Logo

3. Hukuk Dairesi2022/7472 E. 2022/8995 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kira sözleşmesinden kaynaklanan kar payı ve gecikme zammı alacaklarının hesaplanmasına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Bölge Adliye Mahkemesi'nin, esasa ilişkin değerlendirmeler yapmasına rağmen, HMK 353/1-a-4 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak dosyayı geri göndermesinin usule aykırı olduğu gözetilerek karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : BURSA BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 4. HUKUK DAİRESİ

İLK DERECE MAHKEMESİ : ÇANAKKALE 1. SULH HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; tarafların istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının HMK 353/1-a-6 maddesi uyarınca kaldırılmasına, dosyanın yeniden karar verilmesi için ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; kararı temyiz eden davacı tarafın bu isteminin reddine dair verilen ek kararın, davacı vekili tarafından süresi içinde temyiz edilmesi üzerine; dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı vakıf; davalı ... A.Ş. ile imzalanan 1998 tarihli kira sözleşmesinde kiracı tarafından kiralanan tesislerden elde edilecek yıllık gelirin %7'si oranında ve 17.500,00 USD'nin altında olamamak üzere kar payı ödeneceğinin, ödemede gecikme olması durumunda ise aylık %10 oranında gecikme zammı uygulanacağının kararlaştırıldığını, 2000 yılında imzalanan ek kira sözleşmesi ile ödenecek yıllık kar payının 35.000 USD'nin altında olamayacağının belirlendiğini, davalı .... ile 2013 yılında imzalanan kira sözleşmesinde ise aylık kira bedelinin net 14.000 TL olarak belirlenip kiracılık sıfatının bu şirkete devredildiğini, eski sözleşmelerin bu şirket için de bağlayıcı olduğunun açıkça düzenlendiğini, kar paylarının vadesinde ve sözleşmeye uygun ödenmediğini, bu sebeple kar payı alacağı yanında gecikme zammı alacağının da olduğunu iddia ederek alacağın belirlenmesini, fazlaya dair hakları saklı olmak üzere 5.000 USD kar payı-kira alacağı ile 5.000 USD gecikme zammı olmak üzere toplam 10.000 USD’nin davalılardan tahsilini talep etmiştir.

Davalı ... A.Ş.; davanın derdestlik ve hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddi gerektiğini, kar payının eksiksiz ödendiğini, var olan gecikmelerin tarafların sözleşmeleri incelemesi ve mutabakat sağlaması sonucu ve ticari hayatın olağan akışına uygun olarak yaşandığını, kar payı ödemelerinde gecikme yaşanması sebebiyle geç ödenen tarihteki daha yüksek döviz kuru esas alınarak hesaplama yapıldığından ödenmesi gereken bedelden daha fazla ödendiğini, davanın kötü niyetli olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

Davalı ....; davanın derdestlik ve hukuki yarar yokluğundan usulden reddi gerektiğini, ödenmesi gereken kar payının her yıl eksiksiz olarak ödendiğini, kar payı ödemelerinin hesaplanabilmesi için alt kiracılar ile akdedilen sözleşmeler davacı tarafa gönderilerek mutabakat sağlaması gerektiğinden bedelin ödenmesinde gecikmeler yaşanmış ise de gecikme sebebiyle geç ödenen tarihteki daha yüksek döviz kuru esas alınarak hesaplama yapıldığından ödenmesi gereken bedelden daha fazla ödeme yapıldığını, davanın kötü niyetli olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.

İlk derece mahkemesince; kira alacakları beş yıllık zamanaşımına tabi olduğu, bu nedenle dava tarihinden itibaren geriye dönük beş yıllık döneme ait kar payı alacaklarının talep edilebileceği gerekçesiyle; bilirkişi raporundaki hesaplama doğrultusunda davanın kısmen kabulü ile 651,80 USD kar payı alacağının ve kar payı bedellerinin geç ödenmesinden kaynaklanan 15.065,02 USD gecikme zammı toplamı 15.716,82 USD'nin dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun'un 4/A maddesi uyarınca Amerikan Doları cinsinden para borcuna uygulanacak faiz oranına göre işletilerek yabancı para alacaklarının fiili ödeme tarihindeki kur üzerinden Türk Lirası karşılığının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiş; karar, taraflarca istinaf edilmiştir.

