Logo

2. Hukuk Dairesi2023/2584 E. 2023/5532 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Anlaşmalı boşanma davasından vazgeçme beyanının irade fesadına uğrayıp uğramadığı ve bu sebeple davanın açılmamış sayılmasına ilişkin kararın geçerli olup olmadığı hususunda çıkan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davacı kadının, davalı erkek tarafından boşanma kararının kesinleşmesi için istinaf başvurusundan feragat dilekçesi vermesi gerektiği yönünde yanıltılarak davadan vazgeçme dilekçesi imzalattırıldığı iddiası, irade fesadı iddiasını oluşturduğundan, bu hususun tüm deliller toplanıp birlikte değerlendirilerek infaza yönelik bir karar verilmesi gerekirken, istinaf mahkemesince bu hususta hukuki bir değerlendirme yapılmaksızın esastan ret kararı verilmesi doğru görülmeyerek karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/10 E., 2023/21 K.

DAVA TARİHİ : 21.12.2021

KARAR : İstinaf başvurusunun esastan reddi

İLK DERECE MAHKEMESİ : Kayseri 9. Aile Mahkemesi

SAYISI : 2021/990 E., 2021/934 K.

Taraflar arasındaki anlaşmalı boşanma davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulü ile boşanma ve fer'îlerine karar verilmiştir. Karara karşı istinaf başvurusu süresi içerisinde davacı kadının davadan vazgeçmesi ve davalı erkeğin davadan vazgeçmeyi kabul etmesi üzerine, Mahkemece 10.10.2022 tarihli ek karar ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Ek kararın davacı kadın vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı kadın dava dilekçesinde; eşi ile anlaşamadıklarını ve evlilik birliğinin sürdürülemeyecek derecede temelinden sarsıldığını beyanla eşi ile boşanmalarına, ortak çocuğun velâyetinin kendisine verilmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı erkek sunduğu dilekçesinde; eşi ile anlaşamadıklarını ve evlilik birliğinin sürdürülemeyecek derecede temelinden sarsıldığını beyanla eşi ile boşanmalarına, ortak çocuğun velâyetinin annesine verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

1.İlk Derece Mahkemesinin 23.12.2021 tarih ve 2021/990 Esas, 2021/934 Karar sayılı kararı ile; tarafların boşanma konusunda anlaştıkları ve sundukları boşanma protokolünün uygun bulunduğu gerekçesi ile davanın kabulüne, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrası gereğince tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velâyetinin anneye verilmesine, baba ile kişisel ilişki tesisine, çocuk lehine aylık 500,00 TL iştirak nafakasına, taraflar lehine tedbir ve yoksulluk nafakası ile maddî ve manevî tazminata karar verilmesine yer olmadığına, dosyaya sunulan prokotolün onaylanmasına ve karara eklenmesine karar verilmiştir.

2.Davacı kadın, 29.12.2021 tarihli dilekçesi ile açtığı boşanma davasından vazgeçtiğini beyan etmiştir.

3.Davalı erkek 29.12.2021 tarihli dilekçesi ile davacı eşinin davadan vazgeçmesini kabul ettiğini beyan etmiştir.

