Logo

3. Hukuk Dairesi2021/7277 E. 2021/11574 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Süreli kira sözleşmesinden kaynaklanan kira alacağı davasında, mahkemenin hükme esas aldığı kira bedeli ve bu bedelin kapsamının (KDV dahil olup olmadığı) belirlenmesi ile gerekçenin yetersizliği uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemenin, hüküm altına aldığı kira bedelinin hangi döneme ait olduğunu ve KDV'yi kapsayıp kapsamadığını açıkça belirtmemesi ve davacının ıslah talebini değerlendirmemesi, ayrıca hükmün yeterince gerekçelendirilmemesi, Anayasa'nın 141/3. maddesine ve HUMK’nın ilgili hükümlerine aykırı olması gözetilerek hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında birleştirilerek görülen menfi tespit, istirdat ve alacak davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Asıl davada davacı; davalı ile 13/07/2005 tarihli ve on yıl süreli kaynak suyu kiralanmasına ilişkin sözleşme imzaladığını, davalı tarafından 09/03/2010 tarihli yazı ile İstanbul 9. İdare Mahkemesinin 2007/1440 Esas 2009/1914 Karar sayılı kararı ile kira sözleşmesine dayanak olan İl Genel Meclisi ve Encümen Kararının iptal edildiğinden kaynak suyuna ilişkin tasarrufta bulunulmaması hususunun bildirildiğini, idare mahkemesinin kararı gereği sözleşmenin yapıldığı günden itibaren hükümsüz kaldığını, kaynak suyunun ticari amaçla kullanılabilmesi bakımından gerekli olan tesisin yapılmasına ilgili Belediye izin vermediğinden ruhsat alabilme imkanının da doğmadığını, bugüne kadar herhangi bir üretim faaliyeti yapamadığını, ortada hukuka aykırılık ve imkansızlık bulunmasına rağmen davalı tarafından sözleşmenin imzalandığını, bu nedenle de şimdiye kadar haksız ve yasaya aykırı olarak tahsil edilen kira bedellerinin iadesinin gerektiğini ileri sürerek; taraflar arasındaki kira sözleşmesinin iptal edildiğinin ve yapıldığı günden itibaren hükümsüz kaldığının tespiti ile fazlaya ait talep ve tazminat talep hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 50.000TL alacağının ödeme tarihinden itibaren hesaplanacak avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

Davalı, davanın reddini dilemiş, birleşen davada; davalı kiracının süreli kira sözleşmesi gereği 13/01/2008 tarihinden 09/03/2010 tarihine kadar kira bedelini ve KDV’sini ödemediğini, ödenmeyen kira bedelinin bu tarihler arasında 100.364,69TL, KDV’nin ise 6.300,67TL olmak üzere toplam 106.364,69TL olduğunu ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, 100.064,02TL kira bedelinin tahakkuk tarihleri itibariyle hesaplanacak yasal faizi ile birlikte, 6.300,67TL KDV’nin tahakkuk tarihinden itibaren 6183 sayılı Kanun'un 51. maddesine göre hesaplanacak gecikme zammı ile birlikte davalıdan tahsilini istemiş; davalı, ilk iki yıla ait kira bedelinin ödendiğini, kiralananın hiç kullanılmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; asıl davanın kabulüne birleşen davanın reddine dair verilen hüküm, taraf vekillerinin temyizi üzerine, Dairece verilen 22/03/2017 tarihli ve 2017/9277 E. 2017/3606 K. sayılı kararla; kira sözleşmesinin karşılıklı anlaşma veya bir mahkeme kararı ile feshedilmediğine göre tüm hükümleri ile geçerli olup tarafları bağlayacağı, ayakta olan sözleşme gereğince kiracının kiralananda üretim yapılamadığından bahisle kira bedelini ödemekten kaçınamayacağı, TBK'nın 324. maddesi gereğince kullanıma elverişli bulundurulduğu sürece kiralananın, kiracının kendisinden kaynaklanan bir sebeple kullanılmasa veya sınırlı olarak kullanılsa bile kira bedelini ödemekle yükümlü olacağı hususu gözetilerek; asıl davanın reddine, birleşen davada ise davalı-karşı davacının taleplerinin değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.

Bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda mahkemece; asıl davanın reddine, birleşen davanın kısmen kabulü ile 100.064,02TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1)Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı/birleşen davada davalı vekilinin asıl ve birleşen davaya yönelik temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2)Birleşen dava yönünden, davacı kiraya verenin ve davalı kiracının temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Taraflar arasında uyuşmazlık bulunmayan ve mahkemece hükme esas alınan 13/07/2005 başlangıç tarihli ve on yıl süreli kira sözleşmesinde; kira bedelinin ilk yıl için yıllık 36.000TL +KDV olduğu, ilk taksidi peşin olmak üzere 1,5’er aylık dönemler halinde 8 eşit taksitte ödeneceği, birinci yılı takiben diğer yılların kira bedellerinin bir önceki yıla göre her yıl Maliye Bakanlığı tarafından yayınlanan yeniden değerleme oranlarında artırılacağı hususları kararlaştırılmıştır. Bozma kararı doğrultusunda dosyaya kazandırılan 07/09/2018 tarihli bilirkişi raporunda; kiracı şirketin borcunun 13/01/2008- 09/03/2010 tarihleri arasında 105.355,32TL kira bedeli + 14.222,97TL KDV toplamı 119.578,28TL olduğu hesaplanmış, söz konusu kira dönemine ait kiracı tarafından kira ödemesi yapıldığına dair belge sunulmadığı belirtilmiştir. Bundan sonra, birleşen davacı tarafından sunulan ıslah dilekçesi ile 106.364,69TL olan dava değeri 119.578,28TL’ye artırılmıştır. Hüküm gerekçesi, dosya içeriğine uygun olmak zorundadır. Davacı talebi, 13/01/2008 tarihinden 09/03/2010 tarihine kadarki dönem kira bedeline ilişkin olup, talebin üçüncü kira döneminden itibaren olduğu, davalının da ilk iki yıl kira bedelini ödediği, sonrasında ödeme yapılmadığı savunması karşısında, mahkemece davacı talebinin 09/03/2008- 09/03/2010 tarihleri arasına ilişkin olduğu belirtilerek bu bedelin 100.064,02TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmesi anlaşılamamıştır. Mahkemece, bu hususlar üzerinde durulmalı; hüküm verilirken de, bilirkişi raporundaki hesaplamanın davacı talebi aşılmak suretiyle yapıldığı, yani kira alacağının 1,5’er aylık dönemler halinde ödendiği, raporda 28/02/2010 tarihinde muaccel olan kira alacağının 1,5 aylık kira bedelinin tamamı olarak hesaplandığı, davacı talebinin ise 09/03/2010 tarihine kadar olduğu, bu itibarla yapılan hesaplamanın hatalı olduğu anlaşılmakla; talep edilen dönem kira parasının ne kadar olduğu hesaplanarak, bu miktar kadar kira alacağının davalı kiracıdan tahsili yönünde karar verilmelidir.

Bundan ayrı; sözleşmede, kira bedeli + KDV olarak kararlaştırılmış olup davacının dava dilekçesindeki talebinin kira bedeli +KDV olduğu, bozma kararı sonrası dosyaya kazandırılan bilirkişi raporunda, hesaplamanın KDV’yi de kapsadığı, buna göre davacı tarafından davanın ıslah edildiği, ancak mahkemece hükmedilen bedelin KDV’yi kapsayıp kapsamadığı yönünde bir değerlendirme yapılmadığı; öte yandan, davacının ıslaha ilişkin talebinin de gerekçede hiç tartışılmadığı görülmüştür.

Hemen belirtmek gerekir ki; T.C. Anayasası'nın 141/3 maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerekir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 388. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 297. maddesi, bir

mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Buna göre mahkeme hükmünde; tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472).

Buna göre mahkemece yapılacak iş; davacının talebinin 09/03/2008- 09/03/2010 tarihleri arasına ilişkin olduğuna dair kabul sebebini, hükmedilen bedelin KDV’yi kapsayıp kapsamadığını ve davacının ıslah talebinin de tartışılıp, tüm bu hususları içeren, tarafları doyurucu, hukuki denetimi mümkün ve özellikle Anayasa'nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK'nın 297. maddesi de gözetilerek gerekçelerini açıkça kaleme aldığı, anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte bir hüküm kurmak olmalıdır.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle davacı/birleşen davada davalı vekilinin temyiz itirazlarının REDDİNE, ikinci bentte açıklanan nedenlerle birleşen davada verilen hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince davalı birleşen davada davacı yararına BOZULMASINA, 5.126,55 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden davacı/birleşen davalıya yükletilmesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17/11/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi