Logo

3. Hukuk Dairesi2023/1103 E. 2024/524 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Kira bedelinin uyarlanması, uyarlama talebinin reddine karar verilmesi halinde sözleşmenin feshi, tazminat ve alacak davaları.

Gerekçe ve Sonuç: Kira sözleşmesinin yapıldığı tarihten sonra ortaya çıkan koşulların öngörülebilir nitelikte olması ve işlem temelinin çöktüğünün ispatlanamaması nedeniyle uyarlama talebinin reddine karar verilmiş, ancak uyarlama talebinin reddine karar verilmesi halinde istenen sözleşmenin feshi ve diğer talepler hakkında karar verilmemesi usul ve yasaya aykırı görülerek karar bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi

SAYISI : 2022/224 E., 2022/2921 K.

İLK DERECE MAHKEMESİ : Ankara 5. Sulh Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2020/93 E., 2021/3050 K.

Taraflar arasında birleştirilerek görülen kira bedelinin uyarlanması, olmadığı takdirde sözleşmenin feshi, tazminat ve alacak davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

Kararın, davacı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 08.02.2024 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.

Belli edilen günde gelen davacı vekili Avukat ... ve davalı vekili Avukat ...'nun sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saat 14.00'te Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Asıl davada davacı vekili; müvekkili şirket ile davalı arasında 23.12.2009 tarihli ve 25 yıl süreli Yap-İşlet-Devret sözleşmesi gereğince mülkiyeti davalıya ait olan natamam binanın imalatı tamamlandıktan sonra 25 yıl süre ile işletilmesi, süre sonunda ise binanın davalıya tesliminin kararlaştırıldığını, 31.05.2012 tarihinde ek protokol imzalanarak üçer aylık dönemlerde ödenen kira bedelinin aylık ve USD cinsinden ödenmesinin kararlaştırıldığını, 12.02.2016 tarihli ek protokolde de kararlaştırılan kan alma biriminin davalıya tahsis edilmemesi karşılığında müvekkili şirketin aylık 7.068,50 USD ilave işletme bedeli ödenmesinin kararlaştırıldığını, buna göre kök sözleşme ve ek protokollere göre aylık işletme bedelinin 599.568,50 USD olduğunu, 12.09.2018 tarihinde yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı uyarınca 04.12.2018 tarihinde ek protokol imzalanarak kira bedelinin TL'ye dönüştürüldüğünü ve aylık kira bedelinin 2.725.000,00 TL olarak belirlendiğini, anılan tebliğ uyarınca müvekkili şirketin ek protokolü ihtirazı kayıtla imzaladığını, işletme bedelinin sözleşmenin kurulduğu aşamaya göre öngörülemeyen ve müvekkilinden kaynaklanmayan sebeplerle ifa imkansızlığı yaratacak seviyeye geldiğini, alt kiracılardan toplanabilir kira gelirinin net 2.683.087,29 TL olup bu bedelin tamamının kar olarak düşülmesi halinde dahi müvekkili şirketin zarar ettiğini, ilerleyen yıllarda zararın daha da artacağını, Ankara'daki terör saldırıları, darbe girişimi, 2018 yılındaki dışsal ekonomik müdahaleler sonrasında ekonomik nedenlerle paranın değerinin öngörülemez derecede düştüğünü, orta vadeli programlarda öngörülen döviz, enflasyon ve büyüme rakamlarının tutmadığını, devletin öngöremediğini müvekkili şirketin öngörmesinin beklenilemeyeceğini, özellikle AVM'lerde kiracıların dükkanları tahliye ettiklerini, yeni kiracı bulmakta zorlanıldığını, yine kira indirim talepleriyle karşılaşıldığını, davalı tarafça kira bedelinin 2020 yılında aylık 3.138.655,00 TL olarak ödenmesi hususunda yazı gönderildiğini, iki ayrı bağımsız gayrimenkul değerlendirme şirketinden alınan raporlarda kira bedelinin uyarlanmasına ilişkin görüş bildirildiğini, işlem temeli çöktüğünden mevcut koşullarda kiralananın işletilmesinin mümkün olmadığını, geçmiş döneme ilişkin kira bedelinin ihtirazı kayıtla ödendiğini, sabit işletme bedeli ödenmesi modelinin sürdürülemez nitelikte olduğunu ileri sürerek; sözleşmenin bu yönden uyarlanarak 01.01.2019 tarihinden itibaren sabit ücret modelinden vazgeçilerek cirodan pay alınması modeline dönüştürülmesine ve sözleşmenin 11. maddesinde ve 04.12.2018 tarihli Türk Lirasına Dönüşüme Dair Ek Protokolde düzenlenen müvekkilinin işletme bedeli dahil sözleşmeden kaynaklanan tüm yükümlülüklerinin 01.01.2019 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere aylık net kira gelirlerinin %24,91'i olarak belirlenmesine, bu talebin kabul görmemesi halinde işletme bedelinin 01.01.2019 tarihinden itibaren aylık sabit 1.071.000,00 TL olarak belirlenmesini, uyarlama talebinin kabul görmemesi halinde ise 23.12.2009 tarihli ve 04.12.2018 tarihli sözleşmenin feshine, müvekkilinin sözleşmeyi feshinin haklı nedene dayandığının tespitini, fesihle birlikte alt kiracılar arasındaki kira sözleşmelerinde fesih tarihinden geçerli olmak üzere hükmen taraf değişikliği yapılarak davalı Derneğin “kiraya veren” olarak sözleşmelere dahil edilmesini ve şirketin sözleşme yükümlülükleri ile bağlı olmadığının tespitine, kira sözleşmeleri gereğince kiracılardan alınmış olan teminat mektubu, teminat senedi ve nakit teminatların usulüne uygun şekilde davalı Derneğe devrine, feshe karar verilmesi halinde kiralananın yapım maliyeti olan 25.000.000,00 USD'nin sözleşmenin fesihten sonraki kalan süresi ile orantılı olarak hesaplanacak şekilde ve dava tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun'un 4/a maddesi uyarınca işletilecek faizi ile birlikte şimdilik 1.000,00 USD olarak istirdadına, dava süresince ödemek zorunda kalınacak kira bedellerinden şimdilik 10.000,00 TL ile sözleşmenin yürürlükte olacağı inancıyla yapılmak zorunda kalınacak masraflar ve daha iyi yatırım ve sözleşme fırsatlarının kaçırılmış olması nedeniyle menfi ve müspet zararlarına karşılık şimdilik 10.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini ve teminat mektubunun iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