4.İlk Derece Mahkemesinin 10.10.2022 tarih ve 2021/990 Esas, 2021/934 Karar sayılı ek kararı ile; Mahkeme kararının taraflara 23.12.2021 tarihinden tebliğ edildiği, 07.01.2022 tarihinde kararın kesinleştirildiği, davacı kadının 29.12.2021 tarihinde davadan vazgeçme dilekçesi verdiği, davalı erkeğin 29.12.2021 tarihli dilekçesi ile davacı eşinin davadan vazgeçmesini kabul ettiğinin anlaşıldığı, buna göre 6100 sayılı Hukuk Muhakameleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 123 üncü maddesi gereğince davadan vazgeçme nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına ve kesinleştirme şerhinin iptaline karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile davacı kadının davasından vazgeçmesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına, dava dosyasından verilen 23.12.2021 tarihli ilamın kesinleştirilmesine yönelik yapılan 07.01.2022 tarihli "kesinleştirme şerhinin" iptaline karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı kadın vekili, Mahkemece verilen boşanma kararından sonra davalı erkek tarafından istinaf başvurusundan feragat dilekçesi verilerek kararın kesinleştirileceği ifadesi ile müvekkilince verilen dilekçe imzalattırılarak, müvekkilinin iradesi fesada uğratılmak suretiyle davadan vazgeçme dilekçesi verildiğini, bu nedenle verilen vazgeçme dilekçesinin müvekkilinin gerçek iradesini yansıtmadığını ve geçerli olmadığını, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin ek kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu beyanla; davadan vazgeçme dilekçesinin geçersizliği ve davanın açılmamış sayılmasına ilişkin ek karar yönünden istinaf başvurusunda bulunmuştur.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; İlk Derece Mahkemesi tarafından usuli işlemlerin kanununa uygun olarak yerine getirildiği, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, verilen ek kararda herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı, ek kararın usul ve kanuna uygun olduğu gerekçesi ile davacı kadın vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Kanunu’nun 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı kadın vekili, Mahkemece verilen boşanma kararından sonra davalı erkek tarafından istinaf başvurusundan feragat dilekçesi verilerek kararın kesinleştirileceği ifadesi ile müvekkiline verilen dilekçe imzalattırılarak, müvekkilinin iradesi fesada uğratılmak suretiyle davadan vazgeçme dilekçesi verildiğini, bu nedenle verilen vazgeçme dilekçesinin müvekkilinin gerçek iradesini yansıtmadığını ve geçerli olmadığını, davanın açılmamış sayılmasına ilişkin ek kararın usul ve kanuna aykırı olduğunu beyanla; davadan vazgeçme dilekçesinin geçersizliği ve davanın açılmamış sayılmasına ilişkin ek karar yönünden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, davacı kadının açtığı anlaşmalı boşanma davasından vazgeçme beyanına ilişkin yanıltılıp yanıltılmadığı, iradesinin aldatma yoluyla sakatlanıp sakatlanmadığı, davadan vazgeçme beyanının gerçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk

4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin üçüncü maddesi; 6100 sayılı Kanun'un 123 üncü maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 inci ve 371 inci maddesi; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 30 uncu ila 36 ncı maddesi.

3.Değerlendirme

1.6100 sayılı Kanun'un 123 üncü maddesinde, davacının, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabileceği düzenlenmiştir.

2.4721 sayılı Kanun'un 5 inci maddesine göre bu Kanun ve 6098 sayılı Kanun'un genel nitelikli hükümleri uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanır. 6098 sayılı Kanun'un "G.İrade bozuklukları", "II.Aldatma" başlıklı 36 ncı maddesinde ise, taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı olmadığı düzenlenmiştir. "...Türk Borçlar Kanunu'nun irade bozukluğu ile ilgili hükümleri sadece sözleşmelere değil bütün hukuksal işlemlere ve hukuksal işlem benzeri fiillere 4721 sayılı Kanun'un 5 inci maddesindeki yollama nedeniyle diğer medeni hukuk ilişkilerine de uygulanır..." (Kılıçoğlu Ahmet Borçlar Hukuku Genel Hükümler 21. bası sy. 247). Bu nedenle de 6100 sayılı Kanun'un 311 ve 315 inci maddelerinde feragat, kabul ve sulhün irade bozukluğu ya da aşırı yararlanma halinde iptalinin istenebileceği yasa koyucu tarafından kabul edilmiştir.

