"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/121 E., 2023/939 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/754 E., 2022/272 K.
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvrusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, müvekkilinin davalı avukatı vekil tayin ettiğini, davalının, adına vekaleten Dış İşleri Bakanlığı aleyhine Ankara 6. İdare Mahkemesinin 2013/834 E. sayılı dosyası ile dava açtığını, mahkemenin 16/04/2014 tarihli kararı ile "dava konusu sözlü sınavın tamamının iptali talebinin kısmen ehliyet yönünden reddine, aynı talep hakkında davacının kendisi yönünden kısmen karar verilmesine yer olmadığına" hükmedildiğini, söz konusu karara karşı davalı tarafından temyiz yoluna başvurulduğunu, Danıştay 5. Dairesinin 25/06/2015 tarihli 2015/1830 Esas ve 2015/6674 Karar sayılı dosyası ile aleyhe olacak şekilde yerel mahkeme kararının onandığını, davalıya karar düzeltme talebinde bulunması ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapması yönünde talimat verdiğini, buna rağmen davalının karar düzeltme talebinde bulunmadığını, Anayasa Mahkemesine ise süresinde başvurmadığını, dosyası hakkında bilgi alamadığını, davalı hakkında yaptığı şikayet neticesinde Ankara Barosu Disiplin Kurulu Başkanlığının 13/12/2019 tarihli 2019/73 E. 2019/218 K. sayılı kararı ile kınama cezası verildiğini, davalının Danıştay'a karar düzeltme talebinde bulunmamak ve Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru dilekçesini zamanında vermemek suretiyle açtığı davayı usulüne uygun takip etmeyerek hakkının elde edilmesini engellediğini, Anayasa Mahkemesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde hak arama yollarının tıkandığını, kariyer ilerlemesinin engellenmesine yol açılması nedeniyle maaş farkından dolayı maruz kaldığı zararlara karşılık olarak maddi tazminata hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 30.000,00 TL manevi ve 1.000,00 TL maddi tazminatın 19/09/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili, zamanaşımı def'inde bulunmuş, davacının kişilik haklarına karşı bir saldırıda bulunmadığını, dolayısıyla davacının manevi tazminat talebinin yerinde olmadığını, müvekkilinin avukat olarak üzerine düşen yükümlülükleri layıkıyla yerine getirdiğini, onama kararında karar düzeltme yoluna başvurulabileceği hususunun açıklanmadığını, karar düzeltme yoluna başvurulmasının ve çıkacak karara müteakip bireysel başvuruya gidilmesinin mümkün olduğunu, ortada herhangi bir hak kaybının söz konusu olmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı yazılı kararıyla; davalı avukatın, takip ettiği dava ile ilgili olarak yasal yollara başvuru süresi geçtikten sonra talepte bulunması sebebiyle özen yükümlülüğünün ihlal edildiği, fakat davalının tazminat sorumluluğunun doğması için kusurun yeterli olmadığı, kusurun illiyet bağı oluşturacak şekilde zarara yol açması gerektiği, davacının zararını ispatlayamadığı, zararın öğrenilme tarihinden itibaren Avukatlık Kanununun 40 ıncı maddesinde belirlenen 5 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde davanın açıldığı, davacı tarafından davalı hakkında "görevi kötüye kullanma" suçu nedeniyle şikayette bulunulmuş ise de anılan suç türünün Türk Ceza Kanunu'nun 257 nci maddesi gereğince taksirle işlenebilen bir suç olmadığı, suçun oluşması için kasıt unsurunun da gerekli olduğu, Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2021/281 Esas ve 2022/46 Karar sayılı ilamı ile kararda karar düzeltme kanun yolunun açıkça gösterilmediğinin, bu haliyle mağduriyete neden olma yasal unsurunun gerçekleşmediğinin, dosya davalısı sanığın katılanın vekili sıfatıyla idari yargı sürecini titizlikle yürüttüğünün değerlendirildiği, davalının üzerine atılı suçun unsurlarının oluşmaması sebebiyle beraatine karar verildiği, bu haliyle mevcut olayda TBK'nın 49. ve 50. maddeleri kapsamında davacının davalının kusurunu ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili, İlk Derece Mahkemesi kararında yer alan "... Davalının ilgili karara karşı karar düzeltme yoluna başvurmaması ve Anayasa Mahkemesine başvuru süresi geçtikten sonra talepte bulunması sebebiyle özen hükümlülüğünü ihlal ettiği ..." ifadesi ile kararın devamında yer alan "... TBK'nın 49. ve 50. maddeleri kapsamında davalının kusurunu ispat etmediği kanaatine varılmakla davanın reddine karar verilmiş ..." ifadelerinin açıkça çelişki ifade ettiğini, kararın gerekçesi ile hüküm arasında çelişki bulunduğunu, Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 2021/281 Esas sayılı dosyasında istinaf yoluna başvurduğunu, dolayısıyla ilgili kararın kesinleşmediğini, davada iş bu ceza dosyası dayanak gösterilerek yargılamanın yürütülmesinin ve bu dosyaya istinaden karar tesisinin hukuka aykırı olduğunu, davalının ikrarı ile davalının kusurunun ispatlandığını, davalının vekaleti icrada özen ve sadakat göstermediğinin ibraz edilen delillerle sabit olduğunu, davalının eylemi ile hak kaybına uğradığını, bunun bir zarar olarak nitelendirilebileceğini, karar düzeltme başvurusu ile yargılama neticesinde ortaya çıkabilecek sonuca ilişkin herhangi bir delil sunulmasının beklenmesinin mümkün olmadığını, davalının kusuru nedeniyle hak arama hürriyetini kullanamadığını, uyuşmazlıkta