Logo

1. Hukuk Dairesi2023/2544 E. 2024/2444 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacının, dava konusu taşınmazın hile yoluyla elinden alındığı iddiasıyla açtığı tapu iptali ve tescil davasında, davalının iyiniyetli üçüncü kişi olup olmadığı hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Davalının taşınmazın bulunduğu caddede emlak ofisi bulunan kardeşi ile birlikte taşınmazı satın alması, taşınmazın değeri ile ödenen bedel arasında fahiş fark bulunması ve davalının davacılar tarafından ileri sürülen olguları bildiği veya bilmesi gerektiği gözetilerek davalının iyiniyetli olmadığı sonucuna varılmış ve yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2020/268 E., 2021/607 K.

HÜKÜM : Ret

Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil istekli davadan dolayı İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; Dairenin 17.03.2020 tarih 2019/2063 E. 2020/1924 K. sayılı kararıyla karar bozulmuştur.

İlk Derece Mahkemesince direnme kararı verilerek davanın reddine karar verilmiş, karar dahili davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hakimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı, dava dışı kızı ... ile eşi ...’in yüklü miktarda borcu olduğunu, alacaklıların baskısı nedeniyle kızı ...’nın bir finans kurumundan kredi kullanmak istediğini, ancak söylendiğine göre finans kurumunun kredi karşılığı bir taşınmazın teminat gösterilmesini istediğini, bunun da kurumun göstereceği bir kişiye devir suretiyle yapılacağını beyan ettiklerini, kızının ısrarı ile maliki olduğu dava konusu 1205 ada 28 parsel sayılı taşınmazının devri konusunda dava dışı oğlu ...’ı vekil tayin ettiğini, sözde finans kurumunun yetkilileri olan dava dışı ... ve ...’in telkini ile oğlu ...’ın çekişmeli taşınmazı 30.07.2013 tarihinde ...’e satış göstererek temlik ettiğini, kredi kullanılıp geri ödendiğinde anılan taşınmazın iade edileceğinin kararlaştırıldığını, ancak kendilerine bir kredi verilmediğini, taşınmazın da iade edilmediğini, finans kurumu yetkilileri ile ...’in hileli hareketler ile kendilerini dolandırdıklarını, suç duyurusu üzerine de ...’in dava konusu taşınmazı davalı ...’a muvazaalı olarak devrettiğini, davalı ...’ın taşınmazın bulunduğu sokakta emlakçılık yaptığını, kredinin davacıya ödenmemesi ve taşınmazın da davalıya devredilmesi üzerine oğlu ...’ın ... ile görüştüğünü ve ...’nın kredi temin edecek finans kurumunun sahibi olduğunu bildirdiği Murat isimli kişinin tanıdığı davalıya teknik nedenlerle taşınmazın devredildiğini belirttiğini, dava konusu taşınmazda kendisi ve ailesinin oturduğunu ileri sürerek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiştir.

