"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Mahkemece bozmaya uyularak davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; müvekkiline ait 35 HA 7600 plakalı 2011 Fiat marka Doblo aracın Ödemiş 3. Noterliğinin 5309 yevmiye numaralı 12.08.2014 tarihli satış sözleşmesi ile davalı ...'a sahte kimlik ve evraklar kullanmak suretiyle satıldığını öğrendiğini, yapılan satış işleminin geçersiz olduğunu, müvekkilinin araç maliki olarak böyle bir satışı yapmadığını, adı geçen aracın müvekkilinin kardeşi olan ... ve ... tarafından işletilen araç kiralama işyerinde, işletenler tarafından Şeref Döker ve Serdar Yılmaz adlı kişilere kiralandığını, adı geçen kişilerin aracı müvekkiline ait sahte kimlik bilgileri oluşturarak ve onun yerine geçerek bir kişiyi de kullanarak Ödemiş Noterliğinde satış işlemi yapmak suretiyle davalıya sattıklarını, konu hakkında Ödemiş C.Başsavcılığının 2014/3919 soruşturma sayılı dosyasında soruşturmanın halen devam ettiğini beyan ederek; Ödemiş 3. Noterliğinde yapılan 5309 yevmiye numaralı 12.08.2014 tarihli araç satış sözleşmesinin iptaline, satış işleminin geçerli olmadığının tespitine, davalı adına olan kaydın iptali ile müvekkili adına tesciline karar verilesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili; davaya konu aracı Ödemiş'te bulunan galeriden görüp beğendiğini ve yapılan pazarlık sonucu 22.500 TL'ye satın aldığını, iyi niyetli olduğunu, aracın satıcılarının gerçek malik olup olmadığını bilme durumunun olmadığını, nitekim satış bedeli olan 22.500 TL'yi satıcılara ödediğini, aracın sahte kimlikle şahsına satıldığını Ödemiş C.Başsavcılığına yapılmış olan şikayet ile öğrendiğini, aracın Ödemiş C.Başsavcılığının 2014/3919 soruşturma numaralı dosyasından davacıya teslim edildiğini, satış sözleşmesinden dolayı şahsının 22.500 TL zararının mevcut olduğunu, aracın sahte kimlikle şahsına satılmasında satış işlemini yapan Ödemiş 3. Noterliğinin hizmet kusurunun bulunduğunu, Ödemiş 3. Noterine karşı Ödemiş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/722 esas sayılı dosyası ile tazminat davası açtığını beyan ederek davanın reddini talep etmiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemece, 29.03.2016 tarihli 2014/654 E., 2016/172 K. Sayılı kararıyla, aracın malikin elinden rıza ile çıktığı, aracı emin sıfatı ile zilyetten iktisap eden davalının davacıyı zarara uğratmak maksadıyla hareket ettiğine dair herhangi bir delil ve kanaat verici emare bulunmadığından davalının iyi niyetli olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Mahkeme kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2.Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 04.10.2018 tarihli, 2016/27824 E. ve 2018/8977 K. sayılı ilamı ile aracı kiralayan ve satışı gerçekleştirdiği beyan edilen Şeref Döker ve Serdar Yılmaz hakkında Ödemiş Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/3919 sayılı dosya ile soruşturma açıldığı ve soruşturmanın devam ettiğinin görüldüğü, Borçlar Kanunu 74 üncü maddesi uyarınca bu soruşturma sonucu açılabilecek ceza davası sonucunun HMK 165 inci maddesi de gözetilerek bekletici mesele yapılarak hasıl olacak sonuca uygun karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulmasına, davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin karar başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, bozma ilamına uyularak, Ödemiş Cumhuriyet Başsavcılığının 2014/3919 soruşturma sayılı dosyası kapsamında açılan Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesi 2017/8 Esas sayılı dosyasının kesinleşmiş karar örneği dosya arasına alınmış ve davalının iyiniyetli olup davacıyı zarara uğrattığına ilişkin delil bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuran
Mahkemenin karar başlığında belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; araç mülkiyetinin devrinin resmi şekle tabi olduğu, iyiniyetli alıcının hakkı için resmi sicile güvenen gerçek malikin mülkiyet hakkının zarar gördüğünü belirterek; kararın bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacıya ait aracın sahte kimlik ve evrak kullanılmak suretiyle araç alım-satım sözleşmesi ile iktisap edilmesi nedeniyle satış sözleşmesinin geçersizliğinin tespiti ile iptali istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 762, 763, 778, 985, 987, 988 ve 989 uncu maddeleri.
