Logo

2. Hukuk Dairesi2022/7236 E. 2022/9388 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Devlet koruması altında olma durumunun tespiti davasında görevli mahkemenin çocuk mahkemesi mi yoksa aile mahkemesi mi olduğu hususunda yaşanan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesinin daha önceki görev uyuşmazlığında verdiği kararın Yargıtay'ı bağlayıcı nitelikte olmadığı, 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu ve Çocuk Koruma Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca bu davada çocuk mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 42. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı kurum tarafından temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

Davacı tarafından ... oluncaya kadar devlet koruması altında olduğunun tespiti amacıyla açılan davada; Tekirdağ Çocuk Mahkemesinin 30.11.2016 tarihli ve 2016/8 E., 2016/537 K. sayılı ilamı ile davanın kabulüne karar verilmiş, davalı kurum vekili tarafından istinaf edilmekle, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 09.11.2017 tarihli ve 2017/3160 E., 2017/2626 K. sayılı ilamı ile dava konusu uyuşmazlığın çocuk mahkemesinin görevine girmediği, davanın hukuk davası niteliğinde olduğu belirtilerek kararın bozulmasına, dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi üzerine, Tekirdağ Çocuk Mahkemesinin 10.10.2018 tarihli ve 2017/325 E., 2018/288 K. sayılı ilamı ile mahkemenin görevsizliğine, dosyanın yetkili ve görevli Tekirdağ Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, görevsizlik kararının 11.12.2018 tarihinde kesinleşmesinin ardından dosya Tekirdağ Aile Mahkemesine gönderilmiştir.

Tekirdağ Aile Mahkemesinin 07.03.2019 tarihli ve 2018/1029 E., 2019/152 K. sayılı kararıyla, davanın kabulüne, davacının 18 yaşını doldurana kadar devletin koruması altında olduğunun tespitine karar verilmiştir. Kararın davalı kurum tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, gerçekte davaya bakmakla Tekirdağ Çocuk Mahkemesi görevli olmasına rağmen, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 09.11.2017 tarihli ve 2017/3160 E., 2626 K. sayılı ilamıyla kesinleşen göreve ilişkin kararıyla bağlı olduğundan, Tekirdağ Aile Mahkemesinin davaya bakmasının usul ve kanuna uygun olduğu, somut olayda, davacının koruma kararının mahkeme kararı ile kaldırıldığı kanıtlanamadığından davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na göre; “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir” (HMK m.1). Görev kamu düzeni ile ilgili dava şartı olduğundan (HMK m.114/c) iddia ve savunma olarak ileri sürülmese bile yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden göz önünde bulundurulur (HMK m.115/1).

Görev konusunda yasaya aykırılık, ilk derece mahkemesinde fark edilmese bile, daha sonra istinaf veya temyiz aşamasında da kendiliğinden incelenir (... M. Pekcanıtez Usul Medenî Usul Hukuku, 15.Bası, İstanbul 2017, s. 240).

Kural olarak, hukuk yargılama yöntemine ilişkin kazanılmış hak geçerlidir. Ancak bu kural, görev konusunda uygulanmaz. Diğer bir anlatımla, görev konusunda usule ilişkin kazanılmış haktan söz edilemez (YİBK, 04.02.1959, 1957/13 E., 1959/5 K.).

Bilindiği üzere, HMK’ nın 23 üncü maddesinde yer ... “Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.”

Bu düzenlemeyi, bölge adliye mahkemesince verilen kararlar ile Yargıtayca verilen kararlar olarak ikiye ayırarak incelemek gerekir.

Bölge adliye mahkemeleri tarafından verilen yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar kesin olup ilk derece mahkemesi hâkimini bağlar. Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi hakkındaki kararlar ise kesin olup, davaya daha sonra bakacak mahkemeyi bağlar (... M. Pekcanıtez Usul Medenî Usul Hukuku, 15.Bası, İstanbul 2017, s. 240).

Diğer bir anlatımla, Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar, Yargıtay dahil, bölge adliye mahkemesi ve ilk derece mahkemesini bağlar. Ancak, bölge adliye mahkemesince verilen yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar ise sadece ilk derece mahkemesini bağlar.

