Logo

3. Hukuk Dairesi2023/5007 E. 2025/928 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Adi ortaklık sözleşmesinin fesih ve tasfiyesi talebiyle açılan davada, ortaklığın tasfiyesi için gerekli usulün izlenip izlenmediği hususunda çıkan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece hükme esas alınan tasfiye raporunun, adi ortaklığın tasfiyesinde gerekli aşamaları içermemesi ve yeterli denetime elverişli olmaması, ayrıca davalı tarafın diğer bir proje ile ilgili birleştirme itirazları değerlendirilmeden eksik inceleme ile hüküm kurulması gözetilerek, ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2023/623 E., 2023/1971 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesi

SAYISI : 2016/780 E., 2022/757 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından duruşma talepli ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 18.02.2025 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde gelen davalı vekili Avukat ...'ın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; davacı ve davalı arasında adi ortaklık ilişkisi olduğunu, 27.05.2014 tarihinde imzalanan iki adet sözleşme ile inşaat müteahhidi olan davalı tarafın kentsel dönüşüm projeleri kapsamında kat malikleri ile imzalamış oldukları kat karşılığı inşaat sözleşmelerine göre yapılacak inşaatlarda davacı şirketin ortaklık adına katılım payı olarak kullanılmak üzere para verdiğini, imzalanan sözleşme ile kat maliklerinden davalı payına düşecek dairelerin satılması neticesinde inşaatın katılım payı olarak konulan ana paranın satış kârı ile birlikte ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davacının sözleşmede kendisine düşen yükümlülüğü yerine getirdiğini ancak davalının sözleşmedeki edimlerini yerine getirmediği gibi getirmekten de kaçındığını, davalının yapmayı üstlendiği inşaatları tamamlamadığını, işlerin ilerlemediğini, davalı şirketin ihmali ve eksik iş takibi ile inşaatların ilerlememesi sonucu paraların başka yerlere harcandığını ve hesapların olduğundan farklı gösterildiğini, bu durum karşısında davalı şirket ve projeler hesabına para gönderilmesi işleminin durdurulduğunu, davalı şirketin inşaatları etkileyecek tüm olumsuzlukları davacı şirkete bildirme yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürerek; taraflar arasında yapılan sözleşme gereği, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davalıya bugüne kadar ödenen katılım payı ve bu pay ile yapılan inşaatın satışından elde edilecek kârın %75'ine tekabül edecek toplam alacaktan şimdilik 2.250.000,00 TL'nin davalıdan ticari faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; davacı ile davalı şirket arasında 27.05.2014 tarihinde iki ayrı sözleşme imzalanarak iki ayrı projenin gerçekleştirilmesi noktasında işbirliğine girildiğini, ... Apartmanları inşası projesi ile ilgili tarafların imzalamış oldukları işbirliği sözleşmesinde, tüm idari ve inşai faaliyetlerin davalı şirket tarafından münhasıran gerçekleştirileceğinin, bu konuda her türlü görüşme ve anlaşmaların bizzat davalı şirket tarafından yapılacağının açıkça düzenlendiğini, tüm bu düzenlemeler birlikte incelendiğinde, davalı baş ortağın yükümlülüğünün projenin gerçekleştirilmesi ve idaresi olduğunu, bu kapsamda 3. kişilerle gerekli tüm görüşme ve anlaşmaların davalı tarafından yapılacağını ve davacı proje ortağının ise projenin finansmanını sağlamak üzere taahhüt altına girdiğinin ve muhasebe kayıtlarını da denetlemekle yükümlü olduğunun anlaşıldığını, nitekim davacının yükümlülüklerinden (6.3.) maddede kararlaştırılan ödemelerin yapılmasına dair düzenleme çerçevesinde toplamda 2.422.933,00 TL'nin 3 taksitte 30.05.2014 tarihinde 1.047.500,00 TL, 25.07.2014 tarihinde 838.000,00 TL ve 25.10.2014 tarihinde ise 537.493,00 TL olarak ödeneceğinin düzenlendiğini, ... Apartmanına ilişkin iş birliği sözleşmesine konu apartmanın inşası ile ilgili tüm idari ve inşai faaliyetlerin davalı tarafından münhasıran gerçekleştirileceğinin, bu konuda her türlü görüşme ve anlaşmaların bizzat davalı tarafından yapılacağının açıkça düzenlendiğini, tüm bu düzenlemeler birlikte incelendiğinde, davalı baş ortağın yükümlülüğünün projenin gerçekleştirilmesi ve idaresi olduğunu, bu kapsamda 3. kişilerle gerekli tüm görüşme ve anlaşmaların davalı tarafından yapılacağını ve davacı proje ortağının ise projenin finansmanını sağlamak üzere taahhüt altına girdiğinin ve muhasebe kayıtlarını da denetlemekle yükümlü olduğunun anlaşıldığını, nitekim davacının yükümlülüklerinden (6.3.) maddede kararlaştırılan ödemelerin yapılmasına dair düzenleme çerçevesinde toplamda 4,693.000,00 TL'nin 3 taksitte 30.05.2014 tarihinde 1.466.500,00 TL, 25.07.2014 tarihinde 1.466.500,00 TL ve 25.10.2014 tarihinde ise 1.760,000,00 TL olarak ödeneceğinin düzenlendiğini, 3. kişiler nezdinde her türlü işlem davalı tarafından yürütüldüğü gibi, tüm yükümlülüklerin de bu şekilde üstlenildiği dikkate alındığında, taraflar arasında işbu proje yönünden adi ortaklığın değişik bir türü olan bir gizli adi ortaklık kurulduğunun açık olduğunu, taraflar arasındaki gizli adi ortaklık ilişkisinde yönetici ortak olarak görevlendirilen davalı şirketin, davacı yanın iddialarının aksine edimlerini eksiksiz şekilde yerine getirdiğini, gizli adi ortaklıkta hem aktif hem de pasif ortağın müşterek amacın gerçekleştirilmesine birlikte katılmaları gerektiğinin belirtildiğini, davacının kabulünde olduğu üzere, dava konusu adi ortaklık ilişkisine dair taşınmaz inşaatları tamamlanmadığından, henüz tasfiye aşamasına gelmemiş adi ortaklığa davacı yanca ödendiği ileri sürülen bedellerin iadesi talebiyle erken açılan davanın reddi gerektiğini, adi ortaklığın ancak kanunda sıralanan hallerin gerçekleşmesi ile sona erebileceğinin hükme bağlandığını, somut olayda ise henüz adi ortaklığın amacına ulaşılmadığının davacının kabulünde olduğunu, davacının bu aşamada alacak iddiasında bulunamayacağını savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; taraflar arasında akdedilen ... Apartmanı ve ... Apartmanının yapımına ilişkin adi ortaklık sözleşmesinde lider ortağın davalı olduğu, projelerin geliştirilmesi organizasyonu inşaatı hazır hale getirilmesi ve projenin anlaşmaya göre tamamlanması ve inşaatın bitirilmesi yükümlülüğünün lider ortak davalıya ait olduğu, proje ortağı davacı şirketin sorumluluğunun ise proje muhasebesinin düzenli kontrolü ve finansman sağlanması olduğu, ... Apartmanında inşaata başlama tarihinin 01.06.2014, bitiş tarihinin 01.09.2015, ... Apartmanında inşaata başlama tarihinin 15.06.2014, bitiş tarihinin 15.06.2015 olduğu, 22.12.2017 tarihinde mahallinde yapılan keşif tarihi itibariyle ... Apartmanının %60'ının