"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/3213 E., 2023/729 K.
KARAR : Başvurunun kısmen kabulü ile yeniden esas hakkında karar verme
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen ve istinaf incelemesinden geçen karşılıklı boşanma davalarında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; başvurunun kısmen kabulü ile esas hakkında yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı-karşı davalı kadın vekili dava dilekçesinde; erkeğin sistematik olarak devamlı hakaret ettiğini, aşağıladığını, kadının öz güvenini yerle bir ettiğini, kadının destek almak zorunda kaldığını, anneliğini küçümsediğini, maddî ve manevî psikolojik şiddet uyguladığını, evlilik boyunca erkeğin erekte olamamasının sorun yarattığını, erkeğin cinsellikten kaçındığını, evlilik birliğinin başından bu yana davalı yan kusuru ile cinsel birlikteliğin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilemediğini, kadın olarak çekici bulmağını söylediği, kadının cinsel birliktelik yaşamak için girişimlerde bulunduğunda davalı eş tarafından her seferinde azarlandığı, çirkin bulunduğu, hakarete uğradığı; kadının doğal yollardan hamile kalmasına engel bir durum olmadığını, erkeğin bu konuda sürekli tedaviden kaçındığını, eşine hakaret ettiğini, evlilik süresince kadına ait banka ve kredi kartlarını aldığını, kadının başka biriyle olduğu yönünde iftira attığını ve bu yüzden kadından ayrılmak istediğini söylediğini, erkeğin 2012/2018 yılları arasında doçentliğe hazırlanırken her sınav sonrası başarısızlığını kadına bağladığını, evlilik süresince aradaki sorunların kadından kaynaklandığını iddia ettiğini, kadının erkeğin cinsel yöneliminin erkekler olduğu yönünde şüpheleri bulunduğunu ileri sürerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun (4721 sayılı Kanun) 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca tarafların boşanmalarına, ortak çocuğun velâyetinin müvekkiline verilmesine, ortak çocuk yararına aylık 10.000,000 TL iştirak nafakası ile müvekkili yararına aylık 5.000,00 TL tedbir nafakası ile 500.000,00 TL maddî, 1.000.000,00 TL manevî tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı-davacı erkek vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde; erkeğin 2008-2011 yılları arasında Osmaniye'de çalışıp otururken Adana'da yaşayan kadının onu yalnız bıraktığını, kadının aile mahremiyetini hiçe sayarak eşiyle cinsel ilişkilerini arkadaşlarına, çevresine anlattığını, kadının tüpleri tıkalı olduğu için tüp bebek yöntemine başvurduğunu, bu konuda hastanelerde tetkikler yapıldığını, tedavi olduğunu ve tüpleri tıkalı olması nedeniyle tüp bebek yöntemiyle çocuk dünyaya getirdiklerini, kadının cinsel işlev bozukluğu, cinsel isteksizlik tanısıyla bir süre tedavi gördüğünü, daha sonra taraflar arasında böyle bir sorun kalmadığını, taraflar arasında cinsel birleşme olmaması sorunun kadından kaynaklandığını, kadının bununla ilgili hastane kayıtlarının bulunduğunu, müvekkilinin eş cinsel olmadığını, kadının evlilik hayatı boyunca bir kez bile evde yemek ve temizlik yapmadığını, evde hem hizmetliler hem de aşçılar bulunduğunu, kuaför, masaj gibi özel ihtiyaç ve zevklerini dahi eve çağırarak yaptırdığını, marka olmayan hiçbir kıyafet, çanta, aksesuar kullanmadığını, kadının lüks taleplerine yetişemeyen erkeğin ailesinden sürekli maddî destek almak zorunda kaldığını, kadının erkeğin akademik hayatına asla destek olmadığını, bu konuda arkadaşlarıyla evde çalışmasına müsaade etmediğini ve "inşallah yapamazsın, inşallah kazanamazsın" şeklinde beddualarda bulunduğunu, inancı gereği namaz kılan müvekkili ile alay ettiğini, seccadesini attığını, dua eden müvekkilini aşağıladığını, müvekkilinin ramazan ayında oruç tutmasını da alay konusu yaptığını, asla iftar sofrası hazırlamadığını, erkeğin 2014-2018 yılları arasında üç kez hastaneye yattığını, bir kez ameliyat olduğunu, kadının ona gereken ilgi ve bakımı göstermediğini, erkeğe hiçbir konuda destek olmadığını, kadının