"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/1698 E., 2023/629 K.
Taraflar arasındaki menfi tespit ve alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; davalının maliki bulunduğu dava konusu taşınmazın davacı tarafından 09.03.2012 tarihli kira sözleşmesi gereği 10 yıl süreyle kiralandığını, sözleşmede kiralanan binanın yedi katlı plaza olarak nitelendirildiğini, kullanım amacının “büro- showroom ve depo hizmetlerine tahsisli işyeri” olduğunu, binanın kullanım amacı ve şekline ilişkin olarak davalının onayı ile hazırlanan plana göre; 3. bodrum katın kısmen otopark kısmen seminer salonu, 2. bodrum katın showroom ve mimari departman, 1. Bodrum+zemin+1. normal kat+2. normal kat+çatı katın ise şirketlerin ofis ve yönetim merkezi olarak kullanılmak üzere planlandığını, davalı kiraya verenin Eylül 2012 başlarında birinci ve ikinci bodrum katlara inen otopark rampasını fiilen kaldırarak görünüşte bu iki katı işyerine hazırlamış gibi göstermiş ise de, bu değişikliğin belediyeden izin alınmadan yasaya aykırı olarak yapıldığının anlaşıldığını ve belediyeden işyeri açılış ruhsatı almanın da imkanı bulunmadığını, bu nedenle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 304 üncü maddesi gereğince sözleşmeden dönme hakkının kullanıldığını, sözleşme nedeniyle uğradığı menfi zararının giderilmesi gerektiğini ileri sürerek; menfi zarar miktarı olarak 60.000,00 TL depozito, Haziran-Temmuz-Ağustos/2012 kira bedeli toplamı 90.000,00 TL ile davalı adına vergi dairesine ödedikleri üç aylık 22.500,00 TL stopaj bedeli ve emlak komisyoncusuna ödedikleri 40.000,00 TL komisyon ücreti toplamı olan 212.500,00 TL tazminatın temerrüt tarihinden itibaren ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; kira sözleşmesi hükümlerinin açık olduğunu, müvekkili tarafından davacıya verilen hiçbir taahhüt bulunmadığını, otopark rampası ve peyzaj ile ilgili tadilatların ise tamamlandığını, 07.08.2012 tarihinde alınan iskan belgesinin davacıya teslim edildiğini, davacı tarafın işyeri anahtarlarını zamanında teslim alarak ürünlerini depoladığını, kira sözleşmesi imzalandığında binanın enerji kapasitesinin 34.5KW olduğunu, kiracının bu hali ile işyerini kiraladığını, kiralananda hiçbir maddi veya hukuki ayıp bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 21.11.2013 tarihli ve 2012/987 E., 2013/765 K. sayılı kararıyla; davacı kiracının kiralananı tahliyesinin haklı nedene dayanmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 23.12.2014 tarihli ve 2014/3605 E., 2014/14326 K. sayılı ilamıyla; davacının sair temyiz itirazları reddedildikten sonra, sözleşmenin özel şartlar (19.) maddesi çerçevesinde davalının talep edebileceği yoksun kalınan kira parası konusunda inceleme yapılarak, bu miktarı aşan kısım yönünden davacının menfi tespit isteminin kabulüne karar verilmesi gerektiğinden bahisle, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B. İkinci Bozma Kararı
1.Bozmaya uyan Mahkemece verilen 18.02.2016 tarihli ve 2015/230 E., 2016/101 K. sayılı kararla; davalı kiraya verenin ihtarname ile talep ettiği ödenmeyen ve muaccel hale gelen kira bedelleri tutarının 210.000,00 TL olmasına karşılık talep edebileceği kira bedelinin 225.000,00 TL olarak hesaplandığı, bu nedenle davacı şirketin kira borçlarından dolayı borçlu olmadığına ilişkin talebinin yerinde bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2. Dairemizin 11.02.2019 tarihli ve 2017/8216 E., 2019/948 K. sayılı ilamıyla; davacının sair temyiz itirazları reddedildikten sonra, davalı kiraya verenin tahliye sonrası hasar, kira veya yan gider alacağı bulunduğunu ileri sürmediği gözetilerek, ilgili kira sözleşmesi ile ödendiği sabit olan 60.000,00 TL’lik depozito bedelinin davacı tarafça ödenen kira bedellerinden mahsup edilmesi suretiyle davacının menfi tespit istemi yönünden inceleme ve değerlendirme yapılması gerektiğinden bahisle hükmün bozulmasına karar verilmiş, davalı vekili bozma ilamına karşı karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
3. Dairemizin 24.12.2019 tarihli ve 2019/3183 E., 2019/10556
K. sayılı ilamıyla; davacının dava dilekçesinde, alacak talebinin yanısıra kira sözleşmesi sebebiyle borçlu olmadığının da tespitini talep ettiği, bu nedenle bu bedel üzerinden harç yatırması gerektiğinden bahisle, karar düzeltme isteminin kabulü ile bozma kararının kaldırılarak hükmün yazılı gerekçe ile bozulmasına karar verilmiştir.
