"İçtihat Metni"
...
MAHKEMESİ : ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/2272 E., 2022/2364 K.
KARAR : Esastan ret
İLK DERECE MAHKEMESİ : ... Anadolu 7. Aile Mahkemesi
SAYISI : 2010/747 E., 2021/260 K.
Taraflar arasındaki katkı payı, değer artış payı ve katılma alacağı davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı kadın vekili ve davalı erkek vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvuruların ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı kadın vekili ve davalı erkek vekili tarafından temyiz edilmekle;kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
1. Davacı kadın vekili dava dilekçesinde; evlilik birliği içinde edinilen malların tamamının davalı adına kayıtlı olduğunu, müvekkilinin Almanya'ya davalı ile aynı tarihlerde işçi olarak gittiğini ve davalı ile tanışıp evlendikten sonra da yıllarca çalıştığını, bir taraftan da ev hanımlığı görevini yerine getirdiğini, müvekkilinin Almanya'dan emekli olduğunu, davalının üzerine kayıtlı olan tüm mal varlığı evlilik içinde edinildiğinden müvekkilinin her bir menkul ve gayrimenkul üzerindeki katkı payı alacağının olduğunu, müvekkilinin okuma yazması olmayan, tahsil görmemiş bir kadın olduğunu, bu nedenle bilfiil ağır şartlarda sigortalı ve kimi zamanda sigortasız olarak çalıştırıldığını, çalışmadığı dönemde de işsizlik maaşı aldığını, müvekkilinin davalıya güvendiğinden edinilen malların hiçbirini üzerine almak için talep ve girişimde bulunmadığını, buna gerek de duymadığını, hatta müvekkilinin evlilik birliğinden önce kendi adına kayıtlı olan ... - ... semtindeki bir daireyi ve kendine ait olan ziynet eşyalarını satıp parayı Merkez Bankası ... Şubesindeki davalı ile müşterek olan hesaplarına yatırdığını, müvekkilinin aile bütçesine katkısının bununla da sınırlı olmadığını, eşlerin Karabük'teki 12 daireli apartmanın inşaatını yaptırırlarken müvekkilinin Almanya'dan sürekli para gönderdiğini, bu gayrimenkullerin de aynı şekilde davalı adına tescil edildiğini, daha sonraki yıllarda işbu apartmanı satılarak biri ... Paşalimanı'nda, diğeri ... Salacak'ta bulunan daireleri satın aldıklarını, bu dairelerin de davalınınadına tescil edildiğini ve ellerinde kalan parayı da davalının kendi adına çeşitli bankalara yatırdığını, tasfiye sırasında müvekkilinin hali hazırda oturduğu, aile konutu şerhi mevcut olan taşınmazın; okuryazar olmayan, çoluk çocuğu olmayan, yalnız yaşayacağı için tekrar bu yaştan sonra düzen kurması mümkün olmayan müvekkiline davalının payını ödemek suretiyle bölünmeden verilmesini talep ettiklerini bildirerek edinilmiş mallara katılma rejiminin tasfiyesi ile tasfiye sonucu doğacak katılma alacağı/değer artış payı ve artık değerin, katkı payının, kişisel malların ve değerlerinin tayin ve tespiti ile fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere şimdilik 50.000,00 TL'nin müvekkiline faizi ile birlikte ödenmesini, 386 ada 20 parsel 13 nolu dairenin bölünmeden müvekkiline verilmesini talep etmiştir.
2. Davacı kadın vekili 17.06.2019 tarihli dilekçesinde; dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun (6100 sayılı Kanun) kapsamında, dava çeşidini belirsiz alacak davası olarak ve talep miktarlarını da ıslah ettiklerini belirterek fazlaya ilişkin her türlü hakkı saklı kalmak ve taleplerini 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesi uyarınca belirlenen miktara tamamlamak hakkı saklı kalmak kaydı ile ve ileride kesin olarak belirlenecek ve talep artırım dilekçesi ile artırılacak tutarlar açısından işleyecek faizi de kapsamak üzere, şimdilik 269.615,44 TL katkı payı alacağı, 1.496.010,98 TL edinilmiş mala katılma alacağı, 17.465,44 TL (2.625,00 EURO x 6.6535 14.06.2019 TCMB Kuru) edinilmiş mala katılma alacağı olmak üzere toplam 1.783.091,86 TL'nin davalıdan tahsilini, 386 ada 20 parsel 13 nolu dairenin müvekkiline denkleştirme yöntemi ile özgülenmesini talep etmiştir.
