"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Samsun Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/990 E., 2023/1506 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Bafra 2. Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla)
SAYISI : 2021/112 E., 2023/71 K.
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkilinin vajinal akıntı şikayeti nedeniyle davalı hastanede çalışan davalı kadın hastalıkları ve doğum uzmanı doktor ...' tarafından yapılan muayenesinde rahminde kist tespit edilmesi üzerine ileri tetkik yapılmadan ve tüm alternatifler değerlendirilmeden 08.07.2016 tarihinde rahminin alındığını, öncesinde alternatif tedavi yöntemi önerilmediğini, operasyonun taşıdığı risk, tıbbi sonuçlar ve komplikasyonları hakkında bilgilendirilmediğini, müvekkilinin henüz 34 yaşında olduğunu, önce tıbbi tedavi esastır, ameliyat son seçenek olmalıdır ilkesinin bu şekilde ihlal edildiğini, öncesinde gerekli tıbbi incelemeler yapılmadığından ameliyatın gerekliliği konusunda ciddi şüphe oluşturduğunu, ameliyattan sonra idrarını kaçırmaya başlayan müvekkilinin şikayetinin devam etmesi nedeniyle 18.07.2016 tarihinde hastaneye yatırıldığını, yapılan tetkikte vajikovajinal fistül tespit edildiği halde antibiyotik verilerek henüz şifa bulmadığı halde taburcu edildiğini, bundan iki gün sonra şikayetlerin devamı üzerine yapılan tetkikler sonucunda bu defa davalı üroloji uzmanı doktor Burak tarafından müvekkiline tedavi uygulandığını, mesane duvarında fistül traktı tespit edildiği halde üriner sonda uygulanarak tedavi edilmeden taburcu edildiğini, 10.08.2016 tarihinde sondaya bağlı olarak alerjik reaksiyon, tahriş ve kaşıntı şikayetleri gelişmesi üzerine bu defa yeniden doktor ...'e başvurulduğunu, doktorun uzmanlık alanına girmediği halde üroloji bölümüne yönlendirilmeden sonda değiştirilerek antibiyotik tedavisine başlanılarak taburcu edildiğini, idrar kaçırma ve sık idrara çıkma şikayeti nedeniyle 01.09.2016 tarihinde doktor Burak'tan ikinci defa randevu alındığını, sonda uygulanarak fistül tamiri tedavisinin işe yaramaması üzerine yapılan üroloji operasyonu öncesinde yeterli tetkik yapılmadığını, müvekkilinin iddialarına göre serviste kalınan sürede de adı geçen doktor tarafından takip edilmediğini, hastanın kontrol edilmediğine dair tanıkların bulunduğunu, ameliyat sonrası 2. günde idrara dışkı karıştığının tespit edilmesi üzerine bu defa davalı genel cerrahi doktoru ... tarafından herhangi bir görüntüleme ve tetkik yapılmadan acil ameliyata alındığını, ameliyata doktor Burak'ın da katıldığını, hekimin aydınlatma yükümlülüğü kapsamında teşhis aydınlatması, süreç aydınlatması, alternatifler konusunda aydınlatma, müdahale yapılmaması sonuçları konusunda aydınlatma konularında müvekkiline bilgi verilmeden peş peşe ameliyatlara sürüklendiğini, ilk ameliyatta vajinal cuffun cerrahi histeroktemiye uygun olarak dikilmesi gerektiği halde ameliyat notunda vajinal cuffun tamamen açık olduğunun belirtildiğini, bütün bunların hekimlerin tetkik ve tedavide eksikliklerini gösterdiğini, özenli davranmadıklarını, son aşamada sondası da çekildiği halde süreçte aynı şikayetlerinin artarak devam ettiğini, normal mesane fonksiyonunun yapılan ameliyatlar, işlemler ve uzun süreli sonda kullanımı sebebiyle kaybından dolayı üriner sistemin sık sık enfeksiyona maruz kaldığını, ameliyatlar sonrasında uzun süreli antibiyotik tedavisi uygulanması nedeniyle böbreklerde ciddi hasar oluştuğunu, yumurtalıkları alınmadığı halde erken yaşta menopoza girdiğini, bilgi verilmemesi nedeniyle hormon tedavisinden de yoksun kaldığını, bundan sonra da davalı hastaneye defalarca başvurduğunu ancak müvekkilinin şifa bulamadığını, dava dışı doktor tarafından uygulanan tedavisinin