"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, bedel davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, babası ...'un 2008 yılı içerisinde 385 parsel sayılı taşınmazının 1/3 payını kendisine, 1/3 payını dava dışı kardeşi ...'a, 1/3 payını da davalının eşi olan diğer kardeşi ...'a taksim etmek sureti ile devrettiğini, devrin yapıldığı tarihte taşınmazın arsa vafında olup kat irtifakı bulunmadığını, devam eden süreçte ise özel güvenlik şirketinde müdür olarak çalışması, bu sebeple işlerinden ötürü çeşitli borçlandırıcı işlemlerin yapılabileceği, taşınmaz üzerinde kat irtifakının henüz kurulmamış olmasından dolayı yapılacak bir icrai işlemde tüm taşınmazın bundan etkileneceği gibi sebeplerle babası tarafından kendisine devredilen taşınmazdaki dava konusu 1/3 payını dava dışı erkek kardeşi ...'ın eşi olan davalıya devrettiğini, anlaşmaya göre ... değiştirmesi, emekli olması veya arsa vasfından kat itrifakına dönüştürülmesi halinde söz konusu taşınmazın kendisine devredileceğini, 04/04/2018 tarihinde taşınmaz üzerinde kat irtifakı kurulduğunu, davalıya sözlü olarak başvurması üzerine davalının da devir işlemini kabul ettiğini, taşınmazın devri için tapu müdürlüğüne davet edildiklerinde davalının anlaşmayı bozarak tapu müdürlüğüne gelmediğini, yevmiye defterinde kaydın açıldığına dair davalının imzaladığı evrak bulunduğunu ileri sürerek, 385 parsel sayılı taşınmazdaki dava konusu 1 numaralı bağımsız bölümün tapu kaydının iptali ile adına tesciline, olmadığı takdirde taşınmaz bedelinin iadesine karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı, davacının dava konusu taşınmazı satın almak istediğini, 100.000,00 TL olarak anlaştıkları satış bedelinin eksik olması nedeniyle anlaşmanın bozulduğunu, davacının dava konusu taşınmazdaki payını bedeli karşılığında sattığını, taşınmaz kendisine ait olduğu halde maddi yardımda bulunmak amacıyla davacının kiraya vermesine müsaade ettiğini belirterek, davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davacı tarafça inançlı işlemin varlığını kanıtlayacak nitelikte bir yazılı belge ya da yazılı delil başlangıcı ibraz edilemediği, davacı tarafa yemin deliline dayanma hakkının hatırlatıldığı, 17/06/2019 tarihli celsede davalı asil tarafından yeminin eda edildiği ve inançlı işlem iddialarının yine kabul edilmediği, bu suretle davacı tarafın iddiasını ispatalayamadığı, zira 5.2.1947 gün ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı'nda da belirtildiği üzere, inançlı işleme dayalı bir davanın, ancak yazılı delille kanıtlanabileceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B.İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı ile davacının akraba olmasından kaynaklı güven duygusu bulunduğunu, bu güvene dayanarak dava konusu yere ilişkin inanç sözleşmesi gerçekleştiğini, inanç sözleşmesinin şartının gerçekleşmesine davalı ile anlaşarak, tapu müdürlüğüne giderek, 22607 numaralı başvuru ile taşınmazın devri hususunda başvuru yaptıklarını, bu hususun inançlı sözleşmenin ispatı açısından yazılı delil başlangıcı niteliğinde olduğunu, buna dayalı olarak iddialarını ispatta tanık deliline başvurulmak istendiğini, davanın inanç sözleşmesine dayalı olarak açılmış tapu iptal ve tescil davası olsa da, HMK madde 141 gereğince irade fesadı haline dayalı olarak tapu iptal ve tescil davasının mevcut olduğunu, davalı hile ve desise ile söz konusu tapuyu kendi üzerine geçirdiğini ve iade etmediğini, sunmuş oldukları dilekçenin ön inceleme duruşmasına geçilmeden önce kanunen serbestçe tasarruf edilen zaman diliminde işleme alınmış olup iddiayı genişletmiş bulunduklarını, tanık dinlenilmeksizin karar verildiğini, kararın hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davacı tarafından davalıya yapılan devrin inançlı işleme dayalı olarak gerçekleştirildiğinin ispatlanamadığı, davacı tarafın ön inceleme duruşmasının yapıldığı gün sunulan iddia ve savunmanın genişletilmesine ilişkin dilekçesinin yapılan duruşmalar sırasında mahkemece dikkate alınmadığı, davacı tarafça da bu hususta bir talepte bulunulmadığı, davalı tarafından da iddia ve savunmanın genişletilmesine muvafakat edildiğine dair bir dilekçe ya da beyanda bulunulmadığı, ön inceleme duruşması sırasında verilen dilekçe ile karşı tarafın muvafakati olmadıkça talebin genişletilemeyeceği, dolayısıyla süresinde ve usulüne uygun bir iddia ve savunmanın genişletilmesi yapılmamış olmakla davacı tarafın bu yöne ilişkin istinaf taleplerinin de yerinde olmadığı, ilk derece mahkemesince verilen kararda usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nin 353/1-b-1 maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A.Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki itiraz nedenlerini yineleyip, davalının savunmasına ilişkin irdeleme yapılmadığını, eksik ve hatalı inceleme ile karar verildiğini, tapu başvurusunun delil başlangıcı olarak değerlendirilmesi gerektiğini, irade fesadı haline dayalı olarak hile ve desise ile dava konusu taşınmazı davalının üzerine geçirdiğini ileri sürdüklerini, iddia ve savunmanın genişletilmesine dair dilekçenin ön inceleme duruşmasının yapıldığı tarihten önce verildiğini, ön inceleme duruşmasından önce iddia ve savunmalarını diledikleri gibi değiştirebileceklerini, söz konusu dilekçenin, HM.K'nın 141. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ıslah olarak değerlendirilmesi gerekirken, gerek yerel mahkemece gerekse de bölge adliye mahkemesince hatalı değerlendirme ile bu taleplerinin dikkate alınmadığını, usulüne uygun ıslah dilekçesi olduğunu, dava konusunun irade fesadı haliyle de incelenmesi gerektiğini, ıslah dilekçesinin geçerli olabilmesi için karşı tarafın muvafakatı gerekmediğini, eksik inceleme ve değerlendirme ile tanıkların dinlenmediğini bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde bedel istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 140/3. maddesi şöyledir:
"Ön inceleme duruşmasının sonunda, tarafların sulh veya arabuluculuk faaliyetinden bir sonuç alıp almadıkları, sonuç alamadıkları takdirde anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanakla tespit edilir. Bu tutanağın altı, duruşmada hazır bulunan taraflarca imzalanır. Tahkikat bu tutanak esas alınmak suretiyle yürütülür."
