"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2022/238 E., 2022/534 K.
DAVA TARİHİ : 20.07.2015
Taraflar arasında İlk Derece Mahkemesinde görülen alacak davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairemizce İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kabulüne karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; alıcı müvekkili, satıcı dava dışı ... Ltd. Şti. ve garantör olan davalı arasında 03.06.2008 tarihinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi imzalandığını, garantörün sorumlu olduğu borç tutarının İzmir 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/545 E., 2013/430 K. sayılı kararı ile belirlendiğini ve kararın kesinleştiğini, davalının mahkeme kararı ile sabit hale gelen alacağından garanti sözleşmesi uyarınca garantör sıfatı ile doğrudan doğruya sorumluğu olduğunu, davalının garantörlük sıfatı yanında ve ondan bağımsız olarak ... Ltd. Şti. lehine verdiği kefaletten dolayı da aynı zamanda müteselsil kefil sıfatı ile sorumlu olduğunu, başlatılan icra takibinden sonra da borcun ödenmediğini, davalının kötü niyetli olarak şahsi mal varlığını kaçırdığını ve satışı için ilan verdiğini ileri sürerek, İzmir 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/545 E., 2013/430 K. sayılı dosyası ile karara bağlanan miktardan tahsil etmiş olunan rakamların mahsubuyla 15.08.2012 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte 558.513 TL ve 396.120 USD'lik alacağının davalıdan tahsilini istemiş, yargılama sırasında davalının vefat etmesi üzerine mirasçılar davaya dahil edilerek, yargılamaya devam olunmuştur.
II. CEVAP
Davalılar vekili; sözleşmenin geçersiz olduğunu bu nedenle sorumluluğunun bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 2017/205 E., 2018/459 K. sayılı 21.11.2018 tarihli kararıyla; davalı ...'in dava dışı ... Ltd. şirketi ile birlikte garantör sıfatı ile 03.06.2008 tarihinde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi imzaladığı, sözleşmenin 13 üncü maddesi uyarınca satıcı şirket ile birlikte müteselsil ve müşterek kefil ve garantör olduğu, satış vaadi sözleşmesi gereğince davacı-alıcı tarafından satıcıya 632.034,66 TL ve 396.120,00 USD ödeme yapılmış olduğunun İzmir 9. Asliye Ticaret 2012/545 E., 2013/430 K. sayılı ilamı ile hüküm altına alınıp kesinleştiği, davalının satıcının kefil/garantör sıfatı ile imzaladığı İpotekli Gayrimenkul Satım Vaadi Sözleşmesi uyarınca garanti veren sıfatı ile yüklendiği satıcı .... Ltd. Şti.nin borçlarından sözleşme resmi şekilde yapılmamış olsa dahi sözleşme tarihinde aynı zamanda akrabaları olan şirket ortaklarının vekili sıfatıyla hareket etmesi ve bu vekaletler vasıtasıyla şirketin kararlarını yönlendirebilecek bir konumda olması olguları dikkate alındığında ...'in üstlendiği borcun miktarını bilmemesinin imkansız olduğu, somut olayda davalı ...'in şirket ortaklarının yakın akrabası ve şirket ortağının vekili sıfatıyla hareket ettiği, sözleşme tarihinde ortaklardan aldığı ortak vekaletname ile işlemler yaptığı dolayısıyla satıcı şirketi ile fiili bağlantısı bulunduğu, sözleşmenin 13 üncü maddesindeki ifadeye göre garanti veren sıfatıyla sorumlu olacağı, söz konusu sözleşmenin geçersiz sayılmasında dahi şirketin borcu yerine getirmemesi karşısında her türlü zararı karşılamak durumunda kalacağı kanaati ile davalı tarafından inkar edilmeyerek kabul edilen sözleşmenin sırf şeklen geçersiz olması nedeniyle davacı-alıcı tarafından dava dışı şirkete ödendiği hususu kesinleşmiş ticaret mahkemesinin kararı ile sabit olan meblağın iadesinden sorumlu tutulmayacağı sonucunu doğurmayacağı kanaati ile ticaret mahkemesi ilamının tahsili için şirket aleyhine yürütülen takip ile tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile alacağın tahsiline karar verilmiştir.
