"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 46. HUKUK DAİRESİ
İLK DERECE MAHKEMESİ : İSTANBUL 7. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen tazminat davasında verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine yönelik olarak verilen kararın, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, vergi usul kanununa muhalefet suçundan dolayı Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/95 E. sayılı dosyasında yargılandığını, o davada davalının kendisinin müdafii olarak görev yaptığını, hakkında 6 ay hapis cezası verilip bunun 39.960,00 TL para cezasına çevrildiğini, davalı vekilin telefonda hakkında 40,00 TL para cezasına hükmedildiğini, önemli olmadığını ve para cezasını ödeme emri gelince ödemesi gerektiğini bildirdiğini, ödeme emri geldiğinde para cezasının 40,00 TL değil de 39.960,00 TL olduğunu gördüğünü, davalının, hatalı bilgi vermesi ve kararı temyiz etmemesi sebebiyle kararın kesinleştiğini, kendisinin işbu miktarı ödeyememesi üzerine para cezasının 13 ay 9 gün hapis cezasına döndüğünü, yakalanarak cezaevine götürüldüğünü, 2007 yılında 2,5 ay hapis yattığını, Şişli C.Başsavcılığına ve baroya davalıyı şikayet ettiğini, baronun davalı hakkında disiplin cezası verdiğini, davalının kendisine karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, pazarcı olduğunu ve cezaevinde kaldığı süre zarfında kazanç kaybına uğradığını belirterek, davalının bu kusurlu davranışı nedeni ile 30.000,00 TL manevi, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 5.000,00 TL maddi tazminatın faizi ile birlikte mahkumiyet tarihinden itibaren işleyecek en yüksek kredi faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı, ceza davasının karar duruşmasına katılmayan davacıya, ceza miktarının bu kadar abartılı olabileceğini düşünmediğinden ve o dönemde paradan 6 sıfır atıldığı için duruşma sonrası telefon ile 39.960,00 YTL yerine 39,96 YTL para cezası verildiğini ilettiğini, davacının da bu parayı ödemek istediğini ve kararı temyiz etmemesini söylediğini, davacının maddi tazminatına ilişkin olarak uğradığı zararı ispat etmek yükümlülüğünde olduğunu belirterek davanın reddini dilemiştir.
İlk derece mahkemesince; genel mahkemenin görevli olduğuna ilişkin istinafın bozma kararından sonra Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin hükmü incelendiğinde davacı tarafın kanun yolları aşamasında lehine olarak hak elde edebileceği bir durum olmadığı, davalı avukat görevini ihmal etmemiş ve kararı temyiz etmiş olsaydı bile kararın değişmeyeceğinin anlaşıldığı, bu bağlamda davalı avukatın kararı temyiz etmeme eylemi ile oluşan maddi zarar sonucu arasında illiyet bağından söz edilemeyeceği, davacının ETL'den YTL'ye geçiş zamanında verilen karar hakkında gerekli bilginin verilmediği iddiasına gelindiğinde, davacının bir pazarcı esnaf olması nedeniyle bu konuyla ilgili yanıldığının hayatın olağan akışına uygun olmadığı gerekçesiyle davasının her iki talep yönünden de reddine, karar verilmiştir.
İlk derece mahkemesi kararına karşı, davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
Bölge adliye mahkemesince; davalı yan vekillik görevinin gereği olan "davacının vergi usul kanununa muhalefet suçundan cezalandırılmasına ilişkin kararı" temyiz etmemiş ise de, temyiz edilmiş olsaydı dahi davacı lehine bir durumun söz konusu olmayacağı gibi davacı yan kendisine tebliğ edilen para cezasının ödenmesine yönelik ödeme emrine riayet etmeyerek hapis cezasına tahvil edilmesine, fiilen hapis cezasının infazına kendisinin sebebiyet verdiği, yine mahkemenin de isabetle vurguladığı üzere "ETL" ve "YTL" yönündeki iddiasına itibar edilmesinin mümkün olmadığı, dolayısıyla zarar ile eylem arasında iliyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle, HMK m.353/1-b-1 gereğince davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, karar verilmiş; karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; vekilin özen sorumluluğunu yerine getirmemesi neticesinde doğan zararın tazmini istemine ilişkindir. Avukatın, vekil olarak borçları 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 502 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 506/2. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır. "Özen borcu" ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, "Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler." şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Türk Borçlar Kanununun 506/2. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir. Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır.
Vekilin işin başarılı olması için mesleki bilgi ve deneyimleri ile hayat deneyimlerine ve işlerin normal oluşuna göre gerekli girişim ve davranışlarda bulunması, başarılı sonucu engelleyecek davranışlardan kaçınıp, basiretli olarak hareket etmesi, özen borcunun konusunu teşkil eder.
Bir avukatın yasa ile öngörülen süre içinde yapılması gereken işleri yapmaması, süresinde dava açmaması, temyiz süresini ihtiyatsızca hareket ederek kaçırması, özen borcunun gereği gibi ifa edilmediğini ve kusurlu olduğunu gösterir. Avukatın kusurlu bir davranışından dolayı sorumlu tutulabilmesi için kusurunun varlığından ayrı olarak, bu nedenle müvekkilinin bir zararının da meydana gelmesi şarttır. Kusurlu davranışından dolayı müvekkili zarara uğramış ise avukat zararı karşılamak zorundadır.
Somut olayda davacı, vergi usul kanununa muhalefetten yargılandığı ceza davasının son celsesine katılmadığını, davalı vekilinden sonuç hakkında bilgi aldığını, kararın da bu yanlış bilgi üzerine temyiz edilmeden kesinleşmesine izin verdiğini, para cezası taksitlerini ödeyemeyince hapis yatması sebebiyle oluşan zararın tazminini talep etmiştir.
Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/95E.-2005/1044K. Sayılı dosyası incelenecek olursa; Sanık ...'i müdafii olarak Av. ...'in temsil ettiği yargılamada sanığın sabit görülen bir kısım defter ve belgeleri gizleme eylemine uyan 213 sayılı yasanın 359/a-2 md.si gereğince sanığın kastına ve suçun işleniş biçimine göre takdiren 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, o tarih itibariyle yürürlükte bulunan kanun hükümleri uyarınca her bir günü sanayi sektöründe çalışan 16 yaşından büyük işçiler için yürürlükte bulunan asgari ücretin bir aylık tutarının yarısı olan 222 YTL den adli para cezasına çevrilerek sonuç olarak sanığın 39.960YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, 07.07.2006 tarihli karar ile de para cezası ödenmediğinde para cezasının 399 gün hapse çevrilmesine karar verildiği görülmüştür.
İstanbul 7 Ağır Ceza Mahkemesinin 2012/492 E.-2013/266K. Sayılı dosyası incelenecek olursa; Görevi kötüye kullamak suçu ile yargılanan sanık ...'in, müşteki ...'in Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/95E sayılı dosyasında sanık olarak yargılandığı ve yapılan yargılama sonucunda 399.60 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği dosyada vekillik görevini üstlendiğini ancak mahkumiyet ile sonuçlanan kararın sanık tarafından temyiz edilmediği ve kesinleştiği, bu şekilde sanığın mahkumiyet hükmünü temyiz etmeyerek hükmün kesinleşmesine, katılanın adli para cezasını ödeyememesi nedeniyle cezaevine girmesine neden olarak görevi ihmal suçunu işlediği sabit olduğundan sanığın mahkumiyetine ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verildiği görülmüştür. Dosyada yer alan tutanaklara göre, yeni Türk Lirası'na geçildiği dönemde, davacının avukatı olarak görev yapan davalının, Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2005/95E.-2005/1044K. sayılı dosyasında yapılan yargılama sonunda 39.960,00 YTL adli para cezasına hükmedildiğini, hatalı telaffuzu sebebiyle verilen cezayı müştekiye 39 milyon gibi anlattığını, davacıya temyiz hakkının bulunduğunu söylediğini, davacının para cezasını yatıracağını beyan ettiğini savunarak temyiz yoluna gitmediğini bildirmiştir. Davacı müşteki sıfatıyla verdiği beyanlarında; avukatın rakamı 40 milyon TL civarında bildirmesi üzerine, kendisinin önemli olmadığını, bu miktarı ödeyebileceğini bildirdiğini ve kararın da temyiz edilmediğini, kesinleştiğini, kendisine ödeme emri geldiğinde verilen cezanın 39.960 YTL olduğunun ortaya çıktığını, cezayı ödeyemediğinden hapis yattığını ileri sürmüştür.
Türk Lira'sının, TL'den YTL'ye dönüşüm esnasında verilen karardaki rakamın yanlış algılanması suretiyle davacı tarafın isteği üzerine yapılmayan bir temyizin bulunduğu her iki tarafın kabulündedir. Davalı vekilin davacıya karşı yanıltıcı beyanda bulunarak, 39.960,00 YTL yerine 39,96 YTL (eski para birimi ile 39 milyon TL) para cezası verildiğini iletmesinde kusurlu olduğu, vekil olarak özen borcunu yerine getirmediği tartışmasızdır.
Bu durumda davalının sorumluluğuna gidebilmek için, davalının eylemi nedeniyle davacının bir zarara uğrayıp uğramadığının, eylemle zarar arasında illiyet bağının bulunup bulunmadığının da belirlenmesi gereklidir. Çünkü tazminat hukukunda sadece eylemin yasaya ve sözleşmeye aykırı olması yetmez, ayrıca bu eylem sonucu bir zararın doğmuş olması ve zararla eylem arasında uygun illiyet bağının bulunması zorunludur. Davalı avukatın, vekillik görevinde özenli davranmadığı, kusurlu olduğu anlaşılmakta ise de, bu kusurlu davranışın sonunda ve sırf bu kusurdan dolayı davacının bir zararının doğmuş olup olmadığının araştırılması gerekir. O halde mahkemece, söz konusu Şişli 3. Asliye Ceza Mahkemesine ait dava dosyasında davalı avukatın, kararı temyiz etmiş olması halinde kararın davacı lehine bozulup bozulmayacağı ve neticeden yargılamanın davacı lehine sonuçlanıp sonuçlanmayacağının belirlenmesi gerekir. Bu belirlemenin yapılması hukuki bir mesele olup, mahkemece dosya içerisindeki deliller toplanarak değerlendirilmeli, gerektiğinde davacının uğradığı zararın miktarı konusunda, uzman bilirkişi kurulundan rapor alınmak suretiyle, inceleme ve değerlendirme yapılıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, açıklanan husus göz ardı edilerek, eksik inceleme ve soyut değerlendirme ile hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
İlk derece mahkemesi kararının, yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına karar verilmiş olduğundan, HMK'nın 373/1. maddesi uyarınca, iş bu karara karşı davacı tarafından yapılan istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin bölge adliye mahkemesi kararının da kaldırılmasına karar verilmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacının temyiz itirazının kabulü ile 6100 sayılı HMK'nın 373/1 maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının kaldırılmasına, aynı Kanunun 371. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 05/10/2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.