2. Birleşen davada davacı vekili; asıl dava dilekçesindeki beyanlarına ek olarak, Covid 19 Pandemisi nedeniyle 11.03.2020 tarihinden beri yaşanan mücbir sebep nedeniyle kira bedelinin uyarlanması gerektiğini, AVM'nin 21.03.2020 tarihinden 01.06.2020 tarihine kadar kapalı kaldığını, sözleşmenin (16.7) maddesi uyarınca söz konusu mücbir sebep karşısında askıya alınması gerektiğini, tam kapanma döneminde hiç gelir elde edilemediği için davalıya da kira ödemesi yapılamadığını, bu hususun davalıya bildirildiğini, tedbirli şekilde yeniden açılış üzerine de kiralarda indirim uygulandığını, salgın ve küresel ekonomik kriz olmamış gibi tam işletme bedeli ödenmesinin dürüstlük kuralına aykırı olduğunu ileri sürerek;21.03.2020-01.06.2020 arasında sözleşmenin askıda olması nedeniyle işletme bedeli alınmamasına, devam eden süreçte de sonradan ortaya çıkan pandemi nedeniyle işletme bedelinin cirodan pay alınması modeline dönüştürülmesine, cirodan pay oranının net kira gelirlerinin %24,91'i olarak belirlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; TBK 138 maddesindeki şartların gerçekleşmediğini, sözleşmede mücbir sebep sayılacak hallerin kısıtlı olarak sayıldığını, gezi olaylarının bu kapsamda değerlendirilemeyeceğini, ülkedeki ekonomik istikrarsızlığın tacir olan davacı kiracı tarafından tahmin edilebilir nitelikte olduğunu, sözleşmede ekonomik ve siyasi nedenlerle kira bedelinin uyarlanmasının talep edilemeyeceğinin kararlaştırılması karşısında bu nedenlerin de öngörülebilir olduğunun gözetildiğini, dava dilekçesinde bahsedilen olaylar üzerinden 4 yıl geçtiğini savunarak, davaların reddini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; asıl davadaki taleplerin öngörülebilir nitelikte olduğu, davacının basiretli bir tacir gibi davranıp 25 yıl süreli kira sözleşmesi dönemi boyunca döviz kurunda artış olabileceğini öngörmesi ve bunu düşünerek sözleşme şartlarını kabul etmesi gerektiği birleşen davadaki uyarlama sebebi Covid-19 Pandemisi olup uygulamada uyarlama nedeni olduğu, ancak son bilirkişi incelemesinde davacının talep ettiği uyarlama bedellerinin üzerinde uyarlama bedelleri tespit edildiği halde davacının talebini değiştirmediği ve ıslah da etmediği gerekçesiyle, asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. İstinaf Sebepleri