3.Somut uyuşmazlıkta; Mahkemece, tarafların anlaşmalı boşanmalarına karar verildiği, davacı kadının verdiği 29.12.2021 tarihli dilekçesi ile açtığı boşanma davasından vazgeçtiğini beyan ettiği, yine davalı erkeğin verdiği 29.12.2021 tarihli dilekçesi ile davacı eşinin davadan vazgeçmesini kabul ettiğini beyan ettiği, buna rağmen Mahkemece kararın süresinde istinaf edilmediği gerekçesi ile kararın 07.01.2022 tarihinde kesinleştirildiği, davalı erkeğin 10.10.2022 tarihli dilekçesi ile davadan vazgeçme talebine rağmen kararın kesinleştirilmesinin hatalı olduğuna ilişkin dilekçesi üzerine Mahkemece 10.10.2022 tarihli ek karar ile kesinleştirme şerhinin iptaline ve davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiş; davacı kadının ek karara karşı istinaf talebinde bulunması üzerine hiç bir gerekçe yazılmaksızın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Davacı kadın, davalı erkek tarafından, boşanma kararının kesinleştirilmesi için istinaf başvurusundan feragat dilekçesi olduğunun kendisine beyan edilmesi nedeniyle kendisine verilen dilekçeyi imzaladığını, Mahkemeye verilen dilekçenin davadan vazgeçme dilekçesi olduğunu bilmediğini, iradesinin aldatılmak suretiyle bozulduğunu, kendisinin boşanma sürecinde psikolojik olarak çok yıpranması nedeniyle psikolojik destek de aldığını, buna ilişkin belgenin istinaf dilekçesi ekinde olduğunu, ayrıca dilekçenin ne şekilde sunulduğuna dair havaleyi ve kimlik tespitini yapan hukuk ön büro personelinin de diğer tanıkları ile birlikte dinlenmesi gerektiğini, bu hususta delillerinin olduğunu beyan etmektedir. Davacı kadın tarafından iradesinin aldatılmak suretiyle bozulduğu ileri sürüldüğüne göre, bu husus ön mesele kabul edilmek suretiyle 4721 sayılı Kanun'un 5 inci maddesinin yollamasıyla, 6098 sayılı Kanun'un 36 ncı maddesi, 6100 sayılı Kanun'un 311 ve 315 inci maddeleri gereğince irade bozukluklarının her türlü delil ile ispatlanabileceği de dikkate alınarak, bu hususta tarafların tüm delilleri toplanıp birlikte değerlendirilerek vazgeçme dilekçesi konusunda bir karar verilmesi gerekirken istinaf aşamasında ileri sürülen bu iddia konusunda hukuki hiç bir değerlendirme yapılmaksızın esastan ret kararı verilmesi doğru olmadığından Mahkemenin 10.10.2022 tarihli ek kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1.Davacı kadın vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının KALDIRILMASINA,

2.İlk Derece Mahkemesinin 10.10.2022 tarihli "davanın açılmamış sayılmasına" ilişkin ek kararının BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz karar harcının temyiz eden davacı kadına iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesine gönderilmesine,

22.11.2023 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

(Muhalif) (Muhalif)

K A R Ş I O Y

Toplanan delillere göre; davacı kadın eş tarafından açılan boşanma davasının yapılan yargılaması sonucunda, tarafların 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmiştir. Davacı kadın istinaf başvuru süresi içerisinde mahkemeye verdiği 29.12.2021 tarihli dilekçe ile açtığı davadan vazgeçtiğini bildirmiş, davalı erkek de 29.12.2021 tarihli dilekçe ile davacı eşinin davadan vazgeçmesini kabul ettiğini bildirmiştir.

Bahsedilen dilekçeler uyarınca 10.10.2022 tarihli ek karar ile kararın 07.01.2022 tarihli kesinleştirme şerhinin iptaline, davacı kadının davasını geri alması, davalı erkeğin de davanın geri alınmasını kabul beyanı dikkate alınarak davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Ek karar davacı kadın tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından başvurunun esastan reddine karar verilmiş, karar davacı kadın tarafından temyiz edilmiştir.

