"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2024/1293 E., 2024/1571 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2023/391 E., 2023/479 K.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı ...; İstanbul ili, .... ilçesi, .... Mahallesinde kain 934 ada 5 parsel sayılı taşınmazda 1/8’er payın Belçika Devleti tebaasından Richard Couteaux, Fosten Couteaux, ..., Herman Couteaux, Ernest Couteaux, Alinia Couteaux ve İtalya Devleti Tebaasından Anais Couteaux adlarına kayıtlı iken Üsküdar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1982/507 Esas, 1983/491 Karar sayılı kararı ile mirasçıların bulunmaması sebebi ile tapu kaydının iptal edilerek .... Vakfı adına tescil edildiğini, mirasçılarının bulunması için gerekli inceleme ve araştırmanın yapılmadığını, ...’un tek mirasçının kendisi olduğunu ileri sürerek Vakıf şerhinin terkinine, tapu kaydındaki kişiler ile murislerin aynı kişi olduğunun tespitine ve taşınmazın 7/8 payının tapu kaydının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, davacının ölümü ile mirasçıları davaya dahil edilmiş, dosya Üsküdar 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/269 Esas sayısında kayıtlı iken 19.02.2013 tarihli 2. celse tapu iptal-tescil ile Vakıf şerhinin terkini davasının tefrikine karar verilmiş, İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/77 Esas sayılı dava dosyasında yapılan yargılamada ise diğer mirasçılar davacı yanında asli müdahil olarak davaya dahil edilmiş, 01.11.2023 tarihli 12. celse ise 1/8 pay sahibi ... yönünden tefrik kararı verilerek dosya eldeki esasa kaydedilmiştir.
II. CEVAP
Davalı İdare vekili; dava konusu taşınmazın .... Vakfı adına tescil edildiğini, Tapu Kanunu'nun 35. maddesi hükmüne göre yabancı uyruklu gerçek kişilerin Türkiyede ancak karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak koşulu ile taşınmaz mal edinebileceğini, davacının kayıt maliki ile irs ilişkisini hasımlı veraset ilamı ile ispat etmesi gerektiğini, davacının tek varis olmadığını, Vakfın sahih vakıflardan olup tavize tabi olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... vekili; aleyhine husumet yöneltilemeyeceğini, kesin hüküm bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.11.2023 tarihli 2023/391 Esas, 2023/479 Karar sayılı kararı ile, hasımlı mirasçılık belgesine göre davacıların dava konusu taşınmazın 1/8 hak sahibi ...'ın mirasçısı oldukları, alınan teknik bilirkişi raporu ile kayıt malikleri ile davacı ve asli müdahillerin murislerinin aynı kişiler olduğunun ve Vakıf şerhinin terkini yönünden taviz bedeli tahsiline yer olmadığının belirlendiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş, kararın temyiz incelemesi için Daireye gönderilmesi üzerine, Dairenin 14.03.2024 tarih 2024/487 Esas, 2024/2164 Karar sayılı kararı ile daha önce Yargıtay görevli dairesinin denetiminden geçmeyen kararın kanun yolu denetimi ''istinaf'' olup görevli mercii Bölge Adliye Mahkemesi olduğundan dosya Mahkemesine gönderilmiştir.
