"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2017/34 E., 2017/132 K.
KARAR : Davanın reddi
Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı vekili tarafından duruşma istemli olarak temyiz edilmekle kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 28.02.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde davacı asil ... ile davalılar ... ve diğerleri vekili Avukat ... ile dahili davalılar ... ve diğerleri vekili Avukat Tuğçe Taş geldiler. Sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı, davalı ...'in avukatı olarak gayrimenkulleriyle ilgili pek çok davada vekillik yaptığını, ancak davalı ...’in asılsız iftiralarda bulunduğunu ve diğer davalıların da bu beyanatları yayınladıkları gazetelerde haber olarak sunduklarını, yayınlanan ifadelerin hiçbir şekilde haber niteliği taşımadığını, savcılık soruşması devam ettiğinden gizlilik kuralının ihlal edilmek suretiyle zan altında bırakıldığını, maddi ve manevi yönden zarara uğradığını ileri sürerek, 50.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı ..., davacı avukat hakkında vekillik ilişkisinden kaynaklı zarara uğratıldığı iddiası ile Serik 2. Asliye Hukuk Mahkemesi 2008/573 E. ve Serik 1. Sulh Hukuk Mahkemesi 2008/613 E. sayılı dosyalarında dava açtığını, bu davaların halen derdest olduğunu, keza davacıyı ... Barosuna, Türkiye Barolar Birliğine, Adalet Bakanlığı ve Cumhuriyet Savcılığına şikayet ettiğini, henüz tahkikatların devam ettiğini, davacının basın yolu ile zararı var ise bunun muhatabının kendisi olmadığını, Serik Kadastro Mahkemesinin 1993/46 E. sayılı dosyasında davacı avukatın, vekili olarak dava açtığını, davacı ile arasında aynı zamanda akrabalık ilişkisi bulunduğunu, bu sebeple davacı avukata karşı tam bir güven ve itimat beslediğini ve bu şekilde davrandığını, Kadastro Mahkemesinde dava devam ederken çiftçiye verilen krediden yararlanmak amacıyla Serik Ziraat Bankasına başvurduğunda banka tarafından tapu kayıtları istendiğinde tapudaki mal varlıklarının tamamının davacı avukata devredilmiş olduğunu öğrendiğini, bunun üzerine davacı avukatı azlettiğini, okuma yazma bilmediği için davacı avukatın vekaletname almak kastı ile kendisini sık sık notere götürerek belge imzalattırdığını, bu belgelerin hile sonucu ve iradesi sakatlanarak alındığını, geçersiz olduğunu, yargılama sonucunda durumun kanıtlanacağını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalılar ..., ..., ...Gazete Dergi Basım A.Ş., sorumluluğun tüzel kişiliğe ait olduğunu, bu nedenle gerçek kişilerin hasım gösterilmesinin doğru olmadığını, haberin resmi mercilere yansıyan somut iddialardan kaynağını aldığını, basın özgürlüğü çerçevesinde kamu oyuna sunulduğunu, ...i ...tarafından soyut iddialar ile yetinilmeyerek ciddi araştırmalar yapılmak suretiyle konunun haber yapıldığını, ...'in hem akarabası hem de vekili olan davacı ... hakkında savcılığa suç duyurusu yapıldığını ve Serik Asliye Hukuk Mahkemesinde tapu iptali davaları açıldığını tespit edip haberini somut gerçeklere göre yayınladığını, konunun güncel ve objektif olduğunu, öz ve biçim arasındaki dengenin gözetildiğini savunarak davanın usulden ve esastan reddine karar verilmesini istemişlerdir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 01.11.2012 tarihli ve 2008/427 E., 2012/471 K. sayılı kararı ile,; davaya konu olan Sabah Gazetesi Akdeniz ekinde yayınlanan yazılarda olayın olduğu gibi haber yapıldığı, bu haberlerde Av. ...'nun beyanatlarına da yer verildiği, haberin gerçek ve güncel olup öz ve biçim arasındaki dengenin gözetildiğinin anlaşıldığı, davacının manevi tazminat talebinin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 21.12.2016 tarihli ve 2015/32662 E., 2016/23984 K. sayılı ilamıyla; "1-Dava, davalılara karşı açılmış tazminat istemine ilişkin olup, davalılardan ...’in karar tarihinden önce 05.09.2012 tarihinde vefat etmiş olduğu nüfus kaydından anlaşılmaktadır. Söz konusu nüfus kaydına göre davalının yargılama sırasında 05.09.2012 tarihinde vefat etmiş olması nedeniyle mirasçılarına tebligat çıkarılarak taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilmesi ve bunun sonucuna göre davanın tarafları arasında bir hüküm kurulması gerekirken mahkemece, karar tarihi itibariyle vefat etmiş olan davalı ... taraf gösterilmek
