Logo

2. Hukuk Dairesi2023/5054 E. 2023/4520 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Çocuk mallarının korunmasından kaynaklanan tazminat davasında, annenin velayeti altındaki çocuğun mirasından kalan taşınmazları satması nedeniyle sorumluluğunun olup olmadığı, taşınmaz satış bedellerinin hesabının doğru yapılıp yapılmadığı ve davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı hususları.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı annenin, velayeti altındaki çocuğun miras payına düşen taşınmazları satarak velayet görevini kötüye kullandığı, satıştan elde edilen gelirin çocuk yararına kullanıldığına dair ispat yükünü yerine getiremediği ve davanın zamanaşımı süresi içinde açıldığı gözetilerek yerel mahkemenin tazminata hükmeden kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi

SAYISI : 2017/285 E., 2023/140 K.

KARAR : Kısmen kabul kısmen ret

Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen çocuk mallarının korunmasından kaynaklanan tazminat davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece İlk Derece Mahkemesi kararının Aile Mahkemesinin görev alanına girdiği gerekçesi ile görev yönünden bozulmasına karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne kısmen reddine karar verilmiştir.

İlk Derece Mahkemesi davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava ve cevaba cevap dilekçesinde, davalı ve eşi ...'nın çocukları olmadığından ... ve ...'i birlikte 1994 tarihinde mahkeme kararı ile evlat edildiklerini, 24.12.1995 tarihinde ...'nın vefat ettiğini, 1996 tarihinde davalının ... ve ... isimlerini mahkeme kararı ile ... ve ... olarak değiştirdiğini, babanın ölüm tarihinde yaşı küçük olan davacının sonradan babadan kalan bir kısım taşınmazların mal kaçırmak amacıyla davalı tarafından satıldığını öğrendiğini, satılan taşınmazlar ve bedelleri konusunda bilgisi olmadığını, hali hazırda davacı adına kayıtlı taşınmazlar olup olmadığı konusunda da davalıdan bilgi alamadığını, tapuda yapılan araştırmada bir kısım taşınmazların hala davalı ve çocuklar adına kayıtlı olduğunu öğrendiğini, davalının çocuğun mallarının kaybından sorumlu olduğunu, davalı tarafından satılan mallar yönünden satış bedelinden davacı hissesine düşen kısım verilmediği gibi bu konuda bilgi de verilmediğini, davalının taşınmazları sattıktan sonra bir takım taşınmazlar aldığını, bu nedenle bu taşınmazlar üzerine ihtiyati tedbir konulması gerektiğini, bunun yanında babalarının ölüm tarihindeki bankadaki mevduatının da araştırılması gerektiğini, davalının eşi öldükten sonra çocuklara iyi bakmadığını ve kötü muamelede bulunduğunu, davacının liseye kadar yatılı ve burslu okuduğunu, davalının harçlık bile vermediğini, yaz tatillerinde davacının çalıştığını ve çalıştığı paradan davalının fatura ödediğini, satılan taşınmazların çocukların infak ve iaşesi için kullanıldığı iddiasının doğru olmadığını, davacının evlenerek 2009 yılında evden ayrıldığını ve davalının evlenirken de yardımı olmadığını, davalının 1999 yılında şimdiki eşi ile evlendiğini, davalının kendi ifadesi ile eşine para verdiğini ve eşinin de bu parayı borsada kaybettiğini söylediğini, ayrıca müteveffanın yedi yıl değil bir gece hastanede yattığını belirterek miras payının satılması nedeni ile davalı adına oluşan alacağın tespiti ve davalıya ödenmesi, babasının ölüm tarihinde bankadaki mevduatının bankalardan sorulması ve mevduatın varlığı halinde davalının miras payının hesaplanması, tespit edilen tutarların dava tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte ıslah edilerek 225.000,00 TL maddî tazminat olarak davalıya ödenmesi, ayrıca 75.000,00 TL manevî tazminat da ödenmesini talep ve dava etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı tarafın satıldığını iddia ettiği bağımsız bölümlerin değerini çoktan yitirmiş ve hücre şeklinde çok ucuza satılmış yerler olduğunu, ...'nın vefatı sırasında davalının ve kızlarının bakım ve gözetimi, infak ve iaşesi ile eğitim masrafları için paraya ihtiyacı olduğunu, aksi halda kurum tarafından çocukların geri alınacağını, mevcut paranın