tamamlanmış olduğu, bitirilebilmesi için 12 ay daha imalat yapılması gerektiği, ... Apartmanının %90'ının tamamlanmış olduğu bitirilebilmesi için 4 ay daha imalat yapılması gerektiği tespit edilmiş olup, bitirme tarihlerinden itibaren geçen 2 yıllık süre içerisinde taşınmazların inşaatının halen devam ettiği, bitirilemediği görüldüğünden 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 639. maddesinin yedinci fıkrası uyarınca davacı lehine haklı nedenle fesih koşullarının oluştuğu, fesih ile birlikte adi ortaklığın tasfiye edilmesi gerektiği sonucuna varıldığı, aynı Kanun'un 620, 639, 642 ve 644. maddeleri kapsamında taraflar arasında akdedilen ortaklık sözleşmesinde, elde edilecek kârdan proje ortağı olan davacının %75, lider ortak olan davalının ise %25 oranında kâr paylaşımı yapacağının kararlaştırıldığı, inşaatı devam eden taşınmazlardan daire satışlarının olduğu, satılan dairelerin parasının adi ortaklığın mal varlığını oluşturduğu, davacı ve davalı şirketin ticari kayıtlarında davacının davalıya 2.946.413,00 TL tutarında ödeme yaptığı ve inşaatın yapılabilmesi için dava dışı ... şirketine 450.000,00 TL'lik ödemenin yapıldığı, davacının davalıya toplam 2015 yılı sonuna kadar 3.396.413,00 TL ödemede bulunduğu, davalı tarafından da 649.473,90 TL'lik proje gideri yapıldığı, davalı tarafından inşaatın tamamlanabilmesi için faktoring sözleşmesi yapıldığı ve yüksek miktarda faiz ödendiği, bunun da maliyetlere yansıtılması gerektiği iddia edilmiş ise de, faktoring ödemesi bulunması halinde bu tutarın inşaat ile ilişkisinin muhasebe kayıtlarında ilgili proje maliyetine intikal ettirilmek suretiyle gerçekleştirilmesi gerektiği, davalı kayıtlarında buna ilişkin herhangi bir kaydın bulunmadığı, ayrıca ... projesine ilişkin herhangi bir belge ve bilginin sunulmadığı, ödemelerin davacı tarafından süresi içerisinde yapılmadığına ilişkin dosya içerisinde herhangi bir ihtarname, belge bulunmadığı gibi hesaplar üzerinde yapılan incelemede de geç ödemeden kaynaklı gecikme yaşandığına ilişkin muhasebesel bir bilginin davalı kayıtlarında yer almadığı, dairelerin kaynak bulmak amacıyla düşük fiyata satıldığı iddiasının ispatlanamadığı, davalının operasyonel harcamalarının muhasebesel kayıtlarında yer alan kısmının bilirkişilerce hesaba dahil edildiği, muhasebe kayıtlarında yer almayanların ise yapıldığının ispatlanamadığı, satılan dairelerin ticari kayıtlardaki satış bedelleri üzerinden yapılan inceleme sonucunda adi ortaklığın inceleme sonucunda satış hasılatının 5.063.861,38 TL satılamayan 2 adet dairenin bedelinin 2.450.000,00 TL olduğu, aktif toplamının 7.513.861,38 TL olduğu, davacının adi ortaklığa sağlamış olduğu 3.396.413,00 TL'lik parasal kaynağın ve davalının yapmış olduğu 654.097,42 TL'lik harcamanın düşümü sonucunda paylaşılacak kârın 3.463.350,96 TL bulunduğu, adi ortaklık sözleşmesi uyarınca, kar paylaşımının %75'nin proje ortağı davacı, %25 lider ortak olan davalıya ait olacak şekilde yapılması gerektiği, buna göre davacının kar payı alacağının 2.597.513,22 TL bulunduğu, davacının 2.250.000,00 TL talep ettiği, bu talebiyle bağlı bulunduğu gerekçesiyle; davanın kabulüne, 2.250.000,00 TL'nin davalıdan dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsiline karar vermiş; karara karşı, süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

