"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
Taraflar arasındaki tanıma davasından dolayı bozma sonrası yapılan yargılama sonunda, Mahkemece 02.11.2020 tarihli ek kararla davacının tavzih talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece verilen ek karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; tarafların boşandıklarını, Köln Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.02.2007 tarih ve 309 F 362/06 sayılı kararı ile tarafların ortak çocukları Furkan, ... ve Samet'in velâyetlerinin anneye verilerek velâyetleri anneye verilen her bir çocuk için ayrı ayrı 100 Euro aylık nafaka ödenmesine karar verildiğini, davalının ise herhangi bir nafaka ödemediğini, davalı hakkında icra takibine geçeceklerini bu nedenle kararın tenfizine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
II. CEVAP
Davalı; cevap dilekçesi vermemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 18.12.2009 tarihli ve 2007/463 Esas, 2009/410 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne, Köln Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 27/02/2007 tarih ve 309 F 362/06 sayılı ve 25.07.2007 tarihinde kesinleşen nafakaya ilişkin kararın tanınmasına ve tenfizine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davalı temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 28.03.2011 tarihli ve 2010/16297 Esas, 2011/5354 Karar sayılı kararıyla davalının yurtdışında ikamet ettiği anlaşıldığı halde; dava dilekçesi ve duruşma gününün yurt dışındaki bilinen en son adresinde değil de, yurt içinde gösterilen adreste tebliğ edilmesinin tebligatı geçersiz kıldığı; davalının yokluğunda, delilleri toplanmadan yargılama yapılıp hüküm kurulmasının davalının savunma hakkının kullanılmasını engellediği gerekçesiyle Mahkeme kararı bozulmuştur.
B. İkinci Bozma Kararı
1. Bozmaya uyan Mahkemece verilen 23.01.2014 tarihli ve 2013/80 Esas, 2014/40 Karar sayılı tenfize konu nafakaya dair yabancı mahkeme ilamının 20.06.1956 tarihli Nafaka Alacaklarının Yabancı Memleketlerde Tahsiline İlişkin Uluslararası Sözleşme hükümlerine uyarınca doğrudan icra edilebildiği, davacının iş bu davayı açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine dair karara karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 24.12.2015 tarihli ve 2015/16917 Esas, 2015/25017 Karar sayılı kararıyla 1956 tarihli Nafaka Alacaklarının Yabancı Memleketlerde Tahsiline İlişkin Sözleşmenin bir tanıma veya tenfiz sözleşmesi olmayıp, nafaka alacaklısı ile nafaka yükümlüsünün farklı memleketlerde bulunması halinde nafaka alacaklısının tahsiline kolaylaştırıcı hükümler getirmiş olduğu, bu sözleşme nafaka yükümlülüğüne ilişkin yabancı ilamların, ilamın verildiği devlet dışında sözleşmeye taraf diğer bir devlette doğrudan icrasına imkan vermediği; 02.10.1973 tarihli Nafaka Yükümlülüğüne Uygulanacak Kanuna Dair Lahey Sözleşmesi 2331 sayılı Kanunla onaylanması uygun bulunarak, 26.11.1982 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanarak yürürlüğe girdiği; bu sözleşmenin aile, hısımlık, evlilik veya kayın hısımlığı ve evlatlık ilişkilerinden doğan nafaka yükümlülüğü konusunda kanunlar ihtilafını düzenlediği; nafaka yükümlülüğü konusundaki kararların tanınması ve tenfizine ilişkin aynı tarihli Lahey Sözleşmesi hükümlerine göre münhasıran nafaka yükümlülüğüne ilişkin bir kararın tanınması veya tenfizi; tanıma ve tenfizin talep edildiği devletin kamu düzeniyle açıkca bağdaşmaması ve tarafları, konusu aynı olan bir davanın tanıma ve tenfizinin talep edildiği devletin bir merciinde açılmış ve görülmekte olması veya bu devlette ya da sözleşmeye taraf başka bir devlette aynı konuda aynı taraflar arasında verilmiş bir kararla bağdaşmaması halinde reddedilebileceği, anılan Sözleşmeye kararın verildiği Almanya da taraf olduğuna göre, sözleşme hükümleri gözetilerek sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken, bu husus nazara alınmadan 1956 tarihli sözleşme hükümlerinden hareketle davacının tenfiz davası açmakta hukuki yararının bulunmadığı gerekçesi ile isteğin reddinin doğru bulunmadığı belirtilerek Mahkeme kararı bozulmuştur.
