Logo

3. Hukuk Dairesi2023/5673 E. 2024/630 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Davacı ile davalılar arasında, davacı tarafından davalıya verilen paranın borç mu yoksa ortaklık payı mı olduğu hususunda ve adi ortaklığın tasfiyesinden kaynaklanan alacak miktarına ilişkin uyuşmazlık.

Gerekçe ve Sonuç: Yargıtay'ın bozma ilamında belirtilen hususlar usulü kazanılmış hak oluşturduğundan ve davalının ortaklığa ilişkin sorumluluğu kesinleştiğinden davalı vekilinin karar düzeltme talebi reddedilmiştir.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2019/374 E., 2021/602 K.

Taraflar arasında birleştirilerek görülen itirazın iptali ve alacak davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda, bozmaya uyan Mahkemece; asıl dava kesinleştiğinden karar verilmesine yer olmadığına, birleşen 2010/577 E. sayılı davanın kısmen kabulüne, birleşen 2020/190 E. sayılı davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Davalı ... vekili tarafından Dairece verilen kararın düzeltilmesi istenilmiş olmakla; kesinlik, süre ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, karar düzeltme dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

1. Asıl davada davacı vekili; müvekkilinin davalı ...'e 785.000 USD tutarında borç para verdiğini, bu hususun aralarında imzaladıkları 23.07.2005 tarihli belge ile sabit olduğunu, alacağının tahsili amacıyla davalı aleyhine icra takibi başlatıldığını, davalının haksız itirazı nedeniyle takibin durduğunu ileri sürerek; itirazın iptali ile takibin devamını, davalının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.

2. Birleşen 2010/577 E. sayılı davada davacı vekili; davalı ...'in gerek kendisinin gerekse temsilcisi olduğu diğer davalı şirketin Irak'taki inşaat faaliyetleri nedeniyle müvekkilinden kimi zaman ödünç para kimi zaman da mal aldığını, bugüne kadar verilen mal ve para karşılığı davalıdan 780.000 USD alacaklı olduğunu, davalı ile müvekkilinin arasında adi ortaklık ilişkisinden bahsedilemeyeceğini, ancak Yargıtayca aralarındaki ilişkinin adi ortaklık olarak nitelendirildiğini ileri sürerek; adi ortaklığın fesih ve tasfiyesi ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 390.000 TL maddi, 10.000 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş; 18.11.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talebini 2.607.299 TL'ye yükseltmiştir.

3. Birleşen 2020/190 E. sayılı davada ise davacı vekili; müvekkilinin davalı ... ile arasındaki adi ortaklık ilişkisi nedeniyle davalıdan 780.000 USD alacaklı olduğunu, bunun 390.000 TL'sinin 2010/577 E. sayılı birleşen davada verilen karar ile hüküm altına alındığını, işbu bedelin birleşen dava tarihi olan 23.11.2010 tarihindeki USD karşılığının 266.175,27 USD'ye tekabül ettiğini, toplam alacaktan 266.175,27 USD'nin mahsup edilmesiyle birlikte bakiye alacağın 518.824,73 USD olduğunu, eldeki davanın bakiye alacağının tahsili amacıyla ek dava mahiyetinde açıldığını, diğer ortak olan Megins İnşaatın iflas ettiğini ve tasfiye sürecinin devam ettiğini ileri sürerek; bakiye alacak olan 518.824,73 USD'nin dava tarihi olan 12.08.2020 tarihindeki kur üzerinden hesaplanan TL karşılığı 3.792.868,18 TL'nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Asıl ve birleşen davada davalılar vekili; müvekkillerinin davacı ile ortak iş yapmak üzere bir araya geldiklerini, davaya konu belgeyi de bu amaçla imzaladıklarını, borç ikrarını içeren nitelikte bir belge olmadığını, davacı tarafından belge üzerinde tahrifat yapıldığını, bu hususta savcılığa suç duyurusunda bulunduklarını, davaya konu 23.07.2005 tarihli belgenin imzalanmasıyla birlikte adi ortaklığın sona erdiğini, dava tarihi dikkate alındığında ortaklıktan kaynaklı alacakların zamanaşımına uğradığını, davalı şirkete husumet yöneltilemeyeceğini savunarak, davanın reddini istemişlerdir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 04.11.2008 tarihli ve 2008/75 E., 2008/377 K. sayılı kararıyla; taraflar arasında imzalanan 23.07.2005 tarihli belgenin kayıtsız şartsız borç ikrarını içerdiği, belgedeki imzanın davalının eli ürünü olduğu, ancak borcun 25.10.2005 tarihinde ödeneceğine dair ibarenin belgeye sonradan ilave edildiği, sonradan yapılan eklemelerin belgeyi geçersiz hale getirmediği, belge içeriğinden davacının davalıya 785.000 USD tutarında borç para verdiğinin anlaşıldığı, davacının eldeki davayı açmakta haklı olduğu gerekçesiyle, asıl davanın kabulü ile davalının takibe vaki itirazının iptaline, takibin devamına, asıl alacağın % 40’ı oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiş; karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Birinci Bozma Kararı