Evlenme akitleri kendine özgü kuralları olan ve 4721 sayılı Kanun hükümlerinin uygulandığı akitlerdir. Bu Kanun’da hüküm bulunmayan hallerde hukuki uyuşmazlığın niteliğine göre 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ndaki (6098 sayılı Kanun) hükümler uygulanabilir. (4721 sayılı Kanun md.5) Evlilik ilişkisi bir ticari ilişki değildir, anayasa tarafından koruma altına alınan toplumun en temel birimlerinden biridir. Bundan ötürü, 6098 sayılı Kanun’da yer alan sözleşmelere ilişkin genel hükümler evlenme akitlerindeki uyuşmazlıklara uygulanamaz.

Evlilik müessesesini sona erdiren nedenlerden biride boşanma olup, boşanmada yargılama usulüde 4721 sayılı Kanun’un 184 üncü maddesinde düzenlendiği üzere, bu maddede sayılan kurallar saklı kalmak kaydı ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na (6100 sayılı Kanun) tabidir. 4721 sayılı Kanun'un 184 üncü maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarında açıklandığı üzere hakimin müdahale hakkı bulunmaktadır. Eşler boşanma davalarında tam anlamıyla ve serbestçe tasarrufta bulunamazlar. Örneğin 6100 sayılı Kanun'un 309 uncu maddesinde düzenlenen kabul beyanı ile boşanma davası sonuçlandırılamaz. Feragat elbette boşanma davalarında da davayı bitiren bir usul işlemidir, ne var ki eldeki dosyamızda davacının iradesinin de bu olmadığı, davasını geri alma yoluna gittiği anlaşılmaktadır.

Davacı her ne kadar iradesinin sakatlandığını belirterek temyiz başvurusunda bulunmuş ise de; irade fesatı hallerini ortaya koyacak bir şikayet, bir ceza yargılaması gibi somut bir delil de sunmadığı gözetildiğinde, yeniden boşanma davası açmasına engel bir durumun varlığı da bulunmadığından, imzası inkar edilmeyen dilekçesi ile davasını geri aldığını beyan ettiği belirtilerek verilen ek kararın doğru ve yerinde olduğu sonucuna varmaktayım.

İzah edilen bu nedenlerle; temyiz edilen hükmün onanması gerektiği düşüncesinde olduğumdan, değerli çoğunluğun bozulması yönündeki görüşüne katılmamaktayım.

K A R Ş I O Y

Aile Hukuku’na ilişkin uyuşmazlıklara, öncelikle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda yer alan ilgili hükümler uygulanır. Hüküm bulunmayan hâllerde ve Aile Hukuku’na özgü hukuki kurumların bünyesine uygun düştüğü oranda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ndaki genel hükümler elbette uygulanabilir. (Prof. Bilge Öztan, Aile Hukuku 6. Bası, sayfa: 11).

Evlenme bir aile hukuku sözleşmesidir. Evlenme sözleşmesi; ancak, 4721 sayılı Kanun'da yer alan kurallara göre kurulabilir (4721 sayılı Kanun md. 124 vd.) ve sona erdirilebilir (4721 sayılı Kanun md. 145 vd.).

Evlenme sözleşmesinin sona ermesini sağlayan sebeplerinden biri olan evlenmenin butlanı (iptali), “Batıl olan evlenmeler” başlığı altında mutlak ve nispi butlan hâlleri olarak düzenlenmiştir (4721 sayılı Kanun md. 145-160). Nitekim, 6098 sayılı Kanun'un 30 uncu ve 39 uncu maddelerinde yer alan irade bozuklukları, burada (4721 sayılı Kanun md. 148 vd.) nispi butlan kapsamında özel olarak düzenlenmiştir.

Evlenme sözleşmesini sona erdiren hukuki kurumlardan olan boşanma hakkının da hangi sebeplerle ve nasıl kullanılacağı Kanun’da özel olarak düzenlenmiştir (4721 sayılı Kanun md. 161 vd.).

Bu sebeplerle, 6098 sayılı Kanun’da yer alan sözleşmelere ilişkin genel hükümler, evlenme sözleşmelerinin kurulmasına ve sona erdirilmesine ilişkin uyuşmazlıklarda uygulanamaz.

