Logo

1. Hukuk Dairesi2022/966 E. 2022/3127 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Mirasbırakanın vekalet verdiği avukatın vekalet görevini kötüye kullanarak miras paylarını düşük bedelle satması nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davasında ispat yükünün kimde olduğu ve davanın kabul edilip edilmeyeceği hususunda çıkan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacının, vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını ispatlayamaması ve HMK 190. ve TMK 6. maddeleri uyarınca ispat yükünün davacı tarafta olması gözetilerek, istinaf mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : ANKARA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 16. HUKUK DAİRESİ

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davası sonunda Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesince verilen karar yasal süre içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olmakla, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, mirasbırakanları Yusuf Demirocak’tan intikal eden 248 ada 57 parsel sayılı taşınmazdaki 4 numaralı bağımsız bölümdeki ve 2980 ada 15 ile 267 ada 13 parsel sayılı taşınmazlardaki miras paylarının, Nevşehir Asliye Hukuk Mahkemesinde muris tarafından açılan dava dosyasının takibi için verdiği vekaletnamenin kötüye kullanılması suretiyle, kardeşi davalıya satış suretiyle temlik edildiğini, vekaletin hile ile alındığını ve kendisine satış bedeli ödenmediğini ileri sürerek tapu kayıtlarının iptali ile miras payı oranında adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, dava konusu taşınmazların muristen kendilerine intikal ettiğini, davacı paylarını bedeli karşılığında satın aldığını ve dava konusu taşınmazların satışının gerçek olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Nevşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 19/12/2017 tarihli ve 2016/737 E., 2017/502 K. sayılı kararıyla; davacı tarafın dava dilekçesinde açıkça tanık deliline dayanmadığı sürece mahkemece tanık dinlenmesinin mümkün olmadığı, dosya kapsamında davacı tarafından verilen dava dilekçesinde dayandığı delillerin belirtilmediği, bu durumda davacı tarafından verilen vekaletin kötüye kullanıldığına ilişkin bir delil dosyaya sunulmadığından davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

1. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı istinaf başvurusunda bulunmuştur.

2.Kaldırma Kararı

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’nin 03/05/2018 tarihli ve 2018/714 E., 2018/571 K. sayılı kararıyla; “ ... Somut olayda davanın 23/12/2016 tarihinde 5.000,00-TL değer gösterilmek suretiyle açıldığı, davacının çekişme konusu taşınmazlardaki miras paylarının vekalet görevinin kötüye kullanılması suretiyle kardeşi davalıya temlik edildiğini iddia ettiği ve değer farkına dayandığı, Mahkemece dava konusu edilen taşınmazlardaki temlike konu edilen davacının miras payına isabet eden değerin belirlenmesi bakımından mahallinde uzman bilirkişiler marifetiyle keşif yapılmadığı, başka bir deyişle dava değeri belirlenmeden sonuca gidildiği anlaşılmaktadır. O halde, 492 sayılı Harçlar Kanunu 16., 27/3., 30. ve 32. maddeleri uyarınca çekişmeye konu edilen taşınmazların temlike konu edilen ve davacının miras payına isabet eden dava tarihi itibariyle değerinin saptanarak belirlenen değer üzerinden nispi karar ve ilam harcının 1/4 ünün mahkeme veznesine yatırılması ve açıklanan usulü işlemin tamamlanmasından sonra bir karar verilmesi gerekirken anılan usuli eksiklik giderilmeden yargılamaya devam edilmesi doğru değildir.” gerekçesi ile mahkemece verilen kararın kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

3. İlk Derece Mahkemesince Kaldırma Kararı Sonrasında Verilen Karar

Nevşehir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 16/04/2019 tarihli ve 2018/314 E - 2019/267 K. sayılı kararıyla; kaldırma kararından önceki kararda belirtilen gerekçelerle; davanın reddine karar verilmiştir.

4. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

5. İstinaf Nedenleri Özetle

Davacı, Yerel Mahkeme kararının oluşa, usul ve yasaya aykırı olduğunu, iradesi dışında ve cahilliğinden kaynaklanarak alınan vekaletname gereğince muristen kalan gayrimenkullerinin tamamen rızası ve talebi dışında, bilgisi olmadan çok düşük bedelle devredildiğini, ayrıca çok düşük bedelle yapılan satışlar bir yana, bu satışlardan herhangi bir bedelin kendisine ödenmediğini ve bu hususların yerel Mahkemece dikkate alınmadan karar verildiğini ileri sürerek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