Bölge adliye mahkemesince; mutabakatların sunulması için taraflara süre verilmesi, mutabakatlar bulunmuyor ise davanın belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi, mutabakatlar sunulur ise davanın kısmi dava olarak kabul edilmesi, kanun yahut sözleşme uyarınca davalıların müteselsil sorumluluğunu gerektiren sebep bulunmadığından 04.01.2013 tarihine kadar olan kar payı alacağı ve gecikme tazminatı borçlarından davalı ... A.Ş.nin, bu tarihten sonraki döneme ait kar payı alacağı ve gecikme tazminatı borçlarından davalı ....nin sorumlu olacağı, yine zamanaşımının buna göre değerlendirilmesi, davacı vakfın tacir sayılmasının koşullarının bulunup bulunmadığı araştırılarak tacir olduğu sonucuna ulaşılır ise taraflarca faiz oranının serbestçe belirleneceği gözetilerek sözleşmede kararlaştırılan aylık %10 temerrüt faizi şartının geçerli kabul edilmesi, aksi halde yasal faiz oranını geçen aylık %10 temerrüt faizi düzenlemesinin TBK'nın 88. ve 120. maddelerinde yer alan sınırlamaları geçmeyecek şekilde geçerli olduğunun gözetilmesi, her ne kadar yabancı para cinsinden talepte bulunulmuş ise de dava değerinin, dava tarihi ve ıslah tarihindeki Türk Lirası karşılığı hesaplanarak Türk Lirası üzerinden hüküm kurulması, ödemelerin hangi dönem kar payına ilişkin olduğuna yönelik kayıt var ise bilirkişi tarafından hesaplama yapılırken ödemelerin o dönem borcundan mahsup edilmesi, kayıt yok ise öncelikle ferilerden mahsup gerektiğinden her bir ödeme için ödeme tarihi itibari ile işlemiş gecikme faizi var ise öncelikle bu gecikme faizinden mahsup edilmesi ve artan ödeme olduğu takdirde en eski kira borcundan mahsup edilerek hesaplama yapılması gerektiğinden bahisle; tarafların istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve eksiklikler giderilerek yeniden yargılama yapılmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; karar, davacı tarafça temyiz edilmiştir.

Bölge adliye mahkemesince temyiz edilen kararın HMK’nın 353/1.a-4 maddesi uyarınca kesin olarak verildiğinden bahisle ek karar ile davacı tarafın temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş; ek karar, davacı tarafça temyiz edilmiştir.

1)Davacının ek karara yönelik temyiz itirazının incelenmesinde;

İstinaf, bir işe yeniden başlamak, yeniden ele almak anlamına gelir.

İstinaf ile ilgili monografilerin karşılaştırmalı hukuka ilişkin bölümlerinde “geniş (tam) istinaf sistemi” ve “dar istinaf sistemi” ayrımına yer verilmektedir. Geniş istinaf sistemi davanın istinaf merciinde adeta dayanmaktadır. Dar istinaf sistemi ise ilk derece mahkemesinde hükme bağlanmış olan davanın yeniden görülmesinden ziyade o davada verilen hükmün denetlenmesi esasını benimsemektedir. Buna göre geniş istinafta ikinci derece mahkemesi önüne yeni vakıa ve deliller getirtilmesi konusunda bir sınırlama bulunmamakta, istinaf incelemesi istinaf dilekçesinde belirtilen hususlarla sınırlanmamakta, istinaf yoluna başvurmanın hükmün icrasını erteleyici etkisine getirtilen istisnalar sınırlı tutulmaktadır. Buna karşılık dar istinafta kanun yolu incelemesinin kural olarak istinaf dilekçesinde gösterilen sebeplerle sınırlı tutulduğu görülmekte, ikinci derece mahkemesinde yapılabilecek taraf işlemleri sınırlamalara tabi kılınmakta, yeni vakıa ve deliller ileri sürülmesi istisnai hâllerle sınırlı tutulmakta, istinaf incelemesi sırasında hükmün teminat karşılığında icrasına imkan veren hükümler bulunmaktadır. Böylece geniş istinaf sistemi doğru karar verilmesi amacına öncelik verirken dar istinafın usul ekonomisini daha fazla gözettiğini söylemek mümkündür. Hukuk Muhakemeleri Kanunumuz dar istinaf sistemini benimsemiştir. Gerçekten istinaf incelemesinin istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı tutulması, bölge adliye mahkemesinde yapılan istinaf incelemesinde kural olarak re’sen göz önünde tutulacak olanlar dışında ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen savunmaların dinlenmemesi ve yeni delillere dayanılamaması ve bölge adliye mahkemesinin ilk derece mahkemesi kararını kaldırıp dosyayı bu mahkemeye geri göndermek konusunda geniş bir yetkiye sahip olması dar istinaf sistemine ait özelliklerdir (Budak, A.C.; İlamat Torbası İstinaf Mahkemesi Karar İncelemeleri, Ekim 2020, s. 25-26).

İstinaf sistemi kavram olarak açıklandıktan sonra istinaf incelemesinin duruşmasız yapılmasına ilişkin yasal düzenlemenin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353 üncü maddesinin ilk hâlinde; “(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa;

a) Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:

1) Davaya bakması yasak olan hâkimin karar vermiş olması.

2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hâkimin davaya bakmış olması.

3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması veyahut mahkemenin bölge adliye mahkemesinin yargı çevresi dışında kalması.

4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.

5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına, merci tayinine karar verilmiş olması.

6) Mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiçbiri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması.

b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;

1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,

2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,

3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” hükmü yer almakta iken;

7035 ve 7251 sayılı Kanunlar ile yapılan değişiklikler sonucu 353 üncü madde; “…(1) Ön inceleme sonunda dosyada eksiklik bulunmadığı anlaşılırsa; a)Aşağıdaki durumlarda bölge adliye mahkemesi, esası incelemeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir:

1) Davaya bakması yasak olan hakimin karar vermiş olması.

2) İleri sürülen haklı ret talebine rağmen reddedilen hakimin davaya bakmış olması.

3) Mahkemenin görevli ve yetkili olmasına rağmen görevsizlik veya yetkisizlik kararı vermiş olması veya mahkemenin görevli ya da yetkili olmamasına rağmen davaya bakmış bulunması.

4) Diğer dava şartlarına aykırılık bulunması.

5) Mahkemece usule aykırı olarak davanın veya karşı davanın açılmamış sayılmasına, davaların birleştirilmesine veya ayrılmasına karar verilmiş olması.

6) Mahkemece, uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek ölçüde önemli delillerin toplanmamış veya değerlendirilmemiş olması ya da talebin önemli bir kısmı hakkında karar verilmemiş olması.

b) Aşağıdaki durumlarda davanın esasıyla ilgili olarak;

1) İncelenen mahkeme kararının usul veya esas yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığı takdirde başvurunun esastan reddine,

2) Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında,

3) Yargılamada bulunan eksiklikler duruşma yapılmaksızın tamamlanacak nitelikte ise bunların tamamlanmasından sonra başvurunun esastan reddine veya yeniden esas hakkında, duruşma yapılmadan karar verilir…” şeklinde düzenlenmiştir.

HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarında, bölge adliye mahkemesi, esas hakkında inceleme ve duruşma yapmadan (dosya üzerinden), ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için kararı veren mahkemeye veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği başka bir yer mahkemesine ya da görevli ve yetkili mahkemeye gönderilmesine duruşma yapmadan kesin olarak karar verir. Davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesi ise, aynı maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca duruşma yapmadan istinaf başvurusunun esastan reddine, ilk derece mahkemesi kararını düzelterek veya yargılamadaki eksiklikleri tamamlayarak yeniden esas hakkında karar tesis edebileceği gibi 353 üncü maddede belirtilen hâller dışında incelemeyi duruşmalı olarak yapmak suretiyle istinaf başvurusunu esastan reddetmek veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurmak dâhil gerekli kararları verebilir.