IV. İSTİNAF

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davalı tarafın inşaatların süresinde tamamlanması edimini yerine getirmediğinden, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 620. vd. maddelerinde belirtilen adi ortaklık hükümleri ile adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi hükümlerinin dava konusu olayda uygulanması gerektiği, davacının katılım payı talep etmesinin aynı zamanda fesih ve tasfiye talebini içerdiği şeklinde kabul edilmesi gerektiği gözetilerek, bilirkişiler tarafından yapılan tespitler doğrultusunda davacı alacağına hükmedilmesinde aykırılık görülmediği, ayrıca, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 166. maddesi kapsamında birleştirilmesi istenilen dava dosyasının birleştirilmesi talebinin reddinin de yerinde olduğu, yeni bilirkişi raporu alınmasının davaya katkısının olmayacağı gerekçesiyle; istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine karar verilmiş; karara karşı, süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili; öncelikle katılım payı olarak konulan paranın iadesine karar verilmesi ve daha sonra da bunun üzerine ortaklık kâr payının ödenmesi cihetine gidilmesi gerekirken sadece kar payının ödenmesi yoluna gidilmesinin doğru olmadığını, dava konusu sözleşme hükümlerine göre; en geç 2015 yılının Ekim ayında tamamlanması gereken her iki projenin de dava tarihinde halen tamamlanmadığı gibi, ... projesinin inşaatına dahi başlanılmadığını, projeler için ödemelerin yarıdan fazlasının davacı tarafından gerçekleştirildiğini, 2015 yılı Haziran ayına kadar davacı şirketin hesabından toplamda 3.272.913,00 TL bu iki proje için davalı şirket tarafından alınmış olmasına rağmen inşaatlarda gözle görülür bir aşama kaydedilmediğini, paraların başka yerlerde harcanmasının proje işlerinde çok ciddi zaman ve masraf kayıpları oluşmasına sebebiyet verdiğini, yargılama sırasında itirazlarının değerlendirilmediğini, davacının göndermiş olduğu paraların nerelerde kullanıldığı, ... ve ... Projelerinin sözleşmeyle kıyaslanarak ne oranda yapıldığı ve mevcut durumlarının süre ve fizibilite maliyetleri kapsamında sözleşmeye uygun olup olmadıklarının ortaya konması, gönderilen paraların ne oranda taşınmazların yapımına harcandığı, ne kadarlık kısmının sözleşme dışında sarf edildiği, taşınmazların mevcut halleriyle nihai olarak bitirilip bitirilemeyeceği, sözleşmede anlaşılan sürede bitirilseydi inşaat maliyetlerinin ne olacağı, bu zaman sarkması nedeniyle ne kadar maliyet artışı olduğu durumlarının somut veriler ışığında ortaya konması, davalının dava konusu projelerden yaptığı tapu devirlerine ilişkin kayıtların incelenmesi, davalının projeden elde ettiği gelirlerin belirlenmesi gerektiğini, bilirkişi heyetinin harcama kalemlerinin içeriklerinin hangilerinin inşaat maliyeti kapsamında olduğunu belirterek hangilerinin sözleşme dışında yapılan harcamalar olduğunu belirtmesi gerektiğini, yine bilirkişilerin binanın sözleşmede öngörülen süre içerisinde yapılsaydı ödenecek kira maliyetini mevcut durumda ödenmiş olanla kıyaslamaları ve davalının gecikmesinden kaynaklı fazla ödenen kira maliyetini tespit etmesi ile bu kapsamda da davacının parasının nereye ne oranda sözleşmeye aykırı olarak harcandığını ortaya koyabilmesi gerektiğini, ayrıca raporlarda davalının toplamı 91.623,61 TL olan kira faturalarını kestiğinin belirtildiğini, söz konusu faturaların sözleşme kapsamında olup olmadığı incelenmeden davacı tarafından ödenen 3.396.413,00 TL'den düşüldüğünü, davalının sözleşmede öngörülen bitim süresinden sonra ruhsat aldığı ve bu yönden davalının ağır kusurlu olduğunun irdelenmesi gerektiğini, inşa maliyetlerinin gecikmelerden dolayı arttığını, davalının bir çok bağımsız bölümü satmış olmasına rağmen davacıya ne kar ne de ana parasını iade ettiğini, sunması gerekirken elde ettiği gelirlere ilişkin kayıtları sunmadığını, ayrıca kayıtların gerçeğe uygun tutulmadığını, elde edilen gelirlere ve giderlere ilişkin incelemelerin davanın ve dosyanın içeriğine uygun olmadığını, daire satışından elde edilen gelirlere dair verilerin gerçeklerle örtüşmediğini, tapudaki satışların gayrimenkulün gerçek değerini yansıtmadığı bilinmesine rağmen bilirkişilerin doğrudan bu değerleri esas aldığını, bu kapsamda ortaklığın aktiflerinin belirlenmesinin doğru yapılmadığını, sözleşme Dolar üzerinden olduğundan ve ödemeler de Dolar olarak yapıldığından maliyetlerin ait oldukları zamanki kura endekslenip Dolar karşılığının bulunması, kâr zarar ve bilançonun buna göre yapılması gerektiğini, henüz satılmayan ve davalı elinde olan 2 dairenin değerinin karar tarihine en yakın rayiç bedel üzerinden hesaplanması gerektiğini, eski raporlarda belirlenen rayiç bedel üzerinden karar verilmesinin mümkün olmadığını, bu doğrultuda davacının talep edebileceği miktarın en az 5.993.926,22 TL ile 6.313.604,44 TL civarında olması gerektiğini, ancak bu miktarın dahi kabul edilmesi mümkün değilken, İlk Derece Mahkemesinin hesaplamayı rayiçler üzerinden yapmadığı gibi elde kalan dairelerin de bedelinin piyasanın çok altında kalması nedeniyle yeniden hesaplama cihetine gitmemesinin kabul edilemez olduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.