3. Davacı kadın vekili 26.02.2021 tarihli dilekçesinde; 14.12.2020 tarihli bilirkişi raporu ile müvekkiliminin alacaklarına ilişkin hesaplama yapıldığını, alacak kalemlerini 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesi uyarınca artırdıklarını belirterek 970.865,57 TL katkı payı alacağı, 1.549.678,91 TL katılma alacağı, 462.500,00 TL değer artış payı alacağı, 110.078,76 TL kişisel mal alacağı olmak üzere toplam 3.093.123,24 TL'nin faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, 386 ada 20 parsel 13 nolu dairenin müvekkilene denkleştirme yöntemi ile özgülenmesine talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı erkek vekili cevap dilekçesinde; davayı kabul etmediklerini, davaya konu edilen malların müvekkilinin evlenmeden önce edindiği mallar olduğunu, evlilik birliği içinde davacının da katılımıyla edinilmiş mallar olmadığını, davacının evlilik süresince ailenin mal varlığına herhangi bir katkısının söz konusu olmadığını, tamamen müvekkilini zarara uğratmak ve mağdur etmek amacıyla hareket edildiğini belirterek davanın reddine savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıdaki tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, 6100 sayılı Kanun'un 176 ncı maddesine uyarınca taraflarca ıslah yoluna bir kez başvurulabileceği, davacı vekilince 17.06.2019 tarihinde ıslah edilmiş olduğundan davacı vekilinin 26.02.2021 tarihli ıslah dilekçesinin reddine karar verilmesi gerektiği; tarafların 02.05.1985 yılında resmi olarak evlendikleri, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu dönemde gerek davacı gerekse davalının Almanya'da yaşadığı ve çalıştıkları, alınan bilirkişi raporuna göre bu dönemde davalı erkeğin daha nitelikli işlerde çalıştığı, bu nedenle davacı kadının gelirinin 1/3 oranında, davalı erkeğin 2/3 oranında gelir elde ettiği, erkeğin evin geçimini sağlama yükümlülüğü de gözetildiğinde bu dönemde elde edilen edinimlerde kadının katkısının 1/4 oranında olduğunun hesaplandığı; davalının Karabük'teki 201 ada (eski 168 ada) 91 parsel sayılı taşınmazın arsasını 1974 yılında tek başına aldığı, arsa alımında davacının katkısının olmadığı, ancak bunun üzerine yapılan 12 adet bağımsız bölümlü binanın davacı ve davalı tarafından birlikte yaptırıldığı, ödemelerin birlikte yapıldığı, süreç içerisinde bu taşınmazdaki bağımsız bölümlerin satıldığı, davalının nakit birikimleri içerisinde bu satışlardan elde edilen gelirlerin önemli yer tuttuğu, davalının Almanya'daki taşınmazı 30.06.1989 yılında 230.000,00 Alman markına alınıp 20.05.1998 tarihinde 500.000,00 Alman Markına satıldığı, Almanya'daki bu taşınmazın da taraflarca birlikte alındığı, Almanya'daki bu ev satıldıktan sonra Karabük'teki binanın yaptırıldığının tanık beyanlarından anlaşıldığı, tasfiye konusu olan davalı adına kayıtlı 34 TS 4156 plaka sayılı aracın 16.05.2013 tarihinde 17.000,00 TL bedelle satıldığı; 14.12.2020 tarihli ek bilirkişi raporuna göre, davacının, 532 ada 29 parsel sayılı taşınmaz yönünden 197.500,00 TL katkı alacağı, 386 ada 20 parsel 13 nolu bağımsız bölüm yönünde 462.500,00TL değer artış payı alacağı, faiz geliri yönünden Türk lirası birikimler nedeniyle 1.496.010,98 TL, Euro birikim nedeniyle 24.817,93 TL katılma alacağı, nakit birikimler nedeniyle 773.365,57 TL katkı alacağı, 34 TS 4156 plakalı araç nedeniyle 28.850,00 TL katılma alacağı, kişisel malı nedeniyle 110.078,76 TL alacağı olduğunun tespit edildiği, yapılan bu tespit, taraf iddiaları, tanık anlatımları ve tüm dosya kapsamı itibariyle bilimsel, denetime elverişli görüldüğü ve karara esas alındığı; davacının 17.06.2019 tarihli ıslah dilekçesine göre taleplerinin kabul edildiği gerekçesiyle, 6100 sayılı Kanun'un 