Logo

1. Hukuk Dairesi2023/157 E. 2025/2396 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacılar tarafından padişah fermanı ile kendilerine tahsis edildiğini iddia ettikleri yaylaya, davalılar tarafından yapılan müdahalenin önlenmesi ve yapıların yıkılması ile asli müdahil Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ise yaylanın vakıf adına tescilinin istenmesi üzerine, yaylanın mülkiyetinin ve kullanım hakkının kime ait olduğu hususunda uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: 4342 sayılı Mera Kanunu uyarınca yetkili merci olan Mera Komisyonları tarafından yapılan tahsislere karşı kadim yararlanma iddiasına dayanılarak dava açılamayacağı ve meraların özel mülkiyete konu olamayacağı gözetilerek, mahkemenin davacı ve asli müdahilin davalarını reddeden direnme kararı, vekalet ücretine ilişkin kısım düzeltilerek onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2004/86 E., 2010/116 K.

Mahkeme kararı asli müdahil vekili ve davacılar vekili tarafından duruşma istekli olarak temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 06.05.2025 Salı günü duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde, temyiz eden davacı ..., davacı ..., asli müdahil Vakıflar Genel Müdürlüğüne izafeten Trabzon Vakıflar Bölge Müdürlüğü vekili Avukat... ile temyiz edilen davalılar ... vd. vekili Avukat ... geldiler, davetiye tebliğine rağmen başka gelen olmadı. Yokluklarında duruşmaya başlandı. Gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi. Temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar; Giresun ili, Alucra ilçesi, Tohumluk köyü sınırları dahilinde bulunan ve Hozman adıyla bilinen yaylanın kadim zamanlardan beri atalarının intifaında ve zilyetliğinde bulunduğunu, kendilerine kadar intikal ettiğini, Hicri 1130 tarihli Sultan 3. Ahmet’in tuğrasını taşıyan ferman ile kendilerine tahsis edildiğini, dava konusu yaylaya yapılar yapıldığını ileri sürerek davalılar tarafından dava konusu taşınmaza vaki tecavüzün önlenmesine, davalılara ait yapıların yıkımına karar verilmesini istemişlerdir.

