Logo

3. Hukuk Dairesi2022/7972 E. 2023/1016 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Vekâleten satılan taşınmazın bedelinin vekile ödenip ödenmediği ve vekilin hesap verme yükümlülüğünü yerine getirip getirmediği noktasında çıkan uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Vekilin, vekalet verenin adına veya yararına yaptığı tüm işlerden dolayı hesap verme yükümlülüğü bulunduğu ve satış bedelini vekalet verene ödeyip ödemediğini ispat yükünün davalı vekilde olduğu gözetilerek, davalının bu hususu ispatlayamaması nedeniyle yerel mahkeme kararının onanmasına karar verilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

İNCELENEN KARARIN

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2021/2991 E., 2022/2184 K.

DAVA TARİHİ : 17.06.2019

KARAR : Davanın kabulü

İLK DERECE MAHKEMESİ : Kayseri 3. Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2019/228 E., 2021/162 K.

Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, davacı vekilinin başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; sahibi ve hissedarı bulunduğu Kayseri İli, Talas İlçesi, Mevlana Mahallesi, 516 ada, 1 parselde bulunan ve tapunun D blok, 5. kat, 31 nolu bağımsız bölümünü kendisi adına satması amacıyla davalıya Kayseri 9. Noterliğince düzenlenen 05.12.2016 tarih ve 16375 yevmiye numaralı vekaletnamesini verdiğini, davalının söz konusu taşınmazı 05.12.2016 tarihinde 14965 yevmiye numaralı satış işlemi ile dava dışı ... isimli şahsa sattığını, satım bedelinin tarafına iade edilmediğini, kaldı ki sözlü anlaşma ile taşınmazın 120.000 TL'den aşağı olmamak üzere satılması konusunda anlaştıklarını, davalının anlaşmaya bağlı kalıp kalmadığını bilmediğini, satım bedelinin ödenmesi konusunda davalı ile defaten görüşmeler yaptığını, herhangi bir sonuç alamadığını belirterek fazlaya ilişkin tüm dava ve talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 20.000 TL'nin tapu devir tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiş, davacı vekili 15.07.2020 tarihli ıslah dilekçesi ile, 130.000 TL'nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; dava dilekçesinin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na uygun şekilde düzenlenmediğini, husumet itirazında bulunduğunu, davacı taraf ile arasında herhangi bir vekâlet ilişkisi bulunmadığını, davacı tarafın iddia ettiği alacağın belirlenebilir nitelikte olduğunu, belirsiz alacak davası gibi alacağın tespitini talep etmesinin usule aykırı olduğunu, alacağın zamanaşımına uğradığını, bedelle ilgili sorumluluğunun bulunmadığını, davacının bu daireyi Asyakent isimli kooperatifte hak ediş karşılığı alacağı dairelerden birini devretmek üzere ...'a verdiğini, daireyi alamama ihtimaline karşı da ...'tan senet aldığını, kendisinin dava dışı ... ... ile emlakçılık yaptığını, ...'ın dava konusu taşınmazı satmak istediğini, bunun üzerine 120.000 TL vererek taşınmazı satın aldığını, devrin yapılmadığını, birlikte iş yaptığı ...'ın da taşınmazı ...'a sattığını, devir için gün kararlaştırıldığını, o gün davacının kendisine devri gerçekleştirmek üzere vekaletname verdiğini, vekalet sözleşmesi yapılmadan önce de Celal'den alınan senedin davacıya verildiğini, kendisi ile davacı arasında satış bedeli ile ilgili bir anlaşma yapılmadığını, ancak davacının Celal'den daireyi alamayınca haksız yere kendisinden bedel talep ettiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; resmi satış sözleşmeleri, tapu kayıtları, vekaletname, keşif gözlemi bir arada değerlendirildiğinde, davacının, davalı ...'a 05.12.2016 tarih 16375 yevmiye no'lu vekaletname ile mülkiyeti davacıya ait olan Kayseri İli, Talas İlçesi, Mevlana Mahallesi, 516 ada, 1 parsel, 31 no'lu bağımsız bölümü için satış yetkisi verdiği, ancak davacının iradesinin dava dışı ... ile yapılan Asya Kent Konut Kooperatifinden davacıya verilmesi gereken daire karşılığı yapılan sözleşmeye istinaden takas kapsamında bağımsız bölümün dava dışı ...'a satışına yönelik olduğu, davacının da satış işlemi gerçekleştikten sonra bağımsız bölümde kiracı olarak ve kira ödeyerek ikamet ettiği, davacının eldeki davayı 17.06.2019 tarihinde satıştan yaklaşık 2 buçuk yıl sonra açmış olduğu, yaklaşık 2 buçuk yıl boyunca taşınmaz bedelini almadığını iddia edip üstelik taşınmazda kira ödeyerek oturan davacının iddialarının hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davacı vekili ve katılma yoluyla davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