176 ncı maddesine uyarınca taraflarca ıslah yoluna bir kez başvurulabileceğinden davacı vekilince 17.06.2019 tarihinde ıslah edilmiş olduğundan davacı vekilinin 26.02.2021 tarihli ıslah dilekçesinin reddine; davacının davasının kabulü ile, 269.615,44 TL katkı payı alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bu miktarın 15.000,00 TL'sine dava tarihi olan 09.11.2010 tarihinden, 254.615,44 TL'sine ıslah tarihi olan 17.06.2019 tarihinden geçerli olmak üzere yasal faiz işletilmesine, 1.503.476,42 TL katılma alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bu miktara hüküm tarihi olan 23.03.2021 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine, 5.000,00 TL değer artış payı alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bu miktara hüküm tarihi olan 23.03.2021 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine, 5.000,00 TL kişisel mal alacağının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bu miktara hüküm tarihi olan 23.03.2021 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı erkek vekili ve katılma yoluyla davacı kadın vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davalı erkek vekili istinaf dilekçesinde; gerek davacı ve gerekse müvekkilinin evliliklerinin ikinci evlilik olup evlenme tarihlerinin 1985 yılı olduğunu, Almanya'da davacının aynı binaya taşınması nedeniyle tanıştıklarını ve evlendiklerini, müvekkilinin Almanya'ya 1966 yılında gittiğini, o tarihten itibaren Almanya'da emekli oluncaya kadar ustabaşı ve tekniker olarak yani kalifiye eleman olarak çalıştığını, daima yüksek gelirler elde ettiğini, davalı kocanın elde ettiği servetin esas kaynağı olan 1972 yılından itibaren Karabük'te aldığı taşınmazlarla ve yabancı ülkede kazandığı para ile Türkiye'de karşılığı ile yatırım yapması imkanından kaynaklandığını, nitekim müvekkilinin ilk taşınmazının dosyada bulunan tapu kaydında görüleceği üzere 91 parsel sayılı bahçeli ev ile başladığını, yine aynı şekilde Karabük'teki arsayı 01.10.1982 tarihinde aldığını ve daha sonra bu arsa üzerine toplamda 12 adet daire yaptırdığını ve daha sonra bunları satarak ...'da bilirkişi raporlarında hesaba katılan iki adet taşınmazı satın aldığını, davacının 1966 yılında Almanya'ya gittiğini ve okuma yazması olmayan bir kadın olduğu için daha ziyade fabrikalarda ve evlerde temizlik işleri ile ilgilendiğini, 1984 yılında bel fıtığından rahatsızlanarak 1985 yılında ameliyat olduğunu ve ameliyat faydalı olmadığı için 1985 yılında iş yerinden gönüllü olarak ayrıldığını, davacı iş yerinden kendi isteği ile ayrıldığı için hiçbir tazminat almadığını, dava sırasında her ne kadar 15.000,00 Mark yardım aldım demişse de bununla ilgili olarak dosyada her hangi bir belge olmadığını, Mahkemenin bu davada, davalıyı tazminata mahkum ederken dosyada bulunan resmi kayıtlardan ziyade, davacının dinletmiş olduğu tanıklara göre kararını verdiğini, aynı hataya dosyada bilirkişi görevi yapan bilirkişiler de düştüğünü, böylece haksız bir kararın ortaya çıkmasına hep beraber sebep olduklarını, davacının davada tanık olarak dinlettiği Ahmet Ş. ile müvekkili arasında Karabük'te yapılan inşaat nedeniyle husumet olduğunu, bu tanığın davalıya olan husumeti nedeniyle gerçek olmayan ifadeler kullandığını, bilmediği, yaşamadığı olaylar ile ilgili yorumlar yaptığını, davacı tanığı Ayşe Y.'nin müvekkilinin Karabük'te yaptırdığı 12 adet dairelnin yapımını Almanya'daki evini satarak yapmıştır dediğini, oysaki bu evlerin yapımı Almanya'da olan taşınmazın satışından çok önceki tarih olduğunu, müvekkilinin sırasıyla 1972 yılında ilk 445 m2 arsa ve içinde ev aldığını, bu evin 1972 yılında yıkıldığını, dört daire yapıldığını, kaloriferli olarak 1972 yılından 