Asli Müdahil; dava konusu taşınmazların tamamının ...Camii Şerifi, ....Halife Zaviyesi Vakfı ve .... Vakfına ait olduğunu, anılan vakıfların mazbut vakıflar olduğunu, idare ve temsil yetkisinin Vakıflar İdaresine ait olduğunu, vakıfların sahih ve muteber olduğunu, taşınmazların vakfiye kaydında belirtilen hudutlar içinde kaldığını, vakfiyeye göre taşınmazların sınırlarının "güneyi Kabaktepe’den Hasan Ağa obasına, oradan Dutyalı Pınarına ulaşan obuzu, kuzeyi Gümüşlük Deresine, doğusu Dutyalı Pınarından Gümüşlük Deresine ulaşan yolu, batısı Gümüşlük Deresinden ....Yurduna ve oradan Kabaktepe’ye ulaşan yol sınırları içerisinde kaldığın", vakıf taşınmazlarının zilyetlik ya da zamanaşımı ile iktisabının mümkün olmadığını ileri sürerek müdahale talebinin kabulü ile dava konusu taşınmazların vakfiyelerindeki sınırlarına göre ayrı ayrı vakıfları adına tesciline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Bir kısım davalılar vekili; 2024/25 Esas sayılı davanın eldeki dava için derdestlik oluşturduğunu, aleyhine dava açılanların bir kısmının dava konusu yerde evi olmadığını, davacıların Şebinkarahisar Asliye Hukuk Mahkemesinin 1985/76 Esas ve 1989/29 Karar sayılı kararı ile müdahalenin men'i davasının reddine karar verildiğini, kesin hüküm bulunduğunu, dava konusu yaylanın 22.11.1958 tarihli ve 62 sayılı karar ile Hisarcık Köyüne tahsisli olduğunu, kadimden beri taşınmazın Hisarcık Köyü tarafından kullanıldığını, davacı ...’ın anne ve babası sağ iken eldeki davayı açamayacağını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin yukarıda tarihi ve sayısı belirtilen kararı ile; yeni bir hukuki durum yaratan ve iptal edilmemiş ya da geri alınmamış 22.11.1958 tarihli ve 62 nolu tahsis kararına göre uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği, tahsis kararında dava konusu Hozman Yaylasının Espiye'nin Hisarcık köyünden 40 aile, Üçtepeler köyünden 7 aile, Ahıllı köyünden 44 aile, Kurçalı köyünden 3 aile ve Aralıcak köyünden 1 aile olmak üzere toplam 95 aile intifa etmek üzere Tohumluk Köyü Şahsiyeti Maneviyesi adına tahsis edildiği, tahsis kararında davacılar veya irtibatlarını ispatladıkları belgelerde belirtilen kişiler ya da aileler adına bir intifanın tanınmadığı, davacıların Tekke ve Çağlayan köylerinden oldukları, bir başka deyişle her ne kadar davacılar ferman ve vergi kaydı ile ilgilerini ispat etmiş iseler de hükme dayanak yapılan tahsis kararı ile de kendilerini veya ferman ya da vergi kaydındaki dayanılan kişilere veya köylere tanınmış bir intifa hakkının bulunmadığı, aynı tahsis kararıyla yeni bir hukuki durum yaratıldığı gerekçesiyle davacıların ve asli müdahilin davasının reddine karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davacılar temyiz dilekçelerinde özetle; Mahkemece, tahsis kararı ile yeni bir hukuki durum oluştuğunun benimsendiğini, davalıların taşınmaz üzerinde hak sahibi olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, gerekçenin hatalı olduğunu, Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun daha sonra Toprak Reformu Kanunu adını aldığını ve 1960-1970'li yıllarda görülmekte olan bir davada itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesi önüne götürülerek iptal edildiğini, eldeki davanın görüldüğü sırada anılan Kanun hakkında verilmiş bir Anayasa Mahkemesi kararı olmadığını, iptal kararına konu Kanun'un uygulanması suretiyle oluşturulan hukuksal durumların niza konusu yapılmadığı sürece geçerli olduğunu, mülga Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’nun yaylaların fiili zilyetlik durumunu esas olarak tahsis yapılmasını düzenlediğini, bunun hukuka aykırı olduğunu, fiziki zilyetliğin hukuka uygun olmayabileceği için Anayasa Mahkemesinin iptal kararı verdiğini, dayandıkları padişah fermanının tapu hükmünde olduğunu, padişah fermanı var iken tahsis kararına itibar edilemeyeceğini, anılan tahsis kararında yayladan gerek davalıların mensubu olduğu köy halkının gerekse de başkaca köy halkının yararlanacağının düzenlenildiğini, hayvan otlatmak şeklinde yararlanılması gerektiğini, 1958 yılında yaylada tek bir ev olduğunu, yıkılmasını istedikleri evlerin 1990 yılından sonra yapıldığını, vekalet ücretinin fahiş olduğunu, yaylaların Devletin hüküm ve tasarrufu altında yerler olup piyasa değerinin saptanmasının doğru olmadığını, harca esas değerin saptanması yönteminin de hatalı olduğunu, davanın bir alacak davası olmadığını, maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, Mahkemenin mahalli bilirkişilerden sorarak tespit ettiği 200.000,00 TL’yi esas alarak nispi vekalet ücretine hükmettiğini ileri sürerek kararın bozulmasını istemişlerdir.

Asli müdahil vekili temyiz dilekçesinde özetle; dosyaya sunulan vakfiye ve şahsiyet kayıtlarına göre dava konusu taşınmazların tamamının .... Camii Şerifi, .... Zaviyesi Vakfı ve... Vakfına ait olduğunu, İdare tarafından tutulan 26.02.2001 tarihli tutanağa göre de dava konusu taşınmazların vakfedildiğinin anlaşıldığını, Vakıflar İdaresinin sunduğu krokiye göre batı sınırının tespit edilememesi nedeniyle taşınmazın Vakıflar İdaresince sunulan kroki içinde kalıp kalmadığının belirlenemediği yönünde bilirkişi raporu verildiğini, bu raporun hükme esas alınamayacağını, davacıların dayandığı tahsis kararı esas alınarak Vakıflar İdaresi aleyhine de hüküm kurulduğunu, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, tahsis kararının yeni bir hukuki durum yaratmasının kendileri açısından bağlayıcı olmadığını, vakıf mallarının zilyetlik ya da zamanaşımı ile iktisabının mümkün olmadığını, vakfiye kayıtlarının tapu hükmünde olduğunu, vakıf mallarının özel mülkiyete konu olamayacağını, ret kararının kendileri açısından yerinde olmadığını, davacılar ile kendileri aleyhine ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin de doğru olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını istemiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Dava, yaylaya müdahalenin men’i ve kal ile tescil istemlerine ilişkindir.

Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacıların ve asli müdahil vekilinin aşağıdaki ben kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Bilindiği üzere, hukuki nitelikleri itibariyle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerden olan meralar özel mülkiyete konu olamazlar. Bu nedenle de mülkiyeti Devlete ait olan yerlere ilişkin davayı Hazine açabileceği gibi meraların sınırları içinde bulunduğu ve yararlanma hakkı olan köy tüzel kişilikleri ve belediyelerin de dava açma hakları vardır.