2. Davalı vekili; davalının edimlerini eksiksiz yerine getirdiğini, İlk Derece Mahkemesince davacı tarafın ortak olarak projenin finansmanını sağlamak üzere taahhüt altına girdiği, muhasebe kayıtlarını denetlemekle yükümlü olduğuna ve edimlerini yerine getirip getirmediğine dair değerlendirilmede bulunulmadan eksik ve hatalı karar verildiğini, davacı tarafın yaptığı ödemeleri taraflar arasında imzalanan sözleşmede belirlenen zamanlarda ve tutarlarda yapmayarak yükümlülüğünü yerine getirmediğini bu nedenle inşaatların tamamlanamadığını, bu durum gözetilmeden hatalı değerlendirmeler neticesinde davacının edimlerini yerine getirip getirmediği irdelenmeden davanın kabulüne kararın verildiğinin, dava konusu adi ortaklık ilişkisine dair taşınmaz inşaatları davacının yükümlülüğünü yerine getirmemesi dolayısıyla tamamlanmadığından İlk Derece Mahkemesince haklı fesih nedeni sayılarak davanın kabulü kararı verilmesinin hatalı olduğunu, davacı yanın edimlerini yerine getirmemesi sebebiyle sözleşmeye aykırı olacak şekilde adeta projenin finans yükümlülüğünün davalı şirket üzerinde kaldığını, bu sebeple davalının hissedarlarına ait bir gayrimenkulü teminat göstererek yüksek bedelle kredi almak durumunda kaldığı gibi, çok yüksek faiz ödemeleri ile karşı karşıya kaldığını, davalı tarafından sağlanan finansman ve harcanan bu bedellerin davalı şirketin ticari defter ve dayanak kayıtları ile de sabit olduğunu, inşaatın halen devam ettiği, bitirilmediği görüldüğünden İlk Derece Mahkemesince davacı lehine haklı nedenle fesih koşullarının oluştuğu, fesih ile birlikte adi ortaklığın tasfiye edilmesi gerektiği sonucuna varılmış olsa da, gerek davacının kendi kusuruyla edimlerini yerine getirmemesi ve gerekse de tüm dünyayı etkileyen pandemi gibi olağanüstü sebeplerle inşaatın tamamlanamamasında davalıya kusur atfedilmesinin mümkün olmadığını, davalının yaptığı harcama belgelerinin bilirkişi raporlarında değerlendirilmediğini, davalı şirket hesabına ve ... firmasına gelen ödeme tutarlarından 21.11.2014'te iade edilen 100.000,00 TL'nin de dikkate alınmadığını, davacının da döviz artışı dolayısıyla inşaatta yaşanan maliyet artışları, ödemelerin geciktirilmesinden dolayı inşaatların gecikmesinden kaynaklanan maliyet artışları, oluşan ekstra finans maliyetleri ve mal sahiplerine ödenen ve ödenecek olan gecikme kaynaklı ceza ve kira ödemeleri gibi birçok ödemeden sorumlu olduğunu, davacının yetkilisi ... tarafından dava dışı ... projesi ile ilgili olarak benzer iddialarla Bakırköy 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2018/159 E. sayılı dosyasından açılan dava ile birleştirme yönündeki taleplerinin reddedilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, işbirliği sözleşmelerine konu olan ortak amacın henüz gerçekleşmediği ve adi ortaklığa konu olan inşaat işlerinin henüz tamamlanmadığı sabit olduğundan erken açılan davanın söz konusu olduğunu, kâr paylaşımının ancak adi ortaklığın tasfiye aşamasına gelmesi ile yapılabileceğini, dava dışı 3. kişilerle yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin de halen geçerliliğini koruduğunu ve bu sözleşmelerin de davacı ile davalı şirket arasında kurulan adi ortaklık çerçevesinde bağlayıcı olduğunu, henüz tasfiye aşamasına gelmeyen bir adi ortaklık ilişkisinden bahisle her ne ad altında olursa olsun bir ödeme talep edilemeyeceğini ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Uyuşmazlık, adi ortaklık sözleşmesinin fesih ve tasfiyesi talebine ilişkindir.

