Logo

3. Hukuk Dairesi2022/5976 E. 2022/7825 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Destekten yoksun kalma tazminatı davasında, davalının kusursuz sorumluluğu ve davacı desteğinin ortak kusurunun bulunup bulunmadığı, usulüne uygun bilirkişi raporuna itiraz ve tazminata uygulanacak faizin başlangıç tarihi uyuşmazlığı.

Gerekçe ve Sonuç: Davalının kusursuz sorumluluğunun kabulüne rağmen, mahkemenin davacı desteğinin ortak kusurunu gözetmemesi, davalının usuli kazanılmış hakkını ihlal ederek ilk bilirkişi raporuna itiraz edilmemesine rağmen ikinci rapora göre karar vermesi ve faizin dava tarihinden itibaren değil, haksız fiil tarihinden itibaren işletilmesi gerektiği gözetilerek hüküm bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki tazminat davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacılar; murisleri ...'ün 26/11/2008 tarihinde iş yerinin çatı tamir işini yaparken elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirdiğini, olayın meydana gelmesinde enerji nakil hattının sahibi olan davalı şirketin kusurlu olduğunu, kaldı ki tehlike arz eden yapı eserinin fena yapılmasından, bakımı ve işletilmesindeki eksikliklerden davalının kusursuz sorumluluğunun da bulunduğunu ileri sürerek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik davacılardan her biri için 5.000'er TL maddi, 10.000'er TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmişler; davacılardan ... 12/02/2016 tarihli dilekçesi ile maddi tazminat talebini 124.709,87 TL olarak belirlemiş; 26/04/2022 tarihli ıslah dilekçeleri ile taleplerini davacılardan ... için 505.764,43 TL'ye, ... için 6.567,31 TL'ye yükseltmişlerdir.

Davalı; olayın meydana gelmesinde sorumluluğunun bulunmadığını, tarafına kusur atfedilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece; davacıların desteği Kenan'ın 26/11/2008 tarihinde dükkanının tamirat işlerini yapmak üzere çatıya çıktığı sırada elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirdiği, binanın yakınından geçen enerji nakil hattının ilgili yönetmelikte belirtilen mesafe şartlarına uygun olarak tesis edildiği, gerekli bakım ve kontrollerinin de zamanında yapıldığı, aksi durumun ispat edilemediği, olayın meydana gelmesinde davalının sorumluluğuna gidilemeyeceği gerekçesiyle; davanın reddine dair verilen hüküm, davacıların temyizi üzerine; Dairece verilen 25/04/2018 tarihli ve 2016/17648 E. - 2018/4482 K. sayılı ilamla;

"...davacıların murisinin davalı şirkete ait enerji nakil hattından kaynaklı olarak elektrik akımına kapılarak hayatını kaybettiği sabit olmakla, davalı şirketin faaliyeti ile ortaya çıkan zarar arasında illiyet bağının bulunduğu, davalı şirketin TBK.nın 69. maddesi uyarınca meydana gelen zarardan sorumlu olduğu kuşkusuzdur...

...Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda ifade edilen açıklamalar gözetilmek suretiyle,davalı elektrik şirketine ait enerji nakil hattından kaynaklı olarak davacıların murisinin vefat ettiğinin gözetilmesi, bu kapsamda davalı elektrik şirketinin meydana gelen olaydaki kusur oranının belirlenmesi noktasında önceki bilirkişiler dışında oluşturulacak yeni bir bilirkişi heyetinden Yargıtay ve taraf denetimine elverişli kusur raporunun alınması, kusur oranı belirlendikten sonra dosyanın önceki aktüerya bilirkişisi dışında ayrı bir aktüerya bilirkişisine tevdi edilmesi suretiyle davacıların maddi ve manevi tazminat taleplerinin belirlenmesi noktasında rapor alınması suretiyle sonucuna uygun hüküm tesisi gerekirken; eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir..." gerekçesiyle bozulmuştur.