suretiyle yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir." gerekçesiyle diğer temyiz itirazları incelenmeksizin karar bozulmuştur.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili, mahkemece bozma kararına uyulmasına rağmen, yeniden yapılan yargılama sonrasında verilen kararda yine ölü davalı ...'in gerekçeli kararın davalılar kısmında 8. sırada taraf olarak gösterildiğini, davalılar kısmında yer alan ilk 4 davalı ile ihbar edilenin TC kimlik numaralarına kararda yer verilmediğini, davanın açıldığı tarihteki koşullara uyarlı olarak değerlendirilme yapılmadığını, davada ön inceleme, tahkikat ve tahkikatın sona ermesi, sözlü yargılama aşamaları yapılmadan doğrudan hüküm kurulduğunu, neticesi beklenmesi gereken dosyaların beklenmediğini, davalı ... ile davacı arasındaki husumete ilişkin hususun açıklığa kavuşturulmadığını, davacının dayandığı delilleri toplanıp davanın somutuna uyarlı bir araştırma ve inceleme yapılmadığını, davacının hukuki güvenliğinin ihlal edildiğini, davacının sözleşme özgürlüğü hiçe sayılarak, davalıların haksız ve hukuksuz yayınlarının meşru görüldüğünü, bir güven mesleği olan avukatlık mesleğinin, şöhretinin olumsuz lekelenmesine yol açıldığını, dava konusunun haber değil, davalıların, davacıya karşı yaptıkları haksız fiil, hakaret olduğunu, ortada bir hukuka uygunluk nedeni olmadığını, somut olayda, haber verme hakkının sınırları dışına çıkılarak, davacıya açıkça ve alenen bir hakaret olduğunu, masumiyet karinesinin gözetilmediğini, soruşturmanın gizliliği ve lekelenmeme hakkının ihlal edildiğini, diğer yandan davalı gazetenin, davacının, somut olayla ile herhangi bir ilgi ve alakası olmayan bir resmini bulup, onun rızası da olmaksızın yayınladığını, davacının portresini kullanan davalıların bir miktar manevi tazminata mahkum edilmesi gerektiğini ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.
2. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 56 ncı maddesi (818 Sayılı Borçlar Kanununun 47. maddesi) ''Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.'' şeklindedir.
3. 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 58 inci maddesinde (818 Sayılı Borçlar Kanununun 49 uncu maddesi) ise; “Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir. Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir." hükmü yer almaktadır.
4. Basın özgürlüğü, Anayasanın 28 inci maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanununun 1 inci ve 3 üncü maddelerinde düzenlenmiş olup, basının özgürce yayın yapması güvence altına alınmıştır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
3. Değerlendirme
1. Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
2. Somut uyuşmazlıkta, dava konusu haberde anlatılan olaylar, adli nitelikte belgelerden elde edilmiş bilgilerden ibarettir. Esasen taraflar arasında bu konuda ihtilaf bulunmamakta olup davacı da habere konu edilen dosya ve içeriğini inkar etmemiştir. Ancak davacı, masumiyet karinesini ihlal eder nitelikte yayın yapılarak kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu iddia etmiştir.
3. Dava konusu yazının haber değeri taşıdığı anlaşılmaktadır. Şu durumda, dava konusu haberin güncel ve görünür gerçekliğe uygun olduğu, toplumun bilgi edinme, basının haber verme hakkı kapsamında kaldığı, habere yönelik toplumsal ilginin bulunduğu, adli bir olayın gazetecilik tekniği gereği okuyucunun ilgisini çekecek nitelikte aktarıldığı, özle biçim arasındaki dengenin bozulmadığı, demokratik toplum tarafından meşru sayılabilecek nitelikte, ifade özgürlüğüne getirilmesi gereken bir sınırlamanın gerekli olmadığı, davalı müteveffa Emin tarafından da davacının kişilik haklarına bir saldırı bulunmadığı, dolayısıyla davacının temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun kararın onanması gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Mahkeme kararının 1086 sayılı Kanun'un 439 uncu maddesi uyarınca ONANMASINA,
8.400 TL Yargıtay duruşması vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara ve dahili davalılara verilmesine,
Aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davacıya yükletilmesine,
6100 sayılı Kanun’un Geçici 3 üncü maddesi atfıyla 1086 sayılı Kanun’un 440 ıncı maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,
Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine,
28.02.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.