Davacı vekili; kanundaki uyarlama koşullarının oluştuğunu ancak müvekkilinin tacir olduğundan bahisle soyut gerekçe ile davanın reddine karar verildiğini, dosyaya kazandırılan iki ayrı raporda ödenen kira bedelinin yüksek olduğunun belirlendiğini, uzman bilirkişi raporlarında da ödenen mevcut işletme bedellerinin sürdürülebilir olmadığının tespit edildiğini, davalı tarafça dosyaya sunulan uzman raporunda işletme bedelinin ödenmesi halinde işletmenin zarar edeceğinin belirlendiğini, 13.09.2018 tarihli Cumhurbaşkanlığı Kararının dahi tek başına uyarlama koşullarının oluştuğunu gösterdiğini, devletin dahi öngöremediği hususu davacı şirketin öngörmesinin beklenemeyeceğini, sözleşmenin başlangıcında işletme bedeli sürdürülebilir iken gelinen aşamada sürdürülemez ve davacıyı zarar ettirir hale geldiğini, bu anlamda da davacının talebinin sözleşmenin başlangıcında var olan menfaatler dengesinin sağlanmasına ilişkin olduğunu, tacirlerin de uyarlama davası açabileceğini, uyarlama koşullarının oluşmadığının kabul edilmesi halinde sözleşmenin feshi ile tasfiyesine karar verilmesi gerektiğini, kaldı ki bu yönde de talepte bulunulduğu halde terditli talepler bakımından olumlu veya olumsuz karar verilmediğini, uzman görüşü raporlarının kararda tartışılmadığını, birleşen dava yönünden gerekçenin anlaşılamadığını, 21.03.2020- 01.06.2020 dönemine ilişkin hiç kira bedeli alınmaması, diğer dönemde ise %49 oranında alınması yönünde rapor verildiğini, bu oran talep edilen %24,91 oranının altında olup aleyhine olduğunu, bu halde ayrıca ıslaha da gerek olmadığını, talebin kısmen kabul kısmen reddi gerektiğini, ayrıca Mahkemenin davayı haklı görmesi halinde tamamlanabilir usuli eksiklikler yönünden tarafa süre vermesi gerektiğini, talebin ıslah edilmemiş olmasının davanın reddine karar verilmesini değil, taleple bağlı kalınarak karar verilmesini gerektirdiğini, hakimin davayı aydınlatma ödevi kapsamında eksikliğin tamamlatılabilmesi imkanı varken bu yola gidilmeksizin karar verilmesinin hukuki dinlenilme hakkını ihlal ettiğini, uyarlama davasında verilecek kararın geleceğe etkili olduğunu, birleşen davadaki talebin asıl davadaki talepten bağımsız olmadığını, talep dönemlerinin çakışıp örtüşeceğini, birleşen davanın reddi kararının çoğun içinde az da vardır kuralını ihlal ettiğini, hüküm ve gerekçe yönünden de çelişki bulunduğunu ileri sürerek, kararın kaldırılmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacı şirketin kendi özgür iradesi ile dolar üzerinden yap işlet devret sözleşmesini imzaladığı, döviz kuru artışının enflasyonun bile altında olduğu ve döviz artışlarının başladığı tarihe kadar sözleşmenin benimsenerek kira bedellerinin ödendiği, Cumhurbaşkanlığı Kararı sonrasında ise taraflar arasındaki sözleşmenin eki mahiyetindeki protokol ile 01.01.2019 tarihinden geçerli olmak üzere aylık kira bedelinin 2.725.000,00 TL olarak belirlendiği, bu şekilde kısmen de olsa kira bedelinin uyarlandığının anlaşıldığı, davacı döviz üzerinden sözleşme yaparken değer azalması söz konusu olduğunda TL karşılığı ödemelerinde de azalma olabileceğini değerlendirerek tercih hakkını kullandığı gibi, günümüz ülke koşullarında ilerleyen yıllarda dövizde ödeme güçlüğü doğuracak dalgalanmalarla karşılaşabileceğini de öngörebilir durumda olduğu, sözleşmenin imzalanmasından sonra değişen koşulların ödeme güçlüğü doğurmasının yukarıda izah edildiği üzere asıl davada tek başına sözleşmenin uyarlanması için yeterli olmadığı; birleşen davada alınan bilirkişi raporu ve dosya kapsamına göre 2020 yılı için yıllık bazda, davacının kira gelirlerinde öngörülemez ve katlanılamaz bir azalma meydana gelmediği, karşılıklı edimler arasında olan dengenin sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulduğunun ve kira bedelinin indirilmesi koşullarının oluştuğunun davacı tarafından ispat edilemediği, bu bağlamda İlk Derece Mahkemesi kararının usul ve esas yönünden uygun bulunduğu gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacı vekili; Bölge Adliye Mahkemesi kararının kendine ait somut bir gerekçesi bulunmadığını, kararın gerekçesinde yer verilen emsal ile eldeki dosyanın benzer olmadığını, uzman görüşü ve bilirkişi raporlarının somut verilere göre fazla kira bedeli ödendiğini ortaya koyduğunu, Cumhurbaşkanlığı Kararı doğrultusunda imzalanan ek protokole ilişkin gerekçenin yerinde olmadığını, hesaplamanın yayınlanan formüle göre yapıldığını, hukuki hata bulunduğunu, uyarlamanın mümkün olmaması halinde sözleşmenin feshi ve tasfiyesi yoluna gidilmesi gerektiğini, terditli talepler yönünden olumlu veya olumsuz karar verilmediğini, uzman görüşlerinin kararda hiç tartışılmadığını İlk Derece Mahkemesince talebin haklı olmadığından değil ıslah edilmediğinden reddine karar verildiği halde Bölge Adliye Mahkemesince davanın ispat edilemediğinden ret gerekçesi oluşturulduğunu, davalının istinafı olmadığı halde müvekkili aleyhine karar tesis edildiğini ileri sürerek, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık; asıl davada kira bedelinin uyarlanması, olmadığı takdirde sözleşmenin feshi, tazminat ve alacak, birleşen davada kira bedelinin uyarlanması istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 111, 297, 353 ve 359 uncu maddeleri,

