"İçtihat Metni"
...
MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi
SAYISI : 2021/319 E., 2022/479 K.
DAVA TARİHİ : 17.06.2010
KARAR : Kısmen kabul kısmen ret
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil, mümkün olmaması halinde katılma alacağı davasından dolayı bozma sonrası yapılan yargılama sonunda, Mahkemece davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı erkek vekili ve davalı kadın vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı erkek vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı ile evli iken 2006 yılında satın aldıkları 1021 ada 233 parsel 8 nolu bağımsız bölümün taksitlerini denizci olduğu için eşine verdiğini ve eşinin taksitleri yatırdığını, parasının müvekkili tarafından ödendiğini belirterek taşınmazın tapu kaydının yarısının iptali ile müvekkili adına tesciline; mümkün değil ise parasal değerinin müvekkiline verilmesini talep etmiş; davacı erkek vekili 15.04.2013 tarihli dilekçesinde, talep miktarını 45.000,00 TL'ye yükseltmiştir.
II. CEVAP
Davalı kadın cevap dilekçesinde; taşınmazın bankadan çekilen kredi ile müvekkilinin babası tarafından müvekkili adına alındığını, bu şekilde müvekkiline bağışlandığını, banka dekontlarından anlaşılacağı üzere müvekkilinin babası tarafından müvekkili adına paranın yatırdığını, davacının bir eş, bir baba olarak sorumluluğu olmadığı için boşandıklarını, davacının eve bir kuruş katkısının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 28.11.2013 tarihli ve 2011/204 Esas ve 2013/912 Karar sayılı kararı ile, davalının taşınmazın babası tarafından çekilen kredi ile alındığını ve kendi adına kayıtlı olduğunu, evin babası tarafından kendisine bağışlandığını, dekontlarda açıkça taksitlerin davalı adına babası tarafından yatırıldığının belli olduğunu, davacının dava konusu taşınmaza beş kuruş katkısının olmadığını iddia etmesine rağmen davalının bu iddiasını ispat eder nitelikte delil sunmadığı; taşınmazın 30.12.2011 tarihi itibariyle değerinin 80.000,00 TL belirlendiği, davacının davalıdan 40.000,00 TL katılma alacağını talep edebileceğinin rapor edildiği, davacı vekilinin 15.04.2013 tarihli ıslah dilekçesi ile davasını ve dava konusu taşınmazın değerini 42.000,00 TL olarak ıslah ettiği; bilirkişinin düzenlediği raporun, toplanan delillere ve dosya muhteviyatına uygun olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile, 40.000,00 TL katılma alacağının, 3.000,00 TL'lik bölümünün dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte 37.000,00 TL'lik bölümünün ise ıslah tarihi olan 15.04.2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davalı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 14.09.2015 tarihli ve 2014/9431 Esas, 2015/16235 Karar sayılı ilamı ile, davalının savunmasında taşınmazın bankadan kredi çekilmek suretiyle davalı adına alındığı, kredi taksitlerinin babası tarafından ödendiğini belirttiği, bu iddiasını kanıtlamak adına bir kısım banka dekontları ibraz ettiği, davalının dinlenen tanıklarının beyanlarında da bu hususa değinildiği, delilleri arasında da bu ödemelerin araştırılması gereğine işaret ettiği, ancak Mahkemece bu konuda herhangi bir araştırma yapılmadığı; Mahkemece ilgili bankayla yazışma yapılarak davalının savunmasında geçen kredi sözleşmesi ve ödemelerin miktarları ve tarihleri ile, davalının babası tarafından yapılıp yapılmadığı sorulup, yapılan ödemelerin taşınmazın alımıyla ilgili olup olmadığı üzerinde durularak, gerektiğinde bilirkişiden ek rapor alınmak üzere sonuca göre karar verilmesi gerektiği belirtilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B. İkinci Bozma Kararı