son zamanlarda eski erkek arkadaşının resmini evde masaya koyduğunu, 24 Kasım 2018 tarihinde ise evin anahtarını değiştirerek erkeğe eve gelmemesini, eve geldiği takdirde kendisine zarar vererek polisi arayacağını, boşanma davası açacağını söylediğini belirterek tarafların 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca boşanmalarına, ortak çocuğun velâyetinin müvekkiline verilmesine, müvekkili yararına 250.000,00 TL manevî tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 14.04.2021 tarih, 2018/1048 Esas, 2021/300 Karar sayılı kararıyla; erkeğin kadına karşı hakaret ettiği, rencide ettiği, anneliğini küçümsediği, fiziksel aşağılamada bulunup evlilik birlikteliğinde sürekli olarak aşağılayıcı ve hakaret içerikli agresif ve sert davranarak psikolojik şiddet uyguladığı ve alınan sosyal inceleme raporunda da erkeğin evliliklerinin son bir kaç yılında cinsel birliktelik kurmadıkların beyan ettiği ve bu durum toplanan deliller ile sabit olduğu, Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre; karı-kocanın cinsel ilişkiye girmelerinde anatomik engellerinin bulunmaması halinde, cinsel ilişkiyi sağlama görevinin kocaya ait sayıldığı, aksi halde kocanın kusurlu sayılması gerektiği, erkeğin alınan Adli Tıp Raporu'nda da cinsel iktidar kapasitesine sahip olduğu, tarafların cinsel ilişkiye engel olacak fizyolojik ve psikolojik bir rahatsızlıklarının olmadığının ortaya konduğu, bu halde, sağlıklı bir cinsel ilişkinin gerçekleştirilememesinde erkeğin kusurlu olduğu, kadının ise erkeğe "vicdansız, şerefsiz Allahsız, yobaz, hacı, imam" şeklinde ithamlarda bulunarak dini inançlarına yönelik aşağılamalarda bulunduğu, ''Ben sana yemek yapmak istemiyorum, ben sana yemek yapmak zorunda değilim, git dışarda ye'' gibi sözler sarfettiği, erkeğin namaz kılarken sesli dua okuduğunda ''Bak, şov yapıyor Allah'ı kandırıyor'' şeklinde söylemlerde bulunarak erkeğin dini inanışlarını aşağıladığı, erkeğin Mersin'de hastanede çalıştığı dönemde kadının ortak konutun anahtarını değiştirdiği, bundan dolayı erkeğin ortak konuta giremediği,'' bu eve giremezsin, girdiğinde polise haber veririm, beni dövdüğünü söylerim, bu şekilde seni dava ederim'' diyerek tehdit ettiği ve evden kovduğu, yaşanan bu olaylar nedeniyle boşanmaya yol açan olaylarda kadının az, erkeğin ağır kusurlu olduğu gerekçe gösterilerek her iki davanın kabulü ile, tarafların 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin birinci fıkrası uyarınca boşanmalarına, ortak çocuğun velâyetinin anneye verilmesine, çocukla baba arasında kişisel ilişki kurulmasına, ortak çocuk yararına aylık 2.000,00 TL tedbir nafakası ile aylık 3.500,00 TL iştirak nafakasına, kadın yararına aylık 2.500,00 TL tedbir nafakasına, kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine, kadın için 100.000,000 TL maddî, 100.000,00 TL manevî tazminata, kadının aile konutunun tedbiren kadına tahsisine yönelik talebin reddine, erkeğin maddî ve manevî tazminat talebinin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı erkek vekili kusur belirmesi, kadının davasının kabulü, velâyet, aleyhe nafaka ve tazminatlar ve tazminat taleplerinin reddini, kadın vekili yoksulluk nafakası taleplerinin reddi ve lehe hükmedilen maddî ve manevî tazminatların miktarları yönlerinden istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 25.02.2002 tarihli ve 2021/2089 Esas, 2022/484 Karar sayılı kararıyla; kadının kusur belirlemesine yönelik istinaf başvurusu olmadığından kadına yüklenen kusur durumu kesinleştiği, cinsel ilişkiye girilmemesinin erkekten kaynaklandığına yönelik kusur belirlemesinde hata yapıldığı, zira adli tıp raporuyla erkeğin cinsel iktidar kapasitesine sahip olduğunun belirlendiği, sosyal inceleme raporunda ise erkeğin evliliklerinin son bir kaç yılında kadının tavırlarından dolayı birbirlerinden soğudukları için cinsel birlikteliklerinin olmadığını dile getirdiği, evliliğin amaçlarından birisinin de cinsellik olduğu, somut olayda son zamanlarda da olsa cinsel birlikteliğin gerçekleşmediğinin kimden kaynaklandığının tam belli olmadığı, bu durumda birbirlerini karşılıklı suçlayan ve suçlamaları ispat edemeyen her iki tarafın cinsel birliktelik yaşanmamasında eşit kusurlu sayılmaları gerektiği, erkeğin kadına "manyak, ruh hastası kadın, imansız nazi yüzlü insan, müsvette insan, kadın bozuntusu, köpek," şeklinde mesajlar çekmesinin sadece kadının delilleri arasında yer alan fotoğraflarda olduğu, erkeğin bunun inkar ettiği, başka delillerle de desteklenmediği, bu yüzden bu vakıanın erkeğe kusur olarak izafe edilemeyeceği, erkeğin kusurundan çıkartılması gerektiği, yukarıdaki açıklanan ve taraflarca kusur olarak yüklenen diğer tüm vakıaların ise iddia ve ispat olunduğu; bunlardan ayrı olarak, taraf dilekçeleriyle ve delilleriyle bir bütün arz eden bir kısım tanık ifadelerinden ve tüm dosya kapsamından kadının erkeğe "sen köpeksin, aşağılıksın, bir işe yaramazsın, Allah belanı versin, geber git öl, seni görmek istemiyorum, gidişin olur da dönüşün olmaz" şeklinde ağır sözler sarfettiği, başkalarının yanında erkeğe "ev ve araba vermezsen, seni rezil edeceğim, herkes duyacak" dediği, erkekten ev ve para almak için onu homoseksüellikle suçladığı, son 4 yıldır bağırsakla ile ilgili sorunları olan bu konuda ara ara atak geçiren tedavi gören ve ameliyat olan erkekle doğru düzgün ilgilenmediği, kadının çok müsrif birisi olduğu, lüks ve markaya düşkünlüğünün bulunduğu, aşırı para harcadığı, zaman zaman erkeğin buna mali gücü yetmediğinden ailesinin devreye girdiği, kadının bu şekilde aile bütçesini zorladığı, kadının erkeği kastederek başkalarının yanında cinsellikle ilgili aile sırları ifşa ederek erkeği küçük düşürdüğü, kadının 2018 yılı ramazan ayı boyunca evde yemek yapmadığı, bu yüzden oruç tutan erkeğin dışarıda yahut yakınlarında iftarını açtığı, muhafazakar olan erkeğin namaz kılmasını istemediği, namazlağasını sakladığı, erkeğin doçentlik sınavı için hazırlandığı 2012-2018 yılları arasında erkeğin eğitmenlerinin ortak konuta gelmesini istemediği ve kabul etmediği gibi erkeğin doktor ve hemşire arkadaşlarını eve getirmek istediğinde onları da kabul etmediği vakıalarının aşamalarda eksiksiz bir şekilde sergilendiği, erkek tarafından dayanılan ve ispatlanan bu vakıaların kadına ek kusur olarak yüklenmesi gerektiği, diğer yandan erkeğin çocuk doğduktan sonra kadının kredi kartlarını elinden aldığı ve kadına "sus sen ne bilirsin şeklinde " ifadeler kullandığı vakıalarının kadın tarafından iddia ve ispat edildiği, fakat aleyhe istinaf olmayacağı için bunların erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, erkeğin eşine ve çocuğuna karşı ilgisiz davrandığı, düğün, cenaze gibi günlerde kadını tek başına bıraktığı, yanında olmadığı vakıaları ispatlanmış ise de kadın tarafından dayanılmadığından ve ayrıca aleyhe istinaf olmayacağından bunlarında erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği, kısaca yaşanan bu olaylarda kadının az, erkeğin ağır kusurlu olduğuna yönelik İlk Derece Mahkemesinin kusur belirlemesinin hatalı olduğu, aksine boşanmaya yol açan olaylarda kadının ağır, erkeğin az kusurlu olduğu, erkek vekilinin bu yönden istinaf başvurusunun kabulüne, boşanmaya yol açan olaylarda bu şekilde kadının ağır, erkeğin az kusurlu olduğunun tespitine; bunun yanında ortak çocuğun velâyetinin anneye verilmesinin, anne ve çocuk yararına ayrı ayrı tedbir nafakası ile çocuk yararına iştirak nafakasına karar verilmesinin, karar gerekçesinin ve nafaka miktarlarının uygun ve yerinde olduğu, kadın tarafça dilekçe teatisi aşamasında yoksulluk nafakası talebinde bulunulmadığı gibi, erkek tarafça boşanmanın eki niteliğinde maddî tazminat talep edilmediği ve yoksulluk nafakası ile erkek tarafın maddî tazminat talebi olduğu şeklinde ön inceleme duruşmasında bir belirleme yapılmadığı halde, İlk Derece Mahkemesince yazılı şekilde kesin hüküm oluşturacak şekilde kadının yoksulluk nafakası talebi ile erkeğin maddî