Logo

3. Hukuk Dairesi2023/997 E. 2023/1947 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Avukatın haklı istifa nedeniyle müvekkilinden talep ettiği ücret alacağının miktarı ve avukatın külli tespit kısmi dava açıp açamayacağı hususunda uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Yargıtay’ın bozma ilamında, avukatın istifa tarihinden önce biten işler için ücret alacağına hükmedilmesi gerektiği belirtilmesine rağmen, mahkemece bitmemiş işler için de ücret hükmedilmesi ve avukatın külli tespit kısmi eda davası açabileceğine ilişkin yasal düzenlemenin dava tarihi itibariyle yürürlükten kalkmış olması gözetilerek, Dairenin onama kararı bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2019/66 E., 2022/406 K.

DAVA TARİHİ :08.06.2016

KARAR : Davanın kabulüne

KARAR DÜZELTME İSTEYEN : Taraf vekilleri

Taraflar arasındaki asıl ve birleşen alacak davalarında dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece asıl ve birleşen davanın kabulüne kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davacı ve davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece Mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Davacı ve davalı vekili tarafından Dairece verilen kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; kesinlik, süre ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, karar düzeltme dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Asıl davada davacı vekili; davacının avukat olduğunu, 17 ayrı dosyada davalının vekilliğini üstlenip, yükümlülüklerini yerine getirdiğini, 10.06.2011 tarihinde haklı nedenle vekalet ilişkisini sona erdirdiğini ileri sürerek, fazlaya dair haklar saklı tutulmak suretiyle 17 adet dosya bakımından 20.000 TL avukatlık ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Birleşen davada davacı vekili; davacı avukat ile davalı şirket arasındaki vekalet ilişkisinin; davacı avukat tarafından haklı nedenle istifa edilmesi suretiyle sonlandırıldığını, vekalet ilişkisi devam ederken hak kazanılmış olan avukatlık ücretleri alacakları toplamının tespitine, tespit edilen meblağdan 10.000 TL avukatlık ücreti alacağının, yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili, vekalet ilişkisini sona erdiren istifanın haklı nedene dayanmadığını beyanla davanın reddini dilemiştir.

Birleşen davada davalı vekili; vekalet ilişkisini sona erdiren istifanın haklı nedene dayanmadığını, kaldı ki kabul anlamına gelmemek kaydıyla, daha önce açılan bu dosyalara ilişkin olan asıl davada yapılan ve taraflarınca itiraz edilen bilirkişi incelemesi ile alacak miktarlarının tespit edildiğini, davacı tarafın ne belirsiz alacak ne de kısmi eda davası açmakta hukuki yararının bulunmadığını, en azından ek davanın bilirkişi raporunda belirlenen bedel üzerinden açılması gerektiğini, bu sebeple davanın hukuki yarar nedeniyle reddi gerektiğini, davacı tarafın asıl davada bu dosyalar için ıslah yolu ile külli tespit talep ettiğini, mahkemece talebin reddedildiğini, davacı tarafın aynı konuda yeniden dava açamayacağını, alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini dilemiştir.