Bölge adliye mahkemelerinin yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlarının Yargıtayı da bağlayacağını benimsemek, yasanın sözüne, özüne ve amacına uygun düşmez. Aksi düşünce, kamu düzenine ilişkin olan görev konusunda, yargı yeri belirleme yetkisini bölge adliye mahkemelerine devretmektir. Böyle bir düşünce, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerince verilen kararları yargısal yönden denetleyen ve yüksek mahkeme sıfatındaki Yargıtayın, yargısal denetim görevinin ortadan kaldırılması anlamına gelir. Böyle bir durum aynı zamanda, yasanın amacına açıkça aykırı olacağı gibi, ülkedeki uygulama birliğinin bozulmasına, Yargıtayın bu güne kadar görev konusunda istikrar kazanan içtihatlarının etkisiz duruma getirilmesine/yok sayılmasına neden olur.

Nitekim, daha evvel görülen bir davada aile mahkemesine ait temyiz edilen bir hüküm Dairemizce, davada çocuk mahkemesinin görevli olduğu belirtilerek görev yönünden bozulmuş, aile mahkemesince bozmaya uyulup görevsizlik kararı verilerek dosya görevli çocuk mahkemesine gönderilmiş, görevli çocuk mahkemesinin esas hakkında verdiği kararın istinaf edilmesi üzerine, bu kez ilgili bölge adliye mahkemesi ceza dairesi, Dairemizin görevle ilgili bozma kararına karşın, çocuk mahkemesinin görevli olmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararını kaldırıp dosyayı kesin olarak geri çevirmiş, Dairemizin görevli olarak belirlediği çocuk mahkemesi bu kez görevsizlik kararı vermek zorunda kalmış, dosya tekrar aile mahkemesine gönderilmiş, Dairemizce görevsiz olduğu belirtilen aile mahkemesi tekrar esas hakkında karar ..., dosya temyiz incelemesi için Dairemize gönderilmiş, Dairemizce Yargıtayın bozma ilamına karşı görevsizlik kararı veren ilgili ceza dairesinin yetkisini aştığı, bu kararının doğru olmayıp yok hükmünde olduğu belirtilerek, tekrar aile mahkemesinin değil çocuk mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur (Dairemizin 06.10.2020 tarihli, 2020/3920 E., 2020/4448 K. sayılı kararı). Oysa burada, bir an için bölge adliye mahkemelerinin görevle ilgili kararları kesindir, hiçbir zaman (esasa ilişkin hükümle birlikte dahi) temyizen incelenemez görüşü benimsenmiş olsaydı, aynı davada Yargıtayın görevsizlik kararı bir kenara bırakılacak, bölge adliye mahkemesinin kararına üstünlük tanınmış olacaktı. Böyle bir yorumu veya düşünceyi ise hukuk sistemimizin kabul etmesi mümkün olmazdı.

Bu sebeple, Yargıtayın, önüne gelen bir davada, üstelik kamu düzenini ilgilendiren bir konudaki açıkça hukuka aykırılığı inceleyememesi ya da görmezden gelmesi düşünülemez.

Yine bilindiği üzere; “Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı ... olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması” durumunda, bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir (HMK m. 353/1/a-3). HMK’ nın 362/1-c maddesine göre, bölge adliye mahkemesince verilen “Yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisi hakkında verilen kararlar ile yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar” temyiz edilemeyen kararlar arasında sayılmıştır. Ancak, burada kesin olan/temyiz edilemeyen kararlar, yalnızca/münhasıran görev ve yetkiyle ilgili usule ilişkin kararlar olup, uyuşmazlığın çözümüne/davanın esasına ilişkin nihai kararlarla ilgili değildir. Yasa koyucu burada, sırf usule ilişkin bu tür kararların temyiz edilmesini engelleyerek, bu aşamada dosyanın Yargıtayın önüne gelmemesini, yargılamanın uzamamasını amaçlamıştır. Çünkü, dava dosyası, zaten nihai karar verilip temyiz edildiğinde, Yargıtayın önüne gelecek, hem usul hem de esas açısından gerekli yargısal denetim yapılacaktır. Oysa, daha yargılamanın başında, usule ilişkin bir konuda verilen kararın temyiz edilmesi benimsenmiş olsaydı, dosya iki kez Yargıtayın önüne gelmiş olacak (usule ilişkin karar ve esasa ilişkin karar sebebiyle) ve bu nedenle zaman kaybı yaşanacaktı.

