Logo

3. Hukuk Dairesi2022/5983 E. 2022/9655 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacılar tarafından davalılar aleyhine açılan itirazın iptali davasında, avukatlık ücreti sözleşmesinden kaynaklanan bakiye alacağın muaccel olup olmadığı ve icra inkar tazminatına hükmedilip hükmedilmeyeceği hususunda uyuşmazlık bulunmaktadır.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, davacı avukatların haksız azledilmediği halde avukatlık ücreti sözleşmesinin peşin ödeme koşuluna geçerlilik tanınırken, bakiye ücret için öngörülen koşul değerlendirilmeksizin ve davacılar tarafından iddiaya dayanak yapılmamasına rağmen haksız azil nedeniyle 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu'nun 174. maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle bakiye ücrete ilişkin istemin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacılardan ... vekili ve davalılar vekilince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar; imzaladıkları 14/02/2012 tarihli vekalet sözleşmesi ile haklarında yürütülen soruşturma dosyasında davalıların vekilliğini üstlendiklerini, avukatlık ücretinin 200.000 USD peşin, 400.000 USD ise soruşturma dosyasında tedbiren el konulan paranın üzerindeki tedbir kararının kaldırıldığı tarihte ödenmek üzere net 600.000 USD olarak kararlaştırıldığını, görevlerini devam ettirdiklerini, tedbirin 15/02/2013 tarihinde kaldırılmasıyla bakiye ücretin de muaccel hale geldiğini, ancak davalıların farklı tarihlerde ve farklı tutarlarda yaptıkları dört parçalı ödeme ile toplamda 150.000 TL karşılığı 82.492,48 USD ödediklerini, takip tarihi itibariyle sözleşmeye dayalı vekalet alacaklarının 754.990,22 USD olduğunu, sehven 750.222,55 USD talep edildiğini, davalıların haksız şekilde yetkiye ve borca itiraz ettiklerini iddia ederek; takibe vaki itirazın iptali ile lehlerine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmişlerdir.

Davalılar; vekalet sözleşmesi imzalandığında davacıların şahitler huzurunda tedbiren el konan paranın üzerindeki tedbiri üç ay içinde kaldırmayı vaad ederek sözleşmenin imzalanmasını sağladıklarını, soruşturma süreci ve el koyma sebebiyle sağlıklı karar verebilme yeteneğine sahip olmadıklarını, psikolojik baskı altında olduklarını, sözleşmenin imzalanmasında yanılma ve hataya düştüklerini, sözleşme koşulunun gerçekleşmediğini, el konulan paraların üzerine vergi dairelerince haciz konduğunu, savcılık dosyası hacizlere dayanak olduğundan hacizler ile savcılık dosyasının bağımsız düşünülemeyeceğini, para ile ilgili münakaşalar çıktıktan sonra davacıların dosya ile ilgilenmediklerini, işlem yapmadıklarını, takip tarihinde borçları bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemişlerdir.

Mahkemece; sözleşmede davacı tarafın soruşturma ve kovuşturma safhaları için hizmet vermeyi üstlendiği, takip tarihinde bu sürecin devam ettiği ve davacı tarafın azledilmediğini bildirdiği, bu nedenle bakiye ücret alacağı bakımından takip tarihi itibariyle muacceliyet oluşmadığı, 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu’nun 174. maddesinin takip tarihi itibariyle uygulanmasının mümkün olmadığı, bakiye alacak için talep edilen miktar bakımından davacının davasının usulden reddi gerektiği, peşin ödenmesi gereken ücretten yapılan ödemeler düşüldüğünde davacının takip tarihi itibariyle bakiye alacağının 117.507,52 USD olduğu, miktar tartışmalı olduğundan icra inkar kötü niyet tazminatlarının koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile peşin ödenmesi kararlaştırılan 200.000 USD’den bakiye kalan 117.507,52 USD için itirazın iptaline ve takibin devamına, fazlaya dair talebin ve icra inkar tazminatı talebinin reddine, 400.000 USD ve fer'ileri yönünden itirazın iptali talebinin usulden reddine ve davalıların kötü niyetli takip nedeniyle tazminat talebinin reddine karar verilmiş; karar, davacılardan Ali ve davalılar tarafından temyiz edilmiştir.

1-Bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hakimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak, hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.

Hakim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını, ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, Baki/ Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı 6100 sayılı HMK’na Göre Yeniden Yazılmış, 22 Baskı, Ankara 2011, s.472). Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi, Anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de, sonucu ile tam bir uyum içinde, o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca, maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir. Zira, tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.

Nitekim, 07/06/1976 tarihli ve 3/4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.

Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa'nın 141/3. maddesi ve ona koşut bir düzenleme içeren HMK'nın 297. maddesi, işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir. Yine HMK'nın 27. maddesinin 2. bendi “c” bölümünde de hukuki dinlenilme hakkının, “Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini” de içerdiği açıklanarak bu husus vurgulanmıştır.

Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.

Somut olayda; davacı taraf, davalılar ile imzaladıkları avukatlık ücreti sözleşmesi uyarınca kararlaştırılan vekalet ücretinin tamamının muaccel hale geldiğini iddia ederek, bakiye avukatlık ücretinin tahsili için başlatılan takibe vaki itirazın iptalini talep etmiştir. Taraflar arasındaki 14/02/2012 tarihli avukatlık ücret sözleşmesinin 2. maddesinde; avukatlara net 600.000 USD vekalet ücreti ödeneceği, bu ücretten 200.000 USD’nin peşin, bakiye 400.000 USD’nin ise 1. maddede belirtilen soruşturma dosyasında tedbiren el konulan paranın üzerindeki tedbir kararının kaldırıldığı tarihte banka hesabına yatırılarak ödeneceği belirtilmiş ve davacılar bu maddeye dayalı olarak alacak talebinde bulunmuştur. Davalılar ise sözleşme anında baskı altında oldularını, hata ve yanılma söz konusu olduğunu, sözleşme koşulunun gerçekleşmediğini savunmuşlardır.

Hal böyle olunca mahkemece; davacının iddiasına dayanak yaptığı sözleşme koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediği iddia ve savunma çerçevesinde taraf delilleri doğrultusunda değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken; davacı tarafça haksız azle dayanılmadığı halde, sözleşmenin aynı maddesinde yer alan peşin ödeme koşuluna geçerlilik tanınması, aynı maddenin devamında bakiye ücret için öngörülen koşul yönünden değerlendirme yapılmaksızın ve davacı tarafça iddiaya dayanak yapılmamasına rağmen haksız azil nedeniyle 1136 Sayılı Avukatlık Kanunu'nun 174. maddesinin takip tarihi itibariyle uygulanmasının mümkün olmadığı gerekçesiyle, bu yöne ilişkin istemin reddine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

2) Bozma nedenine göre, davacı ... ve davalıların temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, ikinci bentte açıklanan nedenlerle davacı ...’nin ve davalıların temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/12/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.