Logo

1. Hukuk Dairesi2023/374 E. 2023/7504 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Muris muvazaası iddiasına dayalı tazminat davasında, mirasbırakanın mal kaçırma kastıyla temlikte bulunduğunun ispat edilip edilmediği ve yargılama giderlerine ilişkin hükümdeki maddi hatalar.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, asıl ve birleştirilen davalar yönünden ayrı ayrı hüküm kurulması, yargılama giderlerinin ayrı ayrı belirtilmesi ve birleştirilen davada vekalet ücretinin dava değerini aşmayacak şekilde belirlenmesi gerektiği gözetilerek, hüküm fıkrası düzeltilerek onanmıştır.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/218 E., 2022/366 K.

HÜKÜM : Asıl ve Birleştirilen Dava Ret

Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş; karar davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş; Mahkeme tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararının davalılar vekili arafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca yapılan inceleme sonunda karar bozulmuş, Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili asıl dava dilekçesinde; tarafların kök mirasbırakan ...'ın mirasçıları olduklarını, mirasbırakanın 12.10.1973 tarihinde vefat ettiğini, üç kızı ..., ... ve ... ile iki oğlu ... ve ...’nın mirasçı olarak kaldığını, daha sonra bu mirasçıların da vefat ettiğini, davacıların mirasbırakanın kız çocuklarından dünyaya gelen torunları, davalılarının ise oğullarından olma torunları olduğunu, mirasbırakanın köy yerinde doğup erken yaşta evlenerek çocuk sahibi olduğunu, yaşlılığını da daha çok erkek çocukları yanında geçirdiğini, kendisi gibi kızlarının da erken yaşta evlendiklerini, dava konusu Yenimahalle ilçesi, Çayyolu köyünde bulunan 755 parsel sayılı 92.127 m2 büyüklüğündeki tarlanın 16.05.1969 tarihinde mirasbırakan tarafından 15.000,00 TL bedelle oğulları ... ile ... satış suretiyle devredildiğini, ancak yapılan temlikin muvazaalı olduğunu, geleneklerin yanında o dönemde oğullarının yanında kalan mirasbırakanın oğullarının baskısı sonucunda evli olan kız çocuklarından mal kaçırmak kastı ile temlikte bulunduğunu, asıl amacın bağış olup taşınmazın gerçek değeri ile tapuda gösterilen bedel arasında fahiş fark bulunduğunu, mirasbırakanın yaşam tarzı itibariyle o dönemde yüklü miktarda paraya ihtiyacının olmadığını, yeterli geliri bulunduğu gibi satış sonrasında yaşam tarzında bir değişiklik olmadığını, oğullarının ise alım gücünün bulunmadığını, bilahare taşınmazın Ankara Büyükşehir Belediyesi tarafından kamulaştırıldığını ve davacıların alması gereken kamulaştırma bedelini mirasbırakanın oğullarının aldığını ileri sürerek 16.05.1969 tarihli satış işleminin muris muvazaası nedeniyle geçersiz olduğunun tespiti ile kamulaştırma bedelinden davacıların miras payına düşen kısımdan fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000TL bedelin ... ile ...’ın mirasçıları olan davalılardan yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davacılar vekili birleştirilen dava dosyasında ise aynı davalılara husumet yönelterek; hâlen derdest olan asıl davada faiz ile karşılanmayan zararlarının saklı tutulduğunu, davalıların mirasbırakanlarına muvazaalı olarak devredilen taşınmazın 1984 yılında kamulaştırıldığını, davanın kabulüne karar verilmesi hâlinde kamulaştırma bedeline yasal faiz yürütülmesinin müvekkillerinin zararını karşılamayacağını, bu nedenle denkleştirici adalet ilkesi gereğince kamulaştırma bedelinin dava tarihindeki değere göre güncellenerek tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili cevap dilekçesinde; kök mirasbırakan tarafından yapılan devir nedeniyle müvekkillerine intikal eden bir taşınmaz ve bırakılan bir para bulunmadığını, bu nedenle davalılara husumet yöneltilemeyeceğini, ayrıca muris muvazaasına dayanılmış olsa bile eldeki davanın sonuçta bir alacak davası olup zamanaşımına uğradığını, esas yönünden ise 1969 yılında yapılan satışın muvazaalı olmayıp tarafların gerçek iradesini yansıttığını, ... ile ...'ın ekonomik durumlarının iyi olmadığına ilişkin iddiaların yersiz olduğunu, adı geçenlerin o yıllarda Ankara'nın sanayisi olarak bilinen itfaiye meydanında demirci atölyesi işlettiklerini, işlerinin çok iyi olması nedeniyle başka yerlerden de taşınmaz satın aldıklarını, kök mirasbırakan ...'ın ise 1969 yılı öncesi ve sonrasında başka taşınmazlarını da satarak elde ettiği paraları kızlarına paylaştırdığını, bir kısmını da hayır işlerinde kullandığını, ayrıca kızlarının yedi adet tarladan pay aldıklarını, eşinin ölümü üzerine ailenin başına geçen ...’ın oğullarının baskısı altına girecek kişilikte olmadığı gibi mal kaçırma amacını taşıması hâlinde sağlığında diğer taşınmazları da devretmesi gerektiğini, öldüğünde parasının bulunmadığı iddiasının ise soyut olduğunu, kızlarının 1976, 1982 ve 1996 yıllarında vefat ettiklerini, yapılan satışın gerçek olduğunu bildikleri için de öldükleri tarihe kadar hiçbirinin muvazaa iddiasıyla dava açmadığını, günümüzde Çayyolu’nun çok değerli bir bölge hâline gelmesi nedeniyle kötü niyetli olarak dava açıldığını ve hakkın kötüye kullanıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalılar vekili, birleştirilen davaya verdiği cevap dilekçesinde ise aynı savunmaları tekrar ederek davanın reddini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.03.2014 tarihli ve 2011/458 E., 2014/148 K. sayılı kararı ile; mirasbırakan ...'ın üç kız iki erkek çocuğunun bulunduğu, taraflar ile tanık beyanlarına göre maddi durumunun iyi olduğu, taşınmazı oğullarına satmasını gerektirecek bir nedenin bulunmadığı, tapu devirlerinin muvazaalı olarak yapıldığı gerekçesi ile asıl ve birleştirilen davanın kabulü ile kamulaştırma bedelinin denkleştirici adalet ilkesi uyarınca dava tarihi itibari ile karşılığı olan tutarın miras payları oranında davacılara ödenmesine karar verilmiştir.