Ayrıca, 4721 sayılı Kanun'un 184 üncü maddesine göre boşanmada yargılama; yine bu maddede belirtilen kurallar saklı kalmak üzere 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na tabidir.

6100 sayılı Kanun’da, davaya son veren taraf işlemleri; “davadan feragat” (md. 307), “davayı kabul” (md. 309) ve “sulh” (md. 313) olarak belirlemiştir.

Bununla birlikte, 4721 sayılı Kanun'un 184 üncü maddesinde yer alan emredici hükümler (md. 184/I-bent/1-6) ve boşanma davalarının niteliği dikkate alındığında, davayı kabul (6100 sayılı Kanun md. 309) veya sulh (6100 sayılı Kanun md. 313) yoluyla boşanma hükmü elde edilemez. Anlaşmalı boşanma davası da bu kuralın dışında değildir. Çünkü, anlaşmalı olarak boşanmaya karar verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır (4721 sayılı Kanun md. 166/3). Ayrıca, boşanma veya ayrılığın fer'î sonuçlarına ilişkin anlaşmalar, hâkim tarafından onaylanmadıkça geçerli olamaz (4721 sayılı Kanun md. 184/I-bent/5).

Özetle, boşanma davalarında tasarruf ilkesi tam olarak uygulanamaz (Prof Dr. Baki Kuru, Medenî Usul Hukuku El Kitabı, cilt II, sayfa: 1065).

Bunun yanında, 6100 sayılı Kanun'da yer alan; “Hâkim, iki taraftan birinin talebi olmaksızın, kendiliğinden bir davayı inceleyemez ve karara bağlayamaz. Kanunda açıkça belirtilmedikçe, hiç kimse kendi lehine olan davayı açmaya veya hakkını talep etmeye zorlanamaz” yönündeki tasarruf ilkeleri boşanma davaları için de geçerlidir (6100 sayılı Kanun md. 24/1-2). Bunun sonucu olarak eşler boşanma davasını açıp açmamakta özgürdür. Yine bu ilke gereği, eşler açtıkları boşanma davasından feragat edebilirler. Bu sebeple, 6100 sayılı Kanun'da yer alan ve davaya son veren taraf işlemlerinden sadece davadan feragat hükmü boşanma davalarında uygulama yeri bulur.

Yine 6100 sayılı Kanun’un; “Davacı, hüküm kesinleşinceye kadar, ancak davalının açık rızası ile davasını geri alabilir. Bu takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verilir” hükmü, boşanma davaları için de geçerli olup davacının bu hükümden de yararlanması mümkündür (6100 sayılı Kanun md. 123).

Somut olayda, davacının açtığı boşanma davasında yapılan yargılama sonunda, tarafların anlaşmalı olarak boşanmalarına karar verilmiştir. Daha sonra davacı, mahkemeye davasından vazgeçtiğine dair bir dilekçe sunmuştur. Davalı da verdiği ayrı bir dilekçe ile vazgeçmeyi kabul ettiğini bildirmiştir. Bilindiği üzere olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirmeyi belirlemek hâkime aittir (04.06.1958 tarihli 15/6 sayılı Yargıtay İ.B.K.). Eldeki davada, her iki dilekçeyi inceleyen mahkeme yaptığı hukuki nitelendirme sonucunda; davacının isteminin davanın geri alınması (6100 sayılı Kanun md. 123) niteliğinde olduğuna yönelik vicdani kanıya vararak ek kararla davanın açılmamış sayılmasına karar vermiştir.