C. Üçüncü Bozma Kararı
1. Mahkemece bozmaya uyularak verilen 25.07.2017 tarihli ve 2016/449 Esas, 2017/346 Karar sayılı karar ile davacı ile davalının ortak çocukları lehine Köln Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.02.2007 tarih 309 F 362/06 dava numaralı kararı ile nafakaya hükmedildiği, kararın 17.07.2007 tarihinde kesinleştiği, söz konusu yabancı mahkeme ilamının konusunun Türk Mahkemelerinin münhasır yetkisine giren bir konu olmadığı, kamu düzenine açıkça aykırı bulunmadığı, ülkemiz ile kararın verildiği devlet arasında karşılıklılık ilişkisinin bulunduğu, yasanın aradığı tüm tenfiz şartlarının yerine gelmiş olduğu, kararda Almanya'nın da taraf olduğu 1973 tarihli Nafaka Yükümlülüğü Konusundaki Kararların Tanınmasına ve Tenfizine İlişkin Sözleşme hükümlerine göre de aykırılık bulunmadığı belirtilerek davacı tarafından açılan davanın kabulü ile Köln Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.02.2007 tarih 309 F 362/06 dava numaralı, 17.07.2007 tarihinde kesinleşen, ortak çocuk ... için ergin olduğu tarih olan 12.12.2012’ye kadar, ... ... için ergin olduğu tarih olan 22.12.2010’a kadar, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla her bir çocuk için ayrı ayrı aylık 100 Euro olmak üzere nafaka ödenmesine ilişkin kararın tenfizine, ortak çocuk Furkan'ın velâyetinin davacı anneye verilmesine ve bu çocukla baba arasında kişisel ilişki kurulmasına karar verilmiştir. Davacı vekili; tarafların çocuklarından ... için Almanya Köln Mahkemesince takdir edilen nafaka bedeline ilişkin hüküm fıkrasında herhangi bir ifadeye yer verilmemiş olduğundan hüküm fıkrasının tavzih edilerek her bir çocuğun isminin belirtilmesi için tavzih talebinde bulunmuş, davacı vekilinin tavzih talebi 10.10.2019 tarihli ek kararla reddedilmiştir. Ek karara karşı davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairenin 06.02.2020 tarihli ve 2019/8739 Esas ve 2020/876 Karar sayılı kararı ile Mahkemece davanın kabulüne karar verildiği halde hüküm fıkrasında ortak çocuk Furkan'ın adının bulunmamasının hükmün icrasında tereddüt uyandırdığı, gerçekleşen bu durum karşısında mahkemece davacının tavzih talebinin kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde tavzih talebinin reddine karar verilmesinin doğru olmayıp bozmayı gerektirdiği gerekçesiyle 10.10.2019 tarihli ek karar bozulmuştur.
C. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin 2016/449 Esas, 2017/346 Karar sayılı ve 02.11.2020 tarihli ek kararı ile Mahkememizin 25.07.2017 tarih ve 2016/449 Esas, 2017/346 Karar sayılı kararının 1 nolu paragrafına müşterek çocuk Furkan için reşit olacağı tarihe kadar olmak üzere ifadesinin eklenmek suretiyle "Köln Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.02.2007 tarih 309 F 362/06 dava numaralı, 17.07.2007 tarihinde kesinleşen, müşterek çocuk Furkan için reşit olacağı tarih olan 28.01.2021'e kadar, müşterek çocuk Samet için ergin olduğu tarih olan 12.12.2012’ye kadar, ... için ergin olduğu tarih olan 22/12/2010’a kadar, tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla her bir çocuk için ayrı ayrı aylık 100 Euro olmak üzere nafaka ödenmesine ilişkin kararın tenfizine" şeklinde tavzihine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen tavzih talebinin kabulüne dair 02.11.2020 tarihli ek kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili temyiz başvuru dilekçesinde özetle; hüküm fıkrasında taraflara tanınan hakların ve yüklenen borçların, tavzih yolu ile sınırlandırılamayacağını, genişletilemeyeceğini ve değiştirilemeyeceğini, hükümde unutulan veya gösterilmemiş olan bir hususun tavzih yoluyla hükme ilave edilmesinin mümkün olmadığını, Almanya Devleti'nin nafaka yükümlüsü yerine ödeme yaptığını, müvekkilinin bu haliyle Alman Hükümetine borçlanmış olduğunu, kararın bu sebeplerle usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek 02.11.2020 tarihli ek kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; bozma ilamına uyularak verilen tavzih talebinin kabulüne dair 02.11.2020 ek kararın hukuka uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi, 438 inci maddesinin yedi, sekiz ve dokuzuncu fıkraları ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası, 6100 sayılı Kanun'un 305 inci maddesinin birinci fıkrası
3. Değerlendirme
1. Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen Mahkeme kararında ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, mahkemece bozma kararı gereğince hüküm verilmiş olduğu, bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ve kesinleşen yönlerin yeniden incelenmesinin hukuken mümkün bulunmadığı anlaşılmakla; temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
Davalı vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz giderinin temyiz edene yükletilmesine,
İş bu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
15.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.