IV. İSTİNAF
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davalılar tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 1. Hukuk Dairesinin 02.07.2024 tarih 2023/1293 Esas, 2024/1571 Karar sayılı kararı ile, davacı tarafın davaya konu 934 ada 5 parsel sayılı taşınmazın sahibi ...’un mirasçısı olduğu, kayıt maliki ile aralarındaki irs ilişkisinin kesinleşmiş hasımlı mirasçılık belgesi ile kanıtladığı, davalı ... Müdürlüğünün davada taraf sıfatı bulunduğu, tapu iptal ve tescil talebinin aynı zamanda kayıt maliki ile murisin aynı kişi olduğunun tespitini de içerdiği gerekçesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 353/(1).b.1 maddesi uyarınca istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
Davalı İdare vekili temyiz dilekçesinde; sadece hasımlı veraset ilamına göre karar verildiğini, tapu kayıt malikleri ile karşı tarafın murislerinin aynı kişi olup olmadığına dair henüz yapılan bir tespit hükmü bulunmadığını, bu hususun yeterince incelenmediğini, veraset ilamı dosyasında hasım gösterilmiş ise de kayıt maliki ile davacıların murisinin aynı kişi olduğuna ilişkin hüküm içermediğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda tercüme hatası bulunduğu yönündeki itirazlarının uzman görüşü sunulduğu halde dikkate alınmadığını, kayıtlardaki Osmanlıca tercüme ile Vakıf şerhinin icareteynli olduğu anlaşılacağından Vakıf şerhinin bedelsiz terkinin mümkün olmadığını, davada hem davacıları hem de asli müdahilleri aynı vekilin temsil ettiğini, bu durumun HMK'nın 65. maddesine açıkça aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalı ... vekili temyiz dilekçesinde; davanın tapu iptali ve tescili davası olduğundan husumet yöneltilemeyeceğini, vekalet ücretinden sorumlu tutulmaması gerektiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunda sadece davacılar vekilinin dava dilekçesindeki iddiaları esas alınarak yanlı olarak rapor düzenlendiğini, Mahkemece tapu maliklerinin ve davacılar murislerinin nüfus kayıtları ve evveliyatlı tapu kayıtlarının celp edilmediğini, taraf teşkili sağlanmadan dosyanın bilirkişiye tevdine karar verildiğini, bilirkişi raporunda sadece isim benzerliklerine dayanılarak tespitte bulunulduğunu, eksik inceleme ile karar verildiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Dava, yolsuz tescil hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil ile Vakıf şerhinin terkini istemine ilişkindir.
Dosya içeriğinden; dava konusu 934 ada 5 parsel sayılı 2.356 m2 miktarlı kargir apartman nitelikli taşınmazın nevi ...Vakfı olduğu, 19 K.evvel 328 nolu tapu kaydına istinaden 1/8’er payla Belçika tebaasından Rişar, Kosten, Güstav, Herman, Ersnest, Alin, İtalyan tebaasından Anais, Fransa tebaasından Valeri Glevani adına tespit edildiği, tespitin 19.12.1957 tarihinde kesinleştiği, müdevvere no:272, fiş no:27468 muamele 469 no, 19 K. evvel 328 nolu Kandilli Mahallesi Sıramahalle sokak 20 ve 23 kapı nolu tapu kaydında ... ...Vakfından olan taşınmazın edinme sebebinde Belçika tebasından Şarlo Koto zevcesi madam Virjini binti David’in (6 K.sani 327) vefatı ile 8 nefer evladına intikal ettiği, malik hanesinde Belçika tebasından Rişar, Kosten, Güstav, Ernest ve mösyö Lokori zevcesi madam Alin, İtalya tebasından Korloni zevcesi madam Anais, Fransa tebasından .... zevcesi madam Valeri şekilde belirtildiği, geldisi umum 4209 sayfa 96 nolu kaydın bulunmadığı, bir kısım evrakın eski yazı olduğu, davacılar vekilince çevirisi olduğu belirtilen evrakın sunulduğu, Üsküdar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 13.10.1983 tarihli 1982/507 Esas, 1983/491 Karar sayılı Vakıflar Baş Müdürlüğü tarafından kayyım Avukat .....aleyhine açılan davada, dava konusu 934 ada 5 parsel sayılı taşınmazın ... ...Vakfından icareli olduğu, malikleri bulunamadığından tapu kaydının tamamen iptali ile Vakıf adına tescili ile Sulh Hukuk Mahkemesinin 08.05.1979 tarih 979/389-530 sayılı kayyım atanması kararının kaldırılmasına karar verildiği, kararın 08.12.1983 tarihinde kesinleştiği, taşınmazın Vakıf adına 28.02.1984 tarihinde tescil edildiği, yargılama sırasında dosya arasına alınan tapu kaydına göre 1/8 pay sahibi .... payının İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 18.10.2012 tarih 2009/280 Esas, 2012/313 Karar sayılı karar ile mirasçıları (vasiyet