III. MAHKEME KARARI

İlk derece Mahkemesinin 29.01.2014 tarih ve 2011/324 E.- 2014/10 K. sayılı kararı ile :davacının istifasının haklı ve yerinde olduğu anlaşılmış bu durumda davacının istifası haklı ve yerinde olduğundan davacının uzman bilirkişinin raporunda belirtmiş olduğu İstanbul 10 Vergi Mahkemesinin 2010/1285, 2010/1286, İstanbul 4. Vergi Mahkemesinin 2010/2342, Milas Sulh Hukuk Mahkemesinin 2006/165 D.iş., İstanbul 7 Vergi Mahkemesinin 2008/96, İstanbul 6. Vergi Mahkemesinin 2009/1257, 1258, 1259 ve 1260, Danıştay 9 Dairesinin 2009/8757 Esas sayılı ve 2010/2559 Esas, 2010/2558 Esas sayılı dosyaları, Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/13 esas sayılı dosyası, Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/10, Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2011/203 ve 2010236 esas sayılı dosyaları yönünden davacı davalıdan rapor da belirtilen ücreti vekaletleri talep edebileceği, davacının dava açarken fazlaya dair haklarını saklı tutarak 20.000 TL ücreti vekalet talep ettiği, bu dosyalar bakımından davacının daha fazla ücreti vekalet alacağı bulunduğu ancak davacı tarafın netice-i talebinin ıslah etmediği, bu durumda taleple bağlı kalınarak 20.000 TL ücreti vekalet alacağının temerrüt tarihi olan 21.06.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacı her ne kadar HMK 107/3 madde uyarınca alacağın geri kalan kısmının ıslah suretiyle tespitini talep etmiş ise de ıslah suretiyle bu şekilde tespit talep etmenin yasal olarak mümkün olmadığı, davacının neticei talebini, talep edeceği miktar itibariyle ıslah edebilecekken ıslah suretiyle alacağının geri kalan kısmının tespitine ilişkin yerinde görülmeyen talebin reddine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkeme kararına karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 13/02/2017 tarihli ve 2015/22019 E.-2017/1691 K. sayılı kararı ile; “...Bilindiği üzere; Borçlar Kanununa göre vekillikten istifa her zaman mümkün olup, bu istifa vekalet ilişkisini ileriye doğru sona erdiren bozucu ve yenilik doğuran bir işlemdir. Ancak istifa haklı değil ve müvekkil de bu nedenle zarara uğramışsa, vekil bu zarardan sorumludur. Avukatlık Kanununda ise haksız istifa halinde, vekil yönünden Borçlar Kanunundaki aynı konuya ilişkin düzenlemelere göre daha ağır bir sorumluluk esası getirilmiştir. Gerçekten de, Avukatlık Kanununun 174/1 maddesinde “üzerine aldığı işi haklı bir sebep olmaksızın takipten vazgeçen avukat ücret talebinde bulunamaz.” hükmü mevcut olup, bu hükümle, vekaletten haklı bir neden olmadan istifa eden avukatın, Borçlar Kanunundaki vekalet akdine ilişkin genel düzenlemelerden farklı olarak, herhangi bir zarar şartı olmadan da müvekkile karşı sorumlu tutulduğu görülmektedir. Anılan düzenlemeye göre, haksız olarak işi bırakan, vekaletten istifa eden avukat, ücrete hak kazanamadığı gibi, aksine bir hüküm mevcut değilse aldığı peşin ücretleri, kullanmadığı masraf avanslarını da iş sahibine iade etmek zorundadır. Avukatlık Kanununun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder.” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde düzenlenen “ ... avukatlık ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır.” hükümleri gereğince de avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini talep edemez. (Bkz. Aynı doğrultuda HGK. 23.3.1983 4/562-156; HGK. 3.7.1987 3/92-599; 13. HD. 2005/15433 E. 2008/3694 K.; 13. HD.2008/6280 E. 2008/11580 K.) Ancak haksız azil halinde olduğu gibi, avukatın haklı olarak vekillikten istifa etmesi halinde de, işe devam etme olanağı mevcut olmadığından, avukat, haklı istifa tarihi itibariyle muaccel olan vekalet ücreti alacağının ödenmesini talep edebilir.

Öte yandan, Vekalet ilişkisi bir bütün olup, vekaletten azil gibi, istifa da, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet eder. Zira, azil ve istifa ile birlikte vekalet akdinin en önemli unsurlarından olan “güven ilişkisi” de sona ermektedir.

Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; davacı avukat, istifasının; müvekkili olan davalının, dava dışı Öcal isimli kişi tarafından cezaevinden açtığı telefonla tehdit edildiğinin kendisine bildirilmesiyle başlayan elektronik iletilerdeki içerikten kaynaklandığını, bu suretle aralarındaki güven ilişkisinin sona erdiğini, 10.06.2011 tarih, 7175 yevmiye numaralı İstanbul 20.Noterliği'nin ihtarnamesi ile de haklı nedenle istifa ettiğini bildirmiştir. Gerçekten de, 07.06.2011 tarihinden başlayıp istifa tarihine kadar e-posta aracılığıyla taraflar arasında yazışmalar yapılmış olup, bu husus davalı tarafın da kabulündedir. Dosyada mevcut yazışmalar incelendiğinde, davacı avukatın haklı nedenle istifasını gerektirecek ölçüde, davalı müvekilden sadır bir ileti mevcut olmayıp, buradan hareketle, davacının iddiasını ispatladığının kabulü mümkün görülmemektedir. Hal böyle olunca, istifanın haklı nedene dayalı olduğunun kabulü ile kurulan hükmün doğru olduğu söylenemez. Mahkemece, davacı avukatın, dava konusu yaptığı 17 adet dosya yönünden istifa tarihinden önce bitirdiği işler açısından ücreti vekaletleri hakedeceği gözetilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olduğu” gerekçesiyle bozulmuştur.

B.Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; uyulmasına karar verilen bozma ilamı doğrultusunda bilirkişi incelemesi yaptırılmış, bilirkişi Eser Bayramoğlu tarafından düzenlenen 22/03/2022 tarihli bilirkişi ek raporunda taraflar arasında imza edilen yazılı sözleşme hükümleri uyarınca tamamlanan işler açısından ücret belirlemesi yapıldığı, davacının; İstanbul 10. Vergi Mahkemesi'nin 2010/1285 E. sayılı dava dosyası için 5.100 TL, İstanbul 10. Vergi Mahkemesi'nin 2010/1286 E. sayılı dava dosyası için 5.100 TL, İstanbul 7. Vergi Mahkemesi'nin 2008/96 E. sayılı dava dosyası için 8.969,85 TL, İstanbul 4. Vergi Mahkemesi'nin 2010/2342 E. sayılı dava dosyası için 5.922,88 TL, Milas Sulh Hukuk Mahkemesi'nin 20097165 D. İş sayılı dava dosyası 160 TL, Bodrum 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/13 E. sayılı dava dosyası için 32.750 TL, Bodrum 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2010/10 E. sayılı dava dosyası için 38.300 TL, Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/203 E. sayılı dava dosyası için 39.007.50 TL, Milas 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2011/236 E. sayılı dava dosyası için 6.000 TL olmak üzere işbu dosyalar için toplam 141.310,23 TL vekalet ücreti talep edebileceği; bu dosyalar dışında kalan ve davalının 6111 sayılı Vergi Barışı Kanunu kapsamında takipten vazgeçtiği dosyalar yönünden, Yargıtay 13.HD.'nin 2009/269 esas, 2009/8578 Karar sayılı ilamında ve 2014/42108 Esas, 2015/33405 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; vekalet görevinin başladığı tarihten, davalı tarafından yasadan yararlanmak için yapılan müracaat üzerine, söz konusu davalarda "karar verilmesine yer olmadığına" şeklinde verilen hüküm tarihlerine kadarki süre içinde davacı avukatın davalıya sağladığı hukuki yardım nedeniyle sarf etmiş olduğu emek ve mesaiye karşılık hak ve nesafete uygun bir avukatlık ücretinin ödenmesi gerektiği, bu dosyalar yönünden 171.749,05 TL tam vekalet ücreti hesaplaması yapıldığı, ancak vekilin emek ve mesaisine karşılık gelen avukatlık ücretinin takdirinin mahkemeye ait olduğu, bu kapsamda davacı avukatın davalıya sağladığı hukuki yardım nedeniyle sarf etmiş olduğu emek ve mesaiye karşılık bu dosyalar için belirlenen tam vekalet ücretinin yarısı olan 85.874,52-TL vekalet ücretine hak kazandığı, neticeten davacının, davalı şirketten 227.184,75-TL vekalet ücreti alacağının bulunduğu anlaşılmakla; 22.03.2022 tarihli bilirkişi ek raporu (bilirkişi Zafer İşeri tarafından düzenlenen bilirkişi raporu ve ek raporunda taraflar arasında imzalanan yazılı sözleşme hükümleri dikkate alınmadığından rapor hüküm kurmaya elverişli bulunmamıştır.) ve külli tespit talebi yönünden İstanbul BAM 36. Hukuk Dairesinin 2019/1106 Esas, 2021/966 Karar sayılı ilamı hükme esas alınmak kaydıyla asıl ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Dairenin 07.11.2022 tarihli ve 2022/7266 E.- 2022/8551 K. sayılı kararıyla, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