ise ...'in yedi yıl süren tedavisi için kullanıldığını, davacının ve davalının bağkur primlerinin ödendiğini, davalının işi ve başka geliri olmadığını, satılan yerlerin davacı ve kardeşine harcandığını, kardeşinin hala üniversitede okuduğunu, kalan para ile de ortaklığın giderilmesi davasına konu Silivri'de bir dairenin alındığını, bu daireye davacının da müşterek olduğunu, davalının vefat eden eşinin çok altın taktığını, bu altınlar bankada kasada muhafaza edilirken ...'in ölümü ile bozdurularak yukarıda belirtilen Silivri'deki ev ve yazlık alındığını, bu taşınmazların alımında davalının kendi ailesinin de katkısının olduğunu, daha sonra davalının anne ve babasının vefatı ile kendine düşen miras payı ile Silivri'de ikinci bir evin daha alındığını, bu dairenin davacı ile ilgisi bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 15.07.2015 tarihli ve 2013/293 Esas, 2015/512 Karar sayılı kararıyla; davalının eşinin 1995 yılında vefat ettiği, davacının bu ölüm tarihi itibari ile davalının velâyeti altında olduğu, davacının murisinden kendisine intikal eden mal varlığının velisi tarafından korunması gerekirken davalı tarafından kısa bir süre sonra satılmış olduğu, 4721 sayılı Kanun'un (4721 sayılı Kanun) 363 üncü maddesi gereğince davalı annenin, davacının mallarının geri verilmesinde vekil gibi sorumlu olduğu, her ne kadar davalı satılan taşınmazlardan elde edilen gelirin bir kısmının davacının bakım ve iaşesi için, bir kısmının da muris ...'ın tedavisi sırasında harcandığını beyan etmiş ise de söz konusu taşınmazların murisin ölümünden sonra satıldığı dikkate alındığında elde edilen gelirin murisin tedavisi için harcanmasının mümkün olmadığı, satılan taşınmazların bedeline ihtiyaç duyulduğu ve bunun çocuklar için harcanması gerektiği yönünde davalı tarafın ispat külfeti altında olduğu, ancak murisin ölümünden sonra çocukların yatılı ve burslu okuduğu, davalı tarafından taşınmazların satımına ihtiyaç duyulduğu ve elde edilen gelirin çocuklar için harcandığı yönünde herhangi bir delil ibraz edilemediği ve bu haliyle ispat külfetinin yerine getirilemediği, davalı tarafından satılan taşınmazların dava tarihi itibariyle davacının hissesine düşen bedelin bilirkişi raporuyla tespit edildiği üzere 222.937,50 TL olduğu, davacının hissesine düşen taşınmazların satılmış olmasının manevî tazminat hakkı doğurmayacağı gerekçesi davanın kısmen kabulüne, 222.937,50 TL maddî tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, manevî tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı vekili tarafından davacının dava hakkının zamanaşımına uğradığı, bilirkişi raporunda belirlenen bedelin yüksek olduğuna dair itirazların dikkate alınmadığı, taşınmazların o zamanki değerleri üzerinden dolar, altın vs gibi değerlerin kıymetlerinin uyarlama yapılması ile hesaplanması gerekirken salt bilirkişi raporundaki belirtilen dava tarihindeki değer üzerinden hüküm tesisinin hatalı olduğu belirtilerek davanın kabulüne dair hükmün bozulması talebi ile temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairenin 22.11.2016 tarihli 2016/5523 Esas 2016/15078 Karar sayılı kararı ile dava konusu uyuşmazlığın ergin olan çocuk tarafından anne aleyhine 4721 sayılı Kanun'un 363 üncü maddesine dayalı olarak açılan ana ve babanın sorumluluğundan kaynaklanan tazminat davası olduğunu, görevin kamu düzenine ilişkin olduğunu, 4787 sayılı Aile Mahkemesi' nin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun'un 5133 sayılı Kanun'la değişik 4 üncü maddesi 4721 sayılı Kanun'un ikinci kitabından üçüncü kısım hariç olmak üzere kaynaklanan bütün davaların, Aile Mahkemeleri kurulan yerlerde bu mahkemelerce bakılacağını, aynı kanunun 2 nci maddesi de Aile Mahkemesi kurulmayan yerlerde bu kanun kapsamına giren dava ve işlerin Asliye Hukuk Mahkemesi(Aile) mahkemelerinde bakılacağının hükme bağlandığını, bu kanuna göre görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulmasının doğru olmaması gerekçesi ile hükmün bozulmasına, bozma nedenine göre diğer yönlerin incelenmesine şimdilik yer olmadığına karar verilmiştir.

