Logo

1. Hukuk Dairesi2024/714 E. 2024/2462 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: İnançlı işlem nedeniyle açılan tapu iptal ve tescil davasının akabinde tazminat davasına dönüşmesi ve ayrıca davalı aleyhine başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali talebiyle açılan davanın derdestlik nedeniyle reddine ilişkindir.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, asıl davada, dava konusu taşınmazın üçüncü kişiye devredilmesi üzerine davacının tazminat talebinde bulunması ve taraflar arasında yeni bir sulh ve ibra protokolü düzenlenmesine rağmen, bu hususlar değerlendirilmeksizin karar verilmesi, birleştirilen davada ise derdestlik koşulları oluşmamasına rağmen davanın usulden reddine karar verilmesi doğru görülmeyerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/659 E., 2023/541 K.

HÜKÜM : Asıl davanın reddine - Birleştirilen davanın usulden reddine

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali-tescil ve itirazın iptali davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozma kararı uyarınca yapılan yargılama sonucunda, asıl davanın esastan, birleştirilen davanın ise usulden reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı asıl ve birleştirilen davada davacı vekili tarafından duruşma istekli temyiz edilmekle; duruşma isteği değerden reddedilerek, kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı asıl davada; davalı ve dava dışı ...’ın aralarında yaptıkları anlaşma gereğince 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazını davalıya hiçbir bedel almadan teminat amacıyla satış suretiyle devrettiğini, daha sonra taraflar arasındaki anlaşmanın bozulduğunu, bunun üzerine davalının imzaladığı 02.11.2013 tarihli inanç sözleşmesi ile dava konusu taşınmazı iade edeceğini beyan ve taahhüt ettiğini, ancak bugüne kadar devretmediğini ileri sürerek tapu kaydının iptali ile adına tescilini istemiş, yargılama sırasında taşınmazın dava dışı 3. kişiye devredilmesi üzerine davacı vekili 24.11.2022 tarihli duruşmada HMK'nın 125 inci maddesi gereğince davaya davalıya karşı tazminat davası olarak devam edeceklerini bildirmiştir.

Bozma kararından sonra birleştirilen davada aynı davacı; davalı ile aralarında düzenlenen 02.11.2013 tarihli inanç sözleşmesi gereğince davalının verdiği 95.000 TL borca teminat olarak maliki olduğu 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazını davalıya devrettiğini, asıl davada taşınmaz hakkında açtığı tapu iptal-tescil davasında alınan bilirkişi raporunda taşınmazın değerinin 235.625 TL olarak belirlendiğini, davalının 95.00 TL alacağına karşılık 235.625 TL değerindeki taşınmazı uhdesinde tutması nedeniyle kendisine 140.625 TL borçlu olduğunu, davalının sebepsiz zenginleştiğini, 140.625 TL borcun tahsili için davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, ancak davalının kötüniyetli olarak icra takibine itiraz etmesi üzerine takibin durduğunu ileri sürerek Manavgat 3. İcra Müdürlüğünün 2018/1132 E. sayılı icra takip dosyasına yapılan ititrazın iptali ile takibin devamına, alacağın %20'sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı, davacının inanç sözleşmesindeki edimini ifa etmediğini, taşınmazın iadesini isteyemeyeceğini belirterek asıl davanın reddini savunmuş; birleştirilen davada ise, taraflar arasında düzenlenen 06.09.2017 tarihli sulh ve ibra protokolü ile aralarında ihtilafın sonlandığını ve borcun son bulduğunu, anılan sözleşme gereğince taşınmazın davacının istediği dava dışı ...'ya devredildiğini, devirden sonra davacıyla son kez ibralaşmaya çalışsa da davacının telefonlarına cevap vermediğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 08.09.2015 tarihli ve 2013/370 E. 2015/313 K. sayılı kararı ile; 02.11.2013 tarihli belgenin inanç sözleşmesi olduğunun taraflarca kabul edildiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığın sözleşmede belirtilen 95.000TL’nin ödenip ödenmediği noktasında toplandığı, davacının sözleşmede belirlenen 95.000TL’yi davalıya ödemediği, kendi edimini yerine getirmeyen davacının tapu iptal-tescil talebinde bulunamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

.. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairenin 11.10.2018 tarihli ve 2015/17217 E., 2018/13390 K. sayılı kararı ile; "...Somut olayda, 02.11.2013 tarihli belgeye taraflarca itiraz edilmemiştir. Bu haliyle anılan belgenin 5.2.1947 tarihli 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında sözü edilen yazılı delil niteliğinde olduğu açıktır. Ne var ki, inanç sözleşmesi başlıklı belgede dava dışı ...'a 167.000,00 TL para ödendiği yazılı olup davacının da bu paranın 95.000,00 TL'sinden sorumlu olduğu belirtilmiş, davacı, davalı tarafından dava dışı ...'a bir ödeme yapılmadığını dolayısıyla kendisinin de bir borcu olmadığını beyan etmiştir. Hal böyle olunca, 01.08.2013 ve 02.11.2013 günlü sözleşmeler değerlendirilerek öncelikle davacının davalıya 95.000,00 TL ödemesi gerekip gerekmediğinin açıklığa kavuşturulması, ödemesi gerekiyor ise miktar itibariyle tanıkla ispat sınırını aştığı dikkate alınarak bu paranın ödenip ödenmediğinin belirlenmesi, ödenmemiş ise saptanacak miktarın 6098 sayılı TBK'nın 97 nci maddesi hükmü de gözetilerek mahkeme veznesine depo ettirilmesi için önel verilmesi ve bu husus yerine getirildiğinde sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, değinilen hususlar göz ardı edilerek yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Direnme Kararı

Mahkemenin 21.03.2019 tarihli ve 2019/9 E., 2019/85 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

C. Hukuk Genel Kurulu Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.02.2022 tarihli ve 2019/1-728 E. 2022/193 K. sayılı kararıyla; "...dava konusu 103 ada 6 parsel sayılı taşınmazın dava açıldıktan sonra davalı tarafından 08.09.2017 tarihinde dava dışı ...’ya satış yoluyla devredildiği anlaşılmıştır. O hâlde, mahkemece davacıya HMK’nın 125/1-a-b maddesindeki seçimlik haklarından hangisini kullanacağı konusunda ve maddeye uygun biçimde açık olarak beyanda bulunmak üzere süre verilmesi, kullanılacak seçimlik hakka göre devreden veya devralan hakkında yargılamaya devam edilerek davanın neticelendirilmesi gerekirken, devir yokmuş gibi eski taraflar arasında yargılamaya devam edilerek davanın sonuçlandırılması usul ve yasaya aykırıdır. Hâl böyle olunca, direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulması gerekmektedir..." gerekçesiyle karar bozulmuştur.

D. Mahkemece Bozma Uyarınca Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; taraflar arasında düzenlenen 02.11.2013 tarihli belgenin inanç sözleşmesi niteliğinde olduğu, 01.08.2013 ve 02.11.2013 tarihli sözleşmeler ile davalı tarafından dava dışı ...'a ödenen 167.000,00 TL paranın 95.000,00 TL'sinden davacının sorumlu olduğunun kararlaştırıldığı, bu doğrultuda dava konusu taşınmazın davacının 95.000 TL borcuna teminat olarak davalıya devredildiği, ancak davacının 95.000 TL borcunu davalıya ödediğini ispatlayamadığı, kendi edimi yerine getirmeyen davacının tapu iptali ve tescil talebinde bulunamayacağı gerekçesiyle asıl davanın reddine; davacının itirazın iptali isteğiyle açtığı birleştirilen dava ile asıl davanın konusunun aynı olduğu gerekçesiyle birleşen davanın derdestlik nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleştirilen davada davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Asıl ve birleştirilen davada davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu taşınmazın inanç sözleşmesiyle teminat amaçlı 95.000 TL borç karşılığında davalıya devredildiğini, birleştirilen dava ile asıl davanın konusunun aynı olmadığını, davacının 235.625 TL değerindeki dava konusu taşınmazını 95.000 TL borç bulunduğu gerekçesiyle iade etmediğini, aradaki fark olan 140.625 TL değerinde davalının sebepsiz zenginleştiğini, 140.625 TL'nin tahsili için başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali için birleştirilen davanın açıldığını, birleştirilen davada sunulan 06.09.2017 tarihli sulh ve ibra protokolü gereğince dava konusu taşınmazın 3. kişiye satılması halinde davalının 95.000TL alacağını alıp fazlasını davacıya vereceğinin kararlaştırıldığını, ancak dava konusu taşınmaz aşamada 3. kişiye devredildiği halde davacıya herhangi bir bedel ödenmediğini, hem taşınmazının elinden gittiğini hem de kendisine hiçbir bedel ödenmediğini belirterek kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Asıl dava, inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğiyle açılıp aşamada HMK'nın 125 inci maddesi gereğince tazminat davasına dönüşmüştür. Birleştirilen dava ise itirazın iptali isteğine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 05.02.1947 tarihli, 20/6 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 97 nci maddesi.

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 üncü ve 115 inci maddeleri.