V. KARAR DÜZELTME

A. Karar Düzeltme Yoluna Başvuran

Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı ve davalı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

B. Karar Düzeltme Sebepleri

Davacı vekili, temyiz dilekçesindeki hususları tekrar ederek, hükme esas alınan bilirkişi raporunda yapılan hesaplamanın eksik olduğunu belirterek daire onama ilamının düzeltilerek mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, temyiz dilekçesindeki hususları tekrar ederek, uyulmasına karar verilen bozma ilamına aykırı şekilde hüküm kurulduğunu, istifanın haksız olduğunun ve istifa tarihi itibariyle sadece kesinleşen işlerden davacı avukatın ücrete hak kazanacağının kesinleşmiş olmasına rağmen buna aykırı rapor düzenlenip bu raporun hükme esas alındığını, ayrıca birleşen davada davacının külli tespit kısmı eda davası açamayacağını belirterek daire onama ilamının düzeltilerek mahkeme kararının bozulmasına karar verilmesini istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, davacı avukatın haklı istifa iddiasına dayalı alacak istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1.Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. Usuli kazanılmış hak olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK).

2. Bundan başka, Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş olan bu kısımları lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).

3 HD 26/04/2022 tarih ve 2021/6169 E.- 2022/4137 K. sayılı kararı

3. Değerlendirme

1.Asıl ve birleşen dava davacısının tüm, asıl ve birleşen dava davalısının aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan sair karar düzeltme nedenlerinin reddine karar vermek gerekmiştir.

2. Mahkemece verilen ilk kararın Kapatılan 13. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı zikredilen kararı ile bozulduğu, mahkemece bozma ilamına uyularak bozma sonrası yargılamaya devam edildiği ve davacının külli tespit kısmi eda talepli diğer davası ile birleştirildiği anlaşılmaktadır.

Bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakka usule ilişkin kazanılmış hak denir. (Prof Baki Kara Hukuk Mahkemeleri Usulü Cilt V sayfa 4737) Usuli kazanılmış hakka ilişkin yasal bir düzenleme mevcut değilse de gerek doktrinde gerekse Yargıtay kararlarında bu husus kabul edilmiştir. Usuli Kazanılmış haklardan birisi de Yargıtay bozma ilamına uyulması ile oluşur. Yargıtay bozma ilamına uyulmakla artık bozma ilamında belirtilen şekilde işlem yapılması zorunluluk haline gelir. Mahkeme bozmaya uyma kararı ile bağlıdır. Bozma kararının gereklerini yerine getirmekle yükümlüdür.