alacaklıları) adına tescil edildiği ve bir kısmının payını satış suretiyle devrettiği, davalı Vakıf adına kayıtlı 7/8 payın ise 22.12.2021 tarihli unvan değişikliği ile .... Vakfı adına tescil edildiği, Vakıf şerhinin halen bulunduğu, İstanbul 8. Sulh Hukuk Mahkemesinin 28.12.2018 tarihli 2018/1046 Esas, 2018/1206 Karar sayılı ilamı ile davacı tarafından Hazine ve Vakıflar Müdürlüğü aleyhine ...’un veraset ilamı alınması talepli dava açıldığı, murisin mirasçılarının davacı ve asli müdahiller olduğuna ilişkin hüküm tesis edildiği, hükmün deracattan geçerek 22.10.2019 tarihinde kesinleştiği, davalı ... Müdürlüğünce sunulan 05.11.1959 tarihli Defterdarlık tarafından Vakıflar Başmüdürlüğüne yazılan yazıda dava konusu taşınmazın metruk olduğu ve ... ...Vakfından icareli olduğundan bahisle ihbar edildiğinin görüldüğü, Osmanlıca belge çevirisi olan 20.04.2023 tarihli emlak sahifesi başlıklı belgede de taşınmaz hakkında “icare-i müeccele” ibaresinin yer aldığı, dosya arasına alınan 11.04.2023 asıl ve 13.07.2023 tarihli ek raporda dava konusu taşınmazda Vakıf şerhi bulunduğu, ancak icareteyn ya da mukataalı usul ile vakıfça kiraya verildiğine ilişkin şerh olmadığı, yarım dönümden fazla olması ve davalı tarafından sunulan kayıtta “icare-i müeccele” ifadesi geçtiğinden mülk arazi değil arz-ı miri (hazine arazisi) olduğu, taviz bedeli tahsiline yer olmadığının belirtildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Osmanlı Devletinde topraklar mülk, mîrî, vakıf, mevât ve metrûk arazi olmak üzere başlıca beş bölüme ayrılmıştır. Bunların arasında özellikle mülk ve mîrî topraklar büyük bir yer tutar. Gayri sahih vakıf topraklar da büyük bir yekün teşkil etmekte ise de bunlar esas itibariyle mîrî arazi olduklarından bu arazi içerisinde değerlendirilmektedir. Mülk araziye ait esaslar İslâm hukukunda düzenlenmiş ve fıkıh kitaplarında ele alınmış olduğu için bunların Osmanlı tarihi boyunca ayrıca kanunnâmeler hâlinde tedvinine ihtiyaç duyulmamıştır. Mîrî arazi ise aslında çıplak mülkiyeti (rakabe) Devlete ait ve bir kira ilişkisi içerisinde kullanımı mutasarrıflara devredilen arazi olduğundan bu arazinin tasarruf şekillerini, devir ve intikal esaslarını düzenleme yetkisi Devlete ait olmuştur. Osmanlı tarihi boyunca da bu esaslar münferit fermanlar, hükümler ve kanunlar şeklinde belirlenmiştir. Tanzimattan sonra bu alanda bazı düzenlemeler yapılmış, bu düzenlemeleri bir araya getirmek maksadıyla bir kanun hazırlanması düşünülmüş ve 23 Şevval 1274 (6 Haziran 1858) tarihli Arazi Kanunnâmesi (Kānunnâme-i Arâzî) bu şekilde meydana gelmiştir.
Arazi Kanunnamesi'nin 1. maddesine göre araziler mülk (memlük) arazi, mirî (emriye) arazi, metruk arazi, mevat arazi ve vakıf arazi olmak üzere beş bölüme ayrılmıştır.
Kanunname'nin 4. maddesinde, vakıf arazilerinin mülkiyet hakkının devredilip devredilememesine göre iki kısım olduğu, bunlardan birincisinin vakfedilen arazinin çıplak mülkiyetinin ve tüm tasarruf haklarının vakfa devrini gerektiren sahih vakıflar; ikincisinin ise mirî arazi üzerinde meydana getirilen tahsisat kabilinden (gayri sahih, irsat kabilinden) vakıflar olduğu belirtilmiştir.
Bir başka anlatımla vakıf mülkiyetinin vakıf idaresine ait olup olmaması bakımından vakıflar sahih ve gayri sahih olmak üzere ikiye ayrılırlar. Mülk mallar üzerinde gerçek şahıslar tarafından kurulan vakıflar sahih olarak anılırken, sahih vakıfların yeterli olmaması veya mevcut vakıfları destekleme ihtiyacının doğması üzerine Devletin araya girerek beytülmâle (devlet hazinesine) ait (mîrî) araziyi, rakabesi (çıplak mülkiyeti) Devlette kalmak ve gelirleri bir amme hizmetine sarf olunmak üzere vakfettiği hâllere ise gayri sahih vakıf veya irsâdî vakıf yahut tahsis kabilinden vakıf adı verilir. Bu çeşit vakıflara gayri sahih (sahih olmayan) vakıf denilmesi, bu vakfın hukuken muteber (geçerli) olmadığını değil, gerçek anlamda bir vakıf sayılmadığını ifade eder. Zira tahsis, bir şahsın kendi mülkü üzerinde cereyan etmediğinden, ... uygun gördüğü zaman bu tahsisi kaldırabilir ve mîrî arazinin geliri tekrar Devlet hazinesine ait olabilirdi. Mîrî arazinin tahsisi, yani gayrı sahih vakıf olarak vakfedilmesi, rakabesinin (mülkiyetinin) hazineden çıkmasına sebep olmaz; aşar ve rüsumunun (kira ve vergilerinin) hazineye ödenmesine de halel gelmezdi.