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda anılan kararına karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmakla İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 30.09.2019 tarihli ve 2019/2291 E. 2019/1799 K. sayılı kararıyla; davalının istinaf itirazının kabulü ile mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmiştir.
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 30.09.2019 tarihli ve 2019/2291 E., 2019/1799 K. sayılı kararı temyiz edilmekle Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 2019/6229 E., 13137 K. sayılı 25.12.2019 tarihli kararıyla; İzmir 1 Asliye Ticaret Mahkemesinin 03.03.2016 tarihinde 2015/1060 E., 2016/193 K. sayılı görevsizlik ve olumsuz görev uyuşmazlığı kararı üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 2016/29929 E., 2017/1469 K. sayılı 07.02.2017 tarihli kararı ile inceleme yapılarak onama kararı verildiği, bu hali ile Bölge Adliye Mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce ilk derece mahkemesince verilen ve Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen bir karar bulunmakta olduğu bu aşamadan sonra dosyada esas hakkında verilecek kararlara karşı kesinleşinceye kadar başvurulacak kanun yolunun istinaf değil temyiz kanun yolu olduğundan bahisle İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 13. Hukuk Dairesinin 30.09.2019 tarihli ve 2019/2291 E., 2019/1799 K. sayılı kararı yok hükmünde olup hukuki sonuç doğurmayacağından bahisle Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosya gönderme formu düzenlenerek dosyanın Yargıtaya gönderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 2020/1602 E., 2020/5064 K. sayılı kararıyla; "İlk Derece Mahkemesince, 21.11.2018 tarihli celsede davalı vekilinin mazeret dilekçesinin reddine karar verilerek aynı celse davanın kabulüne karar verilmiş ise de; tahkikat bitirilerek yukarıda belirtilen 186 ncı madde uyarınca sözlü yargılama aşamasına geçilmesi için taraflara herhangi bir tebligatta bulunulmadığı, taraflara dosya içerisindeki bilgi ve belgelere karşı savunma hakkını kullanma olanağı verilmeden hüküm kurulamayacağı, aksi halde savunma hakkı kısıtlanmış olacağı, bu hususun kamu düzenine ilişkin olduğu, mahkemece, sözlü yargılama için gün belirlenip taraflara tebligat çıkarılmadan karar verilmek suretiyle yukarıda bahsedilen usul hükmüne uyulmamasının hukuki dinlenilme hakkını kısıtlayıcı nitelikte olduğu, sözlü yargılama ile ilgili HMK'nın 186 ncı maddesinde gösterilen usule riayet edilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, bu yön gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğu" gerekçesiyle, kararın bozulmasına karar verilmiştir.
B. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin 2020/348 E., 2021/250 K. sayılı 04.08.2021 tarihli kararıyla; davacı vekilinin davalılar ... ve ... hakkındaki davasının mirasın gerçek reddi nedeniyle husumet yokluğu nedeniyle reddine, davacı vekilinin davalı ... hakkındaki davasının kabülüyle Aydın 3. İcra Müdürlüğünün 2014/316 sayılı takip dosyasında tahsilde tekerrüre yol açmamak kaydı ile 396.120 USD alacağın 15.08.2012 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanun'un 4/a maddesine göre hesaplanacak döviz faizi ile birlikte ve 558.513,00 TL alacağın 15.08.2012 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Dairemizin 15.02.2022 tarihli ve 2021/7320 E., 2022/1054 K. sayılı kararıyla; davalı ...'in 23.01.2021 tarihinde vefat ettiği, mirasçıları davaya dahil edilerek yargılamaya devam edildiği ancak ...'in yasal mirasçılarından olan dahili davalılar ... ve ...'nun İmir 4. Sulh ve İzmir 2. Sulh Hukuk Mahkemesinin kararları ile mirası kayıtsız şartsız olarak reddettikleri anlaşılmaktadır. TMK'nın 611 inci maddesinde belirtildiği üzere, mirasın mirasçılardan biri tarafından reddi halinde mirası reddeden mirasçının payı, miras bırakanın ölümünde hayatta değilmiş gibi diğer mirasçılara intikal eder. Yasal mirasçılardan biri mirası reddederse, onun payı miras açıldığı zaman kendisi sağ değilmiş gibi varsa altsoyuna, yoksa diğer mirasçılara geçer. O halde Mahkemece mirası reddeden davalıların mirasçıları tespit edilip, bu kişiler davaya dahil edilmek suretiyle taraf teşkili sağlandıktan sonra, davanın esası incelenerek varılacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken, eksik inceleme sonucu taraf teşkili sağlanmaksızın yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı bulunduğu gerekçesiyle, kararın bozulmasına karar verilmiştir.
