"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/669 E., 2023/192 K.
Taraflar arasında görülen vekaletin kötüye kullanılmasından kaynaklanan alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı vekili ve katılma yoluyla davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili, davalı ...’ın yengesi ve diğer davalıların abisi olduğunu, babası ...'ın 2000 yılında vefat ettiğini ve babasından taşınmazlar kaldığını, bu taşınmazlardaki payının kendi üzerine devrini sağlamak amacıyla davalı ...'a 04.04.2002 tarihinde vekaletname verdiğini, ancak davalı ...’ın bilgisi olmaksızın taşınmazlardaki hissesini diğer davalılara devrettiğini, bir kısım taşınmazın kamulaştırıldığını ve kamulaştırma bedellerinden de kendisine bir ödeme yapılmadığını, bunun üzerine davalı ...’ı 14.05.2007 tarihinde azlettiğini ileri sürerek ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile miras payına düşen arsa ve tarlaların tespiti ile tespit edilen bedelin, 2000'li yıllardan itibaren ihtilaf konusu arsa ve tarlalardan ekip biçilerek elde edilen hasadın ve Dünya Bankasından alınan çiftçiyi destekleme kredisinin yasal faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile kamulaştırma bedelinden hissesine düşen miktarın davalılardan tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar, davaya cevap vermemişlerdir.
III. MAHKEME KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 14.07.2016 tarihli ve 2015/43 E., 2016/320 K. sayılı kararıyla; davacının vekalet verdiği tarih ile azil tarihi arasında 5 yıldan fazla süre olduğu, bu süre içerisinde adına tapuda devir yapılmadığını öğrenmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu, davacının eldeki davayı da tapuların adına devrinin yapılmadığını öğrendikten ve ...'ı azil tarihinden 3 yıl sonra açtığı dikkate alındığında davacının söz konusu vekaletnameyi sadece tapuların kendisine devri amaçlı verdiği hususunda davasını ispatlayamadığı, muris ...'ın ölümünden sonra taraflara intikal eden dava konusu taşınmazların tamamında sadece davacının değil, davacı ve davalıların anneleri ile kızkardeşlerinin de hisselerini ..., ..., ..., ...'a pay temliki yoluyla devrettikleri gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 11.06.2020 tarihli ve 2017/2422 E., 2020/4562 K. sayılı kararıyla, davalılar açısından ayrı ayrı değerlendirme yapılarak hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirdiği, bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmediği gerekçesi ile hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalılar ..., ..., ... ve ...'in taşınmaza iyi niyetle malik olduğuru ispat edemedikleri, vekilin vekalet görevini kötüye kullanarak taşınmazı satış suretiyle devrettiğini bildikleri ve bu şekilde taşınmazı satın aldıklarının anlaşıldığı, tüm dosya kapsamından davalıların birlikte hareket ederek kendi yararlarına davacıyı zararlandırdıkları, vekilin kasten vekalet verenin zararına kendisi veya üçüncü kişilerin yararına yaptığı işlemlerin vekalet vereni bağlamayacağı kuralı doğrultusunda davanın kısmen kabulü ile 31.575,42 TL'nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; faiz taleplerine ilişkin karar verilmediğini, bozma kararı öncesi alınan bilirkişi raporuna itiraz etmeyen davalılar yönünden raporun kesinleşmesine rağmen davanın kısmen kabulüne karar verilmesinin hatalı olduğunu, kararın usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili; davacı ile davalı arasında vekalet ilişkisi bulunmadığını, dava açmasında hukuki yararının olmadığını, alacağın zamanaşımına uğradığını, tanıkları ...'in duruşmada hazır olmasına rağmen dinlenilmediğini, davacının tapu devrinden kaynaklanan alacağını aldığını, ıslahın usule ve yasaya uygun yapılmadığını, davacı tarafın kazanılmış hakkı bulunmadığını ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, vekalet akdinin kötüye kullanılması nedeni ile alacak istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. Uyuşmazlığa uygulanması gereken mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun (BK) vekilin borçlarını düzenleyen 389 uncu maddesi; " Vekil, müvekkılinin sarih olan talimatına muhalefet edemez. Ancak hal icabına göre müvekkilden mezuniyet istihsaline imkan olmamakla ber aber şayet imkan olupta istizan olunsa idi müvekkilin muvafakat edeceği derkar bulunan hususlarda, inhiraf edebilir. Bundan maada hallerde vekil aldığı talimata müvekkilinin aleyhine olarak muhalefet ederse, bundan mütevellit zararı deruhte etmedikçe,müvekkilünbih ifa edilmiş olmaz." hükmünü,
2. Aynı kanun'un 390 ıncı maddesi; "Vekilin mesuliyeti, umumi surette işçinin mesuliyetine ait hükümlere tabidir. Vekil, müvekkile karşı vekaleti iyi bir suretle ifa ile mükelleftir. Vekil, başkasını tevkile mezun veya hal icabına göre mecbur olmadıkça veya adet başkasını kendi yerine ikameye müsait bulunmadıkça müvekkilünbihi kendisi yapmağa mecburdur." hükmünü,
3. Aynı kanun'un 392 nci maddesi; "Vekil,müvekkilin talebi üzerine yapmış olduğu işin hesabını vermeğe ve bu cihetten dolayı her ne nam ile olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye mecburdur. Vekil zimmetinde kalan paranın faizini de vermeğe mecburdur." hükmünü içerir.