Nitekim Arazi Kanunnamesi'nin 121. maddesinde de sahih vakıftan bahsedilebilmesi için arazinin vakfedenin özel mülkü olması gerektiği belirtilmiştir.
Osmanlı Hukukunda mülk araziler; eski köy ve kasaba sınırları içinde bulunan arsalarla bunların kenarlarında bulunan ev ve benzeri gibi oturmaya yarayan yerleri tamamlayan yarım dönüm tutarındaki yerler, sahih temlikle ve kamu yararı amacıyla üçüncü bir kişiye temlik edilen mirî arazi, öşürlü arazi ve haraçlı arazi olarak sayılmıştır. Sayılan dört tür araziden olan bir taşınmazın vakfedilmesi hâlinde sahih bir vakıftan bahsetmek mümkündür.
Gerek sahih gerekse sahih olmayan vakıf mallarının onarılması ya da yeniden yaptırılması önceleri vakfı tarafından yerine getirilmekteyken zamanla vakıfların buna gücü yetmemesi nedeniyle mukataa ve icareteyn usulü doğmuştur. Mukataa ve icaretyn, vakıfların kiraya verilmesi bakımından tasnifinde kullanılan kavramlardır.
Mukataada; vakfedilen taşınmaz, vakıf tarafından kendi olanaklarıyla inşa ve onarılmasının mümkün olmaması sebebiyle bina yapmak, ağaç, bağ kütüğü veya bağ çubuğu dikmek ve bunların durması karşılığında vakfa her sene maktu bir zemin kirası ödemek suretiyle kiralanmış, bu suretle yapılan bina ve dikilen ağaçlar yapanın veya dikenin malı sayılmış, ölümü ile de bunların mirasçılarına geçeceği, mukaatanın yani kira karşılığının verildiği sürece mukavelenin fesh edilmeyeceği ve arazi üzerine yapılan muhtesatın kaldırılamayacağı kabul edilmiştir.
İcareteynde ise yok olan vakıf binalarının yeniden inşası için bir tür süresiz kiraya benzeyen usul oluşturulmuş, kiracıdan kıymetine eşit “müeccele” denilen peşin bir bedel alınıp harap olan bina vakıf tarafından yeniden tamir ettirilerek her sene “muaccele” adı verilen küçük bir bedel karşılığı süresiz olarak kiracılarına bırakılmıştır. Kira parasını ödeyerek hak kazanan kimseye ise mutasarrıf denilmiş, tasarruf hakkı da ölümle mirasçılarına intikal ettirilmiştir.
Medeni Kanun'un kabulünden sonra "rekabe" ve "tasarruf" hakkı ayrımına son verilmiş tasarruf hakkı, kuru mülkiyet hakkı (rekabe) ile birleştirilmiştir. Diğer bir söyleyişle, tasarruf hakkı sahibi tam mülkiyetin maliki olmuştur. Bu amaçla, 1935 yılında 2762 sayılı Vakıflar Kanunu yürürlüğe girmiş ve vakfa ait taşınmaz malların icareteyne veya mukataaya bağlanması yasaklanmış ve eskiden konmuş olanların tasfiyesi için hükümler getirilmiştir. Gerçekten anılan Kanun'un 27, 29 ve 30. maddelerinde; mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetlerinin 20 misli bir taviz karşılığında mutasarrıflarına geçirileceği, 10 yıl içinde taviz verilmek yoluyla icareteyn ve mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanlarının mülkiyetinin ise 10 yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği, vakfın hakkının ivaza dönüşerek taşınmazın tamamının ivaz karşılığında birinci derecede ve birinci sırada ipotekli sayılacağı, ayrıca tavizler tamamen ödenmedikçe o mallar üzerindeki temliki tasarrufların tapu dairelerince tescil olunamayacağı öngörülmüştür.
