Logo

1. Hukuk Dairesi2023/2485 E. 2023/3536 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacılar tarafından, kadastro çalışmaları sırasında kendi parselleri ile komşu parsel arasında bulunan yolun genişletilerek kendi parsellerinden haksız yere yer alındığı iddiasıyla açılan tescil davasında hak düşürücü süre uygulanıp uygulanmayacağı ve davacıların aktif dava ehliyetinin bulunup bulunmadığı hususlarında yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacıların, kadastro esnasında haklarında tutanak düzenlenmeyen yol bölümü için dava açtıklarından hak düşürücü süre uygulanamayacağı, ayrıca davacıların miras yoluyla paydaş oldukları taşınmaz için tüm mirasçıların ve taşınmazın diğer paydaşlarının davaya dahil edilmesi gerektiği gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasında görülen tescil davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesince kararın bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece, bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı, davacılar tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar, uygulama kadastrosu sırasında kendilerine ait 528 ada 1 sayılı parsel ile davalı ... adına kayıtlı 289 parsel sayılı taşınmazlar arasında bulunan yolun kendi taşınmazlarının devamı niteliğinde olduğunu, aradaki yolun ilk tespite aykırı şekilde yaklaşık 6 metre genişletildiğini ileri sürerek, oluşan el atmanın ilk kadastro doğrultusunda düzeltilerek, bu kısmın kendi taşınmazlarına eklenmesine karar verilmesini istemişler, yargılama sırasında davacılardan ...'in ölümü üzerine mirasçıları davaya muvafakat etmişlerdir.

II. CEVAP

Davalılar ve dahili davalı ..., davanın reddini savunmuşlardır.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 04.04.2016 tarihli ve 2015/15 Esas, 2016/20 Karar sayılı kararıyla, davacıların sundukları yazılı beyan ve ekindeki belgeden mülkiyete yönelik bir iddiada bulunduklarının ortaya çıktığı, ilk tesis kadastrosunda yolun bir kısmının kendilerine ait olmasına rağmen bu kısmın kendilerine verilmediğini, yenilemede de bunun düzeltilmediğini vurguladıkları, yenileme kadastrosuna itiraz davalarında mülkiyete yönelik iddiaların dinlenemeyeceği, asıl olanın tesis kadastrosundaki sınırlar olduğu, bu nedenle davacıların Maliye Hazinesine ve ilgili Belediyeye açtıkları davanın reddi gerektiği, davalı ...'in taşınmazının davacıların taşınmazı ile herhangi bir sınır komşuluğunun olmadığı, davanın da aradaki yola yönelik mülkiyet iddiasına dair olduğu, yenileme kadastrosunda itiraz davalarında komşu taşınmazlarla ilgili olan sınırlar yönünden taşınmaz sahiplerine dava açılmasının gerektiği, davalı ...'e husumet tevcih edilemeyeceği, hazinenin davada taraf olduğu, davalı konumunda olduğu, müdahale isteminin yersiz olduğu gerekçeleriyle davacılar ... ve ...'ın Maliye Hazinesi ve ... Belediyesi Başkanlığına yönelik davalarının esastan reddine, davalı ...'e yönelik davalarının ise husumet yönünden reddine, davalı ... Hazinesi vekilinin davaya müdahale talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar ve davalı ... temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 01.10.2018 tarihli ve 2016/8135 Esas, 2018/5218 Karar sayılı kararıyla; ''... Uygulama kadastrosunun genel amacı, teknik açıdan yetersiz kalan, uygulama niteliğini kaybeden, eksikliği görülen veya zemindeki sınırları gerçeğe uygun göstermediği anlaşılan kadastro haritalarının yenilenmesi ve uygulanabilir hale getirilmesi olup; mülkiyet ihtilaflarını canlandırmak veya çözmek değildir. Davacılar ..., ... ve müdahil Hazinenin gerek dava dilekçesinin içeriğinden gerekse keşifteki beyanlarından, taşınmazların sınırlarına ilişkin gösterimleri ve tüm dosya kapsamından, davanın uygulama kadastrosuna yönelik olmadığı, tesis kadastrosundan önceki nedenlere ve mülkiyet hakkına dayalı olduğu anlaşılmaktadır. Kadastro tespiti kesinleşen taşınmazlar hakkında mülkiyet iddiası ile açılacak davalarda görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemeleridir. Hal böyle olunca; mahkemece görevsizlik kararı verilerek, dosyanın görevli Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekirken, esasa girilerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, hükmün BOZULMASINA" şeklinde karar veilmiştir.

