Logo

3. Hukuk Dairesi2023/5424 E. 2025/598 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davalı doktorun hatalı teşhis ve tedavi nedeniyle davacının sakat kalması sonucu oluşan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Gerekçe ve Sonuç: Hastaya uygulanan tedaviden olumlu sonuç alınamamasına rağmen aynı teşhis ve tedavide uzun süre ısrar edilmesinin tıbbi özen yükümlülüğüne uygunluğunun ve davacıdaki kötüleşmenin nedeninin daha ileri tetkiklerle araştırılması gerektiğinin gözetilerek, mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/2094 E., 2023/2340 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 6. Tüketici Mahkemesi

SAYISI : 2019/232 E., 2022/128 K.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 04.02.2025 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde gelen davacı vekili Avukat ...'in sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; davalı doktor ...'in davalı şirkete ait hastanede nöroloji uzmanı olarak çalıştığını, müvekkilinin 17.03.2018 tarihinde bel ağrısı şikayetiyle hastaneye gittiğini, muayenesi yapılarak 19.03.2018 günü çekilen MR ve BOS (beyin omurilik sıvısı) sonuçlarına göre yatış verilmesinin ardından, davalı doktor tarafından, transverse myelit teşhisi konularak bu yönde tedavisine başlandığını, tedaviye başlanmasından 2 gün gibi çok kısa süre içerisinde müvekkilin belden aşağısında duyu kaybı, gaita ve idrar kontrolü kaybı, üstelik de hareketlerin hepsinde kaybolma olduğunu, buna rağmen aynı tedaviye ısrarla devam edildiğini, durumun giderek kötüleşmesi ve çekilen MR sonuçlarında da bu durumun açıkça görülür olmasına rağmen, davalı doktorun aynı teşhis ve tedavide ısrarı karşısında davacının buradan ayrılarak bir başka sağlık kuruluşuna gittiğini, ... Acıbadem Hastanesinde yapılan ilk günkü tetkikler sonucu daha önce davalılar tarafından konulan teşhisin yanlış olduğu ve gerçek rahatsızlığının spinal dural arteriyovenöz fıstül (sdavf) olduğu anlaşılıp, acil olarak tedaviye başlanıldığını, ancak gösterilen bütün çabalara karşılık tedavide bir ilerleme kaydedilemediğini ve neticede %94 oranında kalıcı işgücü kaybı tespit edildiğini, davacının şu anda, yürüme yetisinin tümüyle son bulduğunu, gaita ve idrar kontrolü ve cinsel aktivitesinin de tümüyle kaybolduğunu, ömür boyu, yardımcı kişi desteğine ihtiyaç duyacağını, davacının 35 yaşında, evli ve henüz bir çocuk sahibi olduğunu ileri sürerek; iş gücü kaybından kaynaklı maddi zararı sebebiyle 1.000,00 TL maddi, yardımcı kişi tazminatı olarak 1.000,00 TL ve 10.000.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere toplam 10.002.000,00 TL tazminatın davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 14.03.2022 tarihli ıslah dilekçesinde; davasını tamamen ıslah ettiğini, dava dilekçesindeki bildirdiği dava sebeplerinin yanı sıra davalılar tarafından hukuka uygun ve yeterli onam formları oluşturulup davacıya gerekli bilgilendirme yapılmadığını ileri sürmüştür.

II. CEVAP

1.Davalı ... vekili; müvekkilinin teşhis ve tedavide kusurunun bulunmadığını, davacının beyin cerrahi bölümü tarafından transvers miyelit tanısı ile gelmesi ve tetkiklerin bu tanıyı desteklemesi nedeniyle mevcut tedavi aşamalarının uygulandığını, davacı hastanın her aşamada titizlikle incelenip; herhangi bir ihmalin söz konusu olmadığını, ayrıca davacı hastaya anjio önerilmiş olmasına rağmen zamanında anjiyoyu yaptırmaması, beklemesi ve başka bir merkezde ve kendi belirlediği doktora yaptırması hususları gibi etkenlerle geçen sürenin progres yönünden çok büyük önem arz ettiğini, 1. yatışında taburcu olduktan sonra farklı bir hastanede değerlendirilip; farklı bir sonuç elde etmediğini, 2. yatışta hastanın kendi isteğiyle gelip hospitalize olduğunu, hekimin tetkik ve teşhisleri tıp kurallarına uygun olup, davalıların tamamı üzerine düşen sorumluluğu yerine getirdiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