2. 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (2918 sayılı Kanun) 20 nci maddesi.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.12.2019 tarihli, 2017/13-505 E., 2019/1289 K.; 21.02.2018 tarihli ve 2017/4-1367 E., 2018/249 K.; 23.03.2021 tarihli, 2017/4-1422 E., 2021/321 K. sayılı kararları.
3. Değerlendirme
1. Taşınır mülkiyeti 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 762 ve 778 inci maddeleri arasında düzenlenmiştir.
Anılan Kanun'un 762 nci maddesine göre; taşınırlar nitelikleri itibarıyla taşınabilen maddi şeyler ile edinmeye elverişli olan ve taşınmaz mülkiyetinin kapsamına girmeyen doğal güçlerdir.
Taşınır satımının geçerliliği kural olarak şekil koşuluna bağlanmamıştır. Nakli için zilyetliğin devri gereken taşınır mülkiyetinde aslolan zilyetlik karinesidir. Bir taşınırın zilyetliğini iyi niyetle ve malik olmak üzere devralan kimse, devredenin mülkiyeti devir yetkisi olmasa bile, zilyetlik hükümlerine göre kazanmanın korunduğu hâllerde o şeyin maliki olur (4721 S.K. m. 763).
Buna ilişkin 4721 sayılı Kanun'un 985 inci maddesi şu şekildedir;
“Taşınırın zilyedi onun maliki sayılır.
Önceki zilyetler de zilyetlikleri süresince o taşınırın maliki sayılırlar.”
Taşınırın mülkiyeti ile ilgili ihtilâf doğması hâlinde kanun koyucu, gasp ve saldırıya ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla, bir taşınırın zilyedinin kendisine karşı açılan her davada üstün hakka sahip olduğu karinesine dayanabileceğini (4721 S.K. m. 987) belirledikten sonra mal üzerindeki tasarruf yetkisi ve taşınır davası konusunda (para ve hamiline yazılı senetlerle ilgili 990 uncu madde hükmü ayrık olmak üzere) ikili bir ayrıma gitmiştir.
İlk hâl; malın emin sıfatıyla zilyet sayılan kişiden alınması durumudur: 4721 sayılı Kanun'un 988 inci maddesine göre “Bir taşınırın emin sıfatıyla zilyedinden o şey üzerinde iyi niyetle mülkiyet veya sınırlı aynî hak edinen kimsenin edinimi, zilyedin bu tür tasarruflarda bulunma yetkisi olmasa bile” korunacaktır.
2. Bu madde düzenlemesinde yer alan “emin sıfatıyla zilyet”; malikin veya evvelki haklı zilyedin, zilyetliğini devam ettireceğine inanarak eşyasını kendisine bıraktığı, bir başka ifade ile zilyetliği evvelki veya hâlihazır vasıtalı zilyedin rızasına dayanan kimse şeklinde tanımlanmaktadır.
Kanun’un 988 inci maddesindeki koruma çerçevesinde üçüncü kişi iyi niyetle ve emin sıfatıyla zilyet sayılan kişiden ayni hak kazanır ve bu kazanımda tasarruf yetkisi dışında diğer geçerlilik unsurları mevcut olur ise mülkiyet hakkı sona eren önceki zilyet üçüncü kişiye karşı taşınır davası veya istihkak davası açarak hukuken sonuç alamayacaktır.
İkinci hâl ise, malın emin sıfatıyla zilyetten devralınmamış ve malikinin elinden rızası dışında çıkmış olması durumunda ortaya çıkar: Bir malın zilyedi, onu başkasına emanet etmiş olmayıp çaldırma, gasp, unutma gibi bir sebeple elinden çıkarmış bulunuyorsa, üçüncü şahıs böyle bir malı iyi niyetle iktisap etmiş olsa dahi onun iktisabı geçerli sayılmayacaktır.
3. Gerçekten 4721 sayılı Kanun'un 989 uncu maddesi bu hususta gayet açıktır.
Buna göre; “Taşınırı çalınan, kaybolan ya da iradesi dışında başka herhangi bir şekilde elinden çıkan zilyet, o şeyi elinde bulunduran herkese karşı beş yıl içinde taşınır davası açabilir.
Bu taşınır, açık artırmadan veya pazardan ya da benzeri eşya satanlardan iyi niyetle edinilmiş ise; iyi niyetli birinci ve sonraki edinenlere karşı taşınır davası, ancak ödenen bedelin geri verilmesi koşuluyla açılabilir.
Diğer konularda iyi niyetli zilyedin haklarına ilişkin hükümler uygulanır.”