Bozmaya uyan mahkemece; 26/03/2022 tarihli hesap bilirkişi raporu hükme esas alınarak, davacıların desteği Kenan'ın elektrik akımına kapılarak hayatını kaybettiği davaya konu olayda, enerji nakil hattının sahibi olan davalı şirketin tehlike arz eden yapı eserinin fena yapılmasından, bakımı ve işletilmesindeki eksikliklerden kusursuz sorumluluğunun bulunduğu, gerçekleşen zararı gidermekle yükümlü olduğu; destekten yoksun kalma tazminatına konu davacıların zararının, desteklerinin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalan sıfatıyla doğrudan kendileri üzerinde doğan zarar olduğu, dolayısıyla desteğin kusurunun davacılara yansıtılamayacağı, hesap raporu ile belirlenen ve ıslah edilen tazminat miktarının tamamından davalının sorumlu olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile davacılardan ... için 505.764,43 TL maddi, 10.000 TL manevi; ... için 1.748,04 TL maddi, 5.000 TL manevi; ... ... için 6.567,31 TL maddi, 5.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

1) Dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.

2) 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Bilirkişi raporuna itiraz” başlıklı 281 inci maddesinin birinci fıkrasında; “ Taraflar, bilirkişi raporunun, kendilerine tebliği tarihinden itibaren iki hafta içinde, raporda eksik gördükleri hususların, bilirkişiye tamamlattırılmasını; belirsizlik gösteren hususlar hakkında ise bilirkişinin açıklama yapmasının sağlanmasını veya yeni bilirkişi atanmasını mahkemeden talep edebilirler.” hükmü mevcuttur.

Bir tarafın bilirkişi raporuna itiraz etmemesi ile diğer (bilirkişi raporuna itiraz eden) taraf lehine usulî kazanılmış hak doğar. Yani, bir taraf bilirkişi raporuna itiraz etmez, diğerinin itirazı (veya mahkemenin kendiliğinden gerekli görmesi) üzerine yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırılır (veya aynı bilirkişiden ek rapor alınır) ve ikinci bilirkişi raporu (veya ek rapor) birinci rapora itiraz edenin daha da aleyhine olursa, ilk rapora itiraz etmeyen taraf bakımından ilk bilirkişi raporu kesinleştiğinden ve bununla diğer (itiraz eden) taraf lehine usulî kazanılmış hak doğduğundan, mahkemenin ilk bilirkişi raporuna göre karar vermesi gerekir (Kuru, B., Medeni Usul Hukuku Cilt I,Yetkin Yayıncılık, Ankara: 2020, s.807).

Yargılama sırasında destekten yoksun kalma tazminatının hesaplanmasına yönelik alınan 15/12/2015 tarihli hesap bilirkişi raporunda; tazminat miktarının davacılardan ... için 124.709,87 TL, ... için 1.390 TL, ... için 4.853,16 TL olarak hesaplandığı, davacıların işbu rapora herhangi bir itirazı olmamasına ve bu hususun davalı lehine usuli kazanılmış hak oluşturmasına rağmen; bozma sonrası alınan 28/03/2022 tarihli hesap bilirkişi raporunda; talep edilebilecek tazminat miktarının, bahse konu ilk raporda her bir davacı için belirlenen tazminat tutarını aşacak şekilde, davacılardan ... için 505.764,43 TL, ... için 1.748,04 TL, ... için 6.567,31 TL olarak belirlenmiş olup, mahkemece, 28/03/2022 tarihli bilirkişi raporunun hükme esas alındığı, davalının usuli kazanılmış hakkının ihlal edildiği anlaşılmaktadır.

O halde, mahkemece; davalı lehine oluşan usuli müktesep hak dikkate alınarak, 15/12/2015 tarihli hesap bilirkişi raporunda her bir davacı için belirlenen tutar üzerinden maddi tazminat isteminin kabulüne karar verilmesi gerekirken; davalının usuli kazanılmış hakkı ihlal edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve kanuna aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir.

3) 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun'un 2 inci maddesi uyarınca; "Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 55 inci maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 14/02/2018 tarihli ve 2015/21-1324 E., 2018/216 K. ile 06/02/2020 tarihli ve 2016/21-403 E., 2020/104 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

TBK'nın 55 inci maddesinin birinci fıkrasına göre ; " Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez. Hesaplanan tazminat, miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz. "İşbu emredici hüküm karşısında, tazminatın kapsamını belirleme biçimi ve tazminattan yapılacak indirimler ve sıralaması, aynı Kanun'un 51. ve 52. maddelerinde belirtilen halllerin gerçekleşmesi durumunda ancak hâkim tarafından tazminattan indirim yapılabilecektir.