1992 tarihine kadar kiraya verildiğini, 1978 yılında Karabük'te aldığı 250 m2'lik asma katlı iş yerini 1980 yılında yüksek karla sattığını, 1983 yılında Karabük'te 3 iş yeri satın aldığını, bunların inşaatının 3.5 yıl sürdüğünü, tapusunu inşaat bittikten sonra aldığını, 1992 yılında dört daireli binayı yıkarak bunun yerine onu normal ikisi dubleks olmak üzere 12 dairelik apartman yaptığını, bu 12 adet dairelik binada bulunan bütün daireleri satarak ...'daki taşınmazların birini 1999, diğerini 2002 tarihinde satın aldığını, müvekkilinin bütün servetinin kaynağı olan Karabük'le ilgili olarak tapu gibi resmi bir belge ibraz ederken dosyaya rapor veren biri hariç diğerleri yanlı bilirkişiler görevlerini yapmayarak, davacının dinletmiş olduğu tanığın ben, davacının davalıya 100.000,00 DM gönderdiğini bana söyledi, davacı Almanya'dan para gönderirdi şeklindeki şahit beyanını doğru kabul edip tamamen soyut bir beyanla tanık beyanına dayanarak her türlü katkı payı, edinilmiş mal, katılma alacağı gibi hususlarla ilgili olarak haksız raporlar hazırlayarak bir insanın mahvolmasına sebebiyet vermek istediklerini, davacının 1985 yılında işten ayrıldığını, davacının davalı ile evlenene kadar aldığı maaşlar Almanya'dan gelen kayıtlarla belli iken 100.000,00 DM göndermesinin mümkün olmadığını, davacının tek parasının davalı ile 1985 yılında evlendikten sonra tasarruf ettiği 90.000,00 DM Türkiye Merkez Bankasına yüksek faiz almak maksadıyla göndermesi olduğunu, davacının böyle bir alım gücü olmadığını, davacı kadının müvekkilinin elde ettiği mal varlığında hiçbir hakkı olmadığını, davalının bütün mal varlığının evvelki yıllarda yaptığı birikimlerle yatırım ve yaptığı kendi memleketindeki taşınmazların alım ve satımlarından elde ettiği kâra dayandığını, servetinin başka kaynağı olmadığını, müvekkilinin 1966 yılında Almanya'ya teknisyen olarak gittiğini, müvekkili adına alınan taşınmazların hepsinin davalının kişisel malları olduğunu; çalışmayan, 1985 yılında işten ayrılan 2009 yılında emekli olan davacının herhangi bir yüksek geliri olmadığına göre ancak kocasından aldığı paraları kendi hesabında tutan ve bundan başka hesabı olmayan davacının bu malların edinilmesine ne katkı yapmıştır ki bilirkişilerin raporlarında davacı için yüksek oranlarda hesaplamalar yaptığını, 4721sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 227 nci maddesine uyarınca katkı payı alacağı doğması için bir eşin diğer eşin bir mal edinmesine, iyileştirmesine veya korunmasına yaptığı katkı karşılığını alması esası hükme bağlandığını, davacının diğer malın alımına veya iyileştirilmesine ya da korunmasına uygun bir karşılık almadan katkıda bulunduğunun ispat edilemediğini; bilirkişiler ve Mahkemenin sisteme uymadan kendi seçtikleri bir sistem ile müvekkili aleyhine 1.503,476,42 TL katılma alacağı hesapladığını, Mahkeme kararının hatalı rapora dayandığı için hatalı olduğunu, Mahkeme kararında bahsedilen Almanya'daki taşınmazın 1989 tarihinde alınıp 20.05.1998 tarihinde 500.000,00 Alman Markına sattığının doğru ancak birlikte alındığı cümlesinin yanlış olduğunu, bunlardan ayrı olarak müvekkilinin boşanma davasında davacıya 360.000,00 TL tazminat ödediğini, bunun hesaba alınmadığını davacının ayrıca o tarihteki müşterek haneyi getirdiği 110.000,00 Euro aldığını ve bir daha müvekkiline teslim etmediğini, Mahkeme ve bilirkişilerin raporlarını ve kararlarını tamamen yalancı tanıkların ifadelerine göre hüküm kurduklarını, Almanya'daki evin satışı ile Karabük'te yapılan evlerin bu para ile yapıldığı şeklindeki gerçeğe aykırı beyanları doğru kabul edip hüküm kurulmasının hatalı olduğunu belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.