4. Kanun koyucunun iyi niyetin korunması hususunda emaneten bırakılan mallarla sahibinin elinden rızası olmadan çıkan mallar hususunda yaptığı ayrım şu düşünceye dayanmaktadır; malı başkasına emaneten bırakan kimse az çok risk altına girmiş ve emaneten verdiği şeyin, emanet alan tarafından başkasına geçirilmesi tehlikesini göze almış sayılabilir. Oysa malı rızası olmadan elinden çıkan kimsenin böyle bir riske önceden katlandığı söylenemez. Böyle olunca, bir malı iyi niyetle iktisap eden üçüncü şahsın menfaati, malı emaneten veren kimsenin menfaatine tercih edilmekte, rızası olmadan malı elinden çıkan kimsenin menfaatine ise feda edilmektedir.
5. Sahibinin elinden rızası olmadan çıkan bir taşınır ile ilgili olarak üçüncü kişi iyi niyetli dahi olsa mülkiyet kazanamaz. Ancak, iyi niyetli üçüncü şahsın malı bir açık artırmadan, pazardan veya bu gibi eşyayı satan bir kimseden iktisap etmesi durumunda 989 uncu maddenin ikinci fıkrası gereği asıl mal sahibinin gerek bu şahıs, gerekse daha sonraki müktesipler aleyhinde açacağı iade davasını kazanabilmesi ancak üçüncü şahsın bu malı iktisap etmesi için verdiği bedeli ödemesi şartına bağlıdır.
6. Daha öz bir anlatımla, sahibinin elinden rızası dışında çıkan menkullerde üçüncü kişinin iyi niyeti yalnızca malın 4721 sayılı Kanun'un 989 uncu maddesinin ikinci fıkrasında sayılan yerlerden alınması hâlinde ve sadece ödenen bedelin tazmin edilmesiyle sınırlı olarak korunur.
7. Taşınır satımının geçerliği kural olarak biçim koşuluna bağlanmış değil ise de, bazı özel Kanunlar ile taşınır satımı için geçerlilik koşulu öngörülmüştür.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (2918 sayılı Kanun) 20. maddesinin (d) bendi :
“Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirleri, satış ve devri yapılacak araçtan dolayı motorlu taşıtlar vergisi, gecikme faizi, gecikme zammı, vergi cezası ve trafik idari para cezası borcu bulunmadığının tespit edilmesi ve taşıt üzerinde satış ve/veya devri kısıtlayıcı herhangi bir tedbir veya kayıt bulunmaması halinde, araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak noterler tarafından yapılır. Noterler tarafından yapılmayan her çeşit satış ve devirler geçersizdir.” hükmünü içermektedir.
8. Tescil edilmiş araçların her çeşit satış ve devirlerinin noterler tarafından yapılacağı belirtilen maddeden de anlaşılacağı üzere trafik siciline tescil edilmiş motorlu aracın mülkiyetini devir borcu doğuran sözleşmelerin geçerliliği için resmî şekilde yapılması gerekmektedir.
9. Bu sözleşmelerin “araç sahibi adına düzenlenmiş tescil belgesi veya trafik tescil kayıtları esas alınarak” yapılacağının belirtilmiş olması ise, diğer mülkiyeti devir borcu doğuran sözleşmelerden farklı olarak, motorlu aracın maliki dışında bir kimsenin söz konusu sözleşmeyi yapamayacağı anlamına gelmektedir. Bu durum, genel olarak taşınırlar için söz konusu olan, emin sıfatıyla zilyetten hak edinimini, motorlu araçlar bakımından imkânsız kılmaktadır.
10. Tasarruf yetkisine sahip olmayan kimsenin, her nasılsa trafik siciline malik olarak kaydedilmiş olması da bu kimseden hak edinen iyi niyetli üçüncü kişilerin edinimlerinin korunmasına yetmemektedir. Çünkü hukukumuzda, trafik siciline motorlu araç üzerindeki aynî hakları dış dünyaya açıklama işlevi tanınmadığı gibi, trafik sicilinin yansıttığı görünüşe güvenin korunacağına dair herhangi bir düzenleme de bulunmamaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 05.12.2019 tarihli, 2017/13-505 E., 2019/1289 K.; 21.02.2018 tarihli ve 2017/4-1367 E., 2018/249 K. sayılı kararları).