D. İlk Derece Mahkemesince Bozmaya Uyularak Verilen Karar
İlk Derece Mahkemesinin karar başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalı ...'in Ticaret Sicil Gazetelerinde şirket ortağı olarak yer alan kişilerin yakın akrabası olduğu ve şirket ortağı ve müdürünün vekili sıfatıyla hareket ederek 03.06.2008 tarihli sözleşmeyi imzaladığı, şirket ortaklarından aldığı vekaletname ile işlemler yaptığı, .... Ltd. Şti. ile fiili bağlantısı olduğu ve sözleşmenin 13 üncü maddesinde satıcının kefili-garantörü sıfatı ile sözleşme nedeniyle oluşabilecek her türlü maddi-manevi, olumlu-olumsuz zararı cezai ve tazmini gereken sorumluluk karşısında satıcı ile birlikte müşterek müteselsil kefil ve garantör olduğunu beyan ederek alıcı tarafın sözleşmeye güven duymasına temin ettiği, sırf sözleşmenin resmi şekilde yapılmamış olması nedeniyle sorumlu olmayacağının iddia edilemeyeceği, sözleşmedeki imzanın inkar edilmediği, davalının kabulünde olduğu, sözleşme gereğince ödenen miktarların Ticaret Mahkemesi kararı ile kesinleştiği ve davacının dava dışı ...'ye karşı sözleşme nedeniyle tazminat sorumluluğunu yerine getirmiş olduğu, kesinleşen mahkeme ilamları gereğince alacağının tahsili için dava dışı şirket hakkında yürüttüğü icra takibine ilişkin tahsilatların icra müdürlüklerinden sorulmak suretiyle mahkememiz dosyasına bilgi temin edilmiş olduğu, sözleşmenin şeklen geçersiz olması nedeniyle kefil/garantör sıfatıyla sözleşmeye imza koymuş olan davalının sorumlu olmayacağını iddia etmenin hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, Medeni Kanun'un 2 nci maddesinde açıklanan dürüstlük kuralına uygun olmadığı, herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorunda olduğu, ve bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzeni tarafından korunmayacağı gerekçesiyle davacının davalılar ... ve ... hakkındaki davasının mirasın gerçek reddi nedeniyle husumet yokluğu nedeniyle reddine, davacının davalı ... hakkındaki davasının kabulü ile Aydın 3. İcra Müdürlüğünün 2014/316 sayılı takip dosyasında tahsilde tekerrüre yol açmamak kaydı ile 396.120 USD alacağın 15.08.2012 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 4/a maddesine göre hesaplanacak döviz faizi ile birlikte ve 558.513,00 TL alacağın 15.08.2012 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte, davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı, süresi içinde davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı vekili, dava konusu sözleşme ile kefalet ilişkisinin varlığının tartışılması dışında, hiçbir ilgisi bulunmayan ve sözleşmenin tarafı olmayan vekil edeninin murisinin, ne şekilde iyi niyet kuralına aykırı hareket ettiği hususunun anlaşılamadığını, davalının murisinin bahse konu sözleşmede satıcı kefili olarak yer aldığını, sözleşmenin şekil şartına uyulmadığından ötürü geçersizliği tespit edildiğini, ancak iş bu sözleşme geçerlilik şartına haiz olsa idi davacı tarafça sona erdirilmiş olacağını, anılan şirketin davacı tarafça sözleşme feshedilene kadar üzerine düşen edimleri ifa ettiğini, davalının murisinin; tek hukuki işlem ile birden fazla sözleşme meydana gelemeyeceğinden bu sözleşmeden hem garanti veren hem