Davalılar vekilinin temyiz başvurusu üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 08.02.2016 tarihli ve 2014/13693 E., 2016/1289 K. sayılı kararı ile; " Davacıların iddialarını kanıtlamak bakımından 3 tanık ismi bildirdikleri, bunlardan ikisinin dinlendiği, dinlenilen tanıklardan ...'un olayı aydınlatır beyanda bulunmadığı, diğer tanık 1941 doğumlu ...'in ise mirasbırakan ...'nın, erkek çocukları olan ... ve ...'nın taşınmazı vermesi için kendisine baskı yaptıklarını söylediğini, mirasbırakanın kızlarının bu duruma karşı çıkmasına rağmen 100 dönüm tarlayı erkek çocuklarına para almaksızın verdiğini, mirasbırakanın taşınmaz satmaya ihtiyacının bulunmadığını, taşınmazın satıldığı gün eltisi Münevver'in çok üzüldüğünü ve annem hakkımızı yiyor dediği şeklinde ifade vermiştir. Davalı tanıkları ise ayrıntılı beyanları ile davalıların mirasbırakanı ... ve ...'in mali durumlarının iyi olduğunu, dava konusu taşınmazı satın alacak güçlerinin bulunduğunu, temlikin gerçek satış olabileceğini bildirmişlerdir. Bu durumda temlikin muvazaalı olduğu davacılar tarafından usulünce kanıtlanmış değildir. Hâl böyle olunca; davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir..." gerekçesiyle hüküm bozulmuştur.

Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.02.2017 tarihli ve 2016/518 E., 2017/37 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1.Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 30.09.2021 tarihli ve 2017/1-2339 Esas, 2021-1138 Karar sayılı ilamı ile "Davacılar tarafından mirasbırakanın kız çocuklarından mal kaçırmak amacıyla dava konusu taşınmazı devrettiği ileri sürülmüş ise de muris muvazaasına ilişkin davalarda mirasbırakanın muvazaalı işlemi mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla yapması ve buna ilişkin iradesinin iddiayı ileri süren davacı tarafça açıkça ortaya konulması gerekmektedir. Bu nedenle tarafların dayandıkları tüm delillerin her olayın kendi özelliklerine göre objektif olgulardan da yararlanılarak birlikte değerlendirilmesi ve sonuca ulaşılması gerekmektedir. Dosyada tarafların dayandığı deliller bu şekilde değerlendirildiğinde; mirasbırakanın devri yaptığı tarihte taşınmazın bulunduğu Çayyolu’nun günümüz koşullarındaki gibi değerli bir bölge olmadığı, taşınmazın o tarihte tarla vasfında olduğu ve tanık beyanlarına göre tarlaların değerinin oldukça düşük olduğu, maddi durumu iyi olan mirasbırakanın başkaca taşınmazlarının da bulunduğu ve ölümü üzerine mirasçılarına intikal ettiği, dava konusu taşınmazı sattıktan sonra hacca gidip geldiği, davalı oğullarının ise Ankara’da işyerlerinin bulunduğu, kazançları ve maddi durumlarının iyi olması nedeniyle taşınmazı satın alabilecek güce sahip oldukları, mirasbırakanın kız çocuklarından mal kaçırmak kastını taşıması hâlinde başka taşınmazlarını da devredebilecekken bunu yapmadığı, ayrıca mirasbırakanın 1974 yılında vefat ettikten sonra hayatta olan üç kızının da öldükleri tarihe kadar anneleri tarafından yapılan devrin muvazaalı olduğu iddiasında bulunmadıkları anlaşılmaktadır. Açıklanan tüm bu olgular karşısında, Mahkemece dinlenen davacı tanık beyanları mirasbırakanın mal kaçırmak amacıyla temlikte bulunduğunu kabul etmek için yeterli değildir. Dolayısıyla ispat yükü üzerinde bulunan davacı tarafın muris muvazaası iddiasını ispat ettiği söylenemez.

Diğer yandan, dava tarihi 06.10.2011 olmasına karşın direnmeye ilişkin gerekçeli karar başlığında 06.03.2013 olarak yazılmış ise de bu husus mahallinde her zaman düzeltilebilecek maddi hata niteliğinde olduğundan bozma nedeni yapılmamıştır." gerekçesiyle Mahkemece verilen direnme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma ilamı doğrultusunda birleştirilen dava ile birlikte davacıların davasının reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; Mahkemece 9.200,00'er TL vekalet ücretinin asıl ve birleştirilen davalarda davacılardan alınarak davalılara verilmesine hükmedildiğini, bu hüküm ile kastedilenin asıl ve birleştirilen dava için ayrı ayrı 9.200,00'er TL vekalet ücreti ödenmesi anlamına mı yoksa her bir davalı için hem asıl hem de birleştirilen dava yönünden 9.200,00'er TL vekalet ücreti ödenmesi anlamına mı geldiğinin açıklanması yönündeki talepleri hakkında Mahkemece karar verilmediğini, muvazaaya konu işlemin tarafı olan ... ve ...'nın ölmüş olması nedeniyle mirasçıları arasında mecburi dava arkadaşlığının bulunduğunu, ortada tek bir işlem ve dava bulunduğundan asıl ve birleştirilen dava yönünden tek vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, Mahkemenin Özel Daire bozmasına konu ilk kabul kararında da davalılar aleyhine asıl ve birleştirilen dava yönünden tek vekalet ücretine hükmedildiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, muris muvazaası hukuki nedenine dayalı bedel istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297 nci maddesi ile 323 vd maddeleri, 03.09.2022 tarihli AAÜT.

