Logo

3. Hukuk Dairesi2023/4559 E. 2024/3019 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Hekim hatasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat davasında, davalıların kusurunun olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davalıların, davacının ameliyat sonrası bakım sürecinde gerekli uyarıları yapıp yapmadığı ve hangi sıklıkla kontrole gelmesi gerektiği konusunda yeterli bilgilendirme yapıp yapmadıklarını ispatlayamadıkları, bu hususun hekimin yükümlülüğü altında olan aydınlatma yükümlülüğünün ihlali niteliğinde bir kusur oluşturduğu gözetilerek yerel mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/353 E., 2023/271 K.

Taraflar arasındaki hekim hatasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin 25.04.2010 tarihinde davalı şirketin işlettiği ... Hastanesinde davalı Dr. ... tarafından "çok parçalı kırık ve ayak bileğinde çıkık" nedenleri ile ameliyat edildiğini ve 28.04.2010 tarihinde taburcu edildiğini, 26.06.2010 tarihinde yapılan muayenede müvekkilinin ağrılarının olduğunu bildirmesine rağmen her şeyin normal olduğunun ve ayağında ağrıların olmasının doğal olduğunun belirtildiğini, 07.02.2011 tarihinde ağrıların tahammül edilemez hale geldiğinden yeniden röntgenlerinin çekildiğini ve kendisine ayağının dondurulma ihtimalinin olduğunun söylendiğini, davalı hastaneye karşı güvenini yitiren müvekkilinin başka bir hastanede ameliyat olduğunu ve ayağının sabitlendiğini, yapılan yanlış ve eksik tedavi nedeni ile müvekkilinin ayağındaki vidalardan bir kısmının müvekkilinin bacağında eğilerek kullanılma amacını yitirdiğini, zamanında yapılamayan, yanlış ve eksik tedavi nedeni ile davalı tarafın kusurlu olduğunu belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL maddi tazminat ile müvekkilinin çektiği acıların tazmini için talep edilen 70.000,00 TL manevi tazminatın 25.04.2010 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili; hastanın 6 aylık bir süreçte tedavi ve kontrole gelmediğini, davacı tarafından ayak bileğine baskı uygulandığını, müvekkilinin yapmış olduğu tıbbi tedavi ile hastanın ayağının sabitlenmesi işleminin arasında illiyet bağının bulunmadığını, müvekkilinin mesleki sorumluluklarına uygun olarak tanı ve tedavi işlemlerini yaptığını, ancak hastanın tedaviyi yarım bıraktığını, tazminat taleplerinin çok fahiş olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemece, Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 21.01.2013 tarihli raporu denetime elverişli bulunmakla, davacının tedavi sürecinde ve sonrasında davalıların bir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Birinci Bozma Kararı

1. Mahkeme kararına karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 27.10.2014 tarihli ve 2014/10592 E., 2014/32977 K. sayılı ilamıyla; davalı doktorun savunmasında, hastanın ayağındaki vidanın çıkarılmasından sonra belirli sürelerle kontrole gelmesi ve uyacağı kurallara ilişkin bilgilendirdiği iddia edilerek, bu kurallara uyulmaması nedeniyle davacının ayağındaki arazın ortaya çıktığı ifade edildiği, bu süreçteki hastanın kontrole gelmesinin önemine dikkat çekildiği, bu itibarla davacıya ameliyat sonrası bakım sürecinde gerekli uyarıların yapılarak, hangi sıklıkla kontrole gelmesi konusunda uyarıldığı hususunu davalı tarafların tedavi sürecinde düzenledikleri tedavi evraklarına dayalı olarak ispat etmeleri gerektiği, Mahkemece öncelikle davacının tedavisi sürecinde davalı hastanede çalışan hekim ve yardımcı sağlık personelleri tarafından el yazısı ile düzenlenen hasta takip formu ve diğer tedavi evraklarının celbi sağlanarak, bu bilgi ve belgeler ile tüm dosya kapsamına göre hastanın ameliyat ve ameliyat sonrası bakım sürecinde yapılan işlemlere ilişkin olarak kusur durumunun tespiti amacıyla üniversite hastanelerinin ilgili ortopedi ve travmatoloji bilim dalında uzman hekimlerden oluşan bilirkişi heyeti oluşturularak alınacak rapor sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken,yazılı şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle, kararın bozulmasına karar verilmiştir.