II. DAVALI

Davalı vekili, dava konusu taşınmazı bedeli karşılığında satın aldığını, iyiniyetli üçüncü kişi konumunda olduğunu, satış bedelini ödedikten sonra ipotek kaydı olduğunu öğrendiğini, taşınmazın adına tescilini sağlamak için ipotek borcunu ödediğini, satış bedeli olarak 447.000 TL ödendiği görülse de davalının ayrıca 125.000 TL davacıya ait kredi borcunu da ödediğini ve toplam 575.000 TL ödeme yaptığını, davalının tekstil işi ile iştigal ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 16.01.2018 tarihli ve 2013/397 Esas, 2018/13 Karar sayılı kararıyla; davanın muvazaa ve aldatma nedenlerine dayalı olduğu, muvazaa iddiası yönünden; kişinin kendi muvazaasına dayanmasının mümkün olmadığı, bu yöndeki iddiaya itibar edilemeyeceği, hile iddiası yönünden ise; taşınmaz satışlarının tapu memuru huzurunda ve yazılı şekilde yapıldığı, dava konusu taşınmazın da bu şekilde önce ...’e, akabinde davalıya devredildiği, resmî senedin aksinin tanık beyanları ile kanıtlanmasının mümkün olmadığı, davacı tarafın dolandırıcılık iddiasının inandırıcı deliller ile kanıtlanmadığı ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği, ayrıca taşınmazın son kayıt maliki davalının iyiniyetli edinen olmadığının da ispat edilemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 27.02.2019 tarihli ve 2018/1331 Esas, 2019/350 Karar sayılı kararıyla; davanın inançlı işlem hukuki nedenine dayalı olduğu, davacı tarafından ibraz edilen yazılı delil ya da yazılı delil başlangıcı bulunmadığı, açıkça yemin deliline de dayanılmadığı, inançlı işlem iddiasının tanık beyanları ile ispatlanmasının mümkün olmadığı, kaldı ki ödeme dekontları, taşınmaz üzerindeki ipoteğin davalı tarafça ödenerek kaldırılması ve tanık beyanları birlikte değerlendirildiğinde davalının iyiniyetli üçüncü kişi olduğu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1023 üncü maddesi koruyuculuğundan yararlanacağı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 353/1-b.1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Bozma Kararı

Dairenin 17.03.2020 tarih 2019/2063 E. 2020/1924 K. sayılı kararıyla; iddianın ileri sürülüş biçimi, dava dilekçesi içeriği ve diğer beyanlar birlikte değerlendirildiğinde davacının, aldatma ( hile ) hukuki nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğu, Mahkemece, aldatma iddiası üzerinde yeterince durulmadan sonuca gidildiği, öncelikle 30.07.2013 tarihli ilk temlik yönünden aldatma iddiası üzerinde durulması, toplanan delillerin tartışılması, aldatma iddiası sabit görülür ise davalı ...’ın ikinci el konumunda bulunduğu gözetilerek TMK’nın 1023 üncü maddesi koruyuculuğundan yararlanıp yararlanmayacağının açıklığa kavuşturulması ile hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmuştur.

C. İlk Derece Mahkemesince Verilen Temyize Konu Karar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma kararına karşı direnilerek davanın hile nedenine dayalı olduğu, dosya kapsamı ve tanık beyanları uyarınca, davacının dava konusu taşınmazı satmak istemediği, kızı ve damadının tefecilere olan borcunu ödemek istediği, bu nedenle taşınmazı ipotek göstererek bankadan kredi çekmek istediği, dava dışı ... tarafından çeşitli yöntemlerle kredi çekilemeyeceğinin beyan edildiği, davacının yaşı bahane edilerek oğlu ...'a vekâlet vermesi sağlanarak davacının olay örgüsü dışına çıkartıldığı, davacı ve ailesinin zor durumları nedeniyle kurtuluş olarak gördükleri ...'ya fazlasıyla güvendikleri, ...'nın da güven verici telkinleri ile bu güveni sağlamlaştırdığı, buna karşılık ...'nın "finans kurumu" adı altında unvanı belli olmayan hayali bir kuruluş intibası uyandırarak davacı ve ailesini oyaladığı, olayların gelişimi dikkate alındığında belirli bir finans kuruluşunun isminin anılmaması, taşınmazın satış bedelinin tam olarak davacıya ödenmemesi gibi hususların bir bütün olarak hile olgusunun varlığına delalet ettiği, ancak ikinci el konumundaki davalı ...’ın 4721 sayılı Kanun'un 1023 üncü maddesi uyarınca taşınmazı tapu siciline güvenerek iyiniyetle iktisap edip etmediğinin irdelenmesi gerektiği, ispat yükü üzerinde olan davacı tarafın bu olgu ile ilgili somut bir bilgi ya da belge sunmadığı, açıkça yemin deliline de dayanmadığı, tanık beyanlarına göre ilk el ... Şeftalicioğlu ile ikinci el davalı ...'ın birbirlerini tanımadıkları, ...'nın taşınmazı satmak istemesi nedeniyle davalının emlakçı Mehmet Emin'e başvurduğu, emlakçının haber vermesi üzerine davalının tapu siciline güvenerek taşınmazı iktisap ettiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; İlk Derece Mahkemesince bozma kararına karşı direnilmediğini, aksine bozma ilâmına uyularak yeni bir karar tesis edildiğini, bozmaya eylemli uymanın söz konusu olduğunu, davalının iyiniyetli olmadığını, davalının abisinin dava konusu taşınmazın bulunduğu sokakta emlak komisyoncusu olduğunu, kendisinin bu sürecin içerisinde yer aldığını, durumu bildiğini, bilmese dâhi müvekkilinin fiilen ikamet ettiği taşınmazı üçüncü kişilerin satın almasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, davalı savunmasının çelişkili olduğunu, olayların değerlendirilmesinde hataya düşüldüğünü belirterek hükmün bozulmasını istemiştir.