de kefil sıfatıyla sorumlu olamayacağı; sözleşmenin bir garanti sözleşmesi değil, olsa olsa bir kefalet sözleşmesi olabileceği, kefalet sözleşmesinde limit belirtilmediği, şekli şartlara riayet edilmediği ve feri nitelikte olup, esas sözleşmenin şekle aykırılık nedeniyle geçersiz olması nedeniyle kefalet sözleşmesinin de geçersiz olduğu, kefilin hukuken iade borcuna da kefil olabileceği ancak somut olayda kefilin iade borcuna ayrıca kefil olmadığı, edimlerin iadesi kapsamında davacı tarafın şahsen ödediğini iddia ettiği miktarı ispat edemediği, neticesinde davalının bu sözleşmeden herhangi bir şekilde sorumluluğunun bulunmadığı ve bu hususların da dosyaya sunulu 06.05.2016 tarihli Bilirkişi Kurul Raporu, Uzman Mütalaası ile de sabit olduğu, bahse konu Satış Vaadi Sözleşmesinin döviz cinsinden bir sözleşme olduğunu, Hazine ve Maliye Bakanlığının Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Karara İlişkin Tebliğ’de değişiklik yapılmasını içeren tebliği Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdiğini, buna göre, Tebliğin döviz cinsinden ve dövize endeksli sözleşmeleri içeren 8 inci maddesinde değişikliğe gidilerek, Türk Lirası ile yapılması zorunlu sözleşmeler ve istisna kapsamındaki sözleşmeler yeniden düzenlenerek döviz cinsinden sözleşme yapılması yasaklandığını, bu madde uyarınca sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılması mümkün olmayan sözleşmelerde yer alan bedellerin taraflarca Türk Lirası olarak yeniden belirlenmesi zorunlu olduğunu, bu tebliğ uyarınca döviz cinsinden yapılan sözleşmelerin Türk Lirası karşılığı yeniden belirlenirken mutabakata varılamazsa; 2 Ocak 2018 tarihinden önce akdedilen sözleşmelerdeki Döviz bedelinin Türk Lirasına çevrilmesinde, 2 Ocak’taki Merkez Bankası efektif satış kuru esas alınacağına hükmedildiğini, açıklanan nedenlerle kanun değişikliğine uygun olarak karar verilebilmesi için dava konusu döviz cinsi sözleşmenin 2 Ocak’taki Merkez Bankası efektif satış kuru esas alınarak revize edilmesi gerektiğinden bahse konu sözleşme değerinin döviz cinsinden Türk Lirası‘na revize edilmesi gerektiğini ileri sürerek, kararın bozulmasına karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun dürüst davranma başlıklı 2 nci maddesi
2. 28.11.1956 tarihli, 15/15 sayılı YİBK
3. Değerlendirme
Temyizen incelenen İlk Derece Mahkemesi kararının bozmaya uygun olduğu, kararda ve kararın gerekçesinde hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik bulunmadığı, her davanın açıldığı tarihteki fiili ve hukuki duruma göre karara bağlanacağına mahkemece sözleşmenin 13 üncü maddesinin değerlendirmesinin uygun olduğunun anlaşılmasına göre; davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun bulunan kararın onanmasına karar vermek gerekmiştir.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Uyulan bozma kararı gereğince tesis edilmiş İlk Derece Mahkemesi kararında hukuk kurallarının somut olaya uygulanmasında bir isabetsizlik olmamasına göre yerinde görülmeyen temyiz itirazının reddi ile usul ve kanuna uygun olan kararın ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edene yükletilmesine,
18.12.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.