Logo

1. Hukuk Dairesi2022/5694 E. 2023/2166 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Vekalet görevinin kötüye kullanılması ve gabin nedeniyle tapu iptali ve tescil davasında, vekaleten yapılan taşınmaz satışının geçerliliği.

Gerekçe ve Sonuç: Vekilin vekalet görevinin kötüye kullanıldığına ve satış işleminde gabin bulunduğuna dair yeterli ve kesin delil bulunmadığı, davacıların satıştan haberdar oldukları ve satış bedelinin bir kısmının kendilerine ödendiği gözetilerek yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki vekalet görevinin kötüye kullanılması ve gabin nedeniyle tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacılar vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde, davacıların ve davalı ... ...'in muris ...'in mirasçıları olduğunu, dava konusu murise ait ... ili, ... ilçesi, ... köyü mevkii, 262 parsel sayılı taşınmazın, davalı ... ... tarafından vekaleten çocukluk arkadaşı olan diğer davalı ...'ya 200.000 TL bedelle satış işleminin gerçekleştirildiğini, ancak taşınmazın değerinin bu bedelden çok daha fazla olduğunu, nitekim davalı ...'in emlak alım-satım işleriyle de uğraştığını, davalı ... ...'in vekalet görevini kötüye kullandığını, davalı ... ...'in iyi niyetle hareket edildiği düşünülecek olduğunda edimler arasında aşırı nispetsizlik bulunduğundan ve satış işlemi sırasında murisin 89 yaşında olduğundan murisin tecrübesizliğinden yararlanıldığını, bu nedenle gabinin söz konusu olduğunu ileri sürerek, dava konusu taşınmazın davalı ... adına olan tapu kaydının iptali ile muris ... adına tescilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili cevap dilekçesinde, dava konusu taşınmazı davalı ...'in 11.05.2016 tarihinde satın aldığını, muris ...'nın taşınmazın satışa çıkarıldığından ve 200.000 TL bedelle satıldığından haberdar olduğunu, ayrıca satış işleminden sonra davacıların banka hesabına ayrı ayrı 25.000 TL satış bedeli yatırıldığından, davacıların da bu satış işleminden haberdar olduğunu, bu nedenle aşırı yararlanma iddiası yönünden 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu, murisin 2007 yılında yatağa bağımlı hale geldiğini, bu tarihten vefatına kadar davalı ... ...'in, murisin her türlü bakımını üstlendiğini, taşınmazın ekonomik ihtiyaçlar nedeniyle satıldığını, satış bedelinin bir kısmının davacılara ödendiğini, bir kısmı ile murisin ve birlikte yaşadığı davalının ailesinin borçlarının ödenmesi için kullanıldığını, artan kısmı ile murisin ikinci evliliği döneminde yaşadığı evinin satın aldığını, davalı ...'in inşaat müteahitliği işi ile uğraştığını, dava konusu yerin imar planı içerisine alınma ihtimaline binaen yatırım amacıyla satın alındığını, her iki davalı arasında uzun süreli bir arkadaşlık olmadığını, aynı derneğe üye olmaları nedeniyle birbirlerini tanıdıklarını, dava konusu taşınmazın gerçek bedelinin üstünde bir bedelle satışının gerçekleştiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile murisin dava konusu taşınmazı satın alan davalı ...'yı görerek taşınmazın davalı ...'ya devrinin yapıldığı anlaşıldığından, vekalet görevinin kötüye kullanılmasının yasal unsurlarının oluşmadığı, diğer yandan dinlenen tanık anlatımları ve özellikle taşınmazın 3-4 yıl gibi bir süre satılık olması, davacıların satıştan haberdar olmaları, taşınmazın 11.05.2016 tarihinde satışından ve davalı ...'e taşınmazın bedeli olan 200.000,00 TL'nin 11.05.2016 tarihinde yatırılmasından sonra 21.05.2016 tarihinde davacılar ..., ... ve ...'ın hesaplarına taşınmaz satışından elde edilen bedelden 25.000'er TL para yatırılması, murisin 9-10 yıl süre ile felçli olması ve maddi-manevi tüm bakımının davalı oğlu ... tarafından yapılması, satıştan murisin haberdar olması, murisin vefat ettiğinde akli melekelerinin yerinde olması hususları gözetilerek ve 3. kişinin iyi niyetinin korunması gerektiği değerlendirilerek yapılan satışta herhangi bir aşırı yararlanma unsurlarına da rastlanmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacılar vekili istinaf dilekçesinde özetle, çelişkili tanık beyanları ile hükmün kurulduğunu, bilirkişi raporu ile taşınmazın satış bedeli arasında 197.080 TL fark bulunduğunu, ayrıca murisin işlem yapıldığında 89 yaşında olduğunu, aşırı yararlanmanın tüm şartlarının oluştuğunu, ayrıca davalıların birbirini tanıdığını, 15 yıldır arkadaş olduklarını, taşınmazın değerinin altında satıldığından murisin bu durumu bilmesinin vekalet görevinin kötüye kullanılmadığını göstermeyeceğini belirterek, İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesiyle, davacılar vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle, murisin satışa ilişkin olarak davalıya talimat verdiği ve satıştan haberdar olduğu hususunda somut bir delil bulunmadığını, taşınmazın bilirkişi heyetince belirlenen gerçek değerinin neredeyse yarısı bir bedelle satıldığını, vekilin vekalet verenin yararını gözetmekle yükümlü olduğunu, taşınmazı satın alan davalının diğer davalının 15 yıllık arkadaşı olduğunu, bu nedenle iyiniyetli olduğundan söz edilemeyeceğini, İlk Derece Mahkemesinin gerekçesinde vekalet ilişkisinin değerlendirilmesi gerekirken, ölünceye kadar bakma sözleşmesine dayanılmışcasına murisin bakımının davalı oğlu tarafından yapıldığı hususlarına yer verilmesinin hatalı olduğunu, somut olayda aşırı yararlanma için aranan objektif ve sübjektif şartların gerçekleştiğini ileri sürerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve gabin hukuki nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1.Bilindiği üzere, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) temsil ve vekalet akdini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar. TBK'da sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Vekil üstlendiği ... ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür. Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda ... ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nın 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk 818 sayılı Borçlar Kanunu'nda (BK) daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'da benzer alanda ... ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

2.Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

3. Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

4. Sözleşmenin aşırı yararlanma (gabin) nedeniyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak, zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış TBK'nın 28. maddesiyle "Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir.

Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir." hükmü getirilmiştir.

5. O halde, aşırı yararlanmadan (gabinden) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik (hafiflik) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene (sömürülene), sözleşme tarihinden itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir.

6. Hemen belirtmek gerekir ki aşırı yararlanma davasında öncelikle edimler arasındaki, açık oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü, psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir.

3. Değerlendirme

1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacılar vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı 99,20 TL bakiye onama harcının temyiz edenlerden alınmasına

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

10.04.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.