6. Gerekçe ve Sonuç

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesinin 25/11/2021 tarihli ve 2019/1601 E., 2021/2176 K. sayılı kararıyla; muris...'ın tüm mirasçılarının, Nevşehir 4. Noterliğinin 10.07.2013 tarihli vekaletnamesi ile Av. ...'ye hem leh ve aleyhine açılan davaların takibi hem de Nevşehir ili ve hudutları dahilindeki taşınmazlardaki hak ve hisselerinin satışı için yetki verdikleri, bu yetkiye dayanarak dava dışı vekil ...'nin, dava konusu taşınmaz paylarını 22.07.2013 tarihinde davalıya satış suretiyle devrettiği, bu satışta 15 parseldeki davacı payının 1.900,00 TL, 13 parseldeki davacı payının 9.500,00 TL ve 4 numaralı bağımsız bölümdeki davacı payının ise 5.833,00 TL bedelle temlik edildiği, Dairenin 03.05.2018 tarihli kararında davacının bedel farkına dayandığı açıkça belirtilmesine rağmen Mahkemece taşınmazların temlik tarihindeki gerçek değerleri araştırılmamış ise de temlik tarihinde mesken ve arsa vasıflı olan bu taşınmazlar için resmi senette gösterilen bedellerin oldukça düşük olduğunun açık olduğu, Av. ..., 10.07.2013 tarihli vekaletname ile muris...'ın taraflar da dahil tüm mirasçılarının vekilliğini üstlenmiş iken resmi senette davalı dışındaki mirasçıları temsil ederek devri gerçekleştirdiği, sonrasında eldeki davada da davalıyı vekil sıfatıyla temsil ettiği, temlik bedelinin davacıya ödendiğine dair herhangi bir belge sunulmadığı, avukat olarak görev yapan ve hukuk eğitimi almış olan vekilin basiretli davranması gerektiği, vekilin, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğünü ihlal ettiği, davalının ise vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde hareket ettiği ve vekâlet görevinin kötüye kullandığını bilen veya bilmesi gereken kişilerden olduğu anlaşılmakla, vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması ve davanın kabul edilmesi gerekirken, davanın ispat edilemediği gerekçesi ile reddinin doğru olmadığı gerekçeleri ile davacının istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemecesince verilen kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

1.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Temyiz Nedenleri

Davalı vekili, davacı tarafın davanın ispatında hiçbir delile dayanmadığını, rayiç bedellerin çok düşük gösterilmesinin davalının kusuru olmadığını, vekaletnamede davacının menfaati gözetilerek işlem yapıldığını, davacının herhangi bir hak kaybının söz konusu olmadığını, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen kararın yerinde olduğunu, davacının kendisinin kandırıldığını, hata ve hile ile taşınmazı devrettiğini belirtmesinin de usul ve yasalara aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

3.Gerekçe

3.1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.

3.2.İlgili Hukuk

3.2.1. Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.

6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.

Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.

Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nın 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (re'sen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.

3.2.2. HMK’nın 190. maddesinde, "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.",

3.2.3. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesinde, "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.",

hükümlerine yer verilmiştir.

3.3. Değerlendirme

3.3.1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1925 doğumlu mirasbırakan...’ın 20/06/2013 tarihinde öldüğü, geriye mirasçı olarak davacı oğlu ..., davalı oğlu ... ile dava dışı eşi Mürüvvet ve dava dışı torunu ...’in kaldıkları, murisin adına kayıtlı dava konusu 248 ada 57 parsel sayılı taşınmazdaki 4 nolu bağımsız bölüm ile 267 ada 13 ve 2980 ada 15 parsel sayılı taşınmazların ve dava dışı 2974 ada 17- 2986 ada 1 ve 141 ada 7 parsel sayılı taşınmazlardaki payların 12/07/2013 tarihli intikal işlemi ile mirasçılarına intikal ettiği, daha sonra davacı ...’a intikal eden payların 22/07/2013 tarihli satış işlemi ile davalı kardeşi ...’a temlik edildiği, satış işleminde davacı adına vekaleten (Nevşehir 4. Noterliği’nin 10/07/2013 tarihli ve 4217 yevmiye nolu vekaletnamesi ile vekil olarak tayin edilen) dava dışı Av....’nin hareket ettiği, aynı satış işlemi ile diğer mirasçıların da paylarını davalıya devrettikleri hususu kayden sabittir.

3.3.2. Somut olayda, eldeki vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuki nedenine dayalı davanın niteliği gereği, ispat külfetinin davacıda bulunduğu, davacı tarafından ise davasını ispata yarar herhangi bir delil bildirilmediği, davacı ile birlikte diğer paydaşların da paylarını davalıya devrettiği, taşınmazların resmi senette gösterilen bedellerinin düşük olmasının tek başına ispata yeterli olmadığı anlaşılmaktadır.

3.3.3. Hal böyle olunca, davacının iddialarını HMK’nın 190. ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca kanıtlayamadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi gerekirken, delil bulunmadan, kanaate dayanarak ve yanılgılı değerlendirme ile davanın kabulüne karar verilmesi doğru değildir.

VI. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle; davalı vekilinin yerinde görülen temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371/1-a maddesi uyarınca Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi kararının BOZULMASINA, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince dosyanın kararı veren Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi’ne gönderilmesine, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 14/04/2022 tarihinde kesin olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.