, dava konusu 599, 600, 601, 602, 603, 604, 605, 606, 607, 613, 752 parseller ile dava dışı 216, 389, 390, 3590 ve 3361 parsel sayılı taşınmazlarının üzerinde ipotek ve haciz bulunduğunu, bu nedenle davalıdan aldığı 4.200 Alman Markı karşılığında borcunu ödeyene kadar dava konusu edilen ve dava dışı taşınmazlarını 07.09.1988 tarihinde davalıya devrettiğini, davalının da aynı tarihte dava dışı babası ...'e satış yetkisini içeren vekaletname verdiğini, dava dışı vekil ...'in dava dışı taşınmazları sattığını, bu şekilde davalıya olan borcun ödendiğini, davalının 26.06.1989 tarihinde vekil ...'i azlettiğini, dava konusu taşınmazları aralarındaki inanç sözleşmesine rağmen kendisine iade etmediğini ileri sürerek davalı adına kayıtlı taşınmazların tapularının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, aşamada taşınmazların ... Kalapen’e devri üzerine ...’ın davaya dahil edilmesini istemiş, 752 parsel sayılı taşınmazdaki ... payının dava dışı şirkete temliki üzerine de anılan parsel yönünden bedel istediğini bildirmiştir.
II. CEVAP
Davalı ..., taşınmazları satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuş, ölümüyle mirasçıları davaya dahil edilmiştir.
Davalı ..., iyiniyetli üçüncü kişi olarak satın aldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 31.05.2012 tarihli ve 2010/712 Esas, 2012/491 Karar sayılı kararıyla; zamanaşımının geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 17.12.2012 tarihli ve 2012/11518 Esas, 2012/15310 Karar sayılı kararı ile "... Dava, inançlı işlem hukuksal nedenine dayalı yolsuz tescil nedeni ile açılan bir tapu iptali ve tescil davasıdır... Bu tür davalar ayrık durumlar hariç (3402 sayılı Yasa'nın 12/3. maddesi gibi) hiçbir zamanaşımı ya da hak düşürücü süreye tabi değildir... Somut olaya gelince; mahkemece bu yönde inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır. Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda inceleme ve araştırma yapılması, taraf delilerinin değerlendirilmesi ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir" gerekçesiyle Mahkeme kararı bozulmuştur.
B. Mahkemesince Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 10.03.2016 tarihli ve 2013/433 Esas, 2016/176 Kararı sayılı kararı ile inançlı işleme dayanak olarak sunulan ara sözleşme başlıklı belge altındaki imzanın davalı ...'e ait olduğunun tespit edilemediği, davalının da sözleşme altındaki imzayı kabul etmeyerek yemin eda ettiği, inançlı işlem iddialarının ve el ve iş birliği içinde dahili davalıya devir yapıldığının ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
Dairenin 23.09.2019 tarihli ve 2016/12110 Esas, 2019/4762 Karar sayılı kararı ile, “…Adli Tıp Kurumu tarafından düzenlenen raporda, davacının inançlı işlem iddialarına dayanak yaptığı sözleşme altındaki imzanın davalı ...'ın eli ürünü olup olmadığının belirlenemediği anlaşılmaktadır. Sözleşme altındaki imzanın davalıya ait olup olmadığının tespit edilememesi bu belgenin hukuki değerlendirmeye esas alınamayacağı sonucunu ortaya çıkarmaz. Hal böyle olunca, mahkemece yapılması gereken iş, ara sözleşme adlı belgenin davalının eli ürünü olması halinde delil başlangıcı niteliğinde olup olmadığı yöntemince değerlendirilerek, delil başlangıcı niteliğinde olduğu kanaatine varılır ise taraflarca bildirilen tüm deliller toplanmak ve tanıklar dinlenmek suretiyle varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken diğer deliller ile ispat edilemeyen hallerde en son delil olarak başvurulması gereken yemin deliliyle sonuca gidilmesi isabetsizdir..” gerekçesiyle Mahkeme kararı bozulmuştur.
D. Mahkemesince İkinci Bozma Kararına Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 23.03.2022 tarihli ve 2020/145 Esas, 2022/149 Kararı sayılı kararı ile ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı temyiz dilekçesinde özetle, kararın usulsüz ve kamu vicdanına aykırı olduğunu, yapılan işlemlerle verilen yerlerin alınan paradan çok daha fazla olduğunu, taşınmazların bir kısmını da satarak fazlasıyla aldığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescili istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak ... veren geçerli sözleşmelerdir (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 97 nci maddesi). Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ncı ve 27 nci maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır. TBK’nın 97 nci maddesine göre, karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme ... olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.
İnançlı işlem inanç sözleşmesine dayandığından, sözleşmelere ilişkin zaman aşımı hükümlerinin inançlı işlemlere de uygulanacağı, bu sürenin inançlı işlemin türüne göre kıyasen tatbik edilecek vekalet ve rehin hükümlerine göre belirleneceği gerek uygulamada gerekse doktrinde baskın görüş olarak benimsenmektedir. Ne var ki, zaman aşımı süresinin başlaması için inanç ilişkisi sona ermeli veya alacak muaccel hale gelmelidir. Bu itibarla inanç sözleşmesi sona ermediği, inanç konusu inanılanda, alınan para inananda kaldığı sürece zaman aşımı süresinin başlamasına olanak yoktur. Açıklanan kuralın doğal sonucu olarak taraflar borcun ödenmesi için bir süre kararlaştırmış ve borç bu süre içerisinde ödenmemiş olsa dahi inanç ilişkisi devam ettiğinden inanç konusunun iadesi için dava açılabilir. İnanılan, kararlaştırılan sürenin geçtiğinden bahisle inanç konusunu iade etme yükümlülüğünün sona erdiğini savunarak iade borcunu yerine getirmemezlik yapamaz. Keza kararlaştırılan süre içerisinde borcun ödenmemesi halinde inanç konusunun inanılana geçeceği, inananın dava açamayacağı yönünde inananın müzayakasından yararlanılarak sözleşmeye konulan böyle bir koşul 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) 873 üncü ve 863 üncü maddelerinin buyurucu hükümlerine aykırı düşeceğinden geçersiz olup, sözleşme serbestisi kuralına dayanılamaz. Aksinin kabulü halinde borç veren borç alanın darda kalmasından yararlanarak daima inanç sözleşmelerine böyle bir hüküm koymak suretiyle söz konusu madde hükümlerinden kurtulma ve borç verdiği kişinin malını veya hakkını çok az bir bedel ile eline geçirme, onu istismar etme olanağını elde etmiş olur ki, bu husus sözleşme hukukunun genel prensiplerine, ahlaka, kanun koyucunun amacına ters bir sonuç doğurur. Nitekim böyle sözleşmelerin batıl olduğu TBK’nın 26 ncı ve 27 nci maddelerinde hükme bağlanmıştır.
3. Değerlendirme
1. Temyiz olunan nihai kararların bozulması, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun geçici 3/2 maddesinin yollamasıyla, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HUMK) uygulanacağı davalar yönünden HUMK'un 428 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı halinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen Mahkeme kararının bozma ilamına uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacının yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı 99,20 TL bakiye onama harcının temyiz edenden alınmasına,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
25.01.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.