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 138 inci maddesi,

3. Emsal nitelikteki Dairemizin 01.11.2022 tarihli ve 2022/2200 E., 2022/8401 K. sayılı ilamı.

3. Değerlendirme

1. 6098 sayılı Kanun'un aşırı ifa güçlüğü başlıklı 138 inci maddesi; "Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.

Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.

2. İlgi maddenin gerekçesinde ise, “Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, "işlem temelinin çökmesi"ne ilişkindir. İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanununun 2 nci maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır.

a.Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.

b.Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.

c.Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.

d.Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.

Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır.” denilerek, uygulamada kabul edilen uyarlama davasının yasa maddesi haline getirildiği belirtilmiştir.

3.. 6100 sayılı Kanun'un 111 inci maddesinde düzenlenen terditli (kademeli) davalarda, davacı aynı davalıya karşı aralarında hukuki veya ekonomik bağlantı bulunan birden fazla talebini aralarında aslilik ve fer'ilik ilişkisi kurarak aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Terditli davalardaki taleplerden biri asıl taleptir; ikincisi fer'i taleptir. Davacı, ilk önce asıl talep hakkında karar verilmesini ister, yardımcı talebini ise asıl talebin reddedilmesi ihtimali için yapar. Mahkeme de, davacının asıl talebinin esastan reddine karar vermedikçe, fer'i talebi inceleyemez ve karara bağlayamaz.