2. Davalı ... (... A.Ş.) vekili; davanın müvekkil şirket bakımından pasif husumet yokluğu sebebiyle reddinin gerektiğini, yasal mevzuat çerçevesinde özen ve yükümlülüklerin eksiksiz yerine getirildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davalı Dr. ...'in uygulamalarında güncel tıp biliminin genel kabul görmüş ilke ve kurallarına aykırı bir husus saptanmadığı, davalı Hastanenin de sağlık hizmetlerinin organizasyonunda ve yürütülmesinde dosya içerisindeki mevcut belgelere göre görünür bir hatasının bulunmadığının 17.01.2022 tarihli bilirkişi raporu ile tüm dosya kapsamı ile anlaşıldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

IV. İSTİNAF

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; dava dosyası içeriğine, toplanan delillere, yerel mahkeme gerekçesine ve özellikle ayrıntılı, gerekçeli, taraf ve mahkeme denetimine elverişli Adli Tıp Kurumu ve bilirkişi heyet raporu içeriklerine göre, mahkemece verilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığından oy çokluğuyla davacının istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş; karara karşı, süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; yargılama sırasında davanın tamamen ıslahına dair sunulan ıslah dilekçesinin değerlendirilmediğini, bilirkişi raporlarında teşhise uygulanan tedavi yönteminin doğru olduğu belirlenmişse de hatalı teşhise dayalı olarak uzun süre uygulanan yanlış tedavinin doğru teşhisten sonra uygulanacak tedaviden alınacak sonucu etkileyip etkilemediği, doktorun tanıda gecikmiş olmasının kusur niteliği taşıyıp taşımadığı ve bu eksikliğin davacıdaki kötüleşmelere ve işgücü kaybı doğması sonucunun gerçekleşmesinde etkili olup olmadığı, davalı hastanede davalı doktor tarafından uygulanan çeşitli tedavilerin davacının gerçek rahatsızlığına uygun olup olmadığı ve davacıda hiçbir iyileşme görülmeyip tam tersine kötüleşme görülmesine rağmen 98 gün boyunca mevcut teşhis ve tedavide ısrar edilmesinin doğru olup olmadığı, istinaf ilamında karşı oy gerekçesinde belirtildiği üzere beyin ve sinir cerrahisi uzmanlarından veya başkaca değişik branşlardan konsültasyon istenmesi durumunda spinal dural arteriovenöz fistül hastalığının erken bir dönemde teşhisinin mümkün olup olmadığı, hastada mevcut spinal dural arteriovenöz fistülü tespit edebilecek herhangi bir klinik, laboratuar veya teknolojik yöntemin mevcut olup olmadığı, spinal dural arteriovenöz fistül rahatsızlığının daha erken bir dönemde olası teşhisi ve tedaviye başlanması halinde hastada tamamen ya da olumlu düzeyde iyileşme olasılığının bulunup bulunmadığı konularında ve aydınlatma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddia da dahil olmak üzere doktor ve hastaneye kusur izafe edilip edilmeyeceğini gösteren, nedenlerini açıklayıcı, taraf, mahkeme ve yargıtay denetimine elverişli rapor (üniversitelerden oluşturulacak konusunda uzman bilirkişi kurulundan, gerektiğinde Adli Tıp Kurumu Üst Kurulundan) alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kararın bozulmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Uyuşmazlık, vekilin özen yükümlülüğüne aykırı davranmasından kaynaklanan maddi manevi tazminat istemine ilişkindir.

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 176. maddesine göre ıslah tamamen veya kısmen olmak üzere iki şekilde yapılabilmektedir.