1. Davacı ile davalı arasında dava dışı üçüncü şahıslara ait arsa üzerinde inşaat yapımına ilişkin bir adi ortaklık kurulduğu ve bu nedenle aralarında iki ayrı sözleşme düzenlendiği, bu ortaklığın devamı sırasında taraflar arasında uyuşmazlık çıktığı anlaşılmaktadır.

6098 sayılı Kanun'un 620. maddesinin birinci fıkrasına göre; adi ortaklık, iki ya da daha fazla kişinin emeklerini ve mallarını ortak bir amaca erişmek üzere birleştirmeyi üstlendikleri sözleşmedir. Diğer bir anlatımla, adi ortaklık; birbirini tanıyan, diğerinin kabiliyet ve şahsına güvenen, eşit ve aynı durumda olan gerçek veya tüzel kişilerin, ortak amacın gerçekleşmesini sağlayarak katılım paylarını ortaklığa getirme konusunda karşılıklı ve uygun irade beyanlarının birbirine ulaşmasıyla teşkil eden bir kişi topluluğudur.

Ortaklığın varlık sebebi olan amaç birlikteliğinin bir sonucu olarak, ortaklar arası ilişki karşılıklı güven ve iyi niyet temeline dayanmaktadır. Hukuk Genel Kurulunun 10.04.1991 tarihli ve 1991/13-76 E., 1991/199 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere ortaklar öteki sözleşmelerden tamamen farklı şekilde, emeklerini ve katılım paylarını ortak bir amaç için birleştirdiklerinden, aralarında sıkı bir işbirliği kurulur ve güvene dayanan bu işbirliği ilişkisi nedeniyle ortaklar birbirlerinin vekili gibi, ortaklık işlerinden dolayı özenle hareket etmek, ortakları zarara uğratmamak durumdadırlar.