2762 sayılı Kanun'da yer verilen taviz bedeli konusu 2008 yılında kabul edilen 5737 sayılı Kanun'un 18. maddesinde yer almıştır. Söz konusu düzenlemede "Tapu kayıtlarında, icareteyn ve mukataalı vakıf şerhi bulunan gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde veya tasarrufundaki taşınmazlar, işlem tarihindeki emlak vergisi değerinin yüzde onu oranında taviz bedeli alınarak serbest tasarrufa terk edilir. Ancak miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar tavize tâbi değildir. Taviz bedelinin hesaplanmasında; ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satılanlarda satış bedeli, kamulaştırmalarda ise kamulaştırma bedeli esas alınır. Bu Kanun hükümleri gereğince taviz bedelinin tamamı vakfı adına ödenmedikçe, taşınmaz üzerindeki temliki tasarruflar tapu dairelerince tescil olunmaz. Vakıf şerhleri ile ilgili olarak, diğer kanunlarda yer alan zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere ilişkin hükümler uygulanmaz" hükümlerine yer verilmiştir.
Vakıf malın mülke dönüşümü ve mutasarrıfına intikali için alınan taviz bedeli icare ve mukataa karşılığı olup bedel ödenmedikçe o mal üzerinde temliki tasarruf tapu idaresince tescil edilemeyeceğinden bunu (taviz bedelini) “gayrimenkul mükellefiyeti” (M.K. md. 849) olarak anlamak gerekir. Nitekim; 2762 sayılı Kanun'un 29/1. fıkrasında "…vakfı hakkı ivaza dönerek gayrimenkulün tamamı bu taviz karşılığında birinci derece ve birinci sırada ipotek sayılır" şeklinde ifade edilen ipoteğin "kanuni ipotek hakkı" olduğu kabul edilmiştir (Suad Bertan, Ayni Haklar, Ankara 1976, .C 2, s.1573-1578; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 06.07.2011 tarihli ve 2011/14-396 Esas, 2011/463 Karar, 02.03.2021 tarihli ve 2017/14-2267 Esas, 2021/178 Karar sayılı kararları).
Yine, üzerinde durulması gereken diğer bir husus da; vakıf şerhi taşıyan tapu kayıtları kapsamındaki tüm taşınmazlar için taviz bedeli ödenip ödenmeyeceği meselesidir. Uygulamada, çekişme konusu taşınmazların taviz bedeline tabi olup olmadığının tespitinde, kayıtlardaki vakıf şerhlerinin şeklinden çok içerdiği hakkın mahiyetinin tespiti gerekeceği kabul edilmektedir.
Özel mülkün kuru mülkiyeti ve tasarruf hakkının vakfedilmesi ile oluşan sahih vakıflarda, özellikle icareteynli ve mukataalı vakıflarda taviz bedelinin ödenmesi karşılığında vakıf şerhinin silinmesi gerektiği gerek uygulamada gerekse bilimsel görüşlerde tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Padişah veya onun izni ile yetkili kişi tarafından mirî arazinin aşar ve rusümatı (resim ve vergilerinin), yalnız tasarruf hakkının veya hem aşar ve rusümatı (vergi ve resimlerinin) hem de tasarruf hakkının vakfedilmesi ile meydana gelen gayri sahih (tahsisat kabilinden irsadı) vakıflarda ise 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nda tam bir açıklık bulunmamasına karşın, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 18. maddesinde "…miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar tavize tâbi değildir" hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda sadece aşar ve rusümatı vakfa tahsis edilmiş taşınmazlar için taviz bedelinin alınmayacağı, bunun dışındaki tasarruf hakkı veya hem tasarruf hakkı hem de aşar ve rusümatı tahsis ve vakfedilmiş taşınmazlar için taviz bedelinin ödenmesi gerektiği uygulamada ortak görüş olarak belirmiştir.
Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına göre vakıf şerhine dayanılarak taviz bedeli istenilmesi; vakfın sahih olması koşuluna bağlıdır. Gayri sahih vakıflar yönünden taviz bedeli istenmesinin hukuki bir dayanağı bulunmamaktadır. Bu noktada gözden kaçırılmaması gereken husus vakıf şerhi taşıyan tapu kayıtları kapsamında kalan tüm taşınmazların taviz bedeli ile sorumlu olduğunun söylenemeyecek olmasıdır. Zira Medeni Kanun'un kabulünden önce kurulmuş olan vakıflar genelde büyük arazilere sahip vakıflar olduklarından, toprak türü (mülk, mirî) bakımından homojen olarak sadece mülk arazilerin vakfedilmesiyle ya da sadece mirî arazilerin gelirlerinin tahsis edilmesiyle vakıf teşekkül ettirildiğini kesin olarak söylemek mümkün olmayacağından vakfın türü ismine göre değil, vakıflara ait her bir arazinin coğrafi konumuna ve diğer özelliklerine göre ayrı ayrı değerlendirilmesi ile belirlenmelidir.
Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere vakıf türünün belirlenmesi ve belirlenen vakıf türüne göre çekişmeli taşınmazda vakfın bir hakkının kalıp kalmadığı, taviz bedeli ödenip ödenmeyeceği, vakıf şerhinin doğrudan kaldırılmasının gerekip gerekmediğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmadan saptanması gerekmektedir.
Bunun için de taşınmaza ait kök tapu kaydı ilk tesisinden itibaren tüm tedavülü ile getirtilmeli, vakıf durumunu gösterir kayıtlar (vakfiye) ve dayanılan diğer belgeler dosyaya kazandırılmalı, Vakıflar idaresinden vakfın türü hakkında bilgi alınmalı, Vakfiye kapsamındaki her taşınmazın coğrafi konumu ve hukuki durumu ayrı ayrı olacağından, dava konusu taşınmazın kadim köy, kasaba ya da şehir içindeki mülk topraklar içinde olup olmadığı mahallinde yapılacak keşif yoluyla saptanmalı, konusunda uzman bilirkişiler eliyle vakıf türü belirlenmeli ve belirlenen vakıf türüne göre Mahkemece çekişmeli taşınmazda vakfın bir hakkının kalıp kalmadığı, taviz bedeli ödenmesinin gerekip gerekmediği tespit edilmelidir.
Hemen belirtilmelidir ki, davanın tapu kayıt maliki ve davacıların murisinin aynı kişi olduğunun tespiti, tapu iptali ve tescil ile şerhin terkini istekli olarak açıldığı, dava dilekçesinde açıkça belirtilmemekle birlikte davacı vekilinin 20.06.2023 tarihli beyan dilekçesinde Tapu Müdürlüğünün tespit istemi nedeniyle davada taraf gösterildiği, tespit istemli davanın tefrik sonrası asıl dava dosyasında kaldığını belirttiği anlaşılmakla, eldeki davada Tapu Müdürlüğünün taraf olarak yer almadığı, yargılamada yer almasının ve kararda davalı olarak gösterilmesinin tefrik sonrası yanılgıya dayalı olduğu açıktır.
Öte yandan, somut uyuşmazlığın çözümü için “... Vakfının” mukataalı veya icareteynli vakıf olup olmadığının veya miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlardan bulunup bulunmadığının yöntemince araştırılması gerekmektedir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ise vakfiye değerlendirilmemiş, Vakfın tavize tabi olup olmadığı konusunda yeterince irdeleme yapılmamıştır.
Hal böyle olunca, dosyada eksik bulunan dava konusu taşınmazla ilgili kadastro sırasında tespite esas alınan tapu kayıtları varsa o kayıtlar da ilk tesisinden itibaren bütün intikalleri ile birlikte şahsiyet ve vakfiyet durumlarını gösterir kayıt ve öteki belgeleri ilgili mercilerden temin edilmesi, Osmanlıca evrakların tercümesi uzman bilirkişi marifetiyle yapılması, dava konusu taşınmazın konumunu kadim köy ve kasaba ya da şehirlere göre haritasında işaretleyecek harita mühendisi bilirkişi de bulundurularak mahallinde keşif yapılması, çekişmeli taşınmazın vakıf malı olup olmadığı, kadim köy ya da kasaba içinde mülk toprak nevinden olup olmadığı konusunda yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde HMK’nın 266. maddesi uyarınca eski vakıflar alanında uzman bilirkişinin de bulunduğu bilirkişi heyetinden rapor alınması, sunulan bu teknik rapor sonrasında varılacak sonuca göre Vakfın niteliğinin, taşınmaz üzerinde hakkının kalıp kalmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile hüküm tesisi isabetsizdir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalılar vekillerinin değinilen yönlere ilişkin temyiz itirazının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
İlk Derece Mahkemesi kararının BOZULMASINA, sair hususların şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
Peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalı ... Müdürlüğüne iadesine,
Temyiz eden davalı ... harçtan muaf bulunduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
25.12.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.