"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/43 E., 2022/165 K.
KARAR : Davanın kabulüne
KARAR DÜZELTME İSTEYEN : Davacı vekili
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine, Dairece verilen 19.10.2022 günlü ve 2022/6757 Esas, 2022/7980 Karar sayılı ilamla ilk derece mahkemesinin kararının onanmasına karar verilmiştir.
Davacı vekili tarafından Dairece verilen kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; kesinlik, süre ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, karar düzeltme dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı dava dilekçesinde; maliki olduğu dairenin satışı için davalıya vekalet verdiğini, 2009 yılında Türkiye'ye gelip, davalının güvenini sarsan bir takım davranışlarda bulunduğunu öğrenmesi üzerine yaptığı araştırmada; davalının, verdiği vekaletnameyi kullanarak bağımsız bölümü dava dışı kişiye sattığını öğrendiğini, ancak kendisine satış bedelini ödemediğini ileri sürerek, davalının vekalet yetkisini kötüye kullanması nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000 TL tazminatın taşınmazın satış tarihi olan 01.06.2000'den itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 19.03.2015 tarihli dilekçesi ile talebini 55.000 TL'ye yükseltmiştir.
II. CEVAP
Davalı cevap dilekçesinde; vekaleten davacıya ait herhangi bir taşınmazın satışını yapmadığını, bu nedenle de vekalet görevini kötüye kullanmadığını, davanın zamanaşımına uğradığını savunmuş, sonradan verdiği beyan dilekçesi ile de tapu kayıtları gelince bu olayı hatırladığını, davacının talimatıyla taşınmazı ...'ye bedelsiz olarak sattığını beyan ederek davanın reddini istemiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 04.07.2013 tarihli ve 2011/372 Esas, 2013/288 Karar sayılı kararıyla; tarafların adi ortaklık şeklinde ticari işletme işlettikleri, dava konusu taşınmazın 08.05.2000 tarihinde satıldığı halde davanın aradan uzun zaman geçtikten sonra 28.09.2011 tarihinde açıldığı, resmi senetteki satış bedeli ile inşaat bilirkişi raporunda belirlenen bedel arasında büyük fark olmadığı, 08.05.2000 tarihli vekaletnamede taşınmazın satış bedeli ile ilgili bir sınırlama olmadığı, aksine dilediği şartta ve bedele satma yetkisi verildiği, resmi senetteki satış bedelinin genelde gerçek değerinin altında gösterildiği dikkate alınarak davacının iddiasını kesin ve inandırıcı olarak ispatlayamadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesi’nin 20.10.2014 tarihli ve 2014/8048 E., 2014/32124 K. sayılı ilamında; vekilin hesap verme yükümlülüğünden dolayı davada ispat yükünün vekil olan davalıda olduğu, somut uyuşmazlıkta davalının 01.06.2000 tarihli resmi senede göre davaya konu daireyi vekaleten dava dışı Yavuz'a satıp, satış bedelini tahsil ettiğine göre, bu hususta hesap verme yükümlülüğü bulunduğundan mahkemece yapılan keşif sonucu alınan 18.05.2012 tarihli bilirkişi ek raporunda belirlenen taşınmazın satış tarihindeki rayiç bedelinin davalıdan tahsiline hükmedilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
B. İkinci Bozma Kararı
1. Bozmaya uyan Mahkemece verilen 02.06.2015 tarihli ve 2015/12 Esas, 2015/398 Karar sayılı kararıyla; davacıyla davalı satış tarihinde adi ortaklık şeklinde ticarethane işlettiklerinden davacının davalıya güven duyması nedeniyle taşınmazını satması için vekaletname verdiğini, davacının uzun yıllar yurt dışında yaşadığı, dava konusu taşınmazı davalının ...'ye 34.000 TL bedelle sattığı ancak hesap verme yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispatlayamadığı, zamanaşımı definin yerinde olmadığı, yapılan keşiften sonra alınan 18.05.2012 tarihli bilirkişi ek raporunda belirlenen taşınmazın satış tarihindeki rayiç bedelinin davalıdan tahsili gerektiği, davadan önce temerrüt oluşmadığı kanaatine varılarak davacı vekilinin ıslah dilekçesi de dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne, 10.000 TL alacağın dava tarihinden, 45.000 TL alacağın ıslah tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; karara karşı, taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 20.12.2017 tarihli ve 2015/32876 Esas, 2017/12958 Karar sayılı ilamında; tarafların sair temyiz itirazları incelenmeksizin, bozmadan sonra ıslah yapılmasının mümkün olmadığından, davacının ıslahtan önceki talebi dikkate alınarak bir hüküm kurulması gerekçesiyle mahkeme kararı bozulmuştur.
C. Üçüncü Bozma Kararı
1. Bozmaya uyan Mahkemece verilen 30.01.2020 tarihli ve 2019/363 Esas, 2020/27 Karar sayılı kararıyla; bozmadan sonra ıslahın mümkün olmadığı, bu nedenle ıslahla artırılan miktarın reddine karar verilmesi gerektiğinden davanın kısmen kabulüne, dava konusu 10.000 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; karara karşı, davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Dairemizin 05.10.2021 tarihli ve 2020/6556 Esas, 2021/9497 Karar sayılı ilamında; davacının sair temyiz itirazlarının reddi ile, Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir eylem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek usule ilişkin kazanılmış hakkın istisnası niteliğinde yasa değişikliği uyarınca davacının ıslah dilekçesinin kabul edilmesi gerektiğinden mahkeme kararı bozulmuştur.
