"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2018/723 E., 2018/824 K.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; davacının maliki bulunduğu binayı Yeni Mamak Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında davalı Belediyeye devrettiğini, davalı Belediyenin elemanlarınca 2095/1 analiz numaralı kıymet taktir raporu düzenlenerek en kaz bedelininin 68.108,94 TL olarak belirlendiğini, bu belirlemenin Bayındırlık Bakanlığının her yıl belirlediği birim fiyatlardan düşük olduğunu ileri sürerek, eksik ödenen enkaz bedelinden kaynaklanan şimdilik 1.000,00 TL alacağın tahsiline karar verilmesini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini, hak sahibinin yenilenen sözleşmesinde sadece yapı bedelinin sabit tutulmadığını, diğer mahsuplaştırılan bedellerde 2007 yılı bedelleri üzerinden işlem yapıldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 16.03.2017 tarihli ve 2016/20081 E., 2017/3330 K. sayılı kararıyla; sözleşme gereği ödenmesi kararlaştırılan bina bedelinin Bayındırlık Bakanlığı birim fiyatlarına göre düşük takdir edildiği, bu nedenle eksik ödemede bulunulduğu iddiasıyla alacak davası açmış ise de özel hukuk hükümlerine tabi olan taraflar arasında düzenlenen sözleşme ve eki takdir raporunda bina bedeli olarak 68.108,94 TL değer biçildiği, bu değerin taraflarca benimsendiği ve davacıyı bağladığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkemenin kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin16.03.2017 tarihli ve 2016/20081 E., 2017/3330 K. sayılı ilamıyla; davacının sözleşme kapsamında davalıya devrettiği gecekondusu için tüm yapı bedelini isteyebileceği, enkaz bedeli dışında kalan bakiye bedelin davalıya ödenmemiş olması karşısında sözleşmede belirlenen ve geriye kalan bakiye bedelin talep edilebileceği anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilerek, kararın bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; bozma ilamı ve tüm dosya kapsamına göre, taraflar arasında düzenlenen arsa ve tesis karşılığı konut sözleşmesine göre yapı bedelinin ödenmesinin kararlaştırıldığı, sözleşme ve eki analiz raporuna göre, uzlaşılan 68.108,94 TL yapı bedelinden 13.440 TL eksik hisse bedeli düşüldükten sonra 54.668,94 TL'nin tapu devir sonrası davalı Belediyece davacıya ödeneceğinin belirtildiği fakat ödenmediği anlaşılmakla, davanın taleple bağlı kalınarak, 1.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili; davanın idari yargıda görülmesi gerektiğini, hak sahibinin yenilenen sözleşmesinde sadece yapı bedelinin sabit tutulmadığını, diğer mahsuplaştırılan bedellerde 2007 yılı bedelleri üzerinden işlem yapıldığını, davacıya şubat/2009 gecekondu teslimi ile kira yardımı başlandığını ve konut teslimine kadar devam ettiğini, bu nedenle hak sahibinin herhangi bir kaybı oluşmadığını, davacının davalı Belediyeden herhangi bir alacağı bulunmadığını, Belediye Başkanlığının 19/12/2011 tarih ve 44023 yevmiye sayılı tapu devrinin akabinde 68.108,94 TL yapı bedelinden 13.440,00TL eksik hisse bedeli düşüldükten sonra 54.668,94 TL bedelin Mali Hizmetler Daire Başkanlığına bildirilen 12.03.2012 tarihi yazılı ile davacıya ödendiğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, arsa ve tesis karşılığı konut sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
2981 sayılı Kanun'un 10 uncu maddesi.
3. Değerlendirme
1. Somut olayda uyuşmazlık Yeni Mamak Kentsel Dönüşüm ve Gelişim Projesi kapsamında davacı ile imzalanan Gayrimenkul Satış Sözleşmesinden kaynaklanmıştır. Taraflar arasında yapılan sözleşmenin tarafların özgür iradesiyle düzenlendiği, davacının özel hukuk hükümlerine tabi bu sözleşme uyarınca talepte bulunduğu, davacının bu talebinin kişisel hakka dayandığı, bu nedenle uyuşmazlıkta idari yargı değil adli yargı mahkemelerinin görevli olduğu belirtilmiştir (Hukuk Genel Kurulunun 10.06.2015 gün 2014/13-1500 Esas, 2015/1519 Karar numaralı kararı).
2. Mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda “usuli kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 04.02.1959 gün ve 1957/13-1960/5; 09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı ilamlarında açıklandığı üzere, bir mahkemenin Yargıtayca verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince karar verme mükellefiyeti meydana gelir ve bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozmada gösterilen esaslara aykırı bulunması usule uygun sayılamaz ve bozma sebebidir; meğer ki, bu aykırılık sadece bozma kararında gösterilen bir usul kaidesine ilişkin bulunsun ve son kararın neticesini değiştirecek bir mahiyet arz etmesin. Mahkemenin bozma kararına uymasıyla meydana gelen durum uyarınca muamele yapma ve hüküm verme durumu, taraflardan birisi lehine ve diğeri aleyhine hüküm verme neticesini doğuracak bir durumdur ve buna usuli kazanılmış hak yahut usule ait kazanılmış hak denilmektedir.
3. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır: Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde; uygulanması gereken bir kanun hükmü, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (Hukuk Genel Kurulunun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E., 2004/19 K.; 20.12.2013 gün ve 2013/23-131 E., 2013/1681 K. sayılı ilamları). Bu sayılanların dışında ayrıca; görev konusu, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, maddi hataya dayanan bozma ilamına uyulması, hükme esas alınan ceza mahkemesi kararının zamanaşımına uğraması harç ve talep dışında karar verilmesi gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez. Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada, ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir.
4. Eldeki davada davacı, yapı bedelinin eksik hesaplandığından bahisle talepte bulunmuştur. Bu durumda, Yargıtay (kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 16.03.2017 tarihli bozma ilamında, “...sözleşmede belirlenen ve geriye kalan bakiye bedelin talep edilebileceği anlaşıldığından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğine..” yönelik ibarenin maddi bir hataya dayalı olduğu tereddüte yer vermeyecek şekilde açık olduğundan mükerrer ödemeye yol açacak böyle bir bozma kararına uyulmuş olması karşı taraf lehine usulü müktesep hak doğurmayacaktır. Zira yapı bedeli davacı tarafa ödenmiş olup, davacı temyiz dilekçesinde de “Davalı ... , 2007 yılında belirlenen enkaz bedelini, 2011 yılında ödemiş, ancak 2011 yılının birim fiyatları göz ardı edilerek 2007 yılına göre hesap yapılmıştır. Aradaki farkın tahsili için de tarafımızdan dava açılmıştır.” şeklinde belirterek, davanın reddine dair kararın bozulmasını istemiştir. Hal böyle olunca, Mahkemece davanın reddine yönelik verilen kararın Yargıtay tarafından maddi hata sonucu bozulduğu açıktır.
5. 10.06.2011 tarihli konut sözleşmesinde, sözleşmede belirtilen şartlarda davacının (hak sahibi) hissesinin tamamını konut karşılığında Belediyeye devretmeyi kabul ettiği, taşınmazın satış bedelinin peşinat düşüldükten sonra taksitler halinde ödeneceği ve teslim koşulları düzenlenmiştir. Davacının kendi özgür iradesi ile konut sözleşmesini akdettiği ve sözleşmenin tüm hükümlerinin tarafların gerçek arzu ve iradelerine uygun olduğu, sözleşmedeki hak ve borçların müzakere edilerek ve karşılıklı olarak ifa edileceğinin kabul ve taahhüt edildiği, davacının kendi hür iradesi ile imzalamış olduğu sözleşme ile bağlı olduğu, bu durumda davanın reddine karar verilmesi gerektiği anlaşıldığından, davalı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple,
Temyiz olunan mahkeme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3 üncü maddesi atfıyla, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 428 inci maddesi uyarınca davalı yararına BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,
05.11.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
K A R Ş I O Y
Uyuşmazlık, arsa ve tesis karşılığı konut sözleşmesinden kaynaklı alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece, karar düzeltmesinden de geçen bozma ilamına uyularak hüküm tesis edilmiştir.
Karar, Sayın çoğunluk tarafından; "...bozma kararının maddi hataya dayalı olduğu ve bozmaya uyulmuş olmasının karşı taraf lehine usulü müktesap hak doğuramayacağından" bahisle, bozulmuştur.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.03.2021 tarihli ve 2017/5-2762 E., 2021/323 K. sayılı ilamında da yer verildiği gibi " ...Maddi hata (hukuki yanılma), maddi veya hukuki bir olayın olup olmadığında veya koşul veya niteliklerinde yanılmayı ifade eder (Yılmaz, E.: Hukuk Sözlüğü, Doruk Yayınları, Birinci Baskı 1976, s. 208).
105. Burada belirtilen maddi yanılgı kavramından amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta yanılgı olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık yanılgılardır.
106. Uygulamada zaman zaman görüldüğü gibi, Yargıtay denetimi sırasında da, uyuşmazlık konusuna ilişkin maddi olgularda, davanın taraflarında, uyuşmazlık sürecinde, uyuşmazlığa esas başlangıç ve bitim tarihlerinde, zarar hesaplarına ait rakam ve olgularda ve bunlara benzer durumlarda; yanlış algılama sonucu, açık ve belirgin yanlışlıklar yapılması mümkündür. Bu tür açık hatalarda ısrarla maddi gerçeğin göz ardı edilmesi, yargıya duyulan güven ve saygınlığı, adalete olan inancı sarsacaktır.