B. İkinci Bozma Kararı

1. Bozmaya uyan Mahkemece; Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 21.01.2013 tarihli raporu, yine bozma ilamından sonra alınan üçlü bilirkişi kurulu raporundan davacının tedavi sürecinde ve sonrasında davalıların bir kusurunun bulunmadığı, davacıya yapılan tedavinin bilimsel olarak tam ve yeterli olduğu gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karara karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairemizin 05.10.2020 tarihli ve 2020/4707 E., 2020/5299 K. sayılı ilamıyla; hastane tarafından gönderilen tedavi evraklarında davacıya vidanın çıkarılmasından sonra hangi sürelerle kontrole gelmesi ve bu süreçte neler yapması gerektiğine ilişkin gerekli bilgilendirmenin yapılıp yapılmadığına dair bir inceleme yapılmadığı, yine vidanın çıkarılması sırasında kırığın kaynamadığının tespiti imkanı olup olmadığı konularında herhangi bir değerlendirme yapılmadığı ve raporun bu haliyle taraf ve Yargıtay denetime elverişli olmadığı, bozma ilamına uyulması halinde, bozma doğrultusunda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğacağı, bu aşamadan sonra bozmanın gereklerinin yerine getirilmesi zorunlu olduğu, bu durumda Mahkemece hastane tarafından gönderilen tedavi evraklarında davacıya vidanın çıkarılmasından sonra hangi sürelerle kontrole gelmesi ve bu süreçte neler yapması gerektiğine ilişkin gerekli bilgilendirmenin yapılıp yapılmadığı, yine vidanın çıkarılması sırasında kırığın kaynamadığının tespiti imkanı olup olmadığı ve kusur durumunun tespiti amacıyla tüm dosya kapsamına göre üniversite hastanelerinin ilgili ortopedi ve travmatoloji bilim dalında uzman hekimlerden oluşan bilirkişi heyetinden nedenlerini açıklayıcı, taraf, Mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli ve bozmada belirtilen hususları açıklayıcı rapor alınarak, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek eksik incelemeye dayalı yazılı şekilde hüküm kurulmuş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

C. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacının tedavi sürecinde ve sonrasında davalıların bir kusurunun bulunmadığı, davacıya yapılan tedavinin bilimsel olarak tam ve yeterli olduğu, kırık tedavisi sonrasında konulan tibia ve fibula kemiklerinin tespit materyali üzerinden birbirine bağlayan vidanın çıkarılması sırasında (16 Temmuz 2010) kırığın kaynamaması radyoloji yardımlı (skopi altında) muayene ile patolojik hareketin görülmesi halinde şüphelenebilinir olduğu, ancak tespit ve zayıflama meydana getirdiği dikkate alındığında vidanın çıkarılması sırasında kırığın kaynamadığının tam ve kesin olarak yapılamayabileceği, bu yüzden hastanın kontrol ve takibi gerektiği, vidanın 3 ay süre ile tutulmuş olmasının cerrahi tedavisinin bilimsel olarak tam ve uygun şekilde yapılmış olduğu ve vidanın çıkartıldığı sırada herhangi bir kusur görülmediği, 16.07.2010 tarihinde yapılan ameliyat nedeniyle davacının Anestezi Uygulamaları İçin Bilgilendirme Onam Formunu, Bilgilendirme ve Onay Formunu, Hasta Yatış Formunu ve taahhütnameyi imzaladığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; Yargıtay kararları doğrultusunda müvekkiline 16 Temmuzdan sonra yapması gerekenler ve hangi sürelerde kontrole geleceğine dair bilgilendirme yapılmadığı dosya kapsamında bilirkişi raporu ile ispatlandığını, müvekkilinin ayağındaki vidanın çıkarılmasından sonra takibinin yapılması gerektiğinin, ancak bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere bu takibin yapılmadığının açıkça anlaşıldığını, doktorun takip yapmadığı için kırığın kaynayıp kaynamadığını tespit edemediğini, kusur olmadığı belirlemesinin hatalı olduğunu, tedavi sürecinin bir bütün olduğunu ve bilirkişi raporunun yetersiz olduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, hekim hatasından kaynaklı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanun'un 502 ve devamı maddeleri,

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) "Bilirkişiye başvurulmasını gerektiren hâller" başlıklı 266 ncı maddesinin birinci fıkrası.

3. Değerlendirme

1. Davanın temeli vekalet sözleşmesidir. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanun'un 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.)

2. Vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur (TBK'nın 400 üncü maddesi). O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir.

3. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK'nın 510 uncu maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.