tazminat talebinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak erkeğin manevî tazminat talebinin reddinin hatalı olduğu, ayrıca İlk Derece Mahkemesinin gerekçeli kararının hüküm fıkrasında her iki davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilirken, tarafların açıkça kimlik bilgilerine yer verilmediğinden, bu tarz hatalar re'sen yerinde her zaman düzeltilebileceğinden, re'sen bu hatanın düzeltilmesi gerektiği gerekçeleriyle yeniden esas hakkında hüküm kurularak her iki davanın kabulü ile tarafların 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin birinci fıkrası gereğince boşanmalarına, kadının ağır erkeğin az kusurlu olduğunun tespitine, kadının yoksulluk nafakası ile erkeğin maddî tazminat talebi olmadığından bu konularda olumlu-olumsuz hüküm kurulmasına yer olmadığına, ağır kusurlu kadının tazminat taleplerinin reddine, erkek yararına 35.000,00 TL manevî tazminata karar verilerek erkeğin kusur belirlemesi, tazminatlar yönünden, kadının reddedilen yoksulluk nafakasının reddi kararları yönünden istinaf taleplerinin kabulüne, tarafların sair istinaf taleplerinin ise 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1.Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Dairemizin 02.11.2022 tarihli ve 2022/3413 Esas, 2022/8733 Karar sayılı kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 34 üncü ve devamı maddelerinde hakimin reddine ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olup 36 ncı maddesinin c fıkrasında “Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması; uyuşmazlıkta arabuluculuk veya uzlaştırmacılık yapmış bulunması” hususu hakimin reddi sebebi olarak düzenlendiği, Bölge Adliye Mahkemesi üyesi Harun Türker’in İlk Derece Mahkemesinde davanın açılmasından tahkikat aşamasına geçilene kadar yargılamaya katıldığı, gerçekleşen bu durum karşısında istinaf incelemesi yapan İlgili Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairesi üyesi Harun Türker yer almaksızın teşekkül etmesi gerekirken adı geçen üyenin katılımıyla istinaf incelemesi yapılarak hüküm tesis edilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle kararın bozulmasına, sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; kadının istinaf başvuru nedenleri dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesince kadına vakıa olarak yüklenen kusurun, istinaf edilmeksizin kesinleştiği, İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılamanın, boşanmaya neden olan olaylarda belirlenen erkeğin ağır, kadının hafif kusurlu olduğuna ilişkin kusur tespitinin, ortak çocuğun, anne bakım ve sevgisine muhtaç olması, velâyet hakkının anneye verilmesinin, ortak çocuğun yararına olacağı dikkate alındığında velâyet hakkının anneye verilmesinin, kadın lehine tedbir nafakasının ve miktarının, ortak çocuk için takdir edilen iştirak nafakası miktarının, kadın lehine takdir edilen maddî ve manevî tazminat ve miktarlarının, erkek tarafından boşanma nedeni ile talep edilen manevî tazminat talebinin reddinin, boşanmaya neden olan olaylarda talep eden erkeğin ağır kusurlu olması, talep eden erkek yönünden yasal şartlarının oluşmaması da dikkate alındığında, toplanan tam delillere usul ve yasa uygun olduğu, kadın tarafından usulüne uygun olarak yoksulluk nafakası, erkek tarafından boşanma nedeni ile maddî tazminat talep edilmediği, İlk Derece Mahkemesince taraflarca usulüne uygun olarak talep konusu edilmeyen, kadın yönü ile yoksulluk nafakası, erkek yönü ile maddî tazminat talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken, kadının yoksulluk nafakası talebinin reddine, erkeğin maddî tazminat talebinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu, İlk Derece Mahkemesi kararının her iki davanın kabulü ile ilgili hüküm fıkrasında tarafların açık kimlik bilgilerine yer verilmemesinin hatalı olduğu gerekçesiyle yeniden esas hakkında hüküm kurularak her iki davanın kabulü ile tarafların 4721 sayılı Kanun'un 166 ncı maddesinin birinci fıkrası