Logo

1. Hukuk Dairesi2024/3756 E. 2024/4916 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı iddia edilen taşınmazın tapu kaydının iptali ve terkinine ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Kıyı kenar çizgisinin tespitinde DSİ tarafından belirlenen maksimum su kotunun tek başına yeterli bir kriter olarak kabul edilmesi ve yerel mahkemenin bu kritere dayanarak verdiği kararın usul ve yasaya uygun olduğu gözetilerek temyiz isteminin reddine ve yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2024/396 E., 2024/888 K.

HÜKÜM/KARAR : Kabul/Esastan Ret

İLK DERECE MAHKEMESİ : ... 2. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2023/501 E., 2023/875 K.

Taraflar arasındaki tapu iptali ve terkin davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı vekili; Bursa ili, ... ilçesi, ... mahallesi, dava konusu 319 parsel sayılı taşınmazın 1.147,09 m²'sinin kıyı kenar çizgisinde kaldığını, bu hususun tapunun beyanlar hanesine şerh edildiğini, kıyı kenar çizgisi içerisinde kalan yerlerin Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğunu ve özel mülkiyete konu edilemeyeceğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın kıyı kenar çizgisi içinde kalan 1.147,09 m²'lik kısmının tapusunun iptali ile kıyıya terkinine karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı; hukuka uygun şekilde belirlenmiş bir kıyı kenar çizgisinden bahsedilmesinin mümkün olmadığını, dava konusu taşınmaz göl koruma bandında yer aldığından yasal olarak herhangi bir yapılaşmanın mümkün olmadığını, Türk Medeni Kanunu'nun 1023. maddesine dayalı şekilde iktisap ettiği taşınmazdaki Anayasa ile korunan mülkiyet hakkının sona erdirilmesinin hukuka aykırı düşeceğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; dava konusu 319 parsel sayılı taşınmazın 1.147,09 m²'lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle davanın kabulü ile davalı adına kayıtlı dava konusu taşınmazın 1.147,09 m²'lik kısmının tapu kaydının iptali ile tescil harici bırakılmasına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B.İstinaf Sebepleri

Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; hükme esas alınan tespit metotlarının ve değerlendirmelerin kabulünün mümkün olmadığını, keşif kararı üzerine düzenlenen bilirkişi raporlarının hüküm kurmaya elverişsiz olduğunu, kot ölçümünün sağlıklı olmadığını, kıyı kenar çizgisi içinde kaldığı iddia edilen bölüm içerisinde açılan AÇ-1 çukurunun konumunun hatalı olduğunu, gözlem çukurlarında yeraltı suyuna rastlanmadığını, bilirkişiler tarafından teknik olarak onaylı olduğu ifade edilen idarece belirlenmiş "kıyı kenar çizgisi" tespitine ilişkin, hangi teknik verilerin değerlendirmeye alındığı, keşif anındaki fiziki durum ile nasıl mukayese edildiğine dair hiçbir açıklamanın bilirkişi raporlarında yer almadığını, bilirkişi raporuna karşı itirazlarının, ek rapor taleplerinin reddedildiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda belirlenen bedelin gerçek piyasa değerinin çok altında olduğu gibi hesaplama metodunun da hatalı olduğunu, davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davanın kabulüne dair mahkeme kararında usul ve esas yönünden yasaya aykırı husus bulunmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca davalının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A.Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili temyiz dilekçesinde özetle; istinaf dilekçesindeki itiraz nedenlerini yineleyip kararın hatalı olduğunu bildirerek ve önceki beyanlarını tekrarla kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dava; çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisine göre kıyıda kaldığı iddiasına dayalı tapu iptali ve terkin istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. Anayasa’nın "Kıyılardan yararlanma" başlıklı 43. maddesi, 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun 4., 5. ve 9. maddeleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 715., 999. maddeleri, 13.03.1972 tarihli ve 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı,

2. Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in 4. maddesi.

3. Değerlendirme

1. Dosya içeriği ve toplanan delillerden; Bursa ili, ... ilçesi, ... mahallesi, dava konusu 319 parsel sayılı taşınmazın, bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen rapor ve ekinde yer alan krokide (A) harfi ile gösterilen, 1.147,09 m²'lik kısmının kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı anlaşılmaktadır.

2. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

3. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazının reddi ile temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 36/A maddesi gereğince davalı tarafından yatırılan temyiz harcının istek hâlinde yatırana iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

16.09.2024 tarihinde kesin olmak üzere oy çokluğuyla karar verildi.

(Muhalif)

- MUHALEFET ŞERHİ -

Dava, Kıyı Kanunu gereğince tapu iptali ve terkin istemine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesince, DSİ Genel Müdürlüğü tarafından maksimum su kotunun 8 metre olarak belirlendiği, açılan gözlem çukurlarından gölsel alüvyon malzemesine rastlanmadığı, parselin kıyı kenar çizgisinde kalan kısmı ile gölün maksimum su kotu birlikte değerlendirildiğinde idarece belirlenen kıyı kenar çizgisinin uygun olduğu gerekçesiyle kabul kararı verilerek 1.147,09 metrekarelik kısmın tapu kaydının iptali ile terkine karar verilmiş ve Bölge Adliye Mahkemesince davalının istinaf talebi esastan reddedilmiştir.