1. Bozmaya uyan Mahkemece 21.05.2019 tarihli ve 2015/959 Esas, 2019/442 Karar sayılı kararı ile, davalının taşınmazın edinilmesinde kullanılan kredinin boşanma dava tarihi olan 28.12.2009 tarihine kadar olan kredi ödemelerinde her hangi bir isim belirtilmeden ödemelerin taraflarca yapıldığı, bu tarihten sonraki 05.01.2010 tarihinden başlayan 43 üncü taksitten sonraki ödemelerin ise davalının babası tarafından yapıldığı, kredinin 02.05.2011 tarihinde kapatıldığı; boşanma dava tarihi itibariyle taraflar arasındaki mal rejimi sona erdiği, bu tarihe kadar olan kredi ödemelerini ise taraflarca yapıldığı, boşanma dava tarihinden öncesine ilişkin ödemelerin davalının babası tarafından yapıldığının dosyaya getirtilen deliller ile ispat edilemediği; taşınmazın boşanma dava tarihindeki kalan borcu oranlanmak sureti ile yapılan hesaplama sonucunda taşınmazın güncel değeri de dikkate alındığında katılma alacağının 43.743,75 TL belirlendiği, bozma ilamı öncesindeki hükmü davalının temyiz ettiği, bu durum gözetildiğinde aleyhe hüküm kurma yasağı gereğince daha önceki hükümdeki kabul edilen değerin 40.000,00 TL olması ve bunun üzerinde hüküm kurulmasının mümkün olmayacağı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, 40.000,00 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine yönelik verilen karara karşı, süresi içinde davacı erkek vekili ve davalı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 15.04.2021 tarihli ve 2019/5963 Esas, 2021/3565 Karar sayılı kararı ile, Mahkemece, taşınmazın edinilmesinde kullanılan kredinin evlilik birliği içinde ödenen kısmının kişisel mal ile karşılandığının davalı tarafından ispatlanamadığına yönelik kabulü yerinde ise de, hükme esas alınan bilirkişi raporu hüküm kurmaya elverişli olmadığı, taşınmazın edinilmesi için davalı eş tarafından 31.000,00 TL bedelli 60 ay vadeli kredi kullanıldığı, boşanma dava tarihine kadar 42 aylık taksitin ödendiği, taşınmazın 13.04.2012 tarihli değer raporuna göre 65.000,00 TL'ye satın alındığı, hükme esas alınan 08.03.2019 tarihli hesap raporunda peşinat dikkate alınmadan, taşınmazın bedelinin tamamının kredi ile karşılandığı kabul edilerek, kredinin evlilik birliği içinde ödenen kısmı ile boşanma dava tarihinden sonra ödenen kısmının tüm kredi miktarına oranı dikkate alınarak artık değere katılma alacağının belirlendiği; Mahkemece, peşinatın tarafların kişisel malı ile karşılandığı iddia ve ispat edilemediğine göre, edinilmiş mal kabul edilerek, peşinat ile tasfiyeye konu taşınmaz için kullanılan kredinin boşanma dava tarihinde kadar yapılan kredi ödemelerinin toplam kredi ödemelerine ve edinme değerlerine oranlaması yapılarak, Mahkemenin 28.03.2013 tarihli ilk kararının davalı tarafından temyiz edilmiş olması ve bozma nedenleri dikkate alınarak, talep miktarı ve faiz başlangıç tarihi yönünden usuli kazanılmış haklar da göz önünde bulundurularak artık değere katılma alacağına hükmedilmesi gerektiği belirtilerek taraf vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün bozulmasına, taraf vekillerinin bozma kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine, davacı vekilinin yargılama giderlerine yönelik temyiz itirazlarının bozma sebebine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
C. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda başlıkta tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, taşınmazın edinme tarihindeki değerinin 65.000,00 TL, kullanılan kredi miktarının 31.000,00 TL, ödenen peşinat 34.000,00 TL, edinim değerindeki peşinat oranının 0,52, toplam kredi ödeme miktarının 39.762,74 TL, evlilik birliği içinde ödenen kredi miktarın 30.480,42 TL, evlilik içinde kredi ödeme oranının 0,76, taşınmazın karar tarihine en yakın güncel değeri 520.000,00 TL, peşinatın güncel değerdeki karşılığının 270.400,00 TL (520.000,00x0,52), kullanılan kredinin güncel değerdeki karşığının 455.000,00 TL (520.000,00-65.000,00), evlilik içinde ödenen kredinin güncel değer karşılığının 345.000,00 TL (455.000,00x0,76), evlilik birilğindeki ödemenin güncel değerdeki toplam karşığının 410.800,00 TL (65.000,00+345.800,00) olduğu, sonuç olarak artık değer olan 410.800,00 TL yarısı olan artık değere katılma alacağının 205.400,00 TL olarak hesaplandığı; Mahkemenin bozma ilamı öncesindeki ilk hükmünün davalı tarafından temyiz edildiği, davacının bir temyiz istemi olmadığı, bu durum gözetildiğinde verilen ilk kararı temyiz etmeyen davacının talebini arttırması, yani davalı aleyhine hüküm kurulması yasal olarak mümkün bulunmadığı; aleyhe hüküm kurma yasağı ve davalının bu yönde verilen ilk hüküm tek başına temyiz etmiş olması hususu gözetilerek daha önce hüküm altına alınan alacak miktarı olan 40.000,00 TL hükmedilebileceği; faiz başlangıcı olarak da yasal düzenleme gereğince tasfiye tarihi