3.Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde ... Belediye Başkanlığı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

4.Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 28.05.2019 tarihli ve 2019/980 Esas, 2019/3957 Karar sayılı kararıyla, karar düzeltme isteğinin reddine karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

... Kadastro Mahkemesince bozma ilamına uyularak mahkemenin görevsizliğine, dosyanın görevli asliye hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, bu karardan sonra ... 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23/06/2020 tarihli ve 2019/346 Esas, 2020/56 Karar sayılı kararıyla, davanın, tesis kadastrosundan önceki nedene dayalı tapu iptal tescil istemine ilişkin olduğu, 528 ada 1 parsel (eski 267 parsel) sayılı taşınmazın; 10/07/1987 tarihinde yapılan kadastro çalışması sonucunda müştereken payları oranında ... kızı ..., ... oğlu ..., ... kızı ... ve ... oğlu ...adına tespit edildiği, kadastro tespitinin 05/07/1988 tarihinde kesinleştiği, taşınmazın 27/11/2014 tarihinde yapılan 22/a uygulaması sonucu 528 ada 1 parsel adı altında sınırlama ve tespitinin yapıldığı, 3402 sayılı Kadastro Kanunu 12/3. maddesi gereğince 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar temyiz dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki iddialarını yineleyip, kararın hukuka aykırı olduğunu, 528 (267) parsel sayılı taşınmazın bir bölümünün hukuka, eski kadastroyla oluşan mülkiyet durumuna aykırı olarak yola katıldığını, yenileme kadastrosunda ilk kadastroya aykırı davranılarak mülkiyet haklarının kısıtlandığını, yenileme kadastrosuna bağlı olarak dava açıldığını, değerlendirme hatası yapıldığını bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık; kadastro öncesi nedene dayalı tescil istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun;

12/3. maddesi şöyledir:

"Bu tutanaklarda belirtilen haklara, sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz."

2. 4721 sayılı ... Medeni Kanunu’nun 713/1 maddesi şöyledir: “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.”

3. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1 maddesi şöyledir: “Tapuda kayıtlı olmayan ve aynı çalışma alanı içinde bulunan ve toplam yüzölçümü sulu toprakta 40, kuru toprakta 100 dönüme kadar olan (40 ve 100 dönüm dahil) bir veya birden fazla taşınmaz mal, çekişmesiz ve aralıksız en az yirmi yıldan beri malik sıfatıyla zilyetliğini belgelerle veya bilirkişi veyahut tanık beyanlarıyla ispat eden zilyedi adına tespit edilir.”

4. Kadastro Kanunu'nun 17. maddesi şöyledir: "Orman sayılmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmaz mallar 14 üncü maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir.

İl, ilçe ve kasabaların imar planının kapsadığı alanlarda kalan taşınmaz mallarda bu hüküm uygulanmaz."

5. ... Medeni Kanunu'nun “Miras ortaklığı” başlıklı 640. maddesinde “Birden çok mirasçı bulunması halinde, mirasın geçmesiyle birlikte paylaşmaya kadar, mirasçılar arasında terekedeki bütün hak ve borçları kapsayan bir ortaklık meydana gelir.

Mirasçılar terekeye elbirliğiyle sahip olurlar ve sözleşme veya kanundan doğan temsil ya da yönetim yetkisi saklı kalmak üzere, terekeye ait bütün haklar üzerinde birlikte tasarruf ederler.

Mirasçılardan birinin istemi üzerine sulh mahkemesi, miras ortaklığına paylaşmaya kadar bir temsilci atayabilir.

Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan mirasçıların hepsi yararlanır…” hükmü öngörülmüştür.