2. Bilindiği üzere, inanç sözleşmesi, inananla inanılan arasında yapılan, onların hak ve borçlarını belirleyen, inançlı muamelenin sona erme sebeplerini ve devredilen hakkın, inanılan tarafından inanana geri verme (iade) şartlarını içeren borçlandırıcı bir muameledir.
Bu sözleşme, taraflarının hak ve borçlarını kapsayan bağımsız bir akit olup, alacak ve mülkiyetin naklinin hukuki sebebini teşkil eder.
Taraflar böyle bir sözleşme ve buna bağlı işlemle genellikle, teminat teşkil etmek ve iade edilmek üzere, mal varlığına dahil bir şey veya hakkı, aynı amacı güden olağan hukuki muamelelerden daha güçlü bir hukuki durum yaratarak, inanılana inançlı olarak kazandırmak için başvururlar. Diğer bir anlatımla, bu işlemle borçlu, alacaklısına malını rehin edecek, yani yalnızca sınırlı ayni bir hak tanıyacak yerde, malının mülkiyetini geçirerek rehin hakkından daha güçlü, daha ileri giden bir hak tanır.
Sözleşmenin ve buna bağlı temlikin, değinilen bu özellikleri nedeniyle, taşınmazı inanç sözleşmesi ile satan kimsenin artık sadece, ödünç almış olduğu parayı geri vererek taşınmazını kendisine temlik edilmesini istemek yolunda bir alacak hakkı; taşınmazı, inanç sözleşmesi ile alan kimsenin de borcun ödenmesi gününe kadar taşınmazı başkasına satmamak ve borç ödenince de geri vermek yolunda yalnızca bir borcu kalmıştır.
İnanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için, onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. Anılan sözleşmelerde, taraflar, sözleşmenin kendilerine yüklediği hak ve borçları belirlerken, inançlı işlemin sona erme sebeplerini; devredilen hakkın inanılan tarafından inanana iade şartlarını, bu arada tabii ki süresini de belirleyebilirler. Bunun dışında, akde aykırı davranışın yaptırımına da sözleşmelerinde yer verebilirler. Buna dair akit hükümleri de TBK'nın 26 ve 27. maddelerine aykırılık teşkil etmediği sürece geçerli sayılır.
Uygulamada mesele, 05.02.1947 tarihli ve 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile ilişkilendirilip, bu karar dayanak yapılmak suretiyle çözüme gidilmektedir. İnanç sözleşmesi olarak adlandırılan belgenin sözleşmeye taraf olanların veya inanılanın imzasını içermesi gereklidir. Bunun dışındaki bir kabul, hem İçtihadı Birleştirme kararının kapsamının genişletilmesi, hemde taşınmazların tapu dışı satışlarına olanak sağlamak anlamını taşıyacağından kendine özgü bu sözleşmelerle bağdaştırılamaz.
05.02.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, inançlı işleme dayalı iddianın, şekle bağlı olmayan yazılı delille kanıtlanması gerekeceği kuşkusuzdur. Şayet, ispat külfeti kendisinde olan tarafın yazılı bir belgesi yok ise ancak taraflar arasında gerçekleştirilen mektup, banka dekontu, yazışmalar gibi birtakım belgeler var ise bunların delil başlangıcı sayılacağı ve iddianın her türlü delille kanıtlanmasının olanaklı hale geleceği sabittir. Şayet, delil başlangıcı sayılacak böylesi bir olgu da bulunmuyor ise iddia sahibinin son başvuracağı delilin karşı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu da şüphesizdir.
3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 ... maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2.Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, özellikle; ön inceleme duruşmasında davanın inançlı işlem hukuksal nedenine dayandığına ilişkin hukuki nitelendirme yapıldığına, ön inceleme duruşma tutanağı taraflarca imzalandığına göre davacı tarafın 19.11.2018 tarihli dilekçesine dayanamayacağı gözetilmek suretiyle, davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR:
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 ... maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı 120,60 TL bakiye onama harcının temyiz eden davacıdan alınmasına,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
21.06.2023 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.