devam etmekte olduğunu, eksik, yanlış ve hatalı tedaviler uygulayan, gerekli tetkikleri yapmayan davalı doktorların kusurlu olduklarını, operasyon sonrası hasta takibinde ihmalkarlık bulunduğunu, ameliyatlardan sonra gelişen idrar kaçırma, cinsel bölgede şiddetli ağrı, adet görememe gibi problemleri nedeniyle müvekkilinin sürekli olarak %24 oranında malul kaldığını ve psikolojik tedavi görmeye başladığını ileri sürerek sürekli işgücü kaybı ve tedavi masrafları için fazlaya ilişkin hak saklı tutularak 12.000,00 TL, manevi tazminat olarak 100.000,00 TL'nin haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren işleyecek avans faiz ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalılar vekili; dava süresinde açılmadığından zamanaşımı itirazı bulunduğunu, tedavinin tıbbın kurallarına uygun olduğunu, davacıdan alınan rızanın tıbbi açıdan yeterli olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; gerek 05.09.2022 tarihli Adli Tıp 7. İhtisas Dairesinden alınan rapor gerekse de 30.01.2023 tarihli Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğü Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığından kanuna ve dosyaya uygun hükme esas alınabilecek bilirkişi raporu kapsamına göre davalı doktorlar ve özel hastane aleyhine atfedilecek kusurun olmadığını, gelişen komplikasyonların doktorların ve hastanenin hizmet kusurundan kaynaklanmadığının belirtildiği gerekçesiyle davacının davasının reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili; yargılama sırasında ileri sürülen iddiaların hükme esas alınan bilirkişi raporlarında değerlendirilmediğini, raporların soyut olduğunu, üniversitelerin tıp fakültelerinde görevli konusunda uzman öğretim görevlilerinden oluşacak bilirkişi heyetinden rapor alınması gerektiğini, uygulanan tedaviler nedeniyle müvekkilinin bizzat bilgilendirilmediğini, formlarda müvekkili dışındaki aile bireylerinin de imzalarının bulunduğunu, gerçekleşen olayın komplikasyon olduğu kabul edilse dahi bunun gelişebileceğinin onam formunda belirtilmesi gerektiğini, ATK raporunda onam formunun usulüne uygun olup olmadığına hiç değinilmediğini, hangi formun hangi ameliyat için alındığının belli olmadığını, buna göre mevcut belgelerin ameliyatların riskleri hususunda müvekkilinin aydınlatıldığının ispatı bakımından yetersiz olduğunu, dosyaya kazandırılan ikinci bilirkişi raporunda da eldeki dava dosyası bakımından bir değerlendirme bulunmadığını, genel geçer ifadelere yer verildiğini, müvekkili tarafından mevzuatın aradığı kapsamda imzalanmış onam formu bulunmadığını, tanıkların dinlenilmediğini, komplikasyonlar hakkında yeterince bilgi verilmesi halinde söz konusu operasyona rıza gösterilmeyeceğini, bundan ayrı davalıların gerekli özen ve dikkati göstermediğini, yapılan işlemlerin tıp bilimi açısından yeterli olmadığını, tıbbın gerek ve kurallarına göre olayda davalıların ihmal ve hatalarının bulunduğunu, rahmin alınması ameliyatına ilişkin sadece tedavi izin belgesi imzalatıldığını, bunun onam olarak değerlendirilemeyeceğini, formlarda müvekkiline özgülenmiş alanlar bulunmadığını, ve matbu olduğunu, davalı tarafından sunulan belgelerin hiçbirisinin müdahaleden önce mi sonra mı alındığının belli olmadığını, saat ve tarih bilgisi olmadığı hususunun da değerlendirilmediğini, imzalanan belgelerde sadece son sayfada imza bulunduğunu, bunun diğer sayfalarda yazılanların hasta tarafından görülüp de onaylanmadığını gösterdiğini, histerektomi ameliyatının tekniğinin doğru olup olmadığının değerlendirilmediğini, dikişlerin özensiz dikilmesi ve ameliyat tekniğindeki yetersizlik nedeniyle müvekkilinin zararının daha da arttığını, ameliyatlara ilişkin hekimlerin ameliyat notlarında özellikle belirtilmiş olan doku yapışıklığının