"İçtihat Metni"
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2020/189 E., 2022/1469 K.
DAVA TARİHİ : 14.07.2016
KARAR : Davanın reddi
İLK DERECE MAHKEMESİ : Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2016/792 E., 2019/742 K.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabul, kısmen reddine karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili; müvekkillerinin murisi...'ın, adına kayıtlı Yolçatı Köyü, 311, 725, 1479, 1694 sayılı parsellerdeki hisselerin satışı için davalıya 10.07.2006 tarih ve 30472 sayılı vekaletname verdiği, davalının bu vekalete dayanarak taşınmazlardaki hisselerini sattığı ancak bedelini ödemediği iddiası ile 16.04.2010 tarihinde dava açıldığını, Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/990 E., 2016/79 K. sayılı ilamı ile 342.562,50 TL alacağın davalıdan tahsiline karar verildiğini, Bursa 16. İcra Müdürlüğünün 2016/4101E. sayılı dosyası ile icra takibi başlattıklarını, 23.03.2016 tarihli ödeme protokolü ile alacağın davalı tarafından ödendiğini, alacağın temerrüt tarihi olan davanın açıldığı 16.04.2010 tarihinde ödenmesi gerektiğini, davalı ödemelerini 30.06.2016 tarihinde bitirdiğinden müvekkillerinin faizi aşan bir zararının söz konusu olduğunu, davalının BK. 105'inci maddeye göre, davanın açılmasına sebebiyet verdiğini ve bu nedenle faizi aşan miktarı tazmin ile yükümlü olduğunu, dava tarihiyle ödeme tarihi arasında geçen 7 yıla yakın süre içinde Türkiye'de ekonomik değerlerin çok değiştiğini, özellikle Bursa'nın gelişim bölgesi olan Yolçatı'da taşınmazların değerininin beşe katlandığını, ayrıca dolar, euro gibi yabancı paraların değerleri ile altın fiyatlarının ve banka kredi faiz oranlarının da arttığını, paranın satın alma gücünün büyük ölçüde düştüğünü belirterek, fazlaya ait hakları saklı kalmak kaydı ile 500.000 TL alacağın yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; vekalet ilişkisinde işin tamamlandığı tarihin vekaleten üstlenilen işlemin gerçekleştiği 16.10.2006 tarihi olduğunu, işin tamamlanmasıyla vekalet sözleşmesine dayalı alacaklar muaccel hale geleceğinden, hesaplaşma ve bedelin vekil tarafından müvekkiline verilmesi yükümlülüğün de bu tarihten başlayacağını, vekalet verenin, vekalet sözleşmesinden kaynaklanan her türlü alacağını bu tarihten yani muacceliyet tarihi olan satış tarihinden itibaren beş yıl içinde dava yoluyla talep etmesi gerektiğini, yasada öngörülen beş yıllık zaman aşımı süresi içinde dava edilmeyen alacak zamanaşımına uğrayacağından davanın esasına girilmeden önce reddine karar verilmesi gerektiğini, alacağın davacılara ödendiğini ve davacıların bu alacak sebebiyle her türlü haklarından feragat edecek şekilde protokol imzaladıklarını, davacıların munzam zararının oluşmadığını, munzam zararın somut delillerle ispatının davacılar üzerinde olduğunu, davacılar alacağın geç ödenmesi nedeniyle bir zararları olduğu iddia ediliyorlarsa bu zararın yargılamanın uzun sürmesinden kaynaklandığını belirterek davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davacılar vekilinin 16.04.2010 tarihi itibariyle munzam zararın oluştuğunu beyan ettiğini, dava tarihi dikkate alındığında, 10 yıllık zaman aşımı süresinin sona ermediğini, Yargıtay kararları dikkate alındığında munzam zararın tespitinde her yıl gerçekleşen enflasyon oranı, mevduat ve devlet tahvillerine uygulanan faiz oranları, döviz kurları, diğer yatırım araçlarına ilişkin hareketlerin dikkate alınması gerektiğini, munzam zararın faizi aşan zarar olarak kabul edilmiş olması nedeniyle, 23.03.2016 tarihli protokol ile dava ve icra dosyasından doğan alacağın 456.605 TL olarak kabul edilip, bu miktar ödendikten sonra icra dosyasında hiçbir hak ve alacağın kalmayacağının kararlaştırıldığı, 23.03.2016 tarihinden davanın açıldığı 14.07.2016 tarihine kadar protokol ile davacının faiz alacağından vazgeçtiği, 16.04.2010 ile dava tarihi 14.07.2016 tarihleri arasındaki ÜFE, TÜFE, altın fiyatlarındaki artış, Türk Lirasına göre döviz fiyatlarındaki artış, TL Mevduat faiz oranları dikkate alınarak bilirkişi tarafından yapılan hesaplama doğrultusunda davacıların 164.108,64 TL faizi aşan munzam zararlarının olduğunun tespit edildiği gerekçesi ile davanın kısmen kabul, kısmen reddine, 164.108,64 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin talebin saklı tutulmasına, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı vekili; vekalet ilişkisinde taşınmaz satışının gerçekleştiği tarihin 16.10.2006 olduğunu, davanın açılış tarihinin ise 14.07.2016 olduğunu, işin tamamlanmasıyla vekalet sözleşmesine dayalı alacakların muaccel hale geldiğini, vekalet verenin vekalet sözleşmesinden kaynaklanan her türlü alacağını muacceliyet tarihi olan satış tarihinden itibaren beş yıl içinde dava yoluyla talep etmesi gerektiğini, davacıların taleplerinin zaman aşımına uğradığına yönelik itirazlarının dikkate alınmadığını, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava konusu alacak hakkında taraflar arasında ibraname imzalandığını, davacıların söz konusu