Yasa koyucu bu düzenleme ile bölge adliye mahkemelerinin olabildiğince isabetli karar verebileceğini, yanlış bir karar verilmesi durumunda ise esasa ilişkin kararla birlikte temyiz edilmesi durumunda yanlışlığın Yargıtayca düzeltileceğini öngörerek, bölge adliye mahkemelerinin sırf usule ilişkin kararlarının temyiz edilmemesini tercih etmiştir.

Bununla birlikte, davanın esasına ilişkin karar verilip de dosya temyiz incelemesi için Yargıtaya geldiğinde, Yargıtayın temyiz edilen kararı, görev dahil her yönüyle incelemesine engel olacak yasal bir düzenleme bulunmamaktadır. Aksi takdirde, Yargıtayın esas kararla birlikte önüne gelen dosyada kamu düzenine ilişkin bir konudaki açık kanun ihlalini görüp susması sonucu ortaya çıkardı. Bu gibi durumlarda, bir an için kanun yararına temyiz yoluna başvurulması gerekir düşüncesi ileri sürülse de, bilindiği üzere kanun yararına temyiz başvurusu Yargıtay denetiminden geçmeden kesinleşen kararlar için mümkündür. Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiş bir karar için kanun yararına temyiz yoluna başvurulamaz. Ayrıca kanun yararına verilen bozma kararı sonuca da etkili değildir. Dolayısıyla kanun yararına bozmaya konu olabilecek bir hukuka aykırılığın, Yargıtayca olağan temyiz incelemesi sırasında incelenemeyeceğini düşünmek, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na uygun düşmez.

Yine bilindiği üzere, HMK m. 353/1- a’ya göre;

1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar ... olması.

2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.

3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı ... olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması.

4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.

5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, karar verilmiş olması.

6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması durumlarının tümünde, bölge adliye mahkemesi işin esasına girmeden ilk derece mahkemesine ait kararı kaldırarak yeniden yargılama yapılması için dosyayı görevli ve yetkili mahkemeye gönderir. Bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararı kesindir.

Görüldüğü üzere, sadece görev konusunda değil usule ilişkin birçok konuda bölge adliye mahkemeleri kesin olarak kaldırma kararı verebilmektedir. Öte yandan, HMK m. 362/1-g ’ye göre; “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” temyiz edilemeyen kararlar arasında sayılmıştır.

Bölge adliye mahkemelerinin görev konusunda verdiği kaldırma kararından sonra yeniden yargılama yapılıp esasa ilişkin bir karar verildiğinde ve dosya temyiz incelemesi için Yargıtaya geldiğinde, Yargıtay artık görev konusuna bakamaz demek, bölge adliye mahkemelerinin HMK m.353/1-a’ya göre verdiği tüm kararlarda Yargıtayın hiçbir zaman yargısal denetim görevini yapamayacağını da peşinen kabul etmek demektir. Örneğin, bölge adliye mahkemelerinin dava şartlarıyla ilgili usulen verdiği kaldırma kararları Yargıtayın denetiminden çıkmış olur. Yine örneğin, hak düşürücü süre ile ilgili bölge adliye mahkemeleri tarafından usulen verilen ancak gerçekte hukuka uygun olmayan bir kaldırma kararından sonra, nihai kararla dosya temyiz incelemesi için Yargıtaya geldiğinde Yargıtay artık bu konuda söz söyleyemez.

Bölge adliye mahkemelerinin göreve ilişkin kararları kesindir, Yargıtay dokunamaz; ancak, HMK m. 353/1-a’da diğer konular ise esasla birlikte temyiz aşamasında incelenebilir dendiğinde ise bu kez çelişkiye düşülmüş olur. Oysa, HMK’ nın 353/1-a maddesi ile HMK’nın 362 nci maddesi birlikte değerlendirildiğinde, bölge adliye mahkemelerinin görevle ilgili verdiği kaldırma kararı ile diğer konularda verdiği kaldırma kararları arasında hiçbir fark yoktur.