Tereke (miras ortaklığı) TMK'nın 701. ve devam eden maddeleri uyarınca elbirliği (iştirak) mülkiyetine tâbidir. Elbirliği mülkiyeti, yasa veya yasada gösterilen sözleşmeler uyarınca, aralarında ortaklık bağı bulunan kişilerin, bu ortaklık nedeniyle bir mala veya hakka birlikte malik olmaları durumudur. TMK'nın 701-703. maddelerinde düzenlenen bu tür mülkiyetin (ortaklığın) tüzel kişiliği olmadığı gibi ortaklardan her birinin doğrudan doğruya bir hakkı da bulunmamaktadır. Mülkiyet, bir bütün olarak ortakların hepsine aittir. Başka bir deyişle, ortaklık tasfiye ile sona erinceye kadar ortaklardan her birinin ayrı bir mal veya hakkı olmayıp, hak sahibi ortaklıktır.

Elbirliği (iştirak) hâlinde mülkiyet türünde malikler, mülkiyet payları ayrılmadığından paydaş değil, ortaktır. Bu ilke TMK'nın 701. maddesinde “...Kanun ve kanunda öngörülen sözleşmeler uyarınca oluşan topluluk dolayısıyla mallara birlikte malik olanların mülkiyeti, elbirliği mülkiyetidir.’’ şeklinde hüküm altına alınmıştır.

Öte yandan ... Medeni Kanunu'nun 702/2. fıkrası, “Kanunda veya sözleşmede aksine bir hüküm bulunmadıkça, gerek yönetim, gerek tasarruf işlemleri için ortakların oybirliğiyle karar vermeleri gerekir” hükmünü taşımaktadır. Ne var ki bu kural, uygulamada yumuşatılarak, Yargıtay Büyük Genel Kurulunun 11.10.1982 tarihli ve 1982/3-2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla, bir ortağın tek başına dava açabileceği; ancak, davaya devam edebilmesi için öteki ortakların olurlarının alınması veya miras şirketine atanacak temsilci aracılığıyla davanın sürdürülmesi gerektiği kabul edilmiştir.

3. Değerlendirme

1.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; kadastro sonucu, çekişme konusu ... ili, ... ilçesi, ... mahallesi (eski) 267 parsel sayılı 11.050,00 m2 yüzölçümlü, fındık bahçesi vasıflı taşınmazın tapu kayıtlarına dayanarak 7/96 payının dava dışı ..., 3/96 payın dava dışı ..., 3/96 payın dava dışı ... ve 83/96 payın davacıların mirasbırakanı ...adına tespit edildiği, kadastro tespitinin 05/07/1988 tarihinde kesinleşmesi ile anılan şekilde tapuya tescil edildiği, ...'ın ölümü üzerine adına kayıtlı 83/96 payının 14.10.2008 tarihinde davacılar Züver ve ... ile başka mirasçıları adına elbirliği halinde intikal ettiği, uygulama kadastrosu neticesinde (eski) 267 parsel sayılı taşınmazın (yeni) 528 ada 1 parsel numarasını aldığı anlaşılmaktadır.

2. Somut olayda; eldeki dava 03.04.2015 tarihinde açılmış, mahkemece 528 ada 1 parsel (eski 267 parsel) sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 05/07/1988 tarihinde kesinleştiği gerekçesiyle hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiş ise de; davacıların kendilerine ait 528 ada 1 sayılı parsel ile davalı ... adına kayıtlı dava dışı taşınmaz arasında bulunan yolun kendi taşınmazlarının devamı niteliğinde olduğu iddiası ile dava açtıkları anlaşılmaktadır. Başka bir deyişle, davacıların tespit harici bırakılan yola ilişkin talepte bulundukları açıktır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3. maddesinde, kadastro sırasında haklarında tutanak düzenlenen taşınmazlar yönünden, kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açma hakkı 10 yıl ile sınırlanmış ise de, kadastro sırasında haklarında kadastro tutanağı düzenlenmeyen taşınmazlar yönünden kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açma hakkını sınırlayan herhangi bir yasa hükmü de bulunmamaktadır. Davacılar, kadastro sırasında hakkında tutanak düzenlenmeyen taşınmaz bölümü yönünden dava açtığına göre, bu durumda hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı açık olup, davacılar adına kayıtlı taşınmazın kadastro tespit tutanağının kesinleştiğinden bahisle hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.