1. Davacı vekili; mahkemenin hiçbir hukuki dayanağı olmayan değerlendirmede bulunarak haklı davasının reddine karar verdiğini, sahibi bulunduğu daireyi kendi adına satması için davalıya 05.12.2016 tarihli vekaletnameyi verdiğini, davalının aynı gün yaptığı satış işlemiyle taşınmazı ... isimli şahsa sattığını, satım sonrasında aldığı taşınmaz bedelini kendisine iade etmediğini, vekalet ilişkisini kötüye kullanarak haksız kazanç elde ettiğini, ekonomik olarak güç duruma düşmesi nedeniyle daireyi satın alan şahısla anlaşarak parasını alamadığı taşınmazında kiracı olarak oturduğunu, bu durumun tek sorumlusunun davalının haksız eylemi olduğunu, dava tarihine kadar kendisini parasını ödeyeceğine dair sözleriyle oyaladığını, davalının kanundan kaynaklanan sadakat ve özen yükümlülüğünü ihlal ettiğini, yargılama devam ederken dosyayla alakası bulunmayan deliller sunduğunu, bu durumun savunmanın genişletilmesi yasağına aykırı olduğunu, kendi rızasının da alınmadığını, genişletilen savunmaya vermiş olduğu cevap ve beyanlarının mahkemece dikkate alınmadığını, dava dışı ... ile arasında iddia edildiği gibi bir sözleşme bulunmadığını, 2016 yılında eşinin mobilya yapım işi ile ilgilendiğini, ... ile de bir inşaatın mobilya işlerinin yapılması hususunda alt taşeron sözleşmesi imzalandığını, eşinin inşaatın mobilyalarını yaptığını ancak ...'ın işin bedelini ödemediğini, bunun karşılığında ...'ın muhasebecisi ve ortağı olan ... isimli şahıs tarafından 100.000 TL bedelli bononun verildiğini, daha sonradan Hüseyin Arslan'ın açmış olduğu menfi tespit davasının Ticaret Mahkemesi tarafından reddedildiğini, ... ile eşi arasında imzalandığı iddia edilen sözleşmenin adi yazılı sözleşme olup her ortamda herkes tarafından düzenlenebileceğini, sözleşmenin gerçekliğini kabul etmediğini, ayrıca bu sözleşme içeriğinde temsile ilişkin yetki belgesi veya vekaletnamede bulunmadığını, dolayısıyla böyle bir sözleşmenin kendisi açısından bağlayıcılığının bulunmadığını, kaldı ki sözleşmede bahsedilen dairenin davaya konu daire olup olmadığının da meçhul olduğunu, kendisine ait daire üzerinde eşinin tasarruf yetkisinin bulunmadığını, sözleşme içeriğinde davalının adı, soyadı ya da davaya konu taşınmazın davalıya devrinin ... tarafından istendiğine dair herhangi bir ibarenin de yer almadığını, dosyaya davalı tarafça savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında sunulan hisse devir sözleşmesinde de ...'ın kendisine devrettiği herhangi bir daire bulunmadığını, ayrıca doğrudan devraldığı bir hisse de bulunmadığını, parasını vermek suretiyle devraldığı hissenin davanın esasına konu edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, devir sözleşmesinin davayla hiçbir alakasının bulunmadığını, davalı tarafça dinletilen ... isimli şahsın beyanlarından da anlaşıldığı üzere parasını davalıdan almış olsa karşılığında yeni bir ev alarak taşınmazdan ayrılacağını, ancak parasını alamadığı için güç duruma düştüğünden kendisine ait taşınmazda kiracı sıfatıyla oturmak zorunda kaldığını, kararın usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

