Logo

1. Hukuk Dairesi2023/4354 E. 2024/1302 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kadastro çalışmaları sırasında yol olarak tespit dışı bırakılan bir alanın mülkiyeti iddiasıyla açılan tescil davasında, taşınmazın davacı adına tesciline karar verilmesine rağmen, hükmün bazı unsurlarının eksik belirlenmesi nedeniyle davalı Hazine temsilcisi tarafından yapılan temyiz başvurusu.

Gerekçe ve Sonuç: Hükümde dava konusu taşınmazın vasfının belirtilmemiş olması dışında usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı, bu eksikliğin de yeniden yargılama gerektirmeyecek nitelikte olduğu gözetilerek, ilk derece mahkemesi kararının dava konusu taşınmazın vasfının 'tarla' olarak belirtilmesi suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/274 E., 2023/166 K.

HÜKÜM : Kabul

Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikler yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı dava dilekçesinde özetle; ... deresi mevkiinde yapılan kadastro çalışmalarında adına kayıtlı bulunan 154 ada 12 ve 13 numaralı parseller arasındaki bir kısmın yol olarak tespit harici bırakıldığını, yapılan tespitin hukuka aykırı olduğunu, söz konusu yer incelendiği ve keşif yapıldığı takdirde orada herhangi bir yol bulunmadığının anlaşılacağını, yol olarak görünen yerin kendi adına tespit görmesi gerektiğini ileri sürerek davanın kabulü ile yol olarak görünen yerin adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Hazine temsilcisi süresinde sunduğu cevap dilekçesinde özetle; davanın hukuki mesnetten yoksun olduğunu, dava konusu taşınmazın Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden olduğunu, davacının zilyetlik iddiasının geçersiz bulunduğunu ileri sürerek davanın reddini talep etmiştir.

III. MAHKEME KARARI

Çermik Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 15.04.2014 tarihli ve 2012/203 Esas, 2014/113 Karar sayılı kararıyla; dava konusu yerin 15.09.2009 tarihinde tespit dışı bırakıldığı, davanın ise dava konusu taşınmazın tespit dışı bırakılma tarihinden itibaren 3 yıl sonra 10.10.2012 tarihinde açıldığı, davanın makul süre içerisinde açıldığından söz edilemeyeceği, dava konusu taşınmazın paftasında yol olarak gösterildiği tarihten dava tarihine kadar 20 yıllık kazanma süresinin dolmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 16. Hukuk Dairesinin 27.01.2015 tarihli ve 2014/12560 Esas, 2015/276 Karar sayılı kararıyla; Mahkemece, tescil harici bırakılan taşınmaz hakkında makul süre içinde dava açılmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de verilen kararın usul ve yasaya uygun bulunmadığı, davacının, kadastro sırasında adına tespit edilen 154 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazlar arasında kalan ve hakkında tutanak düzenlenmeyerek haritasında gösterilmekle yetinilen yolun adına tescili istemiyle kadastrodan önceki nedenlere dayanarak dava açtığını, 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 12/3 üncü maddesinde, kadastro sırasında haklarında tutanak düzenlenen taşınmazlar yönünden kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açma hakkı 10 yıl ile sınırlanmış ise de kadastro sırasında haklarında kadastro tutanağı düzenlenmeyen taşınmazlar yönünden kadastrodan önceki nedenlere dayanılarak dava açma hakkını sınırlayan herhangi bir yasa hükmü bulunmadığı, davacı kadastro sırasında hakkında tutanak düzenlenmeyen taşınmaz bölümü yönünden dava açtığına göre Mahkemece işin esasına girilip yasal ilanlar yapıldıktan sonra iddia ve savunma çerçevesinde deliller toplanarak neticesine göre bir karar verilmek gerekirken yasal olmayan gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Bozmaya uyan Çermik Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 10.01.2017 tarihli ve 2015/150 Esas ve 2017/9 karar sayılı kararıyla; keşif sırasında dinlenen mahalli bilirkişilerin dava konusu yerin sadece davacı tarafından bahçe yolu olarak kullanıldığını, köylülere ait olmadığını, köylüler tarafından kullanılmadığını, davacının dava konusu yerin aşağısında bulunan taşınmaza gitmek için bu yolu kullandığını belirttikleri, fen bilirkişisinden alınan bilirkişi raporunda dava konusu yolun 12 ve 13 numaralı parselleri böldüğü, bitişik köy ana yolunun ayrılıp 9 nolu parsele kadar uzandığı ve bu parselde bittiğinin ifade edildiği, ziraat bilirkişisinden alınan bilirkişi raporunda ise dava konusu 154 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazların uzun yıllardan beri tarımsal faaliyet uygulanan yerlerden olduğu, 12 ve 13 nolu parseli ayıran yolun toprak dokusunun dış etkenlere bağlı olarak değişim ve dönüşüm gösteren toprak deformasyonunun gerçekleşmediği, yani yakın zamanda açılan bir yol olduğunun belirtildiği, harita mühendisinden alınan bilirkişi raporunda da yolun en az 2009 yılından beri var olduğu ve kullanımda olduğu, bu yolun ilk resmi kayıtlara geçişinin 2009 yılında yapılan kadastro çalışmalarında olduğu, daha sonra 2011 yılına ait hava fotoğraflarında ve son yapılan keşifte yolun mevcut ve kullanımda olduğunun görüldüğünün ifade edildiği, jeodezi ve fotogrametri bilirkişisinden alınan bilirkişi raporunda 1971 yılında çekilen hava fotoğraflarında kadastro tespiti sırasında yol olarak gösterilen yerin tarlaya giden bir iz olarak tarla yolu şeklinde mevcut olduğu, 12 ve 13 nolu parsellerden sonraki tarlada bittiği, devam etmediği, 1984 yılında çekilen hava fotoğraflarında kadastro tespiti sırasında yol olarak gösterilen yerin mevcut olmadığı, 12 ve 13 nolu parsellerin bir bütün olarak kullanıldığı, 2002 yılında çekilen hava fotoğraflarında kadastro tespiti sırasında yol olarak gösterilen yerin tarlaya giden bir iz olarak tarla yolu şeklinde mevcut olduğu, 12 ve 13 nolu parsellerden sonraki tarlada bittiği, devam etmediği, 2011 yılında üretilmiş ortofoto haritanın incelemesine göre kadastro tespiti sırasında yol olarak gösterilen yerin tarlaya giden bir iz olarak tarla yolu şeklinde mevcut olduğu, 12 ve 13 nolu parsellerden sonraki tarlada bittiği ve devam etmediğinin belirtildiği, 15.04.2016 havale tarihli, köyde yaşayan bir kısım köy ahalisi tarafından verilen itiraz dilekçesinde söz konusu yolun davacıya ait olmadığı, köylüye ait olduğu, köy tarafından kullanıldığı ileri sürülmüş ise de itirazlarını kanıtlar herhangi bir belge ve delil sunmadıkları, itirazlarının sadece soyut beyan olarak kaldığından dolayı itibar edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı

1. Mahkemece verilen karara karşı süresi içinde davalı ... Belediyesi Başkanlığı vekili ve davalı Hazine temsilcisi temyiz isteminde bulunmuştur.

2. 16. Hukuk Dairesinin 17.02.2021 tarihli ve 2017/1869 Esas, 2021/1331 Karar sayılı kararıyla; 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 297/2 nci ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 1 inci maddeleri uyarınca, mahkemelerce verilecek hükmün doğru, infazı kabil ve taşınmazlar hakkında sicil oluşturmaya elverişli olması gerektiği, Mahkemece, 154 ada 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazların arasında kalan yolun davacı adına kayıtlı parsele eklenerek tapuya kayıt ve tesciline karar verildiği halde tesciline karar verilen taşınmaz bölümünün yüzölçümünün ne kadar olduğunun bilirkişi raporunda belirtilmemesi ve söz konusu 154 da 12 ve 13 parsel sayılı taşınmazların her ikisinin de davacı adına kayıtlı olması nedeniyle tesciline hükmedilen taşınmaz bölümünün hangi parsele eklenerek tapuya tescil edileceğinin anlaşılamadığı, hükmün infaz kabiliyeti bulunduğundan söz edilemeyeceği, hal böyle olunca, Mahkemece, fen bilirkişisinden davacı adına tesciline karar verilen taşınmaz bölümünün yüzölçümünün ne kadar olduğunu gösterir rapor alınmak suretiyle ve söz konusu taşınmaz bölümünün davacı adına kayıtlı bulunan hangi taşınmaza eklenerek tapuya tescil edileceği hususunda infazı kabil bir hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulmasının isabetsiz olduğu gibi kabule göre de davanın, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 713 üncü maddesine dayalı olarak açılan tescil istemine ilişkin olduğu, davanın niteliği gereği yasal hasım konumunda bulunan davalılar aleyhine harç, yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmesinin de isabetsiz olduğu, temyiz itirazlarının açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulüyle hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre sair yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.