"İstinaf mahkemesince, HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen durumlarda, usule ilişkin hukuka aykırılık tespit edildikten sonra, sadece ilk derece mahkemesine ait kararın kaldırılmasına ve dosyanın mahalline (ya da uygun görülen ilk derece mahkemesine) geri gönderilmesine karar verilmekle yetinilir. Bunun dışında bir müdahale söz konusu değildir. Bölge adliye mahkemesi böyle bir durumda kararı esas yönünden inceleyemez. Bu kararlara neden olan usule ilişkin hukuka aykırılıkların, istinaf aşamasında telafi edilemeyeceği düşünülmüş olduğundan, ilk derece mahkemesine ait kararın tümüyle kaldırılması ve (dosyanın gönderileceği ilk derecede) yeniden bir yargılama yapılması öngörülmüştür (Kurtoğlu, T; Özel Hukukta İstinaf Denetimi ve Yargılaması, Ankara 2017, s. 188)."

Bu nedenle madde metninden de açıkça anlaşılacağı üzere HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılan hâllerde bölge adliye mahkemesinin verdiği esası incelemeden ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması ve dosyanın ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesi kararları kesin olduğundan temyiz edilemez.

Öte yandan 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendine göre; “353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulamayacağı açıkça hüküm altına alınmış olup, hükmün gerekçesinde de; 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren durumlarda bölge adliye mahkemesinin duruşma yapmadan kesin olarak karar vereceği, fıkraya eklenen yeni (g) bendiyle, 353 üncü madde hükmü ile uyum sağlanarak Kanunun bütünlüğünün korunması amaçlandığı ifade edilerek 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararların kesin nitelikte olduğu vurgulanmıştır.

Burada dikkat edilmesi gereken husus, bölge adliye mahkemelerinin bu maddeye dayanarak vereceği kaldırma kararının, “esası incelemeden” ve/veya "kanunda belirtilen usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarına ilişkin olarak verilmesi" gerektiğidir. Öyle ki bölge adliye mahkemesince kanun hükmüne aykırı olarak uyuşmazlığın esası hakkında değerlendirmeler yapılarak, işin esası incelenip kararın kaldırılması ve ilk derece mahkemesine gönderilmesi durumunda taraflar lehine usuli kazanılmış hak doğup doğmadığı sorunu da gündeme gelecektir.

Bölge adliye mahkemesinin, davanın esası hakkında istinaf incelemesi yapmış olmasına rağmen HMK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi durumunda, bu kararın kesin olduğundan bahsedilemez. Zira, davanın esası hakkında duruşma açılmadan istinaf incelemesi yapılması halinde bölge adliye mahkemesince, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca, incelenen mahkeme kararının usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun esastan reddine veya ilk derece mahkemesi kararını düzeltilerek veya yargılamadaki eksiklikler tamamlanarak yeniden esas hakkında karar verilmelidir. Bundan ayrı, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde altı alt bent hâlinde sayılmış olan usule ilişkin hukuka aykırılık durumlarından birisi ile ilgisi olmamasına rağmen, bu madde uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilgili ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar vermesi halinde de, kararın kesin olduğu söylenemeyecektir. Çünkü, kanun koyucu sınırlı biçimde ve istisnaî olarak saydığı hallerde, kararın kaldırılmasından sonra dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine izin vermiş olup, bu hususu 7251 sayılı Kanun ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362 nci maddesine eklenen (g) bendinin gerekçesinde de yeniden belirtmek suretiyle vurgulamıştır. Aksinin kabulü halinde, karara etki eden yargılama eksikliğinin bulunduğu durumlarda hukuk yargılamasında sadece Yargıtay’a tanınan eksik inceleme ve değerlendirmeye dayalı bozma yetkisine eşdeğer bir yetkinin bölge adliye mahkemesine tanındığı sonucuna varılacaktır ki herhalde bu sonuca katılmak mümkün değildir.