Yine bilindiği üzere; Bölge adliye mahkemelerinin “yargı çevresi dışında” bulunan ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisi hakkında verilen kararlar ile yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararları, temyiz edilemeyen kararlar içinde değildir (HMK m.362/1-c). O halde bu tür kararlar temyiz edilebilir. Örneğin, bölge adliye mahkemesi, bir tapu iptali ve tescil davasına bakan ve kendi yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemesinin yetkisiz olduğunu, yargı çevresi dışındaki bir ilk derece mahkemesinin yetkili olduğunu belirterek kararı kaldırıp (HMK m. 353/1-a-3) dosyayı geri çevirsin ve bu karar temyiz edilmeyip kesinleşmiş olsun. Dosya ilk derece mahkemesince, bölge adliye mahkemesi tarafından yetkili olarak belirlenen ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, dosyanın gönderildiği ilk derece mahkemesi davaya bakıp esas hakkında bir karar verdiğinde, kararın istinaf edilmesi üzerine ilk derece mahkemesinin bağlı bulunduğu bölge adliye mahkemesi istinaf istemini esastan reddettiğinde hüküm temyiz edilerek Yargıtaya gelmiş olsun. Yargıtay, temyiz incelemesi sırasında, aslında ilk kararı veren ilk derece mahkemesinin yetkili olduğunu, ilk istinaf incelemesini yapan bölge adliye mahkemesinin karar verirken yanıldığını gördüğünde ne olacaktır? Bilindiği üzere, taşınmazın aynından ... davalarda kesin yetki kuralı geçerlidir (HMK m.12). Bu kural tıpkı görev gibi kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden incelenir. Şimdi burada, yetki konusunda, yanlış karar veren ve temyiz edilmeyip kesinleşen ilk bölge adliye mahkemesi kararı ile kesin yetki kuralına aykırı olarak davanın görülüp karara bağlanmasına ses çıkarmayıp esastan ret kararı veren ikinci bölge adliye mahkemelerinin kesin yetkiye ilişkin kararları Yargıtayı bağlayacak mıdır?

Elbette, bu soruya olumlu yanıt vermek hukuk sistemimiz açısından mümkün değildir. Çünkü, Yargıtay denetiminden geçmeyen kesin yetkiye ilişkin ilk derece veya bölge adliye mahkemesi kararları Yargıtayı bağlamaz.

Burada üzerinde durulması gereken diğer bir yasal düzenleme ise, HMK m. 369/1’dir. Bu düzenlemeye göre; “Yargıtay, tarafların ileri sürdükleri temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, kanunun açık hükmüne aykırı gördüğü diğer hususları da inceleyebilir.” Ortada böyle bir düzenleme varken Yargıtayın, temyiz istemi sonucunda önüne gelen bir davada, görev veya diğer konularda açıkça hukuka aykırı olan bir hususu görmezden geleceğini veya bu aykırılığı herhangi sebeple inceleyemeyeceğini benimsemek mümkün değildir.

O halde, yukarıda yasal dayanak gösterilip değişik olasılık ve örneklerle açıklandığı üzere; bölge adliye mahkemelerinin HMK m.353/1-a’ya göre verdikleri ve HMK m.362’ de temyiz edilemeyen kararlar arasında sayılan kararları; işin esasına ilişkin kararlar olmayıp, münhasıran usule ilişkin kaldırma kararlarıdır. Dolayısıyla, davanın esası ile ilgili bir karar verildikten sonra, artık yargısal denetim yetkisi tümüyle Yargıtaya geçmiş olur.

Eş anlatımla, Yargıtayın yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararı ya da temyiz yolu incelemesi sonucu Yargıtayın görev yönündeki bozma kararı haricindeki, kesinleşmiş ilk derece mahkemesi kararları ile bölge adliye mahkemelerinin yargı yeri belirlemesi veya göreve ilişkin kaldırma kararları Yargıtayı bağlamaz. Yargıtay esas hükümle birlikte temyiz edilen bu kararları görev yönünden kendiliğinden denetler.

Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesinin 09.11.2017 tarihli ve 2017/3160 E., 2017/2626 K. sayılı kararının Yargıtayı bağladığından söz etmek mümkün değildir. Dolayısıyla eldeki davada görev konusunun öncelikle ele alınması gerekmektedir.

Eldeki davada tespit isteği, 2828 sayılı Kanundan kaynaklanmaktadır. 2828 sayılı Kanun uyarınca çıkarılan Korunmaya Muhtaç Çocukların İşe Yerleştirilmesine İlişkin Tüzüğün 7 nci maddesinde "Bu tüzük hükümlerinden yararlanmak isteyenler, 18 yaşını tamamladıkları tarihten itibaren bu kurum ve kuruluşlarına kurum aracılığıyla başvururlar. Başvuru sahibinin geçmişte bir sosyal hizmet kuruluşunda kaldığının ve korunduğunun belgelenmemesi halinde, bu hususun tespiti mahkeme kararıyla olur" hükmü yer almaktadır. Bu hükümdeki "Mahkeme" ibaresinin korunma kararının esasında yetkili olan mahkemeleri ifade ettiği açıktır. 6100 sayılı HMK’ nın 1 ... maddesi gereği “Mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir.”

24.05.1983 tarihli ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu'nun 22 nci maddesinde, korumaya muhtaç çocukların ... oluncaya kadar bu kanun hükümlerine göre kurulan sosyal hizmetler kuruluşlarında bakılıp yetiştirilmeleri ve bir meslek sahibi edilmeleri hususundaki gerekli tedbir kararının yetkili ve görevli mahkemece alınacağı düzenlenmiş, ancak maddede görevli mahkeme belirtilmemiştir. Çocuk Koruma Kanunu’nun 26/3 maddesinde mahkemeler ve çocuk hakiminin bu kanun ve diğer kanunlarda yer ... tedbir kararlarını almakla görevli olduğu düzenlendiğinden, tespit davaları için ise farklı bir mahkeme görevlendirilmediğinden, bu davalarda da Dairemizin yerleşik içtihatları da bu yöndedir (Dairemizin; 06.10.2020 tarihli ve 2020/3920 E., 2020/4448K., 08.06.2020 tarihli ve 2020/1568 E., 2020/2668 K., 08.06.2020 tarihli ve 2020/1569 E., 2020/2666 K., 22.06.2020 tarihli ve 2020/2031 E., 2020/3165 K., 12.11.2020 tarihli ve 2020/2550 E., 2020/5701 K., 04.11.2021 tarihli ve 2021/8707 E., 2021/8165 K. sayılı kararları).

Tekirdağ'da çocuk mahkemesi bulunmaktadır. HMK’ nın 355 ... maddesi gereğince bölge adliye mahkemesi tarafından inceleme, istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak yapılır. Ancak, mahkemeler kamu düzenine aykırılık gördüğü takdirde bunu kendiliğinden gözetir. Bölge adliye mahkemesinin yetersiz ve değişik gerekçe ile yazılı şekilde istinaf isteminin esastan reddine karar vermesi hukuka aykırı olmuştur.

Bu durumda, eldeki davaya çocuk mahkemesinde bakılması gerektiğinden, aile mahkemesince görevsizlik kararı verilerek, dosyanın çocuk mahkemesine gönderilmesi gerekirken işin esasıyla ilgili yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda gösterilen sebeple Bölge Adliye Mahkemesinin esastan ret kararının KALDIRILMASINA, ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin ilgili Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine gönderilmesine oy çokluğuyla karar verildi. 21.11.2022(Pzt.)