Kapatılan 13. Hukuk Dairesi’nin 13.02.2017 tarihli ve 2015/22019 E.-2017/1691 K. sayılı bozma ilamı ile “ davacı avukatın haklı nedenle istifasını gerektirecek ölçüde, davalı müvekilden sadır bir ileti mevcut olmayıp, buradan hareketle, davacının iddiasını ispatladığının kabulü mümkün görülmemektedir. Hal böyle olunca, istifanın haklı nedene dayalı olduğunun kabulü ile kurulan hükmün doğru olduğu söylenemez. Mahkemece, davacı avukatın, dava konusu yaptığı 17 adet dosya yönünden istifa tarihinden önce bitirdiği işler açısından ücreti vekaletleri hakedeceği gözetilerek sonucuna uygun karar verilmesi gerektiği”nden bahisle karar bozulmuştur. Bozmadan sonra alınan ve hükme esas teşkil eden bilirkişi raporunun sonuç kısmının 1 inci ve 2 nci bölümlerindeki hesaplamalar ve özellikle 2 nci bölümde hesaplanan vekalet ücreti alacağına hak nesafet gereği indirim uygulanmış olmasına göre bir hata yok ise de; 3 cü bölümünde “davacının istifasından önce tamamlanmamış olmakla birlikte” başlığı altında birkısım dosyalardan da davacı lehine vekalet ücreti hesaplanmış ve neticeten bu miktar da toplam miktara dahil edilmiştir. Mahkemece, istifa tarihinden önce bitmeyen işler için de davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

3- Davalının birleşen davada külli tespit talebinin kabulüne yönelik temyiz itirazları yönünden;

Usul hukuku alanında geçerli temel ilke; yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, usul kanunu hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olması, yeni hükümlerin daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.

Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında, derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken diğer bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığıdır.

Dava; dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden, çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. Yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise, artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak, dolayısıyla da uygulanmayacaktır.

Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur. Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir.

Çünkü usule ilişkin kanunlar -aksine bir kural benimsenmediği takdirde- genel olarak hemen etkili olup, uygulanırlar (YİBK’nın 08.07.1942 tarihli ve E:13, K:19; Hukuk Genel Kurulunun 23.09.1964 tarihli ve E:7/1139, K:575; 09/03/1988 tarihli ve E:860, K:232; 23.11.1988 tarihli ve E:1988/1-825, K:1988/964; 22.02.2012 tarihli ve E:2011/2-723, K:2012/87 sayılı ilamları).

01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nun “Zaman Bakımından Uygulanma” başlığını taşıyan 448/1 maddesi de yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak; “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır” hükmünü içermektedir.

Bu madde hükmüne göre; kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde, yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın, tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22/02/2011 tarihli ve 2011/19-735 E. 2012/93 K. ile 22.02.2012 gün ve 2011/2-733 E.- 2012/87 K.sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; birleşen dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan HMK'nın 107/3 maddesinde; "Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir." düzenlemesinin bulunduğu, bu fıkranın ise 22.07.2020 tarihli 7251 sayılı Kanun'un 7 nci maddesi ile mülga hale geldiği açıktır. Yukarıda belirtildiği üzere tamamlanmamış işlemlere yürürlüğe giren usul hükümleri (veya kanunu) derhal uygulanacağından, davacının eda davası açarak iddiasını ileri sürmesi nedeniyle ayrıca tespit davası açmasında hukuki bir yararı bulunmadığının kabulü gerekir.

Kaldıki davacı, asıl davasında tüm alacaklarını talep etmiş birleşen davada ise talebini azaltır şekilde külli tespit kısmi eda davası şeklinde talepte bulunması karşısında davacının böyle bir dava açmakta hukuki yararının bulunmadığı anlaşılmakla, davacının birleşen davada külli tespit kısmi eda talebinin kabul edilmiş olması da usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.

Bu nedenlerle hükmün bozulmasına karar verilmesi gerekirken, zuhulen kararın onandığı anlaşıldığından; davalının bu yönlere ilişkin karar düzeltme istemlerinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1-Asıl ve birleşen dava davacının tüm, asıl ve birleşen dava davalısının sair karar düzeltme sebeplerinin reddine,

2.Karar düzeltme istemlerinin kabulü ile Dairemizin 07.11.2022 tarihli ve 2022/7266 E.- 2022/8551K. sayılı ilamının KALDIRILMASINA ve mahkeme kararının yukarıda belirtilen gerekçeler ile BOZULMASINA,

3. Peşin alınan karar düzeltme harcının istek halinde düzeltme isteyen davalıya iadesine,

4. Aşağıda yazılı para cezasının karar düzeltme isteyen davacıya yükletilmesine,

15.06.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.