Davacıya ait söz konusu dilekçe incelendiğinde; davacının, dilekçede yer alan “davadan feragat” ile ilgili sözcükleri çizerek (iptal ederek) davasından vazgeçtiğini açıkça belirttiği, görevlilerce kimlik tespiti yapılarak dilekçenin işleme alındığı anlaşılmaktadır. Davacı dilekçeyi kendisinin imzalayıp verdiğini kabul etmekte buna karşın; aslında, istinaf hakkından feragat etmek istediğini belirtip dilekçe içeriğini kabul etmeyerek iradesinin sakatlandığını ileri sürmektedir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki mahkemece, davanın feragat nedeniyle reddine değil, davanın geri alınması nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Bu yüzden, “davadan feragat” (6100 sayılı Kanun md. 307) hükümlerinin de temyize konu uyuşmazlıkla ilgisi bulunmamaktadır.

Bu durumda, yukarıdaki tüm açıklamalara göre eldeki uyuşmazlık açısından 6098 sayılı Kanun'un 36 ncı ve 6100 sayılı Kanun'un 311 inci ve 315 inci maddelerinin uygulanamayacağı açıktır.

Diğer yandan, davacının dilekçesinde istinafla ilgili bir ibareye yer verilmiş değildir. Oldukça kısa sayılabilecek metin içeren dilekçesinde; “davadan feragat” sözcüklerini iptal edip “davadan vazgeçme” sözcüklerini tercih eden birinin, yanıldığını ve aslında istinaf hakkından feragat etmek istediğini ileri sürmesi olayların akışına uygun düşmemektedir. Ayrıca davacı, iradesinin sakatlandığını ileri sürerek adliye çalışanlarını da tanık olarak dinletmek istemiştir. Davacının bu istemi aynı zamanda; görevlerinin sadece kendilerine getirilen dilekçeyi kimlik tespiti yaparak kayıtlara geçirip dosyasına girmesini sağlamak olan görevlilerin, görevlerini gereği gibi yerine getirmediğine yönelik iddia niteliğindedir. Oysa, bu yönde yürütülen bir disiplin veya bir ceza soruşturmasının bulunduğuna ilişkin dosyada bilgi veya belge de mevcut değildir.

Kaldı ki davanın geri alınması sebebiyle açılmamış sayılmasına karar verildiğinden; davacı, eldeki dosyayı da delil olarak gösterip önceki vakıalar dahil istediği vakıalara ve boşanma sebebine veya sebeplerine dayanarak tekrar boşanma davası açabilir.

Tüm bunlara karşın, bir an için davacının isteği doğrultusunda davanın açılmamış sayılmasına ilişkin ek kararın ortadan kaldırılmasının gerektiğini düşünelim. Böyle bir durumda mahkemece, önceki anlaşmalı boşanma kararı ek kararla kaldırıldığı için bu konuda yeni bir karar verilmesi gerekecektir. Ancak, eğer davalı analaşmalı olarak boşanma iradesinden dönmüş ise mahkemece anlaşmalı boşanma kararı verilemeyecektir. Mahkemece, tarafların dinlenmesine gerek duyulmadan önceki anlaşmalı boşanma kararının aynısı hüküm altına alınsa bile, bu kez davalı karara karşı kanun yoluna başvurma hakkını kullanabilecek; bu taktirde, Dairemizin yerleşik içtihatları gereği dava çekişmeli boşanma davasına dönüşeceği için anlaşmalı boşanma hükmü yine ortadan kaldırılacaktır.

Oysa, eğer davalı da hâlen anlaşmalı olarak boşanmak istiyorsa, zaten yeni bir davayla eşler istediği zaman boşanma hükmü elde edebileceklerdir. Dolayısıyla, davacının bu anlamda bu davayı tekrar başa döndürmesiyle yeni bir dava açması arasında, usul ekonomisi açısından önemli bir fark da bulunmamaktadır. Aksine, usul ekonomisi açısından yeni bir boşama davası açması davacının yararına olacaktır.

Sonuç olarak; davacı, bizzat kendisinin imzaladığı dilekçeyi mahkemeye sunmuş, mahkemece usul ve yasaya uygun olarak ek kararla davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

Bu sebeplerle, temyiz edilen hükmün onanması gerektiğini düşündüğümden, değerli çoğunluğun hükmün bozulması yönündeki görüşüne katılmıyorum.