D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Bozmaya uyan Çermik Asliye Hukuk Mahkemesinin 23.05.2023 tarih ve 2021/274 Esas, 2023/166 sayılı kararıyla; davanın kabulü ile ... Deresi mevkiinde bulunan ve Fen Bilirkişisi'nin 11.04.2022 tarihli raporunda 154 ada 12 ve 13 numaralı parseller arasında (A) harfi ile gösterilen 278,23 m²'lik alanın davacı ... mirasçıları adına veraset ilamındaki payları oranında tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine temsilcisi temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı Hazine temsilcisi temyiz dilekçesine özetle; dava konusu taşınmazın özel mülkiyete konu olabilecek ve zilyetlikte iktisap edilebilecek nitelikte olmadığını, dava konusu taşınmazın davacı adına tescil edilebilmesi için davacının zilyetliğinin kanunun aradığı şekil ve şartlarda olması gerektiğini ancak davacının taşınmaz üzerinde ekonomik zilyetliği bulunmadığını, dava konusu taşınmazlar üzerindeki zilyetliğinin başlangıcı, devamı ve halihazır durumunun gereği gibi araştırılmadığını, ayrıca davacının dava konusu taşınmazla ilgili olarak kanunun aradığı anlamda imar-ihya şartlarını da yerine getirmediğini, dinlenilen mahalli bilirkişi ve davacı tanıklarının beyanlarının soyut olduğunu, bu beyanlar ile davacının zilyetlik ve imar-ihya durumunun belirlenemeyeceğini, buna rağmen bu beyanların hükme esas alındığını, Mahkemece kadastro tespitinden önce davacı lehine kazandırıcı zamanaşımının dolduğundan bahisle hüküm tesis edilmiş ise de davacının zilyetliğinin başlangıcı, taşınmazın ne şekilde kimden intikal ettiği ve zilyetliğin sürdürülüş şekli gibi hususların açıklığa kavuşturulmadığını, ayrıca sadece dava konusu taşınmazların değil komşu parsellerin de kadastro tutanakların getirtilmesi ve keşifte uygulanması gerekir iken Mahkemece bu hususun yerine getirilmediğini, komşu parsellerin kimler adına ve ne olarak tespit gördüğü ve komşu parsel tutanaklarında dava konusu taşınmazın ne olarak okunduğu gibi hususlarda bir inceleme ve araştırma yapılmadan hüküm tesis edildiğini, Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporlarının eksik inceleme ile tanzim edildiğini, ziraat bilirkişisi raporunun karara dayanak olamayacağını, keşif tarihinde taşınmazın ekili olmadığı mahkeme gözlemi ile sabit iken taşınmazın tarım toprağı olduğu yönündeki bilirkişi raporunun karara dayanak olamayacağını, fen bilirkişisi raporunda genel geçer ifadeler kullanıldığını, dava konusu yerin komşu parsellerinin ve çevresindeki taşınmazların niteliklerinin belirtilmediğini, Mahkemece keşif mahallinde dinlenilen mahalli bilirkişilerin davacı ile hısım ve köylü olup bu beyanlarına itibar edilmemesi gerektiğini, dinlenilen bu kişilerin beyanlarının zilyetlik, imar-ihya hususlarında yeterli veriler içermeyip görgüye değil farazi bilgilere dayalı olduğunu, hükmün bu nedenlerle eksik araştırma ve incelemeye dayalı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava, tapusuz taşınmazın tescili istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713/1 inci maddesi; 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1 ve 17 nci maddeleri

3. Değerlendirme

1. Temyizen incelenen nihai kararların bozulması, 6100 sayılı HMK'nın geçici 3 üncü maddesinin yollamasıyla davada uygulanması gereken 1086 sayılı HUMK'un 428 inci maddesindeki sebeplerin varlığı halinde mümkündür.

2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir. Ancak, hükümde dava konusu taşınmazın vasfının yazılmamış olmaması bozma nedeni olarak görülmemiş, bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı Hazine temsilcisinin sair temyiz itirazlarının reddine,

İlk Derece Mahkemesi kararının hüküm kısmının, (1) numaralı fıkrasında "278,23 m²'lik" ifadesinden sonra gelmek üzere "tarla vasfındaki" ibaresinin eklenmesine ve hükmün bu şekilde DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

492 sayılı Harçlar Kanunu'nun değişik 13 üncü maddesinin “j” bendi gereğince Hazineden harç alınmasına yer olmadığına,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

1086 sayılı HUMK'un 440/III-1 inci maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

19.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.