gereğince boşanmalarına, kadının yoksulluk nafakası ile erkeğin maddî tazminat talebi olmadığından bu konularda olumlu-olumsuz hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilerek erkeğin reddedilen maddî tazminat yönünden, kadının yoksulluk nafakasının reddi kararlar yönünden istinaf taleplerinin kabulüne, tarafların sair istinaf taleplerinin ise 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davacı-karşı davalı kadın vekili; müvekkilimize yaşatılan psikolojik şiddet karşısında hükmedilen manevî tazminat miktarı davalının geliri ve yıllar boyu süren aşağılama ve hakaretler karşısında evli kalınan süre de gözönüne alındığında oldukça düşük olduğunu, kadının mesleği avukatlıktır, ancak özel hayatında yaşadığı buhranlar nedeniyle iş hayatına adapte olamamış ve kızının psikolojisi için çalışmayı bıraktığı, Adana Barosu tarafından yazılan müzekkere cevabı ile de müvekkilin Adana Barosu bünyesinde adli yardım kolunda çalışmadığı CMK avukatlığı yapmadığı, müvekkilin herhangi bir gelirinin bulunmadığı, yeni hayatın kurulması ile birçok masrafla karşı karşıya kalacağı ve bunları karşılamaya yetecek herhangi bir malvarlığının olmadığı, ülkemiz ekonomisi düşünüldüğünde hükmedilen maddî tazminat miktarının oldukça yetersiz olduğunu, müvekkil, kadının küçük çocuğunun gelişimi ve eğitimi ile ilgilenmek üzere gerektiği gibi çalışamayacağından yoksul duruma düşeceği de göz önüne alındığında müvekkil lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek; kararı tazminatların miktarı ile reddedilen lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmemesi yönlerinden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
2.Davalı-karşı davacı erkek vekili; cinsel birlikteliğin olmamasının kadından kaynaklandığı halde ve bu durum adli tıp raporu ve balcalı hastanesi psikiyatri servisinden gelen belgelerle de sabit olmasına rağmen, yerel mahkemece bu durumun müvekkilden kaynaklanan bir sorunmuş gibi kabulünün hatalı olduğunu, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşüldüğünü, kadının ispatlandığı halde kadına yüklenmeyen birlik görevlerinden imtina ettiğini, sorumsuzca yaşadığını, erkeğe ne maddî ne de manevî bir desteğinin olmadığını, hastalandığında yanında olmadığını, aile mahremiyetini ihlal ettiğini, biseksüellikle itham ederek onur ve şerefini zedelediğini, hakaretler ettiğini, tüm bu hususlar tanık beyanları ile diğer delillerle ispatlandığı halde müvekkilimin ağır kusurlu sayılmasının hak ve hukuka uygun olmadığını, davacının eylemleri daha ağır kusur sayılmalıdır kusur değerlendirilmesinde hataya düşülerek kadın için tazminata hükmedilmesinin de hatalı olduğu gibi miktarının da fahiş olduğunu, çalışan kadına tedbir nafakasına hükmedilmesinin hatalı olduğunu, ortak çocuk için hükmedilen iştirak nafakası miktarının da yüksek olduğunu belirterek kararı kusur belirlemesi, iştirak nafakasının miktarı, kadın için hükmedilen tazminatlar ile kendisinin reddedilen manevî tazminat talebi yönlerinden kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, karşılıklı açılan boşanma davalarında kusur belirlemesi iştirak nafakasının miktarı, kadın için hükmedilen tedbir nafakası, kadın için hükmedilmeyen yoksulluk nafakası, tazminatlar noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri. 4721 sayılı Kanun’un 4 üncü, 169 uncu maddesi, 174 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkrası, 175 inci, 182 nci, 327 nci, 328 inci, 330 uncu maddesi. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 50 nci ve 51 inci maddeleri.
3. Değerlendirme
1.Temyiz olunan nihai kararların bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen İlk Derece Mahkemesi kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olduğu anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeple;
Taraf vekillerinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edenlere yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,05.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.