2. Davacı kadın vekilinin katılma yolu ile istinaf dilekçesinde; davanın mal rejimi davası olduğunu, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 50.000,00 TL'nin müvekkiline faizi ile birlikte ödenmesini talep ettiklerini, 17.06.2019 tarihli dilekçe akabinde sundukları 26.02.2021 tarihli talep arttırım dilekçeleri ile; 14.12.2020 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda dava konusu alacak taleplerini 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesi uyarınca 26.02.2021 tarihli dilekçeleri ile toplamı 3.093.123,24 TL olarak arttırıldığını, 17.06.2019 tarihli dilekçenin akabinde sundukları 26.02.2021 tarihli talep arttırım dilekçelerini reddeden Mahkemenin tasfiyeye konu mal varlığının karar tarihindeki değerini tam ve kesin olarak belirlemelerini beklediğini, Mahkemenin bu kararı müvekkilin mahkemeye erişimine ekonomik engel oluşturan, müvekkilin hak arama özgürlüğünü kısıtlayan, usul ve yasaya aykırı bir karar olmakla kararın kaldırılmasını talep ettiklerini, belirsiz alacak davasının sonuçlarından birinin de zamanaşımının kesilmesi olduğunu, her ne kadar taraflarınca sunulan dilekçelerle talepleri arttırılmış ise de ıslah dilekçeleri kapsamında dava çeşidini belirsiz alacak davası olarak ıslah ettiklerinden taleplerinin zamanaşımına tabi olmadığını, belirsiz alacak davasında, kısmî alacak davasından farklı olarak, dava sırasında belirli hale gelen alacağın davaya sokulmasına izin verildiğinden, geçici talep sonucu ile açılan belirsiz alacak davasında, ileride belirli hale gelecek olan alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmesi sonucu ortaya çıkacaağını, asgari miktar belirtilerek açılan belirsiz alacak davasında Mahkemece yapılan araştırma esnasında alacağın miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın ıslah yoluna başvurulmasına gerek kalmadan davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabileceğini, yapılan bu arttırım zamanaşımına tabi olmadığını, hal böyle iken Mahkemenin açıkça usule ve yasaya aykırı olduğunu belirterek istinaf yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile, davanın 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) yürürlükte olduğu dönemde 09.11.2010 tarihinde açıldığı, bu dönemde usul hukukumuzda henüz belirsiz alacak davası olarak bir dava türü olmadığından dava kısmi dava niteliğinde olduğu; somut uyuşmazlıkta tüm dosya kapsamından, davalının istinaf sebepleri yönünden; açıklanan ilkeler doğrultusunda alacakların hesaplandığı, ancak davacı vekilinin 17.06.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile artırdığı miktara göre alacağın kabulüne karar verildiği; davacının istinaf sebepleri yönünden ise; davanın açıldığı tarih itibarıyla kısmi dava niteliğinde olduğu, davacının 17.06.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile davasını ıslah ettiği, Mahkemece bu dilekçe nazara alınarak karar verildiği gerekçesiyle taraf vekillerinin başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı erkek vekili ve davacı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davalı erkek vekili temyiz dilekçesinde; davacının ve müvekkilinin evliliklerinin ikinci evlilikleri olduğunu, müvekkilinin teknik lise mezunu olup Almanya'ya gittiği tarihin 1966 yılı olduğunu, gittiği tarihten emekli oluncaya kadar geçen tarihler arasında meslek sahibi olması nedeniyle daima yüksek gelir elde ettiğini; müvekkilinin servet edindiği tarihin başlangıcının davacı ile evlenmeden