Logo

3. Hukuk Dairesi2022/4880 E. 2022/7302 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Ticari taksi plakasının mülkiyetinin kime ait olduğu ve taraflar arasındaki sözleşmenin hukuki niteliğinin ne olduğuna ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Davalı tarafından imzalanan 18/01/1996 tarihli belgenin inançlı işlem değil, açık bir kabul ve taahhüt içerdiği, dolayısıyla davalının plakayı devretme borcunu yerine getirmediği gözetilerek, mahkemenin asıl davayı kısmen kabulü ve birleşen davayı kabulü yönündeki kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki birleştirilerek görülen tespit ve tescil davalarının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda; asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; dava konusu ... sayılı ticari taksi plakasının alındığı tarihte yaşının yasal sınırların altında olduğunu, bu sebeple plakanın kardeşi olan davalı adına tescil edildiğini, davalının halen ticari taksinin maliki olduğunu, daha sonra kendisine devredilmesi koşulu ile davalı adına ticari taksi plakasının tesciline muvafakat verdiğini, davalının ticari taksi plakasında herhangi bir hakkının olmadığını, istenildiği an devretmeyi kayıtsız ve şartsız olarak taahhüt ettiğini, bu taahhüdünü de şahitler ..., ... ve ...'ın katılımıyla 18/01/1996 tarihinde imza altına alınan sözleşme ile kabul, ikrar ve taahhüt ettiğini, bu sebeplerle ticari taksi plakasının gerçek maliki olmasına rağmen trafikteki kayıtlardan dolayı mülkiyet hakkını kullanamadığını ileri sürerek; davalı adına kayıtlı olan ticari taksi plakasının kaydının iptali ile adına tescilini talep etmiştir.

Davalı; davacının dayandığı belgeyi 1996 yılında imzaladığını, bu nedenle talebin zamanaşımına uğradığını, ayrıca ölüm döşeğinde olan annesinin son isteğini yerine getirmek adına dava konusu belgeyi imzaladığını ancak plakanın kardeşler ve babasına ait olduğunu savunarak, davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine yönelik olarak verilen hüküm; davacının temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 24/03/2016 tarihli ve 2015/4077 E. 2016/8683 K. sayılı ilamıyla, yazılı belgede davalının dava konusu plakayı istenildiği an devretmeyi taahhüt ettiği, davacının ise dava tarihinde talepte bulunduğu anlaşılmakla talebin zamanaşımına uğradığından söz edilemeyeceğinden, işin esasının incelenmesi gerektiğinden bahisle bozulmuştur.

Bozma sonrası asli müdahiller ... ve ...; dava konusu araç plakası üzerinde kendilerinin de hak sahibi olduklarını ileri sürerek, asli müdahale talebinde bulunmuşlar, dava konusu plakanın mirasçılık belgesine göre payları oranında paylaştırılmasını talep etmişlerdir.

Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; davalı tarafça yazılı belgenin aksini ispat edecek aynı nitelikte başkaca bir belge veya delil sunulmadığı gerekçesiyle, davanın kabulüne, ... sayılı ticari taksi plakasının davalı adına olan kaydının iptali ile plakanın davacı adına kayıt ve tesciline yönelik olarak verilen hüküm, bu defa davalı ve asli müdahillerin temyizi üzerine, Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 20/01/2020 tarihli ve 2018/5957 E. 2020/303 K. sayılı ilamıyla, sair temyiz itirazları incelenmeksizin, asli müdahale talebinde bulunan ... ve ...'un müdahale talepleri kabul edilip delilleri toplanarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerektiği, ayrıca trafik kaydının iptali ve trafiğe tescil işleminin idari işlem niteliğinde olması nedeniyle adli yargı mahkemelerince idareyi belli bir işlem yapmaya zorlayıcı şekilde karar verilmesinin de hatalı olduğu gerekçesiyle bozulmuş, davacının karar düzeltme istemi üzerine, Dairemizin 08/03/2021 tarihli ve 2020/9790 E. 2021/2380 K. sayılı ilamıyla, ilgili bozma ilamının birinci bendine ilave olarak asli müdahillerin müdalahe dilekçelerinde bulunan eksikliklerin tamamlanması için süre verildikten sonra ve eksikliklerin tamamlanması halinde, müdahale talepleri kabul edilip delillerin toplanması gerektiği hususu eklenmiştir.