4. Dava dosyasının incelenmesinde; davalı doktorun savunmasında, hastanın ayağındaki vidanın çıkarılmasından sonra belirli sürelerle kontrole gelmesi ve uyacağı kurallara ilişkin bilgilendirdiği iddia edilerek, bu kurallara uyulmaması nedeniyle davacının ayağındaki arazın ortaya çıktığını ifade ettiği ve bu durumun bozma sonrası aldırılan 12.09.2022 tarihli bilirkişi raporunda; ise "......'in ayak bileği kırık tedavisi sonrasında kemiklerinin tespit materyali üzerinden birbirine bağlayan vidanın çıkarılması sonrasında (16 Temmuz 2010 tarihinden sonra); bu süreçte neler yapması gerektiğine ilişkin gerekli bilgilendirmenin yapılıp yapılmadığına yönelik dosyada yazılı bir belge görülemediği, ...'in ayak bileği kırık tedavisi sonrasında konan tibia ile fibula kemiklerinin tespit materyali üzerinden birbirine bağlayan vidanın çıkarılması sırasında (16 Temmuz 2010 tarihinde) kırığın kaynamaması radyoloji yardımlı (skopi altında) muayene ile patolojik hareketin görülmesi ile şüphelenilebileceği, ...'in ayak bileği kırık tedavisi sonrasında konan tibia ile fibula kemiklerinin tespit materyali üzerinden birbirine bağlayan vidanın 16 Temmuz 2010 tarihinde çıkarılması değerlendirildiğinde, 25 Nisan 2010 tarihinde konan bu vidanın 3 ay süre ile tutulduğu ve bu sürenin cerrahi tedavisinin bilimsel olarak tam ve uygun şekilde yapılmış olduğu, cerrahi tedavinin dosya üzerinden değerlendirilmesinde kusur saptanamadığı..." ve yine 29.03.2023 tarihli ek bilirkişi raporunda da "......'in ayak bileği kırık tedavisi sonrasında konan tibia ile fibula kemiklerinin tespit materyali üzerinden birbirine bağlayan vidanın çıkarılması sonrasında (16 Temmuz 2010 tarihinden sonra) hangi sürelerle kontrole gelmesine yönelik ve bu süreçte neler yapması gerektiğine ilişkin gerekli bilgilendirmeye ait dosyada yeni yazılı bir belge görülemediği, ...'in ayak bileği kırık tedavisi sonrasında konan tibia ile fibula kemiklerinin tespit materyali üzerinden birbirine bağlayan vidanın çıkarılması sırasında (16 Temmuz 2010 tarihinde) kırığın kaynamaması radyoloji yardımlı (skopi altında) muayene ile patolojik hareketin görülmesi halinde şüphelenebilineceği, ancak tespit materyalinin de kemikte oluşturduğu bir etki ve zayıflama meydana getirdiği unutulmaması gerektiği, vidanın çıkarılması sırasında; kırığın kaynamadığının tespiti tam ve kesin olarak yapılamayabileceği, bu yüzden bir süre daha hastanın kontrol ile takibi gerektiği, ...'in ayak bileği kırık tedavisi sonrasında konan tibia ile fibula kemiklerinin tespit materyali üzerinden birbirine bağlayıcı vidanın 16 Temmuz 2010 tarihinde çıkarılması değerlendirildiğinde, 25 Nisan 2010 tarihinde konan bu vidanın 3 ay süre ile tutulduğu ve bu sürenin cerrahi tedavisinin bilimsel olarak tam ve uygun şekilde yapılmış olduğu ve vidanın çıkarıldığı sırada herhangi bir kusur görülmediği..." şeklinde belirtilmiştir.

5. Bilirkişi raporlarının ve dosya kapsamında yer alan bilgilerin değerlendirilmesinde; 16 Temmuz 2010 tarihinde Fibula tespit plağının alt (distal) tarafta (ayak bileğinden diz eklemine doğru) 3. delikten Fiblila ile Tibia arasına uygulanan sindesmoz vidası lokal anestezi altında çıkarıltılmasından sonraki hangi sürelerle kontrole gelmesi ve bu süreçte neler yapması gerektiğine ilişkin gerekli bilgilendirmenin yapıldığının davalı tarafça iddia edilmesine rağmen ispat edilemediği, vidanın çıkarılması sonrasında hangi sürelerle kontrole gelmesine yönelik ve bu süreçte neler yapması gerektiğine ilişkin gerekli bilgilendirmeye ait dosyada yazılı bir belge görülemediğinin, vidanın çıkarılması sırasında kırığın kaynamadığının tespiti tam ve kesin olarak yapılamayabileceğinin ve bu yüzden bir süre daha hastanın kontrol ile takibi gerektiğinin bilirkişi raporunda açıkça belirtildiği, davalıların davacı tarafı yeterince aydınlatmamış olmasının da kusur olduğu ve hekimin hafif kusurlarından da sorumlu olduğu gözetilmemiştir.

6. O halde Mahkemece; 16 Temmuz 2010 tarihinde Fibula tespit plağının alt (distal) tarafta (ayak bileğinden diz eklemine doğru) 3. delikten Fiblila ile Tibia arasına uygulanan sindesmoz vidası lokal anestezi altında çıkarıltılmasından sonraki hangi sürelerle kontrole gelmesi ve bu süreçte neler yapması gerektiğine ilişkin gerekli bilgilendirmenin yapıldığının davalı tarafça ispat edilemediği gözetilerek davalıların hafif kusurlarından da sorumlu olacağı değerlendirilip davacının maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davalılara kusur atfedilmemesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Temyiz olunan Mahkeme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,

6100 sayılı Kanun’un Geçici 3 üncü maddesi atfıyla 1086 sayılı Kanun’un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

14.10.2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.