C. Hukuk Genel Kurulu Kararı

Dairenin 21.04.2022 tarih, 2022/1676 Esas, 2022/3355 Karar sayılı kararı ile; İlk Derece Mahkemesince bozma kararına uyulmadığı ancak hile iddiası tartışılarak yeni bir gerekçeyle önceki kararda direnilmesine karar verildiği, bunun yeni bir hüküm niteliğinde olup olmadığı hususunun Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca değerlendirilmesi gerektiği gerekçesi ile dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.03.2023 tarih, 2022/1-862 Esas, 2023/283 Karar sayılı kararı ile; ilk hükümde ilk temlik yönünden aldatma iddiasının kanıtlanamadığı gerekçe yapılmış ise de bozma üzerine verilen direnme kararının gerekçesinde ilk temlik yönünden aldatma iddiasının kanıtlandığı şeklinde yeni bir gerekçeye yer verildiği, kararın Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenmesi gereken direnme kararı niteliğinde olmadığı, bozmadan sonra yapılan değerlendirme ile yeni bir gerekçeye dayalı yeni hüküm bulunduğu gerekçesi ile dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Daireye gönderilmesine karar verilmiştir.

D. Gerekçe

1.Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, hile hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 36 ve 39 uncu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 1023 üncü maddeleri.

3. Değerlendirme

1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacının 18.06.2013 tarihinde oğlu olan ...’yı taşınmaz satış yetkisi içeren vekaletname ile vekil tayin ettiği, vekilin davacının maliki olduğu “ahşap üç ev” vasıflı 1205 ada 28 parsel sayılı taşınmazı 30.07.2013 tarihinde ... ’na 446.000 TL bedelle satış suretiyle temlik ettiği, ...'in de taşınmazı 07.11.2013 tarihinde 447.000 TL bedelle davalı ...’e devrettiği, davacının aşamada ölümü üzerine mirasçılarının davaya dahil oldukları anlaşılmaktadır.

2. Hemen belirtmek gerekir ki, İlk Derece Mahkemesince davacının dava konusu taşınmazı satmak istemediği, kızı ve damadının borcunu ödemek ve bu nedenle taşınmazda ipotek tesis ettirerek kredi çekmek istediği, dava dışı ...’nın "finans kurumu" adı altında unvanı belli olmayan hayali bir kuruluş ile kredi temin edeceğini belirterek davacı ve ailesinin güvenini kazandığı ve kredi için taşınmazın devri gerektiği yönünde davacı tarafı ikna ederek taşınmazın adına tescilini sağladığı, hile iddiasının kanıtlandığı belirtilmiş ve bu husus davalı tarafından temyiz edilmemiş olup eldeki davada çözümlenmesi gereken hususun davalı ...’in iyiniyetli olup olmadığı noktasında toplandığı, bir başka ifade ile davalı ...’in dava konusu taşınmazı iyiniyetle edinmiş olması halinde bu kazanımının korunacağı, aksi halde TMK’nın 1024 üncü maddesi gereğince adına yapılan tescilin yolsuz hale geleceği kuşkusuzdur.

3. Bilindiği üzere, hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 2 nci maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 inci ve 989 uncu, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023 üncü maddesinin özel hükümleri getirilmiştir.

Bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır. İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke TMK'nin 1023 üncü maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024 üncü maddenin 1 inci fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3. kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.

Ne var ki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.

Bu nedenle, yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir.

Nitekim bu görüşten hareketle, "kötüniyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğinden (resen) nazara alınacağı” ilkeleri 08.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.

4. Somut olaya gelince; davalının, dava konusu taşınmazı ... isimli şahıstan bedeli karşılığında satın aldığını, davacıyı tanımadığı gibi iddia ettiği olayları da bilmediğini, tapu kaydına güvenen iyiniyetli üçüncü kişi konumunda olduğunu, ... Şeftalicioğlu ile satışa ilişkin protokol düzenlediklerini, satış bedelini ödedikten sonra ipotek kaydı olduğunu öğrendiğini, taşınmazın adına tescilini sağlamak için ipotek borcunu ödediğini, satış bedeli olarak 447.000 TL ödendiği görülse de ayrıca 125.000 TL davacıya ait kredi borcunu da ödediğini ve toplam 575.000 TL ödeme yaptığını, taşınmazı “Atlas Gayrimenkul” isimli emlak şirketinden ... isimli emlakçıdan satın aldığını, tekstil işi ile iştigal ettiğini, kardeşinin emlakçı olduğunu, taşınmazdan da kardeşinin vasıtası ile emlakçılar arasındaki ilişki ile haberdar olduğunu, taşınmazı devraldıktan sonra kiracılara yasal bildirim yapmak amacı ile kardeşi ile birlikte taşınmaza gittiğini, davacı ve ailesinin davalıyı tehdit ettiğini, binaya sokmadıklarını savunduğu, davalının tanık olarak dinlenen kardeşi ...’in davacıyı tanımadığını, dava konusu taşınmazın bulunduğu Hacıahmet mahallesinde 6 yıldır emlakçılık yaptığını, ... isimli bir emlakçının tapu kaydı ile iş yerine geldiğini, dava konusu taşınmazın satılık olduğunu belirttiğini, kendisine taşınmazı ve binayı dışarıdan gösterdiğini, 500.000 TL satış bedeli istediklerini söylediğini, bunun üzerine 440.000 TL satış bedeli üzerinden emlakçı ... ile anlaştıklarını, daha sonra taşınmazın ipotekli olması nedeniyle bir kısım satış bedelini düştüklerini ve kredi borcunu ödediklerini, dava konusu taşınmazın iş yerine iki yüz metre mesafede olduğunu ifade etmiş olup; dava konusu taşınmazın üzerinde davacı ve ailesinin kullanımında olan 4 katlı, 8 daireli bir apartman bulunduğu, bilirkişi raporuna göre taşınmazın davalıya satış tarihindeki değerinin 1.075.000 TL olduğu, raporda emsal olarak alınan taşınmazlardan birinin de davalının kardeşi ... tarafından satış ilanına koyulan ve dava konusu taşınmaza 25 metre mesafedeki farklı bir taşınmaz olduğu, bu hali ile raporda belirlenen değerin hükme esas alınabileceği ve davalının ödediğini ileri sürdüğü satış bedeli ile taşınmazın keşfen saptanan değeri arasında fahiş fark olduğu, diğer taraftan davalının dava konusu taşınmazı, taşınmazın bulunduğu caddede (Kurtoğlu caddesi) emlak ofisi bulunduğu kendi beyanları ile sabit olan kardeşi ... ile birlikte satın aldığı hususları davalı tanığı ...’in beyanları ile birlikte değerlendirildiğinde; davalının, davacılar tarafından ileri sürülen olguları bildiği ya da kendisinden beklenen özeni göstermesi halinde bilebilecek konumda bulunduğu, başka bir ifade ile temlikte iyiniyetli sayılamayacağı ve TMK’nın 1023 üncü maddesinden istifade edemeyeceği sonucuna varılmaktadır.

5. Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Dahili davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgililere iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 25.03.2024 tarihinde kesin olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.