Tazminattan indirim sebeplerini düzenleyen TBK'nın 52 nci maddesinde (BK m. 44) öngörülen sebepler ise daha çok zarar görenle ilgilidir. "Hiç kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı" yönündeki genel hukuk ilkesinin etkisiyle, maddede sayılan belirli hal ve durumlarda tazminattan indirim yapılması mümkün bulunmaktadır. Anılan madde kapsamında yer alan indirim sebeplerinden bir kısmı; zarar verici fiile rıza, ortak veya kişisel kusurdur.

Ortak kusur, makul bir kimsenin kendi yararına sakınmak zorunda olduğu özensiz bir hareket tarzıdır. Ortak kusur, kasdi olabileceği gibi ihmal şeklinde de ortaya çıkabilir. Zarar görenin ortak kusuru tespit edilirken, aynen zarar verenin kusurunda olduğu gibi objektif kusur kriterlerine başvurulmalı, yani objektifleştirilmiş kusur kavramı esas alınmalıdır. Zarar görenin ortak kusuru illiyet bağını kesecek yoğunlukta ise, zarar veren sorumluluktan kurtulacak ve tazminat ödemeyecektir. Buna karşılık zarar görenin ortak kusuru bu yoğunlukta değilse ortak sebep olarak tazminattan indirim sebebi teşkil edecektir. Zira bu hâlde, zarar görenin kusuru, diğer ortak sebepler arasında kısmi bir sebep olarak zararın doğmasına veya artmasına katkıda bulunmuştur (Eren, Fikret; Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara, 2020, s. 868).

Zarar verenin kusursuz sorumlu tutulduğu hallerde, zarar görenin kusurlu bulunması durumunda da tazminatın bu hükme göre indirilebileceği kabul edilmektedir. (Oğuzman, Kemal/ Öz,Turgut: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 2009, s. 581).

Somut olayda; bozma sonrası alınan 11/02/2020 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; davacıların desteği Kenan'ın elektrik akımına kapılması sonucu gerçekleşen ölüm olayında, can güvenliğini tehlikeye atacak şekilde dikkatsiz ve özensiz davranışlarda bulunan davacıların desteğinin % 20 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş olup, atfedilen kusur oranının somut olayın özelliklerine göre makul ve yerinde olduğu anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca, mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, davaya konu ölüm olayının meydana gelmesinde davalı şirketin kusursuz sorumluluğunun bulunduğu, öte yandan davacıların desteğinin ortak kusurlu sayılacağı dikkate alınıp, 15/12/2015 tarihli hesap raporu ile belirlenen destek tazminatından davacıların desteğinin % 20 olarak belirlenen kusuru oranında indirim yapılması gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi, doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

4)Haksız eylem faili, ihtar ve ihbara gerek olmaksızın, zararın doğduğu anda, başka bir anlatımla haksız eylem tarihinden itibaren zararın tamamı için temerrüde düşmüş sayılır. Dolayısıyla, zarar gören, gerek kısmi davaya gerekse sonradan açtığı ek davaya veya ıslaha konu ettiği kısma ilişkin olarak haksız fiil tarihinden itibaren temerrüt faizi isteme hakkına sahiptir.

Somut olayda; uyuşmazlık, haksız eylemden kaynaklanmaktadır. Davacılar, dava dilekçesinde hükmedilecek tazminata haksız eylem tarihinden itibaren faiz yürütülmesi isteminde bulunmuştur. Mahkemece, hüküm altına alınan tazminat miktarına haksız fiil tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesi gerekirken, dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmiş olması, doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir.

5) Bozma nedenlerine göre, davacılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte bentte açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, hükmün HUMK'nın 428. maddesi gereğince (2) ve (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı yararına, (4) numaralı bentte açıklanan nedenle davacılar yararına BOZULMASINA, (5) numaralı bentte açıklanan nedenle davacılar vekilinin vekalet ücretine ilişkin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK'nın 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 17.10.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.