3. Değerlendirme

1.Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre davacılar vekilinin aşağıdaki paragrafların kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2.Yargılama giderlerine yönelik temyiz itirazlarına gelince; birleştirilen davalar birlikte görülmekle beraber ayrı dava olma özelliklerini koruduklarından her bir dava hakkında ayrı ayrı hüküm kurulması gerekmektedir. Nitekim 6100 sayılı HMK'nın 297/2 nci maddesinde hüküm kısmında isteklerden her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi ve infaza imkan sağlayacak içerikte bulunmasının zorunlu olduğu düzenlenmiştir. Bu ilke uyarınca, hüküm ile birlikte her bir dava yönünden hükmün fer’ilerinin de ayrı ayrı belirtilmesi gerekmektedir. Mahkemece, asıl ve birleştirilen dava yönünden tek hüküm kurulması doğru olmadığı gibi dava değerleri farklı olmasına rağmen asıl ve birleştirilen davada yargılama giderlerinin de ayrı ayrı belirtilmemiş olması da doğru değildir.

3.Öte yandan; 03.09.2022 tarihli AAÜT'nin 13 üncü maddesine göre konusu parayla değerlendirilebilen davalarda vekalet ücretinin Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenmesi ve hükmedilen ücretin reddedilen miktarı geçemeyeceğinin gözetilmesi gerekirken hükmün açıklanmasına yönelik 30.11.2022 tarihli tavzih kararında açıklandığı şekilde dava değeri 2.040,00 TL olan birleştirilen dava yönünden maktu 9.200,00 TL vekalet ücretine hükmedilmesi de isabetsizdir.

4. Ne var ki, anılan hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 438 inci maddesinin yedinci fıkrası hükmü uyarınca Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,

2. Davacılar vekilinin yargılama giderlerine yönelik temyiz itirazının kabulü ile Mahkeme kararının hüküm kısmının tamamı kaldırılarak yerine;

"A- Asıl davanın REDDİNE,

1- Asıl davada alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcının peşin yatırılan 297,00 TL harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 216,30 TL harcın talep halinde davacılara iadesine;

2- Asıl dava yönünden dava değeri olan 20.000,00 TL üzerinden hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,

3- Asıl davada davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına,

4- Asıl davada gider avansı olarak yatırılan meblağdan kalanın karar kesinleştiğinde talep halinde taraflara İADESİNE,

B- Birleştirilen davanın REDDİNE,

1- Birleştirilen davada alınması gereken 80,70 TL maktu karar ve ilam harcından peşin yatırılan 34,85 TL harcın mahsubu ile bakiye 45,85 TL harcın davacılardan alınarak Hazineye irat kaydına;

2- Birleştirilen dava yönünden dava değeri olan 2.040,00 TL üzerinden hesaplanan 2.040,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,

3- Birleştirilen davada davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacılar üzerinde bırakılmasına,

4- Birleştirilen davada gider avansı olarak yatırılan meblağdan kalanın karar kesinleştiğinde talep halinde taraflara İADESİNE,

5- Asıl ve birleştirilen davada davalılar ..., ..., ..., ... ve ... tarafından dosya masrafı ve tebligat gideri olarak yatırılan 363,50,00 TL masrafın davacılardan alınarak bu davalılara verilmesine,"

yazılması suretiyle kararın DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

İstek hâlinde peşin alınan temyiz harcının ilgiliye iadesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

1086 sayılı HUMK'un 440/III-1 inci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

14.12.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.