önceki yıllara dayandığını, müvekkilinin Karabük'te almış olduğu taşınmazların müvekkilinin servetinin çoğalmasına neden olan yatırımlar olduğunu, müvekkilinin ilk taşınmazının Karabük'teki 91 parsel sayılı bahçeli ev olduğunu, yine Karabük'teki arsayı 01.10.1972 yılında aldığını ve daha sonra buraya 12 adet daireli bir apartman yaptırdığını, tüm bu mal varlığının davacı kadınla evlenmeden önce olduğunun tapu kayıtları ile sabit olduğunu; davacının ise 1985 yılında davalı ile evlenir evlenmez çeşitli rahatsızları ve ameliyat olması nedeniyle iş yerinden ayrıldığını, hiç bir tazminat almadığını, sadece kendisine malul emekli maaşı bağlandığını; davacı tarafın dinlettiği yalancı tanıkların ifadelerine göre karar verildiğini; davacının tanıkların Ahmet Ş. ile müvekkili arasında husumet bulunduğunu; Karabük'te bulunan 12 adet dairelik apartmanın 1992 yılında inşaatına başlandığını, 1994 yılında tamamen bitirildiğini, müvekkilinin elde etmiş olduğu taşınmazlarda davacının hiç bir katkı payı olmadığı ve hiç bir emeğinin olmadığını; müvekkilinin ilk taşınmazı 1972 yılında satın aldığını, içindeki evin 1972 yılında yıkılıp dört daire yapıldığını, 1972 yılından 1992 yılına kadar kira geliri elde edildiğini, 1978 yılında aldığı Karabük'te asma katlı iş yerini 1980 yılında aşırı kârla sattığını, 1983 yılında Karabük'te üç dükkanlı bir inşaat yaptığını, buraya kadar davalı ve davacının evli olmadığını, 1992 yılında müvekkilinin dört dairelik binayı yıkarak bunun yerine 12 adet dairelik bina yaptığını, daha sonra bu dairelerin satılarak ...'daki taşınmazların satın alındığını; davacının tek birikiminin yine kendisine müvekkili tarafından çeşitli vesilelerle verilmiş bulunan paralardan yaptığı tasarrufla Merkez Bankasına yatırmış olduğu 90.000,00 DM olduğunu, boşanma davası sonucunda müvekkilinden 360.000,00 TL tazminat aldığını ve müvekkilinin alacağı bir taşınmazla ilgili olarak 16.10.2009 tarihinde Akbank'taki hesabından almış olduğu 110.000,00 Euro'yu aldığını ve müvekkiline vermediğini; davacının Almanya'da 1968 ile 1984 yılları arasında temizlik işçisi olarak çalıştığını ve 22 ay işsiz kalıp işsizlik parası aldığını, müvekkilinin 1990 yılına kadar kesintisiz makine teknisyeni olarak çalıştığını, yüksek maaşlar aldığını ve kendisinin çalıştığı bölümün kapanmış olması nedeniyle işverenle anlaşarak 45.000,00 DM tazminat alarak ayrıldığını; müvekkilinin mallarının şahsi malı olduğunu, davacının bunlar üzerinde hiç bir hakkı olmadığını; davacının müvekkilinin elde etmiş olduğu servetinde iyileştirilmesinde veya korunmasında en ufak bir katkısı olmadığına göre değer artış payı hesabı yapılıp bu şekilde hüküm kurulmasının hatalı olduğunu; katılma alacağı hesabı yapılırken artık değerin hatalı belirlendiğini; müvekkiline ait iki adet taşınmazın alım tarihleri 2002 tarihinden sonra ise de davalının bu taşınmazların alınma sebeplerinin 2002 tarihinden önceki servete dayandığından davacının katkı payı ve katılma alacağı adı altında her hangi bir alacağı olmaması gerektiğini; Karabük'teki taşınmazların tamamı mal ayrılığı rejiminin olduğu dönemde davalı tarafından alındığını ve çalışmayan eşin katkısının bulunmadığını; Almanya'daki taşınmazın sadece müvekkiline ait olmadığını, Almanya'da çalışan oğlu ve gelini ile birlikte alındığını, satış bedelinden 65.000,00 Alman markı tapu harcı ve masraflarının ödendiğini ve geriye kalan paranın müvekkilinin oğlu ve gelinini katkısı dolayısıyla kalanın 