Buna bağlı olarak, adi ortaklığa esas doğruluk ve güven ilkesi, kanunda açıkça belirtilmemiş olmasına rağmen, ortakların sadakat ve eşit işlem borcunu da beraberinde getirir. Sadakat borcu gereği ortaklar müşterek amacı engelleyen her türlü davranıştan kaçınmalı, sadece kendi menfaatlerini değil ortaklığın amacını koruyabilmek için diğer ortakların menfaatlerini de gözetmelidir. Eşit işlem borcu da, ortaklara ortaklıkla ilişkilerinde iradi olarak eşit olmayan bir şekilde davranılmaması anlamına gelir ve tıpkı sadakat borcu gibi doğruluk ve güven ilkesinin adi ortaklığa özgü tezahür şeklidir.

Somut olayda; davacının, davalının ortaklık için gönderdiği parayı başka yerlerde harcadığını, inşaat maliyetlerini olandan fazla gösterdiğini, inşaatları zamanında tamamlamayarak zararına sebebiyet verdiğini ileri sürerek talepte bulunduğu, davalının ise inşaatlardaki gecikmenin davacının üzerine düşen finans yükümlülüğünü zamanında ve tam olarak yerine getirmemesinden kaynaklandığını, inşaatlar halen devam ettiğinden davacının alacak talebinde bulunmasının haksız olduğunu savunduğu anlaşılmaktadır. Bu hâlde ortaklar arasında adi ortaklığın temel amacı olan müşterek gaye için bir arada, uyum içerisinde çalışmaktan, her iki tarafın da birbirlerinin menfaatine hareket ettiğine ilişkin karşılıklı güven duygusunun mevcut olduğundan bahsedilemez. Davacının adi ortaklığa ilişkin taleplerinin ortaklığın fesih ve tasfiyesini içerdiğinin kabulü gerekir.

Adi ortaklığın sona ermesi ile birlikte ortaklık tasfiye aşamasına girer. Ortaklar arasındaki hukuki bağ, tasfiye tamamlanmadan ortadan kalkmış kabul edilemez. Tasfiye, ortaklar arasındaki ortaklık ilişkisinin tamamen sona erdirilmesine yönelik kanuni bir usuldür. Tasfiye ile artık ortaklık mal varlığı para haline dönüştürülecek, borçlar ödenecek, katılım payları ortaklara iade edilecek ve geri kalan meblağ ortaklar arasında kar ve zararın paylaşılması esasına göre dağıtılacaktır.

Adi ortaklığın tasfiyesi ya tarafların anlaşması suretiyle ya da bizzat mahkemece yapılır. Taraflar tasfiye konusunda anlaşmadığı takdirde ortaklığın tasfiyesinin mahkemece 6098 sayılı Kanun'un 642 vd. madde hükümlerine uygun olarak yapılması gerekir.

Tasfiye, ortaklığın bütün malvarlığının belirlenip, ortakların birbirleri ile alacak verecek ve ortaklıktan doğan tüm ilişkilerinin kesilmesi yoluyla ortaklığın sonlandırılması, malların paylaşılması ya da satış yoluyla elden çıkarılmasıdır. Diğer bir anlatımla tasfiye memuru tarafından yapılacak bir arıtma işlemi olup; hesap ve işlemlerin incelenip, bir bilanço düzenlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi arasındaki farkı ortaya koymaktır.

Adi ortaklığın tasfiyesindeki aşamalar şu şekilde gerçekleşecektir:

Birinci aşamada; (taraflarca veya anlaşamamaları hâlinde Mahkemece atanacak) tasfiye memuru tarafından sona erdiği tarih itibariyle ortaklığın aktif ve pasifi ile birlikte tüm mal varlığı belirlenerek hazırlanan mal varlığı bilançosu taraflara tebliğ edilmeli, bu husustaki itirazlar toplanacak delillere göre hakim tarafından değerlendirilmeli.