2. Davalı vekili katılma yoluyla; davacının eşi ile ... arasındaki ıslak imzalı sözleşmeye hükmün gerekçesinde değinilmemiş olmasının hatalı olduğunu, bu sözleşmenin kendisine verilen talimatın kanıtı olması ve delil başlangıcı niteliğinde olması hususunun gerekçede değerlendirilmediğini, hükmün gerekçesine bu hususun eklenmesi gerektiğini ileri sürerek; ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; vekilin vekil edeninin adına veya yararına yaptığı tüm işlerden dolayı hesap verme yükümlülüğü gereğince davalı vekilin satış bedelini aldıktan sonra davacıya ödeme yaptığını ispatla mükellef olduğu, davada ispat yükü vekil olan davalıda olduğu, resmi belge niteliğindeki vekaletnamenin aksinin eş değer bir belge ile ispatlanması gerektiği, somut olayda tanık dinlenemeyeceği, davalı ileri sürdüğü iddialarla dava konusu taşınmaz satışı nedeniyle bedel almadığını veya bedeli davacıya ödediğini yasal delillerle ispat edemediği gerekçesiyle, davalının istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden reddine, davacının istinaf talebinin kabulüne, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kabulüne, ıslah dilekçesindeki talep doğrultusunda, dava konusu taşınmazın satış tarihindeki rayiç değeri olan 130.000 TL'nin dava tarihinden işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; yazılı delil başlangıcının bulunduğu durumlarda kanunen tanık dinletmenin caiz olduğunu, dosyada bulunan yazılı delil başlangıcının istinaf mahkemesince görmezden gelinmesinin açıkça yasaya aykırı olduğunu, davacının maliki olduğu ve davaya konu edilen Kayseri ili, Talas ilçesi, Mevlana Mahallesi, 516 ada, 1 parsel, D blokta bulunan 31 numaralı bağımsız bölüm ile ilgili dava dışı ... ile bir anlaşma yaptığını, bu anlaşmayı davacı adına/temsilen eşi ... imzaladığını, bu anlaşmanın dava sırasında elde edildiğini ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 145 inci maddesi kapsamında dosyaya sunulduğunu, davacının her ay kira parası alması ve dava konusu evin devrine 2.5 yıl sessiz kalması bu sözleşmeden haberinin olduğunun ve örtülü rıza gösterdiğinin delili olduğunu, üstelik devirden sonra davacının yeni malike dava açılana kadar 2.5, sonrasında da yaklaşık 5 yıl kira ödediğini, Kayseri 8. Noterliğinden dosyaya gönderilen koopertif hisse devir sözleşmesinde görüleceği üzere davacıya 22.12.2016 tarihinde kooperatif hisse devri gerçekleştiğini, davacının evinin tapuda devri olan 05.12.2016 tarihinden 17 gün sonra hisse devri yapıldığını, davacı ... ile yaptığı sözleşmenin edimini aldığını, ... davacının eşi ile yaptığı sözleşme sonrasında davacıya ait dava konusu taşınmazı satması için emlakçılık yapan dahili davalı ... ... ile irtibata geçtiğini, ... ...'ın dairenin satışına aracılık etmek yerine ...'a bedelini ödeyerek taşınmazı harici satın aldığını, fakat tapu masrafları nedeniyle tapuyu üzerlerine almadığını, dava dışı Diyarbakır Hani'de görev yapan ... taşınmaza talip olduğunu, alıcının şehir dışından gelecek olması nedeniyle 05.12.2016 tarihinde öğleden sonra taşınmazın devri konusunda emlakçı ve alıcı anlaştığını, davacıya tapu devir gününün ... vasıtasıyla bildirildiğini, ancak davacı ..., ...'a 05.12.2016 tarihinde öğleden sonra bir taziyeye gideceğini, tapuya gelemeyeceğini, öğleden önce Celal'in göstereceği kişiye noterde vekalet verebileceğini bildirdiğini, bunun üzerine davacı 05.12.2016 tarihinde öğleden önce ...ve ...'ın göstermesi ile taşınmaz devrini içeren vekaletname verdiğini, bu vekaleti vermeden önce teminat amacıyla Celal'den boş senet de aldığını, davacı bu senedi icraya koyduğunu, davacının iddialarının yersiz olduğunu, talimata uygun hareket ettiğini, kaldı ki tapudaki taşınmaz değerinin dikkate alınması gerektiğini ve kararın usul ve kanuna aykırı bulunduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, vekilin hesap verme yükümlülüğü kapsamında alacak istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 506 ncı maddesi şöyledir:

"Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.

Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.

Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır."

2. 6098 sayılı Kanun'un Hesap Verme başlıklı 508 inci maddesi şöyledir:"Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle yükümlüdür.

Vekil, vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlüdür."

3. 6100 sayılı Kanun'un Senetle İspat Zorunluluğu başlıklı 200 üncü maddesi şöyledir:

"Bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri ikibinbeşyüz Türk Lirasını geçtiği takdirde senetle ispat olunması gerekir. Bu hukuki işlemlerin miktar veya değeri ödeme veya borçtan kurtarma gibi bir nedenle ikibinbeşyüz Türk Lirasından aşağı düşse bile senetsiz ispat olunamaz.