1. Mahkeme kararına karşı davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 29.06.2009 tarihli ve 2009/2616 E., 2009/8880 K. sayılı ilamıyla; "...Dava konusu 23.7.2005 tarihli belgede, "Ben ... 2004 yılı içerisinde Irak Süleymaniye’de ortak iş yapmak üzere ...’dan parça parça olmak üzere (nakit para ve mal karşılığı olarak) toplam 785.000 Amerikan Doları tutarında para aldım.” açıklaması mevcut olup, alınan paranın borç olarak değil, “ortak iş yapmak üzere” alındığı açıkça belirtilmiş olduğundan, öte yandan belgede tarafların imzalarından sonra yazılan, “Not: ... borcunu en geç 25.10.2005 tarihinde ödeyeceğini beyan etti.” yazılarının altında davalının imzası bulunmadığından ve bu kısım davalı tarafından da kabul edilmediğinden, söz konusu belge borç ikrarını havi nitelikte bir belge olmadığı gibi, yazılı delil başlangıcı niteliğinde de değildir. Türk Medeni Kanunun 6. maddesi gereğince, herkes iddiasını ispatla yükümlü olup, davacı da davalıya borç verdiğini yasal delillerle kanıtlamak zorundadır. Davalının açık muvafakatı bulunmadığından HUMK’nun 288.maddesi gereğince miktar itibariyle olayda tanık dinlenemeyeceği gibi, tanık beyanları esas alınarak da hüküm kurulamaz. Davacının, davalı tarafa 23.7.2005 tarihli belge gereğince ödediği paranın adi ortaklık sebebi ile verildiği anlaşılmakta olup davacı, davalıya borç verdiğini ve bu nedenle takip konusu miktar üzerinden davalıdan alacaklı olduğunu diğer yasal delillerle de kanıtlayamamıştır. Ne var ki davacı, davalıya takip miktarı kadar borç vermiş olduğu konusunda dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmış olduğundan, mahkemece bu konuda davalıya yemin yöneltme hakkı bulunduğu hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, borç ikrarını içeren ya da yazılı delil başlangıcı sayılabilecek bir belge mevcut olmadığı halde, mahkemece eksik inceleme ve yanlış değerlendirmelerle tanık beyanları esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırıdır..." gerekçesiyle, karar bozulmuştur.