fazla olması ve yapışıklığın ayrıştırılarak işlem yapılacak bölgenin görülmesi sağlanmış olmasına rağmen bölgedeki yapışık dokuların hassasiyetinin fazla olması göz önünde bulundurulmayarak oluşabilecek yeni bir yaralanma ve fistül hattının tespiti amacıyla uygulanması gereken metilen mavisi veya indigo carmine enjektesi yöntemi (damar/mesane yolu ile) uygulanmadığını ve böylelikle bir diğer komplikasyonun oluşması önlenebilecekken söz konusu yöntem uygulanmadan operasyona son verildiğini, sırf bu nedenle müvekkilinin defalarca ameliyat edildiğini, müvekkilinin idrar kaçırma ve idrar yaparken yanma şikayetlerinin olduğu belirtilmesine rağmen idrar tetkiklerindeki bol lökosit ibaresinin dikkate alınmadığını ve böylece oluşabilecek böbrek enfeksiyonunun görmezden gelindiğini, vajinal akıntısı mevcut olan müvekkilinden vajinal kültür alınmamasının da bağırsak ve mesane arasındaki fistülün tespit edilmemesine sebep olduğunu, bilirkişi raporlarında komplikasyonların tanılarının zamanında konularak tedavi edildiği hususunun gerçeklikten uzak olduğunu, davalı doktorların ilk teşhis anından itibaren yanlış ve hatalı tedaviler uyguladıklarını, histerektomi operasyonunda mesane fistülü, rahmin uygun teknikle çıkarılmadığını ve rahmin mesaneden ayrıştırılırken mesanenin zarar gördüğünü gösterdiğini, oluşan mesane fistülünün diğer hataları peşinde getirdiğini, müvekkilinin erken yaşta menapoza girdiğini, oysaki yumurtalıklarının alınmadığını, bu konuda da tedavi edilmediğini, yaşanan süreç sonucunda müvekkilinin %24 malul kaldığını, tedavi edilme imkanı bulunmadığını, radyolojik görüntülemelerin yetersiz yapıldığı şeklindeki itirazların göz ardı edildiğini, ameliyat sonrasına ilişkin vizite notu bulunmadığını, hekimin sorumluluğunda olan operasyon sonrası ameliyat alanındaki douglas bölgesine yerleştirilen sup drenin çekilmesi işleminin hemşire tarafından gerçekleştirildiğini, söz konusu dren çıkarma esnasında komşu organlara zarar verilmiş olma olasılığının oldukça yüksek olduğunu, hastanın takibinde yetersizlik bulunduğu itirazının değerlendirilmediğini, mesane sarkmasının ancak ameliyat ile tedavi edilebileceğini ancak buna rağmen ilaç tedavisi uygulandığını, bir yıl boyunca kullanılan ilaçlar nedeniyle müvekkilinin böbreklerinin zarar gördüğünü, stumph lezyon ekstirpasyon ve koterizasyon uygulaması müvekkilinin geçmişte yapılan süturize işlemleri sonrasında oluşmuş kesi dudaklarının yanlış dikilmesi ile meydana gelen lezyonların düzeltilmesi amacıyla yapılmış olup cerrahi operasyon sırasında kadın doğumdan istenilmeyen konsültasyon ve vajen cuffunun doktor ... tarafından özensiz dikilmesi sonucunda oluştuğunu, doktor ... tarafından yapılan koterizasyon işleminde çıkartılan lezyonların kalıntılarının da dava dışı doktor tarafından temizlendiğini, bu hususlarda da bilirkişiler tarafından hiçbir değerlendirme yapılmadığını, davalı doktor tarafından kusurun kabul edildiğini ve sonrasındaki tedavinin ücretsiz yapıldığını, bu durumun dahi hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ve iddialarını desteklediğini, belirtilen itirazlara ilişkin rapor alınması gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; birbirini teyit eder nitelikteki ATK raporu ve bilirkişi heyeti raporu, davanın esasıyla ilgili hükme etki edecek tüm delillerin toplandığı, kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği gerekçesiyle davacı vekilinin başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; istinaf sebeplerini tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık; davalıların vekalet sözleşmesinden kaynaklanan özen borcuna aykırı davranması nedeniyle oluşan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 502 ve devamı maddeleri.