Vekâlet sözleşmesi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 386 ve devamı maddelerinde [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 502 vd.] düzenlenmiştir.
TBK’nın 506/2. maddesine göre “Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.”
Bu düzenlemeden hareketle ve en basit hâliyle vekâlet, vekile başkasının menfaatine ve iradesine uygun şekilde bir iş görme borcu yükleyen sözleşme olarak tanımlanabilir (Tandoğan, H.: Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, İstanbul 2010, C.2., s. 355).
Vekâlet sözleşmesi, diğer iş görme sözleşmelerinde olduğu gibi ve hatta onlardan daha da geniş ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan ve müvekkilin menfaatine ve iradesine uygun davranma yükümlülüğünden doğar.
Sadakat borcu kavramı vekilin gerek vekâletin ifası sırasında gerekse sonrasında kendisine duyulan güvene uygun olarak müvekkilinin menfaatlerini sözleşme ile güdülen amaç çerçevesinde koruma ve kendi menfaatini müvekkilinkine tabi kılma yükümlülüğünü ifade eder. Vekilin iş görme ile hedeflenen sonucun başarılı olması için hayat deneylerine ve işlerin normal akışına göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması ve başarılı sonucu engelleyebilecek davranışlardan kaçınması ise özen borcunun konusunu oluşturur (Tandoğan; s. 407 vd).
Vekil bu yükümlülüklerini gereği gibi, başka bir anlatımla müvekkilin menfaatine en uygun sonuca erişmek için özenle faaliyette bulunarak ifa ettiği takdirde, eser sözleşmelerinden farklı olarak, sonucun buna rağmen elde edilememesinden sorumlu olmayacaktır.
4.Vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 3 üncü maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
5.Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve iş birliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, 4721 sayılı Kanununun 2 nci maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu Yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
6.HMK m. 179’da (HUMK m. 87) ifade edilen, “ıslah, bunu yapan tarafın teşmil edeceği noktadan itibaren, bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması sonucunu doğurur” hükmü ile anlaşılması gereken mahkeme usul işlemleridir. Bu amaçla verilen bir ıslah dilekçesi dava dilekçesindeki istemi ve ferilerini ortadan kaldırmayacak, sadece istenilen alacak rakamını değiştirecektir. Hâl böyle olunca, ıslahla artırılan tutar yeni bir dava olmadığından, ilk dava dilekçesinde yer alan bütün unsurlar, faiz istemi de dâhil olmak üzere, ıslahla artırılan kısım için de uygulanabilir olmalıdır. Islah dilekçesinde, dava dilekçesindeki iddia ve istemlerin bu arada faiz talebinin tekrarlanmasına ihtiyaç bulunmamaktadır. Dava dilekçesindeki faiz istemi, ıslah dilekçesini de kapsar. (Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun 24.05.2019 tarihli 2017/8 E., 2019/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı)
3. Değerlendirme
1.Temyizen incelenen Mahkeme kararının; bozma ilamında belirtilen hukuki esaslar gözetilerek verildiği, bozma ilamından önce alınan bilirkişi raporunun hatalı olması nedeni ile usuli kazanılmış hak oluşturmayacağı, davalı vekil ile sözleşme yapan davalıların vekilin eşi ve eşinin kardeşleri olduğu gözetildiğinde davalıların, vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmeleri nedeni ile iyi niyetli olarak kabul edilemeyeceği, bu nedenle davacı vekil edenin sözleşme ile bağlı olmadığı, davaya cevap vermeyen davalının tanık dinletme hakkının bulunmadığı, cevap ve ıslaha cevap dilekçesinde ileri sürülmeyen zamanaşımı definin temyiz dilekçesinde ileri sürülemeyeceği anlaşılmakla, davacı vekilinin ve davalı ... vekilinin aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2.Yargıtay Büyük Genel Kurulu'nun 24.05.2019 tarihli 2017/8 E., 2019/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere, dava dilekçesindeki faiz isteminin ıslah dilekçesini de kapsadığı gözetilerek, dava konusu taşınmazların belirlenen toplam değerlerine ve kamulaştırma bedelinde davacının hissesine düşen miktara dava tarihinden, ecrimisil ve destekleme gelirleri yönünden ise her bir döneme ait asıl alacak belirlendikten sonra asıl alacak ve dönem sonlarından itibaren işleyecek faize hükmedilmesi gerekirken, talep olmasına rağmen taşınmazların belirlenen toplam değerleri ve kamulaştırma bedeli yönünden faize hükmedilmemesi, ecrimisil ve destekleme gelirleri yönünden ise her bir döneme ait asıl alacak belirlenmeden, faiz miktarları dahil edilmiş şekilde belirlenen miktarın davalılardan tahsiline karar verilmesi ayrıca gerekçeli kararda bakiye 1.187,78 TL karar harcının iki kez davalılardan tahsiline verilmesi usul ve kanuna aykırı olduğundan hükmün bu nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davacı vekilinin ve davalı ... vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE,
2. Temyiz olunan Mahkeme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesi atfıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA,
Aşağıda yazılı peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine,
1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
18.11.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.