180.000,00 DM oğluna, 25.000,00 DM gelinine verildiğini, müvekkiline sadece 230.000,00 DM kaldığını; davacı kadının 1989 yılında alınan bu taşınmaza katkısının olmadığını ve katkısını ispatlayamadığını; davacının katkı payı alacağı isteyebilmesi için mutlaka para yada para ile ölçülebilen maddi bir katkıda bulunduğunu ispatlaması gerektiğini, davacının katkısının ispatlayamadığını, dosya içinde böyle bir belge yada ispat vasıtası olmadığını, bilirkişiler tarafından yapılan hesaplamaların tamamının afaki olduğunu, davacının emekli olması nedeniyle tasarrufta bulunma imkanı da yokken bilirkişilerin hesaplamada bunun aksine dayandığını; müvekkilinin elde ettiği mal varlığının tamamı evlilik öncesine dayandığından kişisel malı olduğunu, bizzat müvekkilinin kaleme aldığı ve kendisinin mahkemeye verilmesini istediği dilekçenin de ek olarak sunulduğu belirtilerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davacı kadın vekili temyiz dilekçesinde; davanın mal rejimi davası olduğunu, dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak 50.000,00 TL'nin müvekkiline faizi ile birlikte ödenmesini talep ettiklerini, 17.06.2019 tarihli dilekçe akabinde sundukları 26.02.2021 tarihli talep arttırım dilekçeleri ile; 14.12.2020 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda dava konusu alacak taleplerini 6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesi uyarınca 26.02.2021 tarihli dilekçeleri ile toplamı 3.093.123,24 TL olarak arttırıldığını, 17.06.2019 tarihli dilekçenin akabinde sundukları 26.02.2021 tarihli talep arttırım dilekçelerini reddeden Mahkemenin tasfiyeye konu mal varlığının karar tarihindeki değerini tam ve kesin olarak belirlemelerini beklediğini, Mahkemenin bu kararı müvekkilin mahkemeye erişimine ekonomik engel oluşturan, müvekkilin hak arama özgürlüğünü kısıtlayan, usul ve yasaya aykırı bir karar olmakla kararın kaldırılmasını talep ettiklerini, belirsiz alacak davasının sonuçlarından birinin de zamanaşımının kesilmesi olduğunu, her ne kadar taraflarınca sunulan dilekçelerle talepleri arttırılmış ise de ıslah dilekçeleri kapsamında dava çeşidini belirsiz alacak davası olarak ıslah ettiklerinden taleplerinin zamanaşımına tabi olmadığını, belirsiz alacak davasında, kısmî alacak davasından farklı olarak, dava sırasında belirli hale gelen alacağın davaya sokulmasına izin verildiğinden, geçici talep sonucu ile açılan belirsiz alacak davasında, ileride belirli hale gelecek olan alacağın tamamı için zamanaşımı kesilmesi sonucu ortaya çıkacaağını, asgari miktar belirtilerek açılan belirsiz alacak davasında Mahkemece yapılan araştırma esnasında alacağın miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın ıslah yoluna başvurulmasına gerek kalmadan davanın başında belirtmiş olduğu talebini arttırabileceğini, yapılan bu arttırım zamanaşımına tabi olmadığını, hal böyle iken Mahkemenin açıkça usule ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacının edinilen mallara katkısının olup olmadığı, katkının ispatı, katkı payı oranı, tasfiyeye konu malların edinilmiş mal mı kişisel mal mı oldukları, kişisel mal denkleştirmesi, davacının değer artış payı, katkı payı ve katılma alacağı bulunup bulunmadığı, 1086 sayılı Kanun döneminde açılan kısmi dava niteliğindeki davanın ıslahla belirsiz alacak davasına dönüştürülüp dönüştürülemeyeceği toplanmaktadır. Dava, katkı payı, değer artış payı ve katılma alacağı istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Kanun'un 