alacak sebebiyle başka hiçbir hak ve alacaklarının kalmadığını, davacıların munzam zarara ait alacaklarının oluşmasında müvekkili davalının kusurunun söz konusu olmadığını, zararın Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/990 E. sayılı dosyasındaki yargılamanın uzun sürmesinden kaynaklandığını, ispat yükünün davacılar üzerinde olduğunu, davacıların munzam zararları olduğunu ispat edemediklerini, alacaklıların munzam zararı talep edebilmek için alacağın geç ödenmesinden ötürü zararlı olduğunu, bu durumdan borçlunun sorumlu olduğunu ve alacağı zamanında elde etmiş olsalardı ne şekilde değerlendireceklerini de somut olarak ispat etmeleri gerektiğini belirterek ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalı vekilinin davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını istinaf sebebi olarak ileri sürmüşse de, munzam zararın ayrı bir dava ile 10 yıllık zaman aşımı süresi içinde her zaman istenmesinin mümkün olduğu, davacı taraf 16.04.2010 tarihi itibariyle munzam zararın oluştuğunu beyan ettiğinden dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolmadığından davalı vekilinin bu husustaki istinaf nedeninin yerinde görülmediği, Türk Borçlar Kanunu’nun 122'nci maddesi kapsamında aşkın(munzam) zararın talep edilebilirliğinin bir koşulunun da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatı olduğu, davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon, yüksek faiz, para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın(munzam) zarar talebinin, zarar olgusunun delili olarak kabul edilemeyeceği, zira ülkemizdeki belirli dönemlerde var olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalmanın tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı olmayacağı, TBK’nın 122 nci maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın (munzam) zararın, genel ekonomik olumsuzlukların(ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerektiği, yerel mahkemece davacı taraf munzam zararını somut olarak ispatlayamadığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, genel ispat kuralından ayrılarak alacaklının munzam zararının varlığını kanıtlama zorunluluğu olmadığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olup davalı vekilinin istinaf nedenlerinin yerinde olduğu gerekçesi ile davalının istinaf talebinin kabulüne, Bursa 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 09.10.2019 tarih ve 2016/792 - 2019/742 sayılı kararının kaldırılmasına, HMK'nun 353/1-b-2 maddesi gereğince yeniden esas hakkında hüküm kurulmasına, davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; munzam zarar ile ülke ekonomisinde yüksek enflasyon, durgunluk, yüksek ve değişken döviz kurları, yüksek kredi ve mevduat faizleri gibi olgular arasındaki bağın tamamen ortadan kaldırılmasının uyuşmazlıkların büyük çoğunluğunda munzam zarar alacağı kavramının ispat edilmesi ve miktar itibariyle somutlaştırılmasının adeta imkansızın ispatının beklenmesini ifade ettiğini, bunun ise Anayasasının 35 inci maddesinde düzenlenen “Mülkiyet Hakkı”, 36 ncı maddesinde düzenlenen “Adli Yargılanma Hakkı” ile yine Anayasanın 141'inci maddesinin 4'üncü fıkrasında düzenlenen “..davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna...” dair düzenlemelerin ihlali anlamına geleceğinin açık ve kuşkusuz olduğunu, bölge adliye mahkemesinin red gerekçesinin Anayasa Mahkemesinin 21.12.2017 tarih, 2014/2267 sayılı ihlal kararı ile anılan karardan sonra Yargıtay'ın muhtelif daireleri tarafından benimsenen uygulamaları ile bağdaşmadığını, davacı taraf bakımından oldukça katı nitelikteki kabulün esas alınarak munzam zararın ekonomik koşulların olumsuz etkisinden ayrıştırılması halinde 6098 sayılı TBK'nın 122'inci maddesinde düzenlenen munzam zararın uygulanma kabiliyetinin fiilen tamamen ortadan kalkacağının, buna bağlı olarak taraflar arasındaki menfaatler dengesinin davacı taraf aleyhine bozulacağının açık ve kuşkusuz olduğunu, Bursa Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi tarafından davanın reddine dair karar verilmesi sebebiyle 4/e no'lu hüküm fıkrası ile harca esas değer üzerinden 73.000 TL nispi karşı vekalet ücretinin hüküm altına alındığını, karar tarihinde de yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13/4 madde hükmünde “...maddi tazminat istemli davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücretinin, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunacağı...” düzenlenmiş olup tarife'nin ikinci kısmının ikinci bölümü'nde ise her bir mahkemenin türüne göre maktu vekalet ücretinin miktarı tablo halinde açıklandığını, buna göre; asliye hukuk mahkemesinde bakılan dava ve işler bakımından maktu vekalet ücretinin 9.200 TL olduğunu ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Dava, munzam zarara dayalı alacak istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1- 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun "Aşkın zarar" başlıklı 122'nci maddesinin 1'inci fıkrasında : "Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür.