C. Üçüncü Bozma Kararı
1. Mahkemenin 08.12.2020 tarihli ve 2020/217 E., 2020/878 K. sayılı kararıyla; menfi tespit davasının reddine, depozito bedeli ile ilgili davanın kabulü ile 60.000,00 TL depozito bedelinin dava tarihinden itibaren ticari avans faiziyle birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, diğer alacaklar ile ilgili talebin feragat sebebiyle reddine karar verilmiş; karar, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
2. Dairemizin 19.09.2022 tarihli ve 2022/4840 E., 2022/6696 K. sayılı ilamıyla; davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazları reddedildikten sonra, Mahkemenin 21.11.2013 tarihinde davacının menfi tespit ve tazminat taleplerinin yerinde bulunmadığı gerekçesiyle vermiş olduğu red kararının tazminata ilişkin kısmının, Yargıtay (Kapatılan) 6. Hukuk Dairesinin 23.12.2014 tarihli ve 2014/3605 E., 2014/14326 K. sayılı kararıyla temyiz eden davacının menfi zararın tazminine yönelik temyiz itirazlarının yerinde olmadığı belirtilerek bozma kapsamı dışında bırakılmak suretiyle kesinleştiği, reddi kesinleşen bu kısım içerisinde davacı tarafından menfi zarar kapsamında talep edilen depozito bedelinin de bulunduğu, kaldı ki davacı kiracı tarafından ödenmeyen 2012 yılı Eylül ve Ekim aylarına ilişkin kira bedellerinin davalı kiraya veren tarafından depozito bedelinden mahsup edilmek suretiyle tahsil edildiğinin her iki tarafın da kabulünde bulunduğu nazara alındığında, Mahkemece; depozito bedeline ilişkin talebin reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle, hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; gerekçesi bulunmayan Mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, keza menfi tespit davası yönünden harç yatırılmadığından usulden ret kararı verilmesi gerektiğini, depozitonun, kira sözleşmesi nedeniyle kiraya verenin uğrayabileceği zararları teminat altına almak için verilen bir bedel olduğundan kiraya mahsup edilmesinin mümkün olmadığını, depozito bedelinin davalıdan tazmini dışında harç ödemesi yapılmış bir dava bulunmadığından hükmedilen vekalet ücretinin de hatalı olduğunu ileri sürerek, kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kira sözleşmesine dayalı menfi tespit ve tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141 inci maddesi,
2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 297 ve 359 uncu maddeleri,
3. 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı.
3. Değerlendirme
1.Yukarıda belirtilen ilgili hukuk uyarınca bir mahkeme kararında; tarafların iddia ve savunmalarının özetlerinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür.
2. “Gerekçe, hâkimin tespit etmiş olduğu (sabit gördüğü) maddî vakıalar ile hüküm fıkrası (sonucu) arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde, sabit görülen vakıalardan çıkarılan sonuç ve hukukî sebep (veya sebepler), başka bir deyimle, hükmün dayandığı hukukî esaslar açıklanır. ... Hâkim, tarafların kendisine sundukları ve (tahkikat sonucunda ) sabit gördüğü maddî vakıaların hukukî niteliğini (hukukî sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp (m.33) bularak, hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendi kendini denetler. İstinaf mahkemesi ve Yargıtay da, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. ...Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz. ... Hukukî dinlenilme hakkı, mahkemenin, tarafların açıklamalarını dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini de içerir.” (Baki Kuru, Medeni Usul Hukuku El Kitabı, C.I, Ankara, İkinci Baskı, 2021, s.890-892).
3. Kanunun aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
4. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtayın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş, hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıkta bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
5. Mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
6. Gerekçeye ilişkin hükümler, kamu düzeni ile ilgili olup gözetilmesi kanun ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulamagerek yargı erki ile hâkimin gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
7. Somut olayda; Mahkemece, Anayasa'nın ve 6100 sayılı Kanun’un aradığı anlamda herhangi bir gerekçe oluşturulmadan karar verildiği, kararın, hangi sebep ya da sebeplerle verildiğine ilişkin açıklama ve gerekçe içermediği gibi, açılmış tek dava bulunmasına rağmen her bir talep yönünden ayrı ayrı harç ve vekalet ücretine hükmedilmiş olduğu görülmüştür.
8. Bu durumda Mahkemece yapılacak iş; yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ilkeler gözetilerek anlaşılabilir ve denetlenebilir nitelikte gerekçe içeren, önceki hüküm sonucuna uygun bir karar vermek ve açılmış tek bir dava olduğu gözetilerek, işbu karara uygun olarak hesaplanacak harç ve vekalet ücretine hükmetmek olmalıdır.
9. Kararın, 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesine uygun şekilde yazılmadığı anlaşılmakla, bu husus usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
10. Bozma nedenine göre, sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Temyiz olunan Mahkeme kararının 6100 sayılı Kanun'un Geçici 3 üncü maddesi atfıyla, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,
2. Bozma sebebine göre, davacı tarafın sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince, kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
06.11.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.