3. Değerlendirme

Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 103 ada 6 parsel sayılı taşınmaz davacıya ait iken 10.05.2013 tarihinde satış suretiyle davalıya temlik edildiği, davanın tarafları ile dava dışı ...'ın imzasını taşıyan 01.08.2013 tarihli "Sözleşme" başlıklı belge ile tarafların imzasını taşıyan 02.11.2013 tarihli "İnanç Sözleşmesi" başlıklı belgede; dava konusu taşınmazın inanç sözleşmesi kapsamında davalıya devredildiği, bu satış karşılığında dava dışı ...'a 167.000,00 TL ödeme yapıldığı, ödenen paranın 95.000,00 TL'sinin davacının borcu olduğu, 95.000 TL'nin davacı tarafından davalıya ödendiği takdirde davalının dava konusu taşınmazı bedelsiz iade edeceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmakta olup yargılama sırasında dava konusu taşınmazın 08.09.2017 tarihinde dava dışı ...'ya devredilmesi üzerine davacı vekili 24.11.2022 tarihli duruşmada, HMK'nın 125 inci maddesi gereğince asıl davaya davalıya karşı tazminat davası olarak devam edeceklerini bildirmiştir.

Diğer taraftan, bozma kararından sonra davalı tarafından dosyaya sunulan tarafların imzasını taşıyan 06.09.2017 tarihli "Sulh ve İbra Protokolü" başlıklı belgede; davalının dava konusu taşınmazı davacının bildireceği 3. kişiye devredeceği, davalının satış bedelinden 95.000 TL alacağı, fazlasının davacıda kalacağı, taşınmazın satışı halinde tarafların Fethiye 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/370 E. sayılı davasındaki (asıl dava) tüm hak ve alacaklarından feragat edeceklerinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki, bir davanın derdest olduğundan söz edebilmek için aynı davanın iki kere açılması, birinci davanın görülmekte olması ve birinci dava ile ikinci davanın taraflarının, konusunun ve dava sebeplerinin aynı olması gerekir. HMK'nın 114/1-ı maddesinde aynı davanın, daha önceden açılmış ve halen görülmekte olmaması dava şartları arasında düzenlenmiştir.

Değinilen düzenleme karşısında; Mahkemece, birleştirilen dava ile asıl davanın konusunun aynı olduğu gerekçesiyle birleştirilen davanın derdestlik nedeniyle reddine karar verilmişse de, asıl dava inançlı işlem hukuki nedenine dayalı tazminat, birleştirilen davanın ise davacının davalı aleyhine başlattığı icra takibine karşı yapılan itirazın iptali isteğine ilişkin olup dayanılan hukuki sebepler yönünden farklılık gösteren asıl ve birleştirilen dava bakımından HMK'nın 114. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendinde belirtilen derdestlik koşullarının oluşmadığından Mahkemece birleştirilen davanın usulden reddine karar verilmiş olması doğru değildir.

Öte yandan, inanç sözleşmeleri, tarafların karşılıklı iradelerine uygun bulunduğu için onlara karşılıklı borç yükleyen ve alacak hakkı veren geçerli sözleşmelerdir. TBK'nın 97 nci maddesinde “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” düzenlemesi yer almaktadır.

Somut olayda; asıl dava yönünden, önceki bozma kararında belirtildiği ve Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere taraflar arasında düzenlenen 02.11.2013 tarihli belgenin inançlı işlemin yazılı delili olduğu ve dava konusu taşınmazın inanç sözleşmesi kapsamında davalıya devredildiği sabit olup aşamada dava konusu taşınmazın dava dışı 3. kişiye devredilmesi üzerine davacının seçimlik hakkını davalıya karşı tazminat yönünde kullandığı, bozma kararından sonra dosyaya 06.09.2017 tarihli "Sulh ve İbra Protokolü" başlıklı yeni bir belge sunulduğu halde Mahkemece anılan bu protokol hiç değerlendirilmeksizin, davacının önceki sözleşmeler gereğince edimini yerine getirmediğinden bahisle asıl davanın reddine karar verilmiş olması isabetsizdir.

Hal böyle olunca, asıl davada, 06.09.2017 tarihli "Sulh ve İbra Protokolü" başlıklı sözleşme değerlendirilerek, 6100 sayılı TBK’nın 97 nci maddesi hükmü gözetilmek suretiyle taraflar arasındaki alacak ve borç ilişkisinin açıklığa kavuşturulması, birleştirilen dava yönünden ise derdestlik koşullarının gerçekleşmediği gözetilerek işin esasının incelenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Asıl ve birleştirilen davada davacı vekilinin temyiz itirazlarının değinilen yönlerden kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3 üncü maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,

Alınan peşin harcın istek halinde temyiz eden davacıya iadesine,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.