Tamamen ıslahta davacı, davasını baştan (dava dilekçesinden) itibaren ıslah eder ve bir hafta içerisinde yeni bir dava dilekçesi verir (HMK m. 180). Davanın tamamen ıslahı yoluna, dava dilekçesinden (dava dilekçesi dahil) itibaren (HMK m. 179/2 de sayılanlar hariç) bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılması için başvurulur (HMK m. 179/1). Bu hâlde dava dilekçesinden itibaren yapılmış olan usul işlemlerinin (HMK m. 179/2 de sayılanlar hariç) tamamının yapılmamış sayılması (ıslah edilmesi, düzeltilmesi) söz konusu olduğu için buna davanın tamamen ıslahı denir (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, Ankara 2019, s. 424). Başka bir anlatımla davacı tamamen ıslah ile yeni bir dilekçe vererek davasını baştan itibaren usule müteallik bütün işlemlerini değiştirebilir. Yani davacı bu yolla dava sebebini ve talep sonucunu tamamen değiştirip genişletebileceği gibi, davalı da tam ıslah ile savunmasını tamamen değiştirip genişletebilecektir. Bunun doğal sonucu olarak, dava dilekçesinde yer alan ilk talep içeriği değil, ıslah yoluyla açıklanan talep içeriği nazara alınarak araştırma ve inceleme yapılması ve mahkemece verilecek hükümde de ıslahla ileri sürülen istemin karşılanması gerekecektir.

Davacı vekili 14.03.2022 tarihinde ıslah dilekçesi sunmuş ve bu dilekçe ile davanın tamamen ıslah edildiğini, buna rağmen ıslah dilekçesinde bildirilen sebepler hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmadığını ileri sürmüşse de; yukarıda yer verilen açıklamalarda davanın tamamen ıslahında nasıl bir yol izlenmesi gerektiği anlatılmış olup, davacı vekili sunduğu dilekçede, dava dilekçesinde bildirdiği sebeplerin yanı sıra gerekli aydınlatmanın yapılmadığını da ileri sürmüş olup bunun davanın tamamen ıslahı niteliğinde olmadığı, iddianın genişletilmesi niteliğinde olduğu ve basit yargılama usulünde iddianın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının dava açılmasıyla başlayacağı, bu nedenle davacı tarafın sunduğu ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü hususların dikkate alınmasının mümkün bulunmadığı anlaşılmakla bu yöndeki temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve davamı maddelerinde düzenlendiği üzere; vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yolun seçilmesi gerekir. (Tandoğan, Borçlar Hukuk Özel Borç İlişkileri, Cilt, Ank. 1982, Sh.236 vd) Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, vekalet görevini gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşu için de geçerlidir.

Davacı hastanın ilki 19.03.2018-08.05.2018 tarihleri arası, ikincisi ise 13.06.2018-23.06.2018 tarihleri arası olmak üzere davalı hastanede, diğer davalı doktor gözetiminde yatarak tedavi gördüğü, Mahkemece hükme esas alınan 17.01.2022 tarihli raporda; AVF'nin tanısının spinal anjiografi ile konulduğu, hastanın MR'larında spinal AVF'yi destekleyen hiçbir bulgunun izlenmediği, davacıya konulan teşhisin ve buna yönelik uygulanan tedavinin tıbben doğru olduğu ve davalılara kusur atfedilemeyeceği belirtilmişse de; hastaya uygulanan tedaviden olumlu sonuç alınamadığı sabit olduğu halde bu kadar süre aynı teşhise yönelik tedavide ısrar edilmesinin makul olup olmadığı, bu süre içerisinde davacı hastada gelişen durumlar dikkate alındığında daha ileri tetkik yapılmasının gerekip gerekmeyeceği ve bu durumun meydana gelen araz bakımından sonuca etkili olup olmadığı konularında üniversitelerin ilgili bölümlerinden oluşturulacak, akademik ünvana sahip bilirkişi heyetinden rapor alınması ve sonucuna göre hüküm kurulması gerekirken eksik incelemeyle karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1.Davacı vekilinin yukarıda 1. bent gereğince sair temyiz itirazlarının REDDİNE,

2.Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi Kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,

3. İlk Derece Mahkemesi kararının aynı Kanun'un 371. maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA,

28.000,00 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davalılardan alınıp davacıya verilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 04.02.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.