Kıyı Kanunu’nun 9. maddesi, kıyı kenar çizgisinin valiliklerce kamu görevlilerinden oluşturulacak en az 5 kişilik bir komisyon tarafından tespit edileceğini ve bu kanunun uygulanmasına ilişkin yönetmeliğin 4/5. maddesi de tabii ve suni göllerde DSİ Genel Müdürlüğünce belirlenen maksimum su kotunun kıyı kenar çizgisini belirleyeceği hükme bağlanmış ise de;

Bilindiği üzere 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun “Kıyı Kenar Çizgisini” belirleme yöntemine ilişkin 5. ve 9. maddeleri Anayasa Mahkemesinin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış, anılan Kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda dikkate alınması zorunlu olan 28.11.1997 tarihli ve 5/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisini belirleme görevinin adli yargıya ait olduğu, ancak Kıyı Kanunu’nun 9. maddesi uyarınca İdare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya İdare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumunda bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine işaret edilmiştir.

Uygulamada kıyı kenar çizgisinden kaynaklanan mülkiyet iltilafları yukarıda değinilen yasal düzenleme ve içtihadı birleştirme kararıyla 13.03.1973 tarihli 7/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gözönünde bulundurularak 3621 sayılı Yasa’nın 9/2. maddesinde belirtilen bilirkişi heyeti oluşturulup taşınmaz başında keşif yapılarak, taşınmazın farklı noktalarında gözlem çukurları açılıp bu çukurlardan alınan nümunelerin incelenmesi, açılan gözlem çukurlarının harita üzerinde işaretlenerek gösterilmesi ve topografik memleket haritalarından da yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi, idare tarafından onaylanan kıyı kenar çizgisinden delil olarak yararlanılması, gerek Mahkemece tespit edilen gerekse idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisinin kroki üzerinde gösterilmesi, farklılık oluşursa sebebinin açıklattırılması, çevre parseller hakkında kesinleşmiş kıyı kenar çizgisi bulunup bulunmadığının araştırılması, özetle kıyı kenar çizgisinin Mahkeme tarafından bilimsel yöntemlere uygun olarak belirlenmesi suretiyle giderilmektedir.

Somut olayda; Dairemiz uygulamalarına uygun olarak keşif heyeti oluşturulup gözlem çukuru açılarak nümuneler alınıp değerlendirilmiş ise de; açılan gözlem çukurlarında gölsel alüvyon malzemesine rastlanmadığı tespit edildiği halde, DSİ Genel Müdürlüğü tarafından belirlenen maksimum su kotunun 8 metre olduğu ve su kotu seviyesinin altında kalan kısımların kıyı kenar çizgisinin içerisinde olduğunun kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle kabul kararı verilmiştir.

Dosya kapsamından, DSİ’nin belirlediği 8 metrelik maksimum su kotu seviyesinin neye göre, hangi bilimsel veriler baz alınarak belirlendiği anlaşılamadığı gibi gerek rapor düzenleyen jeolog bilirkişi tarafından 8 metrelik belirlemenin bilimselliğinin taştışılmadığı, Mahkemenin de gerekçesinde DSİ’nin belirlemesini taşrtışmasız doğru kabul edip, aksi yöndeki bilimsel bulgulara rağmen İBK’nın gereğini yerine getirmeden kabul kararı verdiği anlaşılmaktadır.

Yukarıda değinilen 28.11.1997 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararıyla kıyı kenar çizgisini belirleme görevi adli yargıya verildiğine, İdare tarafından onaylanan ancak davanın tarafı için kesinlik arz etmeyen kıyı kenar çizgisi tespitlerinden sadece delil olarak yararlanılabileceğine ve İdarenin belirlediği kıyı kenar çizgisi adli yargı açısından bağlayıcı olmayıp denetlenmesi gerektiğine göre, tabii ve suni göllerde kıyı kenar çizgisinin belirlenmesine esas olan ve DSİ tarafından belirlenen maksimum su kotunun da bilimsel verilere uygun olarak belirlenip belirlenmediğinin Mahkeme tarafından denetlenmesi gerekir. Yapılan keşifte açılan gözlem çukurlarından alınan nümuneler itibariyle dava konusu edilen bölümde gölsel alüvyon malzemesine rastlanmadığı yönündeki tespitlere rağmen sadece DSİ’nin belirlediği ancak yargısal denetimden geçmeyen maksimum su kotu gerekçe gösterilerek taşınmazın bir bölümünün kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığı gerekçesiyle verilen kararın doğru olmadığı kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşüne katılmıyorum.