Bu madde uyarınca senetle ispatı gereken hususlarda birinci fıkradaki düzenleme hatırlatılarak karşı tarafın açık muvafakati hâlinde tanık dinlenebilir. "

4. 6100 sayılı Kanun'un Delil Başlangıcı başlıklı 202 nci maddesi şöyledir:

"Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir.

Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.

5. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 22.12.2021 tarihli ve 2021/1236 E., 2021/23475 K. sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...Diğer taraftan, vekâlet sözleşmesi ölümle son bulmakta ise de; vekilin hesap verme borcu, müvekkil ölürse, müvekkilin mirasçılarına karşı dahi devam etmektedir.

Vekilin vekâletin ifası için veya ifa dolayısıyla aldıklarını müvekkile verme borcu (iade borcu) kapsamında vekil, müvekkilinin sözleşme gereği olarak talep ettiği işin yapılması için her ne ad altında olursa olsun almış olduğu şeyleri müvekkile iade ile yükümlü bulunmaktadır. Bu borç BK'nın 392 nci maddesinin birinci fıkrasından çıkarılmaktadır. Madde hükmüne göre; vekil her ne ad altında olursa olsun almış olduğu şeyi müvekkile tediyeye zorunludur.

İade borcu vekâlet sözleşmesinin niteliğinden kaynaklanmaktadır, çünkü vekil sözleşme konusu işi kendisi yararına değil, müvekkili için görmektedir. Müvekkilin alınanların teslimine ilişkin alacağı, ifaya yönelen akdi bir alacaktır, yoksa bir tazminat alacağı değildir.

Alınanları teslim borcu, vekâletin konusu olan işi görme borcu gibi bir yapma borcu değil, bir verme borcudur. Vekil, vekâleti başarı ile ifa edememiş olsa ve kendisine bir özen eksikliği isnat olunamasa dahi; fiilen aldığı ve halen elinde bulunan şeyleri müvekkile vermekle yükümlüdür.

Vekil, müvekkili hesabına kazandığı hakları bunların devrine ilişkin şekillere uyarak müvekkile devretmeli, onun adına aldığı şeylerin zilyetliğini de ona geçirmelidir. Vekâletin icrası, vekil için hak kazandığı ücret dışında, bir zenginleşmeye yol açmamalıdır.

Vekilin iade borcunun kapsamına, vekilin üçüncü kişilerden aldığı değerler ve paralar ile avanslar gibi müvekkilin işin ifa edilmesi için vekile verdiklerinden arta kalanlar girmektedir.

Diğer taraftan, vekâlet ilişkisi çerçevesinde, tarafların aralarında anlaşmak suretiyle vekilin bu yükümlülüğünü ortadan kaldırmaları mümkün değildir.

Vekilin, iade borcu yukarıda da değinildiği gibi, müvekkilin ölümü ile sona ermeyip, bu alacak müvekkilin mirasçılarına geçmekte; vekil öldüğü takdirde ise bu borcu vekilin mirasçıları yerine getirmek mecburiyetinde olmaktadır..."

6. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 07.09.2021 tarihli ve 2020/8285 E., 2021/8011 K. sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...davacıya ait taşınmazların vekaleten dava dışı 3. kişiye satıldığı hususu ihtilafsızdır. Bu durumda, satış bedelini vekalet verene ödediğini ispat yükü davalılardadır..."

7. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 29.06.2021 tarihli ve 2021/3754 E., 2021/7518 K. sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...TBK 508 inci maddesi hükmünce, vekilin vekil edeninin adına veya yararına yaptığı tüm işlerden dolayı hesap verme yükümlülüğü gereği davalı vekil, satış bedelini aldıktan sonra davacıya ödeme yaptığını ispatla mükelleftir. Başka bir deyişle, davada ispat yükü vekil olan davalıdadır. Dosyanın incelenmesinde, davalı vekilin davacıya ait taşınmaz hisselerini dava dışı 3. kişiye sattığı sabittir. Davalı, satışa konu bedeli davacıya ödediğini ispat etmekle yükümlüdür..."

8. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 27.09.2018 tarihli ve 2016/793 E., 2018/8493 K. sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...Türk Borçlar Kanunu'nun 506/2 maddesi uyarınca vekil, vekaleti iyi bir surette ifa ile yükümlüdür. Diğer bir ifade ile müvekkilin kendisine verdiği görevi özen ve sadakatle ifa etmek yükümlülüğü altındadır. Öte yandan, müvekkilin talebi üzerine, yapmış olduğu işin hesabını vermekle, her ne nam ile olursa olsun, almış olduğu şeyi müvekkile tediye etmekle yükümlüdür. Vekilin hesap verme yükümlülüğüne, üçüncü kişilerden aldığı değerler evleviyetle dahildir. Belirtilen yükümlülüklere aykırı davranılması halinde vekilin, müvekkile karşı, onun bu yüzden uğradığı zararı tazmin yükümlülüğünün ortaya çıkacağı da çok açıktır. Bu ilke ve kurallar altında somut olaya bakıldığında davalının gerek hesap verme ve gerekse, özen ve sadakatle iş görme yükümlülüklerine aykırı davranıp davranmadığının saptanabilmesi için, hissenin geçerli bir şekilde devrinin sağlandığı 13.03.2014 tarihindeki koşullar ve özellikle hissenin o tarihteki rayiç değeri göz önünde tutulmalıdır. Mahkemece, davaya konu taşınmazın satış tarihindeki rayiç bedeli üzerinden davacıların hissesine düşen miktarın davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken, aksi düşünce ile resmi senette yazan bedel üzerinden karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir..."

9. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 17.04.2019 tarihli ve 2017/7104 E., 2019/3450 K. sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"..Ne var ki; senetle ispat zorunluluğu bulunan hallerde ortada yazılı bir delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir. (HMK m. 202)

Bir belgenin yazılı delil başlangıcı sayılabilmesi için üç şartın bir arada bulunması gerekmektedir. Bunlar; 1- Yazılı bir belge bulunmalı, 2- Belge aleyhine ileri sürülen şahıs tarafından verilmiş olmalı 3- Belge hukuki işlemin varlığına delalet etmelidir..."

10. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 01.07.2013 tarihli ve 2013/10446 E., 2013/11307 K. sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...Türk Medeni Kanunu'nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. İleri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir. (HMK m.190)

Kural olarak; bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi, ikrar ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin yapıldıkları zamanki miktar veya değeri kanunda öngörülen sınırı geçtiği takdirde senetle ispatlanması gerekir. (HMK m. 200/1; HUMK m. 288)

Hukuki işlemin miktar ve değerinin HMK m. 200/1'deki sınırı geçip geçmediği, hukuki işlemin

yapıldığı zamanki durumuna göre belirlenir.

İstisnai olarak; senet alınmasının imkansız olduğu bazı hallerde ise değeri HMK. m. 200/1 hükmündeki tutardan fazla olan hukuki işlemlerin tanıkla ispat edilebileceği kabul edilmiştir. Kanun, tanıkla ispatın mümkün olduğu halleri sınırlı yani tahdidi olarak saymış olup, bunlar dışındaki haller istisna olarak kabul edilemez.

Buna göre; miktar ve değerine bakılmaksızın, yakın hısımlar arasındaki hukuki işlemler, senede bağlanmaması teamül olan hukuki işlemler, yangın, deniz kazası ve deprem gibi senet alınması mümkün olmayan haller, hukuki işlemlerdeki irade bozukluğu ve aşırı yararlanma halleri, hukuki işlemlere ve senetlere karşı 3. kişilerin muvazaa iddiaları tanıkla ispat edilebilir.

Akdi ilişkinin tanık delili ile kanıtlanabilmesi için davacı tarafından yazılı delil başlangıcına dayanılmış olması veya davalının tanık dinlenmesine açıkça onay vermiş olması gerekir.

Somut olayda; davacı taraf davalıya 2.500,00 TL ödeme yaptığını iddia etmiştir. Ödemenin hangi tarihte yapıldığını açıklamamıştır. Ancak eldeki dava 08.06.2011 günü açıldığına göre ödemenin bu tarihten önceki bir tarihte yapıldığı açıktır. 2011 yılı itibariyle tanıkla ispat sınırı 590,00 TL'dir.

Davacı tarafından yazılı delil veya delil başlangıcı sunulmadığı gibi, tanık dinlenmesine de davalının açık onayı bulunmadığından davacı ödeme iddiasını tanık delili ile kanıtlayamaz.

Hal böyle olunca; mahkemece yukarıda açıklanan ilke ve kurallara aykırı şekilde davacının ödeme iddiasının tanık beyanları ile ispatlandığı gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir..."

3. Değerlendirme

Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere ve özellikle süresinde sunulmayan delil listesindeki hususların yargılama aşamasında dikkate alınamayacağının, davacı tarafından sadır olmayan belgenin yazılı delil başlangıcı olamayacağının, yerleşmiş içtihatlara uygun karar verildiğinin anlaşılmasına göre usul ve kanuna uygun olup davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin yerinde bulunmayan temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun’un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,

Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

10.04.2023 tarihinde oybirliği ile karar verildi.