Bozma sonrası birleşen davada davacılar; davalı ... adına kayıtlı olan ... taksi plakasının trafik kaydının iptal edilmesini ve plaka üzerinde hak sahibi olarak öncelikle plakanın alınmasına yapmış oldukları katkılarının belirlenmesini, bu miktar belirlendikten sonra ise kalan kısım ile ilgili olarak veraset ilamında yer alan paylarının da belirlenerek, buna göre adlarına tescilini talep etmişlerdir.

Birleşen davada davalı, davaya cevap vermemiştir.

Birleşen davada asli müdahil; ticari taksi plakasının gerçek maliki olduğundan bahisle açtığı asıl davayı geciktirmek için işbu davanın açıldığını ileri sürerek, davanın reddini talep etmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama neticesinde; asıl davanın kısmen kabulüne, davacı ... tarafından davalı ...'a karşı açılan davanın, dava konusu edilen ticari taksi plakasının 16 pay kabul edilerek 1/16 payının iptali ile davacı ...'a ait olduğunun tespitine, asıl davada asli müdahil olan ... ve ...tarafından açılan davanın hukuki menfaat noksanlığı sebebi ile usulden reddine, birleşen davanın kabulü ile davacılar ... ve ...tarafından davalı ...'a karşı açılan davada, dava konusu edilen ticari taksi plakasının 16 pay kabul edilerek adına 10/16 payının iptali ile bu paydan 5/16 payın davacı ...'a, 5/16 payın ise davacı ...'a ait olduğunun tespitine, birleşen davada asli müdahil olan ... tarafından açılan davanın hukuki menfaat noksanlığı sebebi ile usulden reddine karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre; asıl ve birleşen davada davalı vekili ile asıl davada asli müdahiller, birleşen davada davacılar vekilinin tüm, asıl davada davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 33 üncü maddesine göre; hâkim, Türk hukukunu resen uygular. Diğer bir anlatımla, bir davada taraflarca ileri sürülen vakıaların ve sözleşmenin hukuki nitelendirmesini yapmak, uygulanacak hukuk kaidelerini bulmak ve uygulamak hâkimin doğrudan görevidir.

Diğer taraftan bir sözleşmenin niteliğini; yazılışı ve taşıdığı hükümler tayin eder. Yorum, bir irade beyanının manasının tespitidir. Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır(TBK m 19).

Bu aşamada inanç sözleşmesinin (inançlı işlemin) hukuki niteliğinin incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere inançlı işlemde inanan ve inanılan taraf, inanç sözleşmesinin konusunun mülkiyetinin önce inanılana geçmesi, ardından inanana geri dönmesi hususunda anlaşırlar. İnançlı işlem güven esasına dayanan bir hukukî işlemdir. Taraflar birbirlerine duydukları güven sonucu bir malın mülkiyetini sözleşmenin karşı tarafına geçirir ve daha sonrasında bu malın kendisine geri döneceğine güvenir.

İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme ... sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi hâlinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.