KARŞI OY YAZISI

Dava konusu uyuşmazlığın esası hakkında Tekirdağ Çocuk Mahkemesince verilen kararın istinaf kanun yolu incelemesini yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15.Ceza Dairesi, söz konusu uyuşmazlıkta kararı veren Tekirdağ Çocuk Mahkemesinin değil Tekirdağ Aile Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına,dosyanın yapılan görev belirlemesine istinaden İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine karar ... olup bu karar uyarınca Tekirdağ Çocuk Mahkemesince verilen görevsizlik kararı ile dosya Tekirdağ Aile Mahkemesine gönderilmiş ve bu kez Tekirdağ Aile Mahkemesince uyuşmazlığın esası hakkında yapılan inceleme ve değerlendirme sonucunda verilen karar davalı kurum tarafından istinaf kanun yoluna getirilmiştir. Bu kez İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 42.Hukuk Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesinde “her ne kadar söz konusu uyuşmazlığın niteliği gereği Çocuk Mahkemesi görevli ise de, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15.Ceza Dairesi tarafından görevli mahkeme olarak Aile Mahkemesinin belirlenmiş olması ve bu belirlemenin de HMK’nın 23 üncü maddesi gereğince bağlayıcı nitelikte bulunması karşısında Tekirdağ Aile Mahkemesi olarak davaya bakılmasının usul ve kanuna uygun olduğundan” bahisle davanın esasına yönelik istinaf incelemesi yapılmış ve istinaf talebinin esastan reddine dair verilen karar davalı kurum tarafından yapılan müracaat ile esas yönünden temyiz kanun yoluna getirilmiştir.

Yukarıda yasal süreci aktarılan dava dosyasında verilen kararın temyiz incelemesini yapan Dairemizin ... çoğunluğu tarafından, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15.Ceza Dairesince yapılan görev belirlemesine ilişkin kararın bağlayıcı olmadığından ve uyuşmazlıkta Çocuk Mahkemesinin görevli olduğundan bahisle dosyanın görev yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

Burada Dairemiz ... heyet çoğunluğunun görüşü ile muhalefet görüşü arasındaki farklılık

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15.Ceza Dairesince yapılan görev belirlemesinin İlk Derece Mahkemeleri açısından bağlayıcı olup olmadığı ve artık görev hususunun temyiz kanun yoluna getirilip getirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır. HMK’nın 23 üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki “Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar.” hükmü ile HMK’nın temyiz edilemeyen kararlar başlıklı 362 ... maddesinin 1-c fıkrasında yer ... “Yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisi hakkında verilen kararlar ile yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar.” hükmü birlikte değerlendirildiğinde, uyuşmazlıkta görevli mahkeme İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15.Ceza Dairesince belirlenmiş olup bu belirlemenin HMK’nın 23 üncü maddesi gereğince davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlayacağı ve görev belirlemesi kendisini bağlayan mahkemece verilen kararın kesin nitelikte olup HMK’nın 362/1-c maddesi gereğince görev ve yetki yönünden temyiz edilemeyeceği açıktır.

HMK’nın 362. maddesi gereğince, temyiz edilemeyen kararlar arasında sayılmak suretiyle kesinleşen göreve ilişkin kararla, HMK’nın 23. maddesi uyarınca davaya sonradan bakacak mahkemenin bağlı olduğu kabul edildikten sonra, mahkemeyi bu yönde karar vermeye zorlayan yasa hükmünün uygulanmış olması nedeniyle bu kez, mahkemenin aslında görevsiz olduğu, görevin kamu düzeninden bulunduğu gerekçesi ile esastan verilen kararın HMK’nın 369/1 maddesinde yer ... “kanunun açık hükmüne aykırılık” gerekçesi ile görev noktasından bozulması biran evvel görevli mahkemenin belirlenerek yargılamayı bu suretle hızlandırma amacı taşıyan usul hükümlerine ve kanunun sistematiğine aykırı olacaktır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle somut uyuşmazlıkta HMK’nın 23/2 maddesi gereğince İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Ceza Dairesince Tekirdağ Aile Mahkemesinin görevli olduğunun belirlenmesi ve bu belirlemenin de davaya daha sonra bakacak mahkemeler yönünden bağlayıcı olması ve HMK’nın 362/1-c fıkrası gereğince görev hususunun artık temyiz konusu yapılamayacağı gerçeği karşısında temyiz incelemesinin uyuşmazlığın esasına yönelik olarak yapılması gerekirken görev yönünden temyiz incelemesi yapılarak bozma kararı verilmesi yönündeki ... çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.