" denilmiştir.
2- Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 10.03.2022 tarihli ve 2022/691 E., 2022/2136 K. sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir: "... Kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiştir. Bu zararın karşılanması iki bölümde düşünülmüştür. Birinci bölüm, kanıtlanmadan ödenmesi talep edilecek zarar miktarıdır ki bu temerrüt faizidir. Diğer bir deyişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etme olanağı yasal olarak mevcut değildir. İkinci bölüm, temerrüt faizini aşan (munzam) zarara ilişkin olup; temerrüt faizini aşan bir zararı olduğunu iddia eden, bu iddiasını somut delillerle ispat etmek zorundadır.
Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Zira davacı, para alacağını zamanında alması halinde bu parayı ne şekilde kullanacağını ispatlayamamıştır. Ayrıca alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu da ispat etmek zorundadır. Soyut enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve ispatlandığı anlamına gelmez. Davacı tarafından ispatlanması gereken husus, enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Örneğin; alacağını zamanında tahsil edememekten ötürü, başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını veya alacaklı olduğu parayı zamanında alsa idi, yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde geçekleşen kur farkı sebebiyle daha yüksek miktardan ödemek zorunda kalmayacağı gibi olguları kanıtlamak durumundadır. Ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel, afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgular TBK’nın 105. maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez. İstikrar bulmuş Yargıtay uygulamasına göre, davacı faizi aşan (munzam) zararını yukarıda açıklanan şekilde ispat etmeden bu yöndeki talebin kabul edilmesi mümkün değildir..."
3- Karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13'üncü maddesinde; “(1) Bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümünde gösterilen hukuki yardımların konusu para veya para ile değerlendirilebiliyor ise avukatlık ücreti, davanın görüldüğü mahkeme için bu Tarifenin ikinci kısmında belirtilen maktu ücretlerin altında kalmamak kaydıyla (7 nci maddenin ikinci fıkrası, 10 uncu maddenin üçüncü fıkrası ile 12 nci maddenin birinci fıkrası, 16 ncı maddenin ikinci fıkrası hükümleri saklı kalmak kaydıyla) bu Tarifenin üçüncü kısmına göre belirlenir. (2) Ancak, hükmedilen ücret kabul veya reddedilen miktarı geçemez. (3) Maddi tazminat istemli davanın kısmen reddi durumunda, karşı taraf vekili yararına bu Tarifenin üçüncü kısmına göre hükmedilecek ücret, davacı vekili lehine belirlenen ücreti geçemez. (4) Maddi tazminat istemli davaların tamamının reddi durumunda avukatlık ücreti, bu Tarifenin ikinci kısmının ikinci bölümüne göre hükmolunur.” hükümleri yer almaktadır.
3.Değerlendirme
1.Dava, niteliği gereği alacak istemine ilişkindir. Alacak istemine ilişkin davanın tümden reddi halinde yukarıda açıklanan 13 üncü maddenin birinci ve ikinci fıkraları uyarınca harçlandırılan dava değeri üzerinden davalı lehine nispi vekalet ücreti takdir edilmesi gerektiğinden, bölge adliye mahkemesince; maddi tazminat istemine ilişkin davalar yönünden uygulanması gereken 13 üncü maddenin dördüncü fıkrası uygulanmayarak davalı lehine nispi vekalet ücretine takdir edilmiş olmasında hukuki isabetsizlik yoktur.
2.Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine ve özellikle davacıların temerrüt faizini aşan bir zararların olduğunu ispat edememiş olmalarına, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının dayandığı yasal ve hukuksal gerekçelere göre, davacıların temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı bakiye temyiz harcının temyiz edenlere yükletilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
08.05.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.