Somut olayda; davacı asıl davada, yaşı küçük olduğundan, kardeşi olan davalı adına tescil edilen ticari plakanın iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, delil olarak ise 18/01/1996 tarihli yazılı belgeye dayanmıştır. Davalı ise; söz konusu belgeyi, ölüm döşeğinde olan annesinin son isteğini yerine getirmek adına düzenleyip şahitler huzurunda imzaladığını ancak davacının plakanın alımında hiçbir katkısının bulunmadığını savunmuştur. Her ne kadar mahkemece, davacının iddiasının dayanağının inançlı işlem olduğu, inanç sözleşmesinin ancak yazılı delille kanıtlanabileceği, somut olayda diğer iki kardeşin asli müdahale davası ile birleşen davanın da dikkate alınarak bu davadaki delillerin ve bilhassa şahit ifadelerinin nazara alınması neticesinde, dayanılan belgenin düzenleniş amaç ve maksadının farklı olduğu ve olması gereken mülkiyet ... durumunun, asıl davanın davacısı olan ...'un iddialarının aksini gösterdiği, ...'un yaşı itibari ile plakanın alındığı 1996 senesinde, plakanın alımına bir katkısının bulunmadığı, plakanın bedelinin tarafların babası ... ile davacı ... hariç diğer üç kardeşin katkıları ile ödendiği, bu dört kişinin hangisinin ne miktarda katkıda bulunduğunun belirlenmesinin ise mümkün olmadığı, bu sebeple baba ve üç oğlunun eşit miktarda katkıda bulunduklarının kabul edilmesi gerektiği, plakanın mülkiyetinin on altı pay kabul edilmesi durumunda, baba ve üç oğula dörder pay düştüğü, baba ...'nın 2014 senesinde vefat etmiş olması sebebi ile hayatta olan dört çocuğuna birer pay miras düşeceği, bu paylaşımın, her iki davadaki bütün delil ve kayıtlar, davalı ...'nin duruşmadaki beyanı ile tanıkların beyanlarına uygun olacağı, çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince, davacı ... plakanın tamamının mülkiyet hakkını talep etse de sadece babasından gelen bir paya malik olması gerektiğinden bahisle asıl ve birleşen davaya yönelik hüküm kurulmuş ise de; dava konusu 18/01/1996 tarihli belgede davalı tarafça; “Ben ... oğlu ..., Ocak 1996 tarihinde üzerime alınan ticari taksi plakası (...) en küçük kardeşim ...'a attir. Yaşı küçük olduğundan dolayı benim üzerime alınmıştır. Ticari plakada bir hakkım yoktur. İstenildiği an devretmeyi taahhüt ediyorum.” şeklinde beyanda bulunulduğu, belgenin davalı ... ve şahitler tarafından imzalandığı, davacı adına atılmış herhangi bir imzanın bulunmadığı, kaldı ki senet şahidi olarak imzası bulunan ...’un tarafların babası olduğu ve yazılı taahhüde kayıtsız şartsız onay verdiği anlaşılmaktadır. Bu haliyle söz konusu işlemin, inançlı işlem sözleşmesi niteliğinde olduğunun kabulü doğru değildir.

Sözleşme içeriğine göre davalı, ticari plakada bir hakkının olmadığını, istenildiği an hak sahibi ...'a devredeceği yönünde açık kabul ve taahhütte bulunmakta olup, bu kabul ve taahhüt davalı için bağlayıcıdır.

Hal böyle olunca mahkemece; davalının 18/01/1996 tarihli belge ile üstlendiği borcu yerine getirdiğini ispatlayamadığı gerekçesiyle asıl davanın kabulüne, birleşen davada ise davacıların, davaya konu taksi plakasının trafik kaydının iptali ile plaka üzerinde hak sahibi olarak payları oranında adlarına tescili talebinde bulundukları gözetilerek, ispatlanamayan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle asıl davanın kısmen kabulü ile birleşen davanın kabulüne dair karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle asıl ve birleşen davada davalı vekili ile asli müdahiller, birleşen davada davacılar vekilinin tüm, asıl davada davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci bentte açıklanan nedenlerle hükmün HUMK'nın 428 inci maddesi gereğince asıl davada davacı yararına BOZULMASINA, 49.230,60 TL bakiye temyiz harcının temyiz eden asıl ve birleşen davada davalıya yükletilmesine, fazla alınan 161.40 TL temyiz harcının temyiz eden asli müdahillere istek halinde iadesine, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz eden asıl davada davacıya iadesine, 6100 sayılı HMK'nın geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 04/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.