Doktrinde de HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan hükmün lafzına bağlı kalınarak yorumlanması halinde, bu kararların Yargıtay'ın temyiz denetimi kapsamında incelenmesinin mümkün olmayacağı ve bu durumun da yargılamanın amacına ve yargılamaya hakim ilkelere aykırılık oluşturacağı görüşüne yer verilmiştir (Boztaş, N; İlk Derece Mahkemesi Kararlarının Eksik Tahkikat veya Gerekçesizlik Nedeniyle İstinaf Mahkemesince Kaldırılması Meselesi, MİHDER, C. 13, S. 37, 2017/2, s. 442 vd.; Akil, C; Bir İstinaf Sebebi Olarak HMK m.353/1-a-6 Üzerine Değerlendirme, TAAD, Yıl:11, S. 38, 2019, s.13-14).

Doktrinde ayrıca; Yargıtay'ın böyle bir denetim yapmasının mümkün olmadığının kabulünün, bölge adliye mahkemesinin HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi ile ilgisi olmayan bir karar vermesi durumunda bu kararın denetlenmesinin mümkün olmamasına yol açacağı belirtilmiştir (Karaaslan, V; Kanun Yolları Sistemine Eleştirel Bir Bakış, MİHDER, C. 15, S. 43, s. 454).

Yukarıda yapılan açıklamalar ve yer verilen yasal düzenlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davada toplanan delilleri maddi vakıa ve hukuki denetim yapmak suretiyle değerlendiren bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi tarafından yapılan yargılamada hukukun ve delillerin yanlış uygulandığı yönünde belirleme yapılmış olmasına rağmen, olayda uygulama yeri bulunmayan HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (4) numaralı alt bendi gereğince, usul ekonomisi ilkesine de aykırı olacak şekilde dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.

Bu halde söz konusu kararın, HMK'nın 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendindeki açık hüküm ve (bu hüküm ile uyum sağlanması ve kanunun bütünlüğünün korunması amacıyla) aynı Kanun’un 362 nci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendindeki hüküm birlikte değerlendirildiğinde kesin nitelikte olmadığı anlaşılmakla; bölge adliye mahkemesinin davalının temyiz dilekçesinin reddine ilişkin 12/09/2022 tarihli ek kararının kaldırılmasına, davacının esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine karar verilmiştir.

2) Davacı tarafın esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Yukarıda (1) numaralı bentte yapılan açıklamalar ışığında; bölge adliye mahkemesince istinaf başvuruları kabul edilerek; taraflara mutabakat sunulmak üzere süre verilmesi, mutabakat bulunmuyor ise davanın belirsiz alacak davası olarak kabul eidlmesi, müteselsil sorumluluğu gerektirir sebeplerin bulunmadığı, 04.01.2013 tarihi itibariyle davalıların sorumluluklarının ayrı değerlendirilmesi, davacı vakıf tacir sayılırsa temerrüt faizine yönelik düzenlemenin geçerli kabul edilmesi, tacir sayılmaz ise faizin TBK 88 ve 120. maddelerinde öngörülen sınırlamaları geçmeyecek şekilde geçerli olacağının ve borcun hesabında TBK 100. maddesinin gözetilmesi hususlarında esasa girilerek değerlendirme yapılmakla HMK’nın anılan hükümleri çerçevesinde duruşma açılıp hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporu alınarak yanlış uygulandığı tespit edilen hususlar giderildikten sonra sonucuna göre yeni bir karar verilmesi gerekirken; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın yeniden karar verilmek üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

3)Bozma nedenine göre, davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştir.

SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle bölge adliye mahkemesinin davacının temyiz dilekçesinin reddine ilişkin ek kararının kaldırılmasına, ikinci bentte açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca temyiz olunan bölge adliye mahkemesi kararının BOZULMASINA, üçüncü bentte açıklanan nedenlerle davacının diğer temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada yer olmadığına, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, 28/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.