karar tarihi olduğundan faizin karar tarihinden itibaren işletilmesine gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 40.000,00 TL katılma alacağının karar tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı erkek vekili ve davalı kadın vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1. Davacı erkek vekili temyiz dilekçesinde özetle; taşınmazın güncel değeri üzerinden karar verilmesi gerektiğini, davanın 2011 yılında açıldığını, ilk karar tarihinde değer yönünden müvekkili aleyhine bir durum oluşmadığını, 2019 yılında verilen ikinci kararın müvekkili tarafından da temyiz edildiğini, aleyhe hüküm kurma yasağının kullanılmasının Anayasaya ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına aykırı olduğunu, 2021 yılındaki bozmanın taraflar lehine olduğunu, bozma kararı gereği Mahkemenin incelene yapmak ve hüküm kurmak zorunda olduğunu, son bozma kararından sonra hüküm kurma yasağı olmadığını ve müvekkili aleyhine hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, faizin davanın açıldığı ya da ilk kararın verildiği tarihten itibaren hükmedilmesi gerektiğini; aleyhe bozma yasağını her iki taraf temyiz etmediği halde uygulanamayacağını; davalı lehine hükmedilen vekâlet ücretinin hatalı olduğunu, fazla vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2. Davalı kadın vekili temyiz dilekçesinde özetle; hükme esas alınan bilirkişi raporunda oranlamanın hatalı olduğunu, boşanma dava tarihinden sonra ödenmemiş kredi taksitlerinin müvekkili lehine denkleştirilmediği, kredi taksitlerinin müvekkilinin babası tarafından ödendiğinin sabit olduğunu, davacının katkısını ispatlayamadığını, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmalık, usuli kazanılmış hak, faizin başlangıç tarihi, alacak miktarı, kişisel mal denkleştirmesinin yapılıp yapılmadığı ve ispatı noktasında toplanmaktadır. Dava, katılma alacağı istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 190 ıncı maddesi, 323 üncü maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi, 326 ncı maddesi, geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedi, sekiz ve dokuzuncu fıkraları ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 6 ncı maddesi, 179 uncu maddesi, 202 nci maddesi, 219 uncu maddesi, 220 nci maddesi, 222 nci maddesi, 225 inci maddesinin ikinci fıkrası, 226 ncı maddesi 229 uncu maddesi, 230 uncu maddesi, 231 inci maddesi, 235 inci maddesinin birinci fıkrası, 236 ıncı maddesinin birinci fıkrası; 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun (1136 sayılı Kanun) 164 üncü maddesi, 168 inci maddesi, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin (AAÜT) 13 üncü maddesinin ikinci fıkrası; Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 09.05.1960 tarihli ve 1960/21 Esas, 1960/9 Karar sayılı kararı.
3. Değerlendirme
1. Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen Mahkeme kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı ve bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmadığı anlaşılmakla; davalı kadın vekilinin tüm, davacı erkek vekilinin aşağıdaki paragraflar dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
3. Vermiş olduğu bir hüküm Yargıtay tarafından bozulan ve Yargıtay’ın bu bozma kararına gerek iradi ve gerekse kanuni şekilde uymuş olan hukuk mahkemesi, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm vermek zorundadır. Mahkeme, bozma kararından dönerek direnme kararı veremeyeceği gibi, hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan bölümleri hakkında da yeni bir hüküm kuramaz. Bu müesseseye usuli müktesep hak veya usule ilişkin kazanılmış hak denir. Usuli müktesep hak, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay içtihatları ile kabul edilmiş, usul hukukunun ana ilkelerindendir ve kamu düzeni ile ilgilidir. Açıkça bozmaya uyulmasına karar verilmesiyle, taraflardan birisi yararına usule ilişkin kazanılmış hak doğar. Bundan sonra mahkemenin yapacağı iş, bozma kararı uyarınca ve o doğrultuda işlem yapmak ve gerekli kararı vermekten ibarettir. Kural olarak, hakim ara kararından dönebilirse de, bozmaya uyulmasına ilişkin karar bunun istisnalarındandır. Farklı anlatımla; bozma kararına uyan Mahkeme, bununla bağlıdır.
4. Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir (Prof. Dr. Baki Kuru, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak), Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, ... Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, No 351, 1974, s. 395 vd.).
5. Davacı lehine hükmedilen alacak, artık değere katılma alacağı niteliğindedir. 4721 sayılı Kanun'un 239 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında “…aksine anlaşma yoksa tasfiyenin sona ermesinden başlayarak katılma alacağına ve değer artış payına faiz yürütülür…” hüküm altına alınmıştır. Yargıtay'ın ve Dairemizin kökleşmiş uygulamalarına göre tasfiye tarihi, karar tarihidir.
6. 1136 sayılı Kanun'un 168 inci maddesinin üçüncü fıkrasında “Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife esas alınır.” hükmü düzenlenmiştir. Ayrıca, Mahkemenin karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT'nin 13 üncü maddesinin ikinci fıkrasında “Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez.” hükmü düzenlenmiştir.
7. Yukarıda açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler uyarınca yapılan incelemede; somut olayda, Mahkemece 28.11.2013 tarihli kararla alacağa dava ve ıslah tarihinden itibaren faizin yürütülmesine karar verildiği, davalı kadın vekili tarafından hükmün faiz yönünden temyiz edilmediği, bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda Mahkemece 21.05.2019 tarihli ikinci kararda alacağa karar tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verildiği, davacı erkek vekili tarafından kararın faiz yönünden temyiz edildiği, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 15.04.2021 tarihli bozma ilamında talep miktarı ve faizin başlangıç tarihi yönünden taraflar lehine oluşan usuli kazanılmış hak gözetilerek karar verilmesi gerektiği belirtilerek kararın bozulmasına karar verildiği, Mahkemece son kararda bozmaya uyulduğu halde, faizin başlangıç tarihi yönünden bozma gereği tam yerine getirilmeden davacı lehine oluşan usuli kazanılmış hakka aykırı karar verildiği anlaşılmaktadır. O halde, Mahkemece, belirlenen alacağa davalı lehine talep miktarı, davacı lehine de faiz başlangıç tarihi yönünden oluşan usuli kazanılmış hak gözetilerek dava ve ıslah yürütülmesi gerekirken, usuli kazanılmış hak göz ardı edilerek alacağa son karar tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
8. Ayrıca, somut olayda, davacının toplam 45.000,00 TL alacağın tahsilini talep etmiş, Mahkemece, davanın kısmen kabulüyle davalı lehine talep miktarı yönünden oluşan usuli kazanılmış hak gözetilerek 40.000,00 TL alacağın tahsiline, davalı taraf lehine reddedilen miktar üzerinden hesaplanan 9.200,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiş olup davacının reddedilen alacak miktarı 5.000,00 TL dir. O halde, Mahkemece, AAÜT'nin 13 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, reddedilen (5.000,00 TL) miktarı geçmeyecek şekilde 5.000,00 TL vekâlet ücretine hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuş ve bozmayı gerektirmiştir.
Ne var ki faiz başlangıç tarihi ve vekâlet ücretine yönelik bu yanlışlıkların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 438 inci maddesinin yedinci fıkrası hükmü uyarınca Mahkeme kararının düzeltilerek onanması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davalı kadın vekilin tüm, davacı erkek vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,
2.Davacı erkek vekilinin faizin başlangıç tarihi ve vekâlet ücreti yönünden yapılan temyiz itirazlarının kabulü ile Mahkeme kararının hüküm fıkrasının (1) numaralı bendinde yer alan “karar” ibaresinin çıkartılarak yerine “davacı lehine oluşan usuli kazanılmış gözetilerek 3.000,00 TL'sine dava tarihi olan 17.06.2010, kalan 37.000,00 TL'sine ıslah tarihi olan 15.04.2013” ibaresinin; Mahkeme kararının hüküm fıkrasının (6) numaralı bendinde yer alan “maktu ücretin altında kaldığından AAÜT gereğince belirlenen 9.200,00” ibaresinin çıkartılarak yerine “AAÜT gereğince reddedilen miktarı geçemeyeceğinden 5.000,00” ibaresinin yazılması suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Aşağıda yazılı harcın temyiz eden Ebru'ya yükletilmesine,
Peşin alınan harcın istek halinde yatıran Çetin'e iadesine,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
21.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.