4342 sayıl Mera Kanunu’nun 9. maddesine 4916 sayılı Yasa'nın 27. maddesi ile eklenen 7. fıkra ile; “Belediye ve mücavir alan sınırları içerisinde bulunan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında veya Hazinenin özel mülkiyetindeki arazilerin mera, yaylak veya kışlak olarak tespit ve tahdit çalışmalarından önce Maliye Bakanlığından izin alınır” hükmü getirilmiştir. Görüldüğü üzere, bu nitelikteki bir yerin 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 5. maddesinden yararlanılarak mera kaynakları arasına alınması anılan Yasa hükmü uyarınca tespit ve tahdit çalışmalarından önce Maliye Bakanlığından izin alınmasına bağlıdır.

4342 sayılı Mera Kanunu'nun 3. maddesinde yapılan tanımlamaya göre mera; hayvanların otlatılması ve otundan yararlanılması için tahsis edilen veya kadimden beri bu amaçla kullanılan yerlerdir.

4342 sayılı Mera Kanunu’nun 1. maddesinde kanunun amacı “… daha önce çeşitli kanunlarla tahsis edilmiş veya kadimden beri kullanılmakta olan mera, yaylak, kışlak ve kamuya ait otlak ve çayırların tespiti, tahdidi ile köy veya belediye tüzel kişilikleri adına tahsislerinin yapılmasını, belirlenecek kurallara uygun bir şekilde kullandırılmasını, bakım ve ıslahının yapılarak verimliliklerinin artırılmasını ve sürdürülmesini, kullanımlarının sürekli olarak denetlenmesini, korunmasını ve gerektiğinde kullanım amacının değiştirilmesini sağlamaktır” şeklinde açıklanmıştır. Mera Kanunu'nun 6. maddesine göre mera, yaylak ve kışlakların tespit, tahdit ve tahsisi Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca yapılır. Uygulamayı yapacak merci ise valilik onayı ile oluşturulacak olan Mera Komisyonu ve Komisyona bağlı olarak çalışan teknik ekiplerdir.

Aynı Kanun'un 3. maddesinde yapılan tanımlamalara göre tahdit; çayır, mera, yaylak ve kışlak arazisi olduğuna karar verilen yerlerin sınırlarının usulüne uygun olarak ülke nirengi sistemine dayalı 1/5000 ölçekli haritalar üzerinde belirtilmesini ve bu sınırların arazi üzerinde kalıcı işaretlerle işaretlenmesini, tespit; bir yerin mera, yaylak ve kışlak arazisi olup olmadığının resmi evrakla ve bilirkişi ifadeleri ile belgelendirilmesini ifade eder.

Tahsis, 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 3. maddesinde; çayır, mera, yaylak ve kışlakların kullanımlarının verimlilik ve sosyal adalet ilkelerine uygun şekilde düzenlenerek münferiden ya da müştereken yararlanılmak üzere bir veya birkaç köy ya da belediyeye bırakılması olarak tarif edilmiştir. Kuşkusuz bir tahsis işleminin yapılabilmesi o konuda yasal düzenleme olmasına bağlıdır. Tarihi sürece bakıldığında, Osmanlı Hukukunda tahsisin kesin nitelikli olan padişah buyruk ve iradesini gösteren belgelerle (fermanlarla) yapıldığı görülmektedir. Cumhuriyet döneminde ise tahsise olanak sağlayan çeşitli kanunlar çıkarılmıştır. Bu husustaki ilk düzenleme 474 sayılı Kanun ile yapılmış, Kanun kapsamına giren bölgelerde tahsis belgesi vermeye illerde valilik, ilçelerde kaymakamlık yetkili kılınmıştır. 2502 sayılı Kanun'a göre tahsise mahalli hükümet yetkilidir. 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu'nda tahsise yetkili makam toprak tevzi komisyonları olarak kabul edilmiştir. 1757 sayılı Kanun, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu ve 3202 sayılı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki kanunlarda da benzeri hükümler bulunmaktadır. 4342 sayılı Mera Kanunu ise tahsise yetkili merciyi yine bu Kanun'a göre kurulan ve Tarım ve Köyişleri Bakanlığı adına Yasa'nın öngördüğü iş ve işlemleri yürüten Mera Komisyonu olarak benimsemiş bulunmaktadır.

Her ne kadar Mera Kanunu’nun 4/2 hükmündeki “Komisyonun henüz görevine başlamadığı yerlerde, evvelce çeşitli kanunlar uyarınca yapılmış olan tahsislere ve teessüs etmiş teamüllere göre; mera, yaylak ve kışlakların köy veya belediye halkı tarafından kullanılmasına devam olunur” hükmü karşısında Mera Komisyonlarının henüz çalışmaya başlamadığı yerlerde kadim yararlanma iddiasının dinlenmesi mümkün ise de Komisyonun çalışmalara başladığı alanlarda yasadan kaynaklanan idari bir tasarrufla yapılan tahsise karşı bu tür bir iddiaya dayanılamaz.