İkinci aşamada; tasfiye memuru tarafından ortaklığın malvarlığına ilişkin satış ve nakde çevirme işlemi gerçekleştirilmeli, şayet bu mallar mevcut değilse değerleri tasfiye memuru marifetiyle saptanmalı,

Üçüncü ve son aşamada ise; yukarıdaki işlemler sonucu oluşan değerden, tasfiye memuru, tarafından öncelikle ortaklığın borçları ödenmeli ve ortaklardan her birinin, ortaklığa verdiği avanslar ile ortaklık için yaptığı giderler ve katılım payı geri verilmeli, bundan sonra bir şey artarsa, bu kazanç veya zarar da belirlenerek ortaklara paylaştırılmak üzere son bilanço düzenlenmelidir.

Bu aşamalardan sonra ise; tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hâkim, tarafların hak ve yükümlülüklerini belirleyip, tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm oluşturmalıdır.

Bu bilgiler ışığında, somut olaya geçildiğinde; ortaklığa konu taşınmazlarda yapılan inşaattaki ortaklığın tasfiye edilebilmesi için öncelikle mal varlığının tesbiti zorunludur.

Bu nedenle taşınmazlarda yapılan ortaklığa ne kadar daire kaldığı ve bunlardan ne kadarının satıldığı ve satılacağı tesbit edilmelidir. Bu nedenle, öncelikle idareci ortak olan davalıdan hesap istenmeli, hesap listesinin verilmemesi halinde yönetici ortağın hesap vermekten kaçındığı kabul edilmeli, hesap listesinin üzerinde uyuşmazlık çıkması halinde taraflardan delilleri sorularak toplanmalı, taşınmazdaki ortaklığa dair tüm gelir gider hesabı çıkarıldıktan sonra konusunda uzman bilirkişi ya da bilirkişi kurulu aracılığıyla verilen hesap listesinin sunulan belgeler ile inşaatta yapılan imalatlarla uyumlu olup olmadığı belirlenerek denetimi sağlanmalı, tarafların yapılan masraflar ve satılan bağımsız bölümlerin satışı konusunda uyuşamadıklarının tesbiti halinde ise, inşaat maliyeti yapıldığı tarihteki olağan rayice göre tesbit edilerek, 3.kişilere satılan dairelerin satış tarihindeki rayiç değerleri ile satılmayan dairelerin de karar tarihine en yakın tarihteki değerleri belirlenerek, ortaklığın aktif ve pasifi belirlenmeli, tarafların herbirinin ortaklığa verdiği avanslarla, ortaklık için yapmış oldukları masraflar ve vermiş oldukları katılım payı iade edildikten sonra, taraflar arasındaki sözleşme hükümlerine uygun olarak ortaklara paylaştırılması gereken miktar belirlenmeli, bu aşamalardan sonra, tasfiye memurunun yaptığı tasfiye işleminin sonuç bilançosuna göre hakim (6100 sayılı Kanun'un 297. maddesi uyarınca) tarafların hak ve yükümlülüklerini saptayıp tasfiye işlemini sonlandırmalı ve bu doğrultuda hüküm kurulmalıdır.

Mahkemece, hükme esas alınan tasfiye raporu yukarıda açıklanan yöntem kapsamında yeterli ve denetime elverişli değildir. Bu nedenle, İlk Derece Mahkemesince; tarafların rapora bu hususlardaki itirazları değerlendirilerek, yine davacı şirket ortağı ile davalı tarafından yürütülen ve ayrı bir dava konusu edilen 3. projeye ilişkin davalı itirazları üzerinde de durularak, açıklanan tasfiye yöntemi izlenmek suretiyle adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

2. Bozma nedenine göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 373/1 maddesi uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,

2. İlk Derece Mahkemesi kararının aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca taraflar yararına BOZULMASINA,

3. Bozma nedenine göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

28.000,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,

Peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,18.02.2025 tarihinde oy birliği ile karar verildi.