11. Motorlu aracın malik dışında bir kimseden devralındığı her durumda, devredenin tasarruf yetkisinin yokluğu dışında, ayrıca bir geçersizlik sebebi bulunur. Motorlu aracın zilyetliğini herhangi bir surette malikin rızasıyla elinde bulunduran kimse (emin sıfatıyla zilyet), mülkiyeti devir borcu doğuran sözleşmenin noterce düzenlenebilmesi için aranan, “tescil belgesine (ruhsata) sahip olma” veya “trafik sicilinde malik olarak kayıtlı bulunma” şartlarını sağlayamayacağından, geçerli bir devir sözleşmesi yapamaz. Açıklandığı gibi, geçerli bir sözleşme bulunmadan gerçekleştirilen zilyetlik devri de motorlu araç mülkiyetini geçirmeyeceğinden, zilyetliği devralan üçüncü kişi, iyi niyetli olsa dahi, aracın mülkiyetini kazanamaz (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 23.03.2021 tarihli, 2017/4-1422 E., 2021/321 K. sayılı kararı).
12. Trafik kaydına tescile karar verilmesi, idareyi işlem yapmaya zorlayıcı bir karardır. Oysa, adli yargı yerinde, idareyi işlem yapmaya zorlayıcı türden bir karar verilemez.
13.Her ne kadar, taşınmazlara ilişkin davalarda tescile ilişkin hüküm kurulabildiği akla gelmekte ise de; bu husus, 4721 sayılı Kanun’da yerini bulan düzenlemelerden kaynaklanmakta olup, 2918 sayılı Kanun’da motorlu araçların tesciline ilişkin mahkemelere bu şekilde bir yetki ve görev verilmemiştir.
14. Taşınırlar üzerindeki hâkimiyetin belirlenmesi zilyetlik yoluyla sağlanırken, taşınmazlar açısından bu belirleme tapu sicili yoluyla olur. Kanun koyucunun 4721 sayılı Kanun'un 1023 üncü maddesinde taşınmaz mallar için açık bir şekilde öngördüğü sicile güven ilkesinin 2918 sayılı Kanun’da yer almaması, başka bir anlatımla trafik kaydında yolsuz bir tescile dayanarak hareket eden kişinin iyi niyetinin mülkiyete hak kazanılması noktasında korunması hususunda 4721 sayılı Kanun'un taşınır mülkiyetine ilişkin kurallarına istisna teşkil eden bir yasal düzenlemenin mevcut olmaması karşısında trafik sicil kayıtlarının, tapu sicilinin sağladığı korumaya eşdeğer güce sahip olduğu söylenemeyecektir.
15. Somut olayda; davacı, adına tescilli aracını kiralama maksadıyla dava dışı işletmeye teslim etmiş, akabinde dava dışı üçüncü kişiler tarafından sahte sürücü belgesi ile noterde iyiniyetli davalı ...'e satış gerçekleştirilerek araç teslim edilmiştir.
16. Davalı her ne kadar iyiniyetli ise de; 2918 sayılı Kanun'un 20 nci maddesinin (d) bendine göre, araçların mülkiyetinin devri için ortada geçerli bir sözleşmenin bulunması gerekir. Oysa, eldeki davadaki sözleşme sahte sürücü belgesine dayandığından geçerli bir sözleşmeden bahsetmek mümkün olmayacaktır. Sahte sürücü belgesi ile temlik alan konumundaki davalı ... yönünden tescil yolsuz olduğundan, iyiniyetli olduğu düşüncesiyle, aracın mülkiyetinin davalıya geçtiği söylenemeyeceği gibi davacı tarafından açılan davanın reddi ile davalının ödemiş olduğu araç bedelinin kendisine iadesi koşuluna bağlı olduğu da kabul edilemez.
17. Ayrıca adli yargı yerinde idareyi işlem yapmaya zorlayıcı türden bir karar verilemeyeceği doğru ise de, davacı tarafından davaya konu araç satış sözleşmesinin iptali ile araca ilişkin tescil kararı istenilmiş olmakla çoğun içinde azın da olduğu ilkesinden hareketle İlk Derece Mahkemesince asıl davaya konu aracın mülkiyetinin tespitine karar verilmekle yetinilmesi gerekmektedir.
18. Hal böyle olunca; İlk Derece Mahkemesince asıl davaya konu edilen, sahte sürücü belgesi ile davalıya yapılan araç satış sözleşmesi geçersiz olduğundan mülkiyetin davalıya geçmeyeceği gerekçesiyle aracın mülkiyetinin tespitine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde talebin reddedilmesi doğru görülmemiş, davacı yararına bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,
2. Temyiz olunan Mahkeme kararının 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 428 inci maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 1086 sayılı Kanun'un 440 ıncı maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,13.05.2024 tarihinde oy birliği ile karar verildi.