4. 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesinde; mahkeme kararında taraflara yükletilen görev ve verilen hakların şüphe ve tereddüt gerektirmeyecek biçimde açık olarak yazılması öngörülmüştür. Hüküm fıkrası, kararın esası olup, açık ve infazı mümkün olmalıdır. Davanın açıldığı tarihteki duruma göre hüküm fıkrasında, asıl talep ile terditli talepler hakkında, şüphe ve tereddüdü gerektirmeyecek biçimde, açık olarak karar verilmelidir.

5. Temyize konu edilen Asıl Davaya ilişkin kararda; hukuki nitelemenin doğru şekilde yapıldığı, sözleşmenin yapıldığı tarihten sonra davanın açıldığı tarihe kadar işlem temelinin çöktüğünün ispat edilemediği, döviz kurundaki değişikliklerin öngörülebilir mahiyette olduğu anlaşıldığından, asıl davada uyarlama koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle verilen kararda isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmıştır.

6. Öte yandan, davacı uyarlama isteminin kabul edilmemesi halinde, sözleşmenin feshi ile alacak ve tazminat talebinin hüküm altına alınmasını talep etmiştir. Ne var ki, İlk Derece Mahkemesince bu talep hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiş olması 6100 sayılı Kanun'un 297 nci maddesine aykırı olduğu gibi, bu husus bir istinaf sebebi olarak ileri sürülmesine rağmen Bölge Adliye Mahkemesince bu hususta bir inceleme yapılmamış olması aynı Kanun'un 359 uncu maddesine aykırı olduğundan, kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

7. Bundan ayrı, 6100 sayılı Kanun’un "Duruşma yapmadan verilecek kararlar" başlıklı 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) nolu alt bendi; “Yargılamada eksiklik bulunmamakla beraber, kanunun olaya uygulanmasında hata edilip de yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde veya kararın gerekçesinde hata edilmiş ise düzelterek yeniden esas hakkında, (...) duruşma yapılmadan karar verilir” şeklindedir.

8. 6100 sayılı Kanun'un 359 uncu maddesinin ikinci fıkrası ise; “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” hükmünü içermektedir.

9. İlk Derece Mahkemesince, uyarlama sebebi Covid-19 Pandemisi olup uygulamada uyarlama nedeni olduğu ancak son bilirkişi incelemesinde davacının talep ettiği uyarlama bedellerinin üzerinde uyarlama bedelleri tespit edildiği halde davacının talebini değiştirmediği ve ıslah da etmediği belirtilerek davanın reddine karar verilmiş olup, davacının istinaf başvurusu sonucu Bölge Adliye Mahkemesince yapılan değerlendirmede; karşılıklı edimler arasında olan dengenin sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulduğunun ve kira bedelinin indirilmesi koşullarının oluştuğunun davacı tarafından ispat edilemediği gerekçesiyle, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

10. Yukarıda yer verilen kanun hükümleri uyarınca; Bölge Adliye Mahkemesince, İlk Derece Mahkemesince kanunun olaya uygulanmasında hata edildiğinin belirlenmesi ve bu hatanın düzeltilmesi için yeniden yargılama yapılmasına ihtiyaç duyulmadığı takdirde, İlk Derece Mahkemesince verilen karar kaldırılarak yeniden esas hakkında karar verilmesi gerekirken, hükümle birlikte bir bütünlük teşkil eden gerekçenin düzeltilmesine rağmen, yeniden esas hakkında hüküm kurulmaksızın davacının istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş olması, usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

11. Bozma nedenine göre, davacı vekilinin birleşen davaya yönelik sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan, Bölge Adliye Mahkemesinin asıl ve birleşen davaya yönelik kararının 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca usulden BOZULMASINA,

2. Bozma nedenine göre, davacı vekilinin birleşen davaya yönelik diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,

17.100,00 TL Yargıtay duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,

Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iaedesine,

Dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

08.02.2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.