3. Öte yandan, dava konusu taşınmazın paydaşlarından ...'ın ölümü nedeniyle adına kayıtlı 83/96 payının davacılarla birlikte elbirliği halinde başka mirasçılara da intikal ettiği, mirasçılar arasında elbirliği mülkiyeti devam ettiğine göre terekenin de elbirliği mülkiyeti hükümlerine tabi olduğu açıktır. Bilindiği üzere elbirliği mülkiyetinde tüm tasarruf işlemlerinin 4721 sayılı ... Medeni Kanunu'nun 640. ve 702. maddeleri uyarınca tüm mirasçılar tarafından birlikte yapılması zorunlu olup, terekeye göre 3. kişi durumunda olan kişilere karşı açılacak tasarrufi işlem niteliğindeki davanın da tüm mirasçılar tarafından birlikte açılması gerekir. Bir mirasçının, özellikle acele hallerde miras şirketinin menfaatini korumak için, bütün mirasçılar adına yalnız başına dava açması mümkün ise de, bu şekilde açılan bir dava tüm mirasçıların katılımı sağlanmadan yürütülemez. Bu halde, diğer mirasçıların da davaya katılımlarının sağlanması, muvafakatlerinin alınması veya terekeye temsilci tayin ettirilmesi gerekir. Dava konusu taşınmazın paydaşlarından ...'ın ölümü nedeniyle adına kayıtlı 83/96 payın davacılarla birlikte elbirliği halinde başka mirasçılara da intikal ettiği, mirasçılar arasında elbirliği mülkiyeti devam ettiği gözetilerek davaya devam edilebilmesi için tüm mirasçı/paydaşların katılımlarının sağlanması veya muvafakatlerinin alınması, bunun mümkün olmaması halinde terekeye temsilci tayin ettirilmesi gereklidir.

4. Bir diğer husus ise, davanın; davacıların mirasbırakanlarının paydaş olduğu kendilerine ait yeni 528 ada 1 sayılı parsel ile davalı ... adına kayıtlı dava dışı taşınmaz arasında bulunan yolun kendi taşınmazlarının devamı niteliğinde olduğu iddiası ile açıldığı, böylesi bir davanın kayıt maliklerinin tamamının hukukunu ilgilendiren bir dava olduğu anlaşılmaktadır. Dava konusu 528 ada 1 sayılı parsel sayılı taşınmaza ait tapu kaydı incelendiğinde; davacıların mirasbırakanı dışında ..., ... ve ... da taşınmazda paydaştır. Davanın niteliği itibariyle, yargılama neticesinde verilecek hükümden tüm paydaşların hukuku etkileneceğinden, davanın bütün paydaşlar tarafından birlikte açılması veya tamamının davaya katılımının sağlanması suretiyle davaya devam edilmesi zorunludur.

5. Hal böyle olunca; öncelikle mirasbırakan ...'ın mirasçılarının taşınmaza elbirliği halinde malik oldukları gözetilmek suretiyle davacılar dışındaki elbirliği halinde malik diğer mirasçı/paydaşların davaya muvafakatlerinin sağlanması veya terekeye temsilci tayin ettirilmesi; ayrıca taşınmazdaki diğer paydaşlar ..., ... ve ...'un da yöntemince davaya katılımlarının sağlanması suretiyle aktif dava ehliyetindeki eksiklikleri gidermeleri için davacı tarafa süre ve imkan tanınması, aktif dava ehliyetindeki eksiklik giderildikten sonra işin esasına girilerek tüm dosya içeriğinin birlikte değerlendirilmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bahsedilen hususlar göz ardı edilmek suretiyle yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz olup bozmayı gerektirmektedir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı tarafın yerinde bulunan temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün 6100 sayılı Yasa'nın geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde temyiz edene iadesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

21.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.