B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; "...davacının, velisi ...'ın kendilerine ortak muris ...'dan intikal eden taşınmazlardaki hissesini kendisine velâyeten satıp parasını kendisine vermemek suretiyle velâyet görevini kötüye kullanarak kendisini zarara uğrattığını iddia ettiği, davalının ise ortak murisin kanser tedavisi için yakınlardan borç almak durumunda kaldığını, bu borçları da taşınmazları satarak ödediğini ve kalan meblağı çocukların eğitim ve geçimi için harcadığını savunduğu ancak tapu kayıtları incelendiğinde taşınmazların murisin vefatından sonra davalı tarafından bedel mukabilinde üçüncü kişilere satıldığı, davalının murisin kanser tedavisi için başkalarından borç alındığına ilişkin iddiasını ispatlayamadığı ve satıştan elde edilen paranın borçların ödenmesinde ve çocukların eğitim masrafları ve geçimi için kullanıldığına ilişkin bir delilin de dosya kapsamında bulunmadığı, davalı ...'ın çocuk mallarının geri verilmesinde vekil gibi sorumlu olduğu, bilirkişi raporuna göre taşınmazların bedelinden davacının hissesine düşenin toplamda 225.069,47-TL olduğu, davacının 09/07/2015 tarihli ıslah dilekçesi ile maddî tazminat istemi bakımından davasını ıslah ederek dava değerini 225.000,00-TL olarak belirlediği anlaşılmakla; taleple bağlılık ilkesi de gözetilerek davanın kısmen kabulü ile 225.000,00-TL tutarındaki maddî tazminatın dava tarihi olan 05/07/2013 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davalı tarafından davacının hissesine düşen taşınmazların satılmış olması nedeniyle alacağını zamanında alamamasının manevî bir zarar doğuracağından söz edilemeyeceğinden manevî tazminat istemine ilişkin davanın ise reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.

Ayrıca; her ne kadar davalı tarafça zamanaşımı definde bulunulmuş ise de kanunda zamanaşımı süresine ilişkin özel bir hüküm sevk edilmediği müddetçe tüm alacaklar 10 yıllık zamanaşımına tabi olup eldeki davanın çocuk mallarının korunmasına ilişkin olması hasebiyle çocuğun ergin olmasından itibaren 10 yıllık süre içerisinde açılması gerektiği kanaatine varılmıştır. Davacıya ait nüfus kayıt örneği incelendiğinde; 11/07/1985 yılında doğduğu, 11/07/2003 tarihinde 18 yaşını doldurduğu, 11/07/2013 tarihinde zamanaşımı süresinin dolacağı oysa eldeki davanın 05/07/2013 tarihinde zamanaşımı süresi içinde ikame edildiği..." gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, davacının maddî tazminat talebine ilişkin davanın kabulü ile 225.000,00TL maddî tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, manevî tazminata talebine ilişkin ise davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili, zamanaşımı def'ine itibar edilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, davalının çocuk veya aile için yaptığı harcamalardan dolayı tazminatla yükümlü tutulması ve takdiri indirim uygulanmamasının hukuka aykırı olduğunu, ailenin bakım ve giderlerine yönelik faturaların sunulduğunu, velâyet hakkının kötüye kullandığının ispatlanamadığını ileri sürerek zamanaşımı def'i, kabul edilen tazminat ve takdiri indirim uygulanmaması, velâyet hakkının kötüye kullanıldığının ispatlanmamış olması yönlerinden

kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, çocuk mallarının korunmasında davalı annenin sorumluluğunu yerine getirip getirmediği, getirmedi ise gerçekleşen taşınmaz satım işlemlerine ilişkin yapılan hesaplamanın doğru ve hakkaniyete uygun olup olmadığı, davalının iddia ettiği çocuk veya aile için yaptığı harcamaları ispat edip edemediği, sorumluluktan kurtulup kurtulamayacağı, zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı noktasında toplanmaktadır.

2. İlgili Hukuk

4721 sayılı Kanun'un 4 üncü, 352 nci maddesi, 360 ıncı maddesi, 361 inci maddesi, 363 üncü maddesi. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedi, sekiz ve dokuzuncu fıkraları ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası.

3. Değerlendirme

1.Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2.Temyizen ..., tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davalı vekili tarafından temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

Temyiz olunan Mahkeme kararının ONANMASINA,

Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın mahkemesine gönderilmesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,05.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.