107. O nedenledir ki, Yargıtay, bu güne değin maddi hatanın belirlendiği durumlarda soruna müdahale etmiş; baştan yapılmış açık maddi yanlışlığın düzeltilmesini kabul etmiştir. HGK'nın 13.03.2013 tarihli ve 2013/5-10 E., 2013/548 K., 13.04.2011 tarihli ve 2011/9-72 E., 2011/99 K., 13.04.2011 tarihli ve 2011/9-101 E.,2011/128 K., 19.06.2015 tarihli ve 2013/21-2361 E., 2015/1728 K., 23.10.2002 tarihli ve 2002/10-895 E, 2002/838 K., 02.07.2003 tarihli ve 2003/21-425 E., 2003/441 K., 29.11.1995 tarihli ve 1995/19-819 E., 1995/1028K., 24.05.1995 tarihli ve 1995/9-348 E., 1995/556 K., 14.03.1986 tarihli ve 1984/2-714 E., 1986/246 K.; 15.10.1986 tarihli ve 1986/6-491 E. -1986/876 K. ile 10.06.1983 tarihli ve 1981/10-323 E., 1983/652 K. sayılı kararlarında da; maddi hataya dayalı onama ve bozma kararlarının karşı taraf lehine sonuç doğurmayacağı benimsenmiştir. Bu husus, 30.11.1988 tarihli ve 1988/2-776 E., 1988/985 K. sayılı kararında "...Yargıtay bozma ilâmına uyulmakla meydana gelen usulî kazanılmış hak kuralı usul hukukunun ana esaslarından olmakla ve Yargıtay'ca titizlikle gözetilmekle birlikte bu kuralın açık bir maddi hata hâlinde dahi katı bir biçimde uygulanması bazı Yargıtay kararlarında adalet duygusuyla, maddi olgularla bağdaşmaz bulunmuş ve dolayısıyle giderek uygulamada uyulan bozma kararının her türlü hukuki değerlendirme veya delil takdiri dışında maddi bir hataya dayanması hâlinde usulî kazanılmış hak kuralının hukuki sonuç doğurmayacağı esası benimsenmiştir..." şeklinde ifadesini bulmuştur.
108. Ne var ki bozma kararında hukuki yönden bir değerlendirme yapılarak delil değerlendirmesi sonucunda bir sonuca ulaşılmış ise, bu kararın yanlış olduğu ya da delillerin yanlış değerlendirildiği sonradan anlaşılsa bile bozmaya uyulması ile oluşan kazanılmış hakkın varlığı kabul edilmelidir. Bu durum HGK'nın 30.11.1988 tarihli ve 1988/2-776 E. 1988/985 K. sayılı kararında maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması ile usuli kazanılmış hak oluşmayacağına vurgu yapıldıktan sonra kararın devamında "...Burada şu husus belirtilmelidir ki, bozma kararında hukuki yönden bir değerlendirme yapılmış ve deliller belirli bir doğrultuda değerlendirilerek bir bozma kararı verilmiş ise, bu bozmaya uyulması halinde, bozma yapan Daire hukuki görüş değiştirse veya delil değerlendirmesinin yanlış olduğunu sonradan benimsese dahi burada maddi hatadan söz edilemeyeceğinden usulî kazanılmış hakkın doğduğunun kabulü gerekir. Ancak, Yargıtay Dairesinin vardığı sonuç her türlü değer yargısı dışında hiç bir suretle başka biçimde yorumlanmayacak tartışmasız bir maddi hataya dayanıyorsa ve onunla sıkı sıkıya bağlı ise o takdirde usulî kazanılmış hak kuralı hukuki sonuç doğurmayacaktır..." şeklinde ifade edilmiştir.
109. Aynı görüş HGK'nın 20.01.1988 tarihli ve 1988/1-249 E., 1988/28 K., 20.12.1989 tarihli ve 1989/12-539 E., 1989/662 K., 15.12.1990 tarihli ve 1990/1-450 E., 1990/608 K. ile 09.03.1994 tarihli ve 1993/17-889 E., 1994/123 K. sayılı kararlarında da aynen sürdürülmüştür."
Açıklanan sebeplerle ve bozma ilamının karar düzeltme aşamasından da geçtiği gözetildiğinde; Yargıtay incelemesinden hukuki değerlendirme yapılarak geçen kararda, maddi hata kabul edilmesinin Yargıtay İçtihatlarına aykırı olduğu düşüncesiyle, kararın ONANMASI kanaatinde olduğuma ilişkin karşı oyumdur.05.11.2024