B. İkinci Bozma Kararı

1. Bozmaya uyan Mahkemenin; 24.03.2011 tarihli ve 2009/544 E., 2011/214 K. sayılı kararıyla; asıl ve birleşen 2010/577 E. sayılı davanın reddine karar verilmiş; karara karşı, taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2.Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 03.04.2012 tarihli ve 2011/9816 E., 2012/8971 K. sayılı ilamıyla; "...Davacı asıl davada karz akdine dayanmış olup, karz akdini ispat edemediği için asıl davanın reddi doğru ise de birleşen davada adi ortaklık hukuki ilişkisine dayanıldığı ve taraflar arasındaki ilişkinin adi ortaklık niteliğinde bulunduğu dairemizce kabul edilip bu husus taraflar açısından usulü kazanılmış hak teşkil ettiği için, davalıca eda edilen yemine dayanılarak birleşen davanın reddine karar verilmesi olanaklı değildir. Bu itibarla birleşen dava yönünden, taraflar arasındaki ihtilafın adi ortaklık hükümleri dikkate alınarak çözülmesi gerekir. Hemen belirtmek gerekir ki taraflar arasında imzalanan 23.7.2005 tarihli belge ile adi ortaklık kurulmuş ise de, adi ortaklığın ne zaman sona ereceğine dair bir kararlaştırma bulunmadığından, taraflarca da ortaklığın sona erdirildiği iddia ve ispat edilemediğinden ve bu hususta mahkeme kararı da olmadığından adi ortaklığın halen devam ettiğinin kabulü gerektiği gibi, birleşen davadaki talebe göre davacının fesih ve tasfiye isteğinin de kabulü zorunludur. Taraflar arasında adi ortaklık ilişkisi kurulduğuna göre tasfiyenin bizzat mahkemece yaptırılması gerekir...

... Ortaklık sözleşmesinde hüküm bulunduğu takdirde tasfiyenin sözleşmedeki hükümlere göre yapılması, böyle bir hükmün bulunmaması halinde ise tasfiyenin BK 539 ve devamı maddelerine göre yapılması gereklidir. Dava konusu olayda taraflar arasında yazılı bir sözleşme olmadığı ve tasfiye ile ilgili bir anlaşmada bulunmadığı için tasfiyenin BK’nun 539 ve devamı maddelerine göre yapılması zorunludur..." gerekçesiyle, karar bozulmuştur.

C. Üçüncü Bozma Kararı

1. Mahkemenin 08.01.2017 tarihli ve 2012/440 E., 2017/354 K. sayılı kararıyla; 30.09.2016 tarihli bilirkişi heyeti raporu hükme esas alınarak, asıl dava kesinleştiğinden yeniden karar verilmesine yer olmadığına, birleşen 2010/577 E. sayılı davanın kısmen kabulü ile taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine, 390.000 TL tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin zamanaşımı nedeniyle reddine, şartları oluşmayan manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiş; karara karşı, taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairenin 30.04.2019 tarihli ve 2017/15597 E., 2019/3939 K. sayılı ilamıyla; (1) numaralı bentle davalıların tüm, davacının sair temyiz itirazları reddedildikten sonra,

"...2-...taraflar arasındaki adi ortaklığın feshedilmediği, devam ettiği, alacağın muaccel olmadığı anlaşıldığından zamanaşımının başladığının kabulü mümkün değildir. Mahkemece, yanılgılı değerlendirme ile davacının ıslahla talep ettiği miktar yönünden zamanaşımı nedeniyle red talebi doğru görülmemiştir.

Ancak; bir davanın yargılaması sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca bozulmasından sonra tarafların ıslah isteminde bulunmalarına imkan olmadığı 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E.-1948/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile kabul edilmiştir. Nitekim, 06/05/2016 tarihli ve 2015/1 E.-2016/1 K. sayılı İçtihadı Birleştirme kararı ile de "bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı ve 04.02.1948 tarihli ve 1944/10 E.-1948/3 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının değiştirilmesinin gerekmediğine” karar verilmiştir.

Hal böyle olunca mahkemece; bozma kararı sonrası ıslah yapılamayacağı gerekçesiyle hiç ıslah yapılmamış gibi davacının dava dilekçesinde belirtilen miktar dikkate alınarak (buna göre yargılama gideri ve vekalet ücreti belirlenerek) sonucu dairesinde karar verilmesi gerekirken, ıslah ile artırılan miktar yönünden zamanaşımı nedeniyle talebin reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir..." gerekçesiyle, karar bozulmuştur.

D. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla, asıl dava kesinleştiğinden yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığına, birleşen 2010/577 E. sayılı davanın kısmen kabulü ile taraflar arasındaki adi ortaklığın fesih ve tasfiyesine, 390.000 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, (davalı şirket yönünden tahsilde tekerrür olmamak şartıyla 390.000 TL tazminatın dava tarihi olan 23.11.2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte Adana 1. İcra Müdürlüğü'nün 2016/1 iflas dosyasındaki iflas masasına kayıt kabulüne), şartları oluşmayan manevi tazminat isteminin reddine; birleşen 2020/190 E. sayılı davanın kabulü ile 3.792.868,18 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuran

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde asıl ve birleşen davalarda davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Dairenin 16.05.2023 tarihli ve 2022/6088 Esas, 2023/1480 Karar sayılı ilamıyla; Mahkeme kararı gerekçesine, bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin ileri sürülen sebeplerin incelenmesinin artık mümkün olmamasına göre, davalı vekilinin birleşen 2010/577 E. sayılı davaya yönelik tüm temyiz itirazlarının reddi ile birleşen 2010/577 E. sayılı davada verilen kararın onanmasına, davalı vekilinin birleşen 2020/190 E. sayılı davaya yönelik sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, ".... Hal böyle olunca, Mahkemece; yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular çerçevesinde, 2010/577 E. sayılı birleşen davada davacının, yabancı para cinsinden olan alacağının dava tarihi olan 23.11.2010 tarihindeki kur üzerinden TL karşılığını talep ettiği, yenilik doğurucu nitelikteki seçimlik hakkını bu yönde kullandığı, iradeyi sakatlayan sebepler dışında artık bu kararından dönemeyeceği dikkate alınarak, toplam tasfiye payı alacağı olan 780.000 USD'nin 23.11.2010 tarihindeki satış kuru üzerinden TL karşılığı hesap edilip, bulunacak miktardan 2010/577 E. sayılı davada hükmedilen 390.000 TL'nin mahsup edilmesi suretiyle, kalan miktarın birleşen 2020/190 E. sayılı davada hüküm altına alınması gerekirken; yanılgılı değerlendirme ile birleşen 2020/190 E. sayılı davada yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir." gerekçesiyle kararın bozulmasına karar verilmiştir.

V. KARAR DÜZELTME

A. Karar Düzeltme Yoluna Başvuran

Dairenin yukarıda belirtilen kararına karşı asıl ve birleşen davalarda davalı ... vekili karar düzeltme talebinde bulunmuştur.

B. Karar Düzeltme Sebepleri

Davalı vekili; ortaklığın 2004 yılında sona erdiğini, ıslah tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin geçtiğini, müvekkilinin şirketle birlikte sorumlu tutulamayacağını, usuli kazanılmış hak bulunmadığını, somut olaya uygulanacak hukukun Irak hukuku olduğunu, tasfiye bakiyesi bulunmadığından alacak talep edemeyeceğini, hükme esas alınan bilirkişi raporunun önceki raporla çeliştiğini, hukuksal dayanağının bulunmadığını, rapora karşı itirazları karşılanmadan karar verildiğini, rapora karşı itirazları karşılanıp, raporlar arası çelişkiyi giderecek şekilde yeniden rapor alınması gerektiğini, ortaklığın zarar ettiğini ileri sürerek; kararın düzeltilmesini talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Birleşen davalara konu uyuşmazlık, adi ortaklığın feshi ve tasfiye alacağının tahsili istemlerine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. Bilindiği üzere, bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlanan bu olgu mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirmektedir (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK). Bu ilke kamu düzeni ile ilgili olup, Yargıtayca kendiliğinden dikkate alınması gerekir. Hakimin değişmesi dahi açıklanan bu hukuki ilkeye etki yapamaz.

2. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 620 ve devamı maddeleri

3. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (6098 sayılı Kanun) 99 uncu maddesinin birinci fıkrası

3. Değerlendirme

Somut uyuşmazlıkta; bozmanın kapsamı dışında kalarak kesinleşmiş olan yönlere ilişkin ileri sürülen sebeplerin incelenmesinin artık mümkün olmadığı, davalının ortaklığa ilişkin sorumluluğunun belirlendiği anlaşılmakla, asıl ve birleşen davalarda davalı vekilinin karar düzeltme talebinin reddine karar vermek gerekmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeple;

Asıl ve birleşen davalarda davalı ... vekilinin karar düzeltme talebinin REDDİNE,

Aşağıda yazılı para cezası ile karar düzeltme harcının düzeltme isteyene yükletilmesine,

14.02.2024 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.