Özetlenerek belirtmek gerekirse; daha önceleri fermanlarla ya da kanuni düzenlemeye uygun yetkili makamlar tarafından tahsis edilen veya geleneksel olarak mera, yaylak ve kışlak olarak kullanıldığı tespit edilen yerlerin Mera Kanunu'nun getirdiği hükümlere uygun olarak tespiti ile ölçümlemesi yapıldıktan sonra yeniden bir veya birkaç köy ya da belediye tüzel kişiliklerine yararlanmaları amacıyla tahsisine Mera Komisyonları yetkilidir. Çünkü sonraki dönemlerde mera, yaylak ve kışlaklardan yararlanma iddiaları ancak Mera Kanunu'nun 21/1 maddesi gereği özel sicildeki kayda göre ispatlanabilir. O yüzden hak sahibi olabilmek için öncelikle lehe tahsis kararı bulunmalıdır.

Öte yandan; kural olarak meraların kuru mülkiyeti Hazineye, yararlanma hakkı köy ve belediyelere aittir.

Somut olayda; dava konusu Hozman Yaylasının 22.11.1958 tarihli ve 62 sayılı tahsis kararı uyarınca Espiye'nin Hisarcık köyünden 40 aile, Üçtepeler köyünden 7 aile, Ahıllı köyünden 44 aile, Kurçalı köyünden 3 aile ve Aralıcak köyünden 1 aile, toplamda 95 aile intifa etmek üzere Tohumluk Köyü Tüzel Kişiliği adına tahsis edildiği gibi eldeki davanın davacılar tarafından padişah fermanına dayalı olarak elatmanın önlenmesi ve yıkım istekli olarak açıldığı, dava konusu yayladaki elatmanın önlenmesini yaylada bulunan yapıların yıkılması suretiyle taşınmazın malikinin isteyebileceği, davacıların yıkım isteğinde bulunma hakları olmadığı; asli müdahil ... tarafından da dava konusu yaylanın Vakfı adına tescilinin talep edildiği, eldeki davanın davalılarının dava konusu yaylaya haksız olarak ev yapmak suretiyle elattığı iddia edilen vatandaşlar olduğu anlaşılmakla müdahil İdarenin talebinin anılan davalılar yönünden dinlenilme ihtimali olmamasına rağmen Mahkemece yeni bir hukuki durum oluşturulduğu şeklindeki hatalı gerekçeyle müdahil İdarenin taleplerinin reddedildiği, ayrıca davacıların dayandığı padişah fermanı ve vergi kayıtları ile davacıların ilişkilerinin ispatı yönünden Mahkemece bir araştırma yapılmaksızın kararın gerekçesinde davacıların ferman ve vergi kaydı ile ilgilerini ispat ettikleri şeklinde yanılgılı değerlendirmede bulunulduğu, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 3/2 hükmü uyarınca ret nedenlerinin ayrı olması nedeniyle her ret sebebi için ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi doğru ise de harcı tamamlanan dava değeri 15.000,00 TL olmasına rağmen kararı temyiz edenler aleyhine fazla vekalet ücretine hükmedildiği görülmüştür.

Ne var ki anılan hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekir.

V. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin ve asli müdahil vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE,

Davacıların ve asli müdahil vekilinin değinilen yönler itibariyle temyiz itirazının kabulü ile; Mahkeme kararının hüküm kısmının 2. bendinin hükümden çıkarılması ile yerine 2. bent olarak “2-Asli Müdahilin davasının pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,” cümlesinin yazılması, hükmün 6. bendinde yer alan “…dava konusu taşınmazın keşifte tespit edilen 200.000,00 TL…” ifadesinin hükümden çıkarılması ile yerine “… harcı tamamlanan 15.000,00 TL…” ifadesinin yazılması, hükmün 6. bendinde yer alan “15.700,00 TL” ifadesinin hükümden çıkarılması ile yerine “… 1.800,00 TL …” ifadesinin yazılmasına, hükmün 7. bendinde yer alan “…dava konusu taşınmazın keşifte tespit edilen 200.000,00TL değeri üzerinden…” ifadesi ile “…15.700,00 TL …” ifadesinin hükümden çıkarılması ve yerine “… 1.100,00 TL …” ifadesinin yazılması ve hükmün gerekçesi yukarıda değinildiği şekilde değiştirilmek suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

03.10.2024 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca gelen temyiz eden asli müdahil vekili için 28.000,00 TL duruşma vekalet ücretinin temyiz edilen davalılardan alınmasına,

Peşin alınan harcın istek halinde temyiz edenlere iadesine,

Dosyanın Alucra Asliye Hukuk Mahkemesi Mahkemesine gönderilmesine,

1086 sayılı HUMK'un 440/III-1 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

06.05.2025 tarihinde oy birliği ile karar verildi.