D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesince yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; davalının vekaletname gereğince hesap verme yükümlülüğü bulunduğundan, davada ispat yükünün vekil olan davalıda olduğu ve dava konusu taşınmazın satış bedelini davacıya teslim ettiğini ispatlayamadığından keşiften sonra alınan 18.05.2012 tarihli bilirkişi ek raporunda belirlenen taşınmazın satış tarihindeki rayiç bedelinin davalıdan tahsili gerektiği, zamanaşımı definin yerinde olmadığı, davadan önce davalının temerrüde düşürülmediği kanaatine varılarak davanın kabulüne, dava konusu 10.000 TL alacağın dava tarihinden, kalan 45.000 TL alacağın ıslah tarihi olan 19.03.2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
IV. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Dairemizin 19.10.2022 günlü ve 2022/6757 Esas, 2022/7980 Karar sayılı ile ilamıyla dosyadaki yazılara, kararın bozmaya uygun olmasına ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun olan ilk derece mahkemesinin kararının onanmasına karar verilmiştir.
V. KARAR DÜZELTME
A. Karar Düzeltme Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
B. Karar Düzeltme Sebepleri
Davacı vekili karar düzeltme dilekçesinde, haksız fiilden doğan zararlarda faizin haksız fiilin işlendiği tarihten itibaren başlatılacağından, ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 508. maddesi gereğince de tazminat alacağı olarak hükmedilen toplam 55.000 TL için paranın alındığı 01.06.2000 tarihten itibaren faize hükmedilmesi gerektiğinden dava tarihi ve ıslah tarihi esas alınarak faiz yürütülmesinin hatalı olması nedeniyle kararın düzeltilerek onanmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, dava konusu alacağa işletilecek faizin başlangıç tarihine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 inci maddesi.
2. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü Ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1 inci maddesi şöyledir.
“Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.”
3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun hesap verme başlıklı 508 inci maddesi şu şekildedir;
“Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle yükümlüdür. Vekil, vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlüdür.”
3. Değerlendirme
Yargıtay'ın bozma kararına gerek iradi, gerekse kanuni şekilde uymuş olan yerel mahkeme, bozma kararı doğrultusunda inceleme yapmak ve hüküm kurmak zorundadır. Mahkemenin Yargıtay dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK). Ayrıca, mahkemece verilen kararın Yargıtay bozma ilamının kapsamı dışında kalarak kesinleşmesi durumunda da usuli kazanılmış hak doğmuş olur. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün, bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uyan mahkeme, kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Yani kesinleşmiş bu kısımlar o kısımlar lehine olan taraf yararına bir usuli müktesep hak teşkil eder. Bu husus kamu düzenine ilişkindir.
Dava hukuki niteliği bakımından Türk Borçlar Kanunu’nun 508. maddesine (818 sayılı Borçlar kanunu’nun 392. maddesi) dayanan vekilin hesap verme yükümlülüğünden kaynaklanmaktadır. TBK’nun 508. maddesi, Vekilin, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene verme borcu ile borç para borcu ise tesliminde geciktiği paranın faizini de ödeme borcunu düzenlemiştir.
Somut olayda; davacıya ait taşınmazı verilen vekaletname ile üçüncü kişiye satan davalının, taşınmaz bedelini davacıya teslim etmemiş olması nedeniyle, Türk Borçlar Kanunu’nun 508. maddesi (818 sayılı Borçlar kanunu’nun 392. maddesi) uyarınca taşınmazın satış tarihindeki rayiç bedelini ve satış tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davacıya ödemesi gerekmektedir. Ancak İlk Derece Mahkemesince 30.01.2020 tarihli kararda davanın kısmen kabulüne; dava konusu 10.000 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsil edilmesine karar verildiği ve bu kararın Dairemizin 05.10.2021 tarihli ve 2020/6556 E., 2021/9497 K. sayılı ilamı ile davacının sair temyiz itirazlarının reddedilerek, Yargıtay’ın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir eylem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek usule ilişkin kazanılmış hakkın istisnası niteliğinde yasa değişikliği uyarınca davacının ıslah dilekçesinin kabul edilmesi gerektiğinden bozulması nedeniyle artık faiz başlangıcı yönünden davalı lehine usuli kazanılmış hak doğmuştur. Hal böyle olunca davaya konu taşınmazın satış tarihindeki rayiç bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi gerekirken alacağın 45.000 TL’lık kısmına ıslah tarihinden itibaren faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onanması HUMK’nun 438/7. maddesi hükmü gereğidir.
Bu itibarla da verilen kararın zuhulen onandığı yeniden yapılan inceleme sonucunda anlaşıldığından, davacı vekilinin buna yönelik karar düzeltme isteminin kabulü ile, Dairemizce verilen 19.10.2022 günlü ve 2022/6757 Esas, 2022/7980 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına ve belirtilen gerekçeyle hükmün düzeltilerek onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacı tarafın karar düzeltme isteminin KABULÜ ile Dairemizin 19.10.2022 günlü ve 2022/6757 Esas, 2022/7980 Karar sayılı onama ilamının kaldırılmasına,
Mahkeme hükmünün 1 inci fıkrasının çıkartılarak yerine, "Davanın kabulüne, dava konusu 55.000 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine," ifadesinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA,
Peşin alınan harcın davacıya iadesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,
09.03.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.