2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 266 ve 267 nci maddeleri.
3. Hukuk Muhakemeleri Kanunu 141 inci maddesi.
4. Hukuk Genel Kurulu 20.04.2016 tarih, 2014/2-605 E., 2016/522 K. sayılı ilamı.
3. Değerlendirme
1.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 506 ncı maddesi; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmünü içerir.
2. İddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi başlıklı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 141. maddesi “(1) Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarım genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez. (2) iddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi konusunda ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati hükümleri saklıdır.” şeklindedir.
Anılan maddenin gerekçesinde belirtildiği üzere; tarafların karşılıklı dilekçelerini verdikleri aşamada, herhangi bir sınırlamaya bağlı olmadan uyuşmazlığın genel çerçevesi içinde iddia ve savunmalarını değiştirebilecekleri kabul edilmiştir. Şüphesiz bu imkan, sadece cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçesi için söz konusudur. Bu dilekçelerden sonra, hangi ad altında olursa olsun verilecek dilekçeler, sınırlama ve yasak kapsamında kabul edilmelidir. Ön inceleme aşamasında, ancak karşı tarafın açık muvafakati (veya ön inceleme duruşmasına taraflardan birisinin mazeretsiz gelmemesi) durumunda iddia veya savunmaların genişletilmesi yahut değiştirilmesi kabul edilmiştir (Hukuk Genel Kurulu 20.04.2016 tarih, 2014/2-605 esas, 2016/522 karar sayılı ilamı).
3. 04.07.2022 tarihli Adli Tıp Kurumu 7. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda davacının muayene ve tetkikleri sonrası HSIL saptandığı, ameliyat sonrası gelişen vezikovaginal fistül, sistoselin ve gastrointestinal fistülün her türlü özene rağmen oluşabilen komplikasyonlar olduğu, söz konusu komplikasyonların tanılarının zamanında konulduğu, komplikasyon yöntemi açısından tedavi tıbben uygun olduğundan sağlık çalışanlarının dosyadaki belgelere göre hatasının bulunmadığı belirtilmiştir. Davacının söz konusu rapora itirazı üzerine dosyaya kazandırılan 30.01.2023 tarihli bilirkişi heyeti raporunda da, rahim ağzı kanseri saptanarak alınan histerektomi ameliyat kararının doğru, tekniğinin uygun olduğu, vezikovaginal fistülün komplikasyon olduğu, iki ay içinde iyileşme sağlanmaması halinde cerrahi tedaviye başvurulacağı, buna göre sonda takılarak 2- 6 hafta arasında beklenmesi gerektiğinden ürolojik açıdan yapılan işlemlerin tıp biliminin gerek ve kurallarına uygun olduğu, işlemlerin tıp bilimi açısından yeterli olduğu, oluşan komplikasyonun zamanında ve gerektiği şekilde tedavi edildiği, aydınlatılmış onam bakımından süreç olarak değerlendirildiğinde üroloji açısından vezikovaginal fistülün mevcudiyeti ve onarımı açısından uygulanacak tedavileri anlayıp üzerinde düşünülecek kadar süre tanındığının değerlendirildiği, bu çerçevede operasyon öncesinde, operasyon sürecinde ve sonrasında tanı, tedavi, takip ve komplikasyon yönetimi işlemlerinin tıp kurallarına uygun olduğu, davalı doktorlara kusur atfedilemeyeceği belirtilmiştir.
4. Tarafların iddia ve savunmaları ile dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile yukarıda yer verilen hukuk kurallarına, temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere ve dosya içerisindeki birbirini teyit eden bilirkişi raporlarına göre davacı tarafça davalılara atfedilebilecek bir kusur bulunduğunun ispatlanamamasına, tedavi izin belgesi ve onam formunda tarih bilgisine yer verilmiş olmasına ve ameliyat sonrası alındıkları hususunun ispat edilememesine, belgelerin içeriklerine, onam formlarında davacı dışında kimselerin imzaları bulunduğuna dair iddianın ön inceleme aşaması tamamlandıktan sonra ileri sürülmesine ve iddianın genişletilmesine davalıların açık muvafakatinin bulunmamasına göre, davacının temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
30.10.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.