manevi tazminata hükmedilmesi gerektiğini belirterek İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; "Dava konusu edilen Ankara 6. İdare Mahkemesi'nin 16/04/2014 tarihli 2013/834 Esas 2014/434 Karar sayılı ilamının onanmasına dair Danıştay 5. Dairesi'nin 25/06/2015 tarihli 2015/1830 Esas 2015/6674 Karar sayılı kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurmayan ve bu dosya nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesine süresinde bireysel başvuruda bulunmayan davalı avukatın özen borcunu yerine getirmediği, akde aykırı davrandığı tartışmasızdır. Ancak, avukat hükmün onanmasına dair ilama karşı karar düzeltme yoluna gitseydi ya da Anayasa Mahkemesine süresinde başvuruda bulunsaydı da davacı müvekkilinin bir menfaat elde edemeyecek olması halinde, ortada bir zararın varlığından söz etmek mümkün değildir. Öncelikle, 4-5 Nisan 2013 tarihlerinde yapılan konsolosluk ve ihtisas memurluğu özel yeterlik sınavının sözlü kısmında davacının başarısız sayılmasına ilişkin işlem ile bu işlem sonucu başkatip olarak atanmamasına ilişkin işlemin iptali istemi ile açılan davada işlemlerin iptaline karar verilmiş, iş bu kararın kesinleşmesi sorasında 2. defa 03/04/2014 tarihinde gerçekleştirilen sözlü sınava katılan davacının başarısız sayılması üzerine davacının başarısız sayılmasına ilişkin işlemin iptaline karar verilmesi istemi ile açılan davada Ankara 2. İdare Mahkemesi'nin 30.06.2015 tarihli 2014/2100 Esas 2015/821 Karar sayılı ilamıyla davanın reddine karar verildiği, kararın temyiz ve karar düzeltme aşamalarından geçerek kesinleştiği anlaşılmakta olup ilgili sınav yönünden davacı hakkında başvurulabilecek yasal yollar tüketilmiştir. 04-05 Nisan 2013 tarihinde yapılan konsolosluk ve ihtisas memurluğu özel yeterlik sınavının sözlü kısmının iptali istemi ile açılan davada Ankara 6. İdare Mahkemesinin 16/04/2014 tarihli 2013/834 Esas 2014/434 Karar sayılı ilamıyla dava konusu sözlü sınavın katılan tüm adaylar yönünden tamamının iptali talebinin kısmen ehliyet yönünden reddine, aynı talep hakkında davacının kendisi yönünden daha önce bu konuda iptal kararı verilmesi sebebiyle kısmen karar verilmesine yer olmadığına hükmedildiği görülmekte olup, bu kararın temyiz edilmesiyle onandığı da anlaşılmaktadır. 04-05 Nisan 2013 tarihinde yapılan sözlü sınavın davacı ile birlikte katılan tüm adaylar yönünden iptali istemi yönünden davacının meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ihlalinin bulunması şartının gerekmesi nedeniyle dava ehliyetinin olmadığı, aynı talep hakkında davacının kendisi yönünden daha önce bu konuda iptal kararı verildiği, bu nedenle de yasal mevzuat hükümleri ile içtihatlar nazara alındığında ilk derece mahkemesince verilen "dava konusu sözlü sınavın katılan tüm adaylar yönünden tamamının iptali talebinin kısmen ehliyet yönünden reddine, aynı talep hakkında davacının kendisi yönünden kısmen karar verilmesine yer olmadığına" dair kararın ve bu kararın onanmasına dair Danıştay ilamının yerinde bulunduğu, gerekli kanun yollarına başvurulmuş olması, Anayasa Mahkemesine süresinde bireysel başvuruda bulunulması halinde davacı yararına bir sonuç alınamayacağı anlaşılmaktadır. Aksi yönde bir delil de gösterilmemiştir. Bu suretle, davacının zararının ispatlanamaması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Bununla birlikte, davacı lehine manevi tazminata hükmedilebilmesi için kişilik haklarına saldırıda bulunulması gerekir ki, davalının görevini ihmal etmesi, davacı aleyhine verilen kararın onamasına dair ilama karşı karar düzeltme yoluna başvurulmaması ve Anayasa Mahkemesine süresinde başvurulmaması kişilik haklarına saldırı sayılamayacağından davacının manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi de yerinde görülmüştür.
Bu nedenle, mahkemece, açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, kararda yazılı olduğu üzere "...mevcut olayda TBK'nın 49. ve 50. maddeleri kapsamında davacının davalının kusurunu ispat edemediği..." gerekçesine yer verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hal böyle olunca, mahkeme kararının gerekçesi düzeltilerek aşağıdaki şekilde yeniden esas hakkında hüküm kurulmuştur. Hükmün sadece gerekçesinin değiştirilmesi nedeniyle kazanılmış hak ilkesi gözetilerek diğer kısımları aynen muhafaza edilmiştir" gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun kısmen kabul kısmen reddi ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, istinaf dilekçesindeki hususları tekrar ederek, davalının üstlendiği edimleri yerine getirmeyerek kendisini maddi ve manevi zarara uğrattığını belirterek Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, avukat olan davalının özen ve sadakat borcuna aykırı davranmak suretiyle müvekkili davacıyı zarara uğrattığı iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 40 ıncı maddesi
3.Değerlendirme
Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere, Bölge Adliye Mahkemesi kararında belirtilen gerekçedeki gibi davalı avukatın özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle davacı müvekkilin bir zarara uğradığının ispatlanamamış olduğunun anlaşılmasına göre, temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
20.03.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.