107 nci maddesi, 176 ncı ve devamı maddeleri, 190 ıncı maddesi, 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri; 4721 sayılı Kanun'un 6 ncı maddesi, 179 uncu maddesi, 202 nci maddesi, 219 uncu maddesi, 222 nci maddesi, 225 inci maddesinin ikinci fıkrası, 229 uncu maddesi, 230 uncu maddesi, 231 inci maddesi, 235 inci maddesinin birinci fıkrası, 236 ıncı maddesinin birinci fıkrası; 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi'nin (743 sayılı Kanun) 152 nci maddesi, 170 inci maddesi, 186 ncı maddesinin birinci fıkrası, 189 uncu maddesi, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (818 sayılı Kanun) 146 ncı maddesi, 544 üncü maddesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 285 inci ve devamı maddeleri, 646 ncı maddesi.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre, davacı kadının vekilinin tüm, davalı erkek vekilinin bozma kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
3. Davalı erkek vekilinin 532 ada 29 parsel sayılı taşınmaza yönelik diğer temyiz itirazlarının incelemesinde; Mahkemece, tasfiyeye konu iş bu taşınmaz yönünden 197.500,00 TL alacağın tahsiline karar verilmiş ise de, karar hatalı olmuştur. Şöyle ki, tasfiyeye konu taşınmaz eşler arasında mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu 25.05.1999 tarihinde satın alınarak davalı erkek adına tescil edildiği, işbu taşınmaz yönünden davanın katkı payı alacağı istemine ilişkin olduğu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın 01.07.2020 tarihindeki sürüm değeri dikkate alınarak kadının 1/4 katkı payı oranı ile alacağın belirlendiği anlaşılmaktadır. O halde, işbu taşınmaz yönünden dava katkı payı alacağı istemine ilişkin olduğundan, Mahkemece, katkı payı alacağının taşınmazın dava tarihi itibariyle (09.10.2010) belirlenen sürüm (rayiç) değeri ile belirlenen katkı payı oranının çarpılmak suretiyle hesaplanması gerekirken, yazılı şekilde taşınmazın güncel sürüm (rayiç) değerinin dikkate alınarak katkı payı alacağının hesaplanması hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
4. Davalı erkek vekilinin banka kayıtlarına yönelik diğer temyiz itirazlarının incelemesine gelince; somut olayda, Mahkemece yazılı şekilde karar verilmiş ise de, hükme esas alınan bilirkişi raporu denetime elverişli değildir. Şöyle ki, hükme esas alınan bilirkişi raporunda hangi banka hesabı yönünden hangi ve ne kadar alacağın belirlendiği, döviz hesaplarında hangi tarihteki kurun esas alındığı anlaşılmamaktadır. O halde, Mahkemece, konusunda uzman bilirkişi/bilirkişlerden her bir hesap yönünden (ana para ve/veya faiz) ayrı ayrı hangi alacağın belirlendiğinin ve döviz hesaplarında da hangi tarihteki kurun esas alındığının açıkça yazıldığı denetime elverişli şekilde yeni bir rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde denetime elverişli olmayan bilirkişi raporu hükme esas alınarak eksik araştırma ve inceleme ile karar verilmesi hatalı olmuş, bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. Davacı kadın vekilinin tüm, davalı erkek vekilinin bozma kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının REDDİNE,
3. İlk Derece Mahkemesi kararının 532 ada 29 parsel sayılı taşınmaz ve banka hesapları yönünden BOZULMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz eden Nejla'ya yükletilmesine,
Peşin alınan harcın istek hâlinde yatıran ...'e iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
21.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.