Logo

3. Hukuk Dairesi2024/1016 E. 2025/404 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Dava konusu taşınmazın tapu kaydına konulan vakıf şerhinin terkini nedeniyle ödenen taviz bedelinin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi istemine ilişkindir.

Gerekçe ve Sonuç: Mahkemece, benzer bir uyuşmazlığa ilişkin Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin kararı ve dosyası ile vakfın niteliğine ilişkin daha önceki kararlar incelenmeden ve davalı tarafın itirazları değerlendirilmeden eksik incelemeyle hüküm kurulduğu gözetilerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2022/77 E., 2023/311 K.

Mahkemece bozmaya uyularak verilen karar davalı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili; murisleri adına kayıtlı bulunan taşınmazın tapu kaydına 30.10.2000 tarihinde "... Vakfı" şerhi konulduğunu ve şerhin kaldırılması için davalıya toplam 75.384,00 TL ödediklerini, oysa tapu kaydındaki şerhte belirtilen vakfın gayri sahih vakıflardan olup taviz bedeline tabi olmadığını, davalının haksız olarak kendileri aleyhine sebepsiz zenginleştiğini ileri sürerek; dava konusu taşınmazın taviz bedeline tabi olmadığının tespitiyle ödenen toplam 75.384,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı vekili; taviz bedelinin alınmasının usul ve yasaya uygun olduğunu, bu konuda verilen kesinleşmiş Mahkeme kararı bulunduğunu, alacağın zamanaşımına uğradığını savunarak davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 20.09.2013 tarihli kararıyla; davanın kabulüne karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

1. Mahkemenin 20.09.2013 tarihli kararının süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece verilen 09.04.2015 tarihli ilamla; uzman üniversite öğretim üyeleri arasından oluşturulacak üçlü bilirkişi heyetiyle birlikte mahallinde keşif yapılarak, denetime elverişli, bilimsel verilere uygun şekilde hazırlanmış bilirkişi raporu alınması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle, karar bozulmuştur.

2. Bozmaya uyan Mahkemenin 08.02.2017 tarihli kararıyla; davanın reddine dair verilen karar verilmiş, kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece verilen 20.11.2017 tarihli ilamla; bozma öncesi alınan her iki raporun vakfı gayri sahih vakıf olarak nitelendirdiği ancak hükme esas alınan raporun ise vakfın niteliğine yönelik belirleme yapmadığı ve vakfın niteliğinin belirlenmesinin dosya kapsamında taviz bedelinin haklı olup olmadığı tespiti yönünden önem arz ettiği, dolayısıyla raporlar arasında oluşan çelişkinin giderilmesi için dosyanın önceki bilirkişiler dışında 3’lü bilirkişi heyetine verilmesi gerektiği gerekçesiyle, karar bozulmuştur.

3. Bozmaya uyan Mahkemenin 14.07.2021 tarihli kararıyla; davanın kabulüne karar verilmiş, kararın davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Dairece verilen 20.12.2021 tarihli ilamla; davalı Kurum tarafından verilen 22951 sayılı cevabi nitelikteki yazısı ve tapuya şerhin sonradan Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/474 E., 1999/42 K. sayılı kararı ile işlendiği, söz konusu kararın vakıf şerhi işlenmesine ilişkin gerekçesi de göz önünde bulundurularak, dosya içerisindeki tüm bilirkişi raporlarını ve taraf itirazlarını da değerlendirir ve çelişkiyi giderir yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak, raporda söz konusu taşınmazın ''sahih'' mi yoksa ''gayrı sahih'' mi olarak vakfedildiği hususunun Yargıtay ve taraf denetimine elverişli şekilde kesin ve net olarak saptanması suretiyle hüküm tesisi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olmasının doğru görülmediği gerekçesiyle bozulmuştur.

4. Bozmaya uyan Mahkemenin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; bozma ilamı doğrultusunda alınan bilirkişi raporuna göre, davanın kabulüne karar verilmiş; karara karşı, süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Sebepleri

Davalı vekili; Ankara 10.Asliye Hukuk Mahkemesinin 03.11.2010 tarihli ve 2008/289 E. 2010/395 K. sayılı kararı ile Bolu 2.Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.02.1999 tarihli ve 1996/474 E., 1999/42 K. sayılı kararının dikkate alınmadığını, kesinleşmiş bir ilama karşı bilirkişilerin aksi yönde görüş bildirmesinin ve Mahkemenin de bu görüşe uyarak hüküm kurmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, kabul anlamına gelmemekle birlikte yapılan ödeme tarihleri dikkate alındığında alacağın zamanaşımına uğradığını ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.

B. Değerlendirme ve Gerekçe

Uyuşmazlık, dava konusu taşınmazın tapu kaydına konulan vakıf şerhinin terkini nedeniyle ödenen taviz bedelinin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi istemine ilişkindir.

1-Vakıf; insanlar tarafından yararlanılmak üzere bir aynı (malı) Allah'ın mülkü hükmünde olmak koşulu ile temlik (mülkiyetin devri) ve temellükten (mülkiyetin devralınmasından) hapis ve men eylemek olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre vakıf mal kamu malı, vakfın kişiliği ise kamu kişiliğidir. Vakıf mal Allah'ın mülki hükmündedir. Bu nedenle vakıf mallar, her türlü nüfus ve otoritenin el atmasından uzak kalmış ve böylece vakfın sürekliliği sağlanmıştır (İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 02.04.2004 tarihli ve 2003/1 E., 2004/1 K. sayılı kararı). Temelde vakıflarda vakfedilen unsur iktisadi değeri olan bir taşınmaz ya da mal topluluğu (araziler, değirmenler, dükkanlar, binalar vb..) veya ondan elde edilen gelir olduğundan Medeni Kanun'un kabulü öncesinde kurulan mazbut ve mülhak vakıflar toprak sistemi ile yakından ilgilidir. Osmanlı Devletinde toprak hukuku teknik anlamda 1274 (1858) tarihli Arazi Kanunnamesi ile düzenlenmiş olup, Kanun'un 1. maddesine göre araziler Mülk (Memlük) Arazi, Miri (Emriye) Arazi, Metruk Arazi, Mevat Arazi ve Vakıf Arazi olmak üzere beş bölüme ayrılmıştır. Arazi Kanunnamesi'nin 4. maddesinde, vakıf arazilerinin mülkiyet hakkının devredilip devredilememesine göre iki kısım olduğu, bunlardan birincisinin vakfedilen arazinin kuru (çıplak) mülkiyetinin (rakabesinin) ve tüm tasarruf haklarının vakfa devrini gerektiren sahih vakıflar; ikincisinin ise miri arazi üzerinde meydana getirilen tahsisat kabilinden (gayri sahih, irsat kabilinden) vakıflar olduğu belirtilmiştir. Sahih vakıftan bahsedilebilmesi için Arazi Kanunnamesi'nin 121. maddesi gereğince arazinin vakfedenin özel mülkü olması gerekir. Osmanlı Hukukunda mülk araziler; eski köy ve kasaba sınırları içinde bulunan arsalarla bunların kenarlarında bulunan ev ve benzeri gibi oturmaya yarayan yerleri tamamlayan yarım dönüm tutarındaki yerler, sahih temlikle ve kamu yararı amacıyla üçüncü bir kişiye temlik edilen miri arazi, öşürlü arazi ve haraçlı arazi olarak sayılmıştır. Sayılan dört tür araziden olan bir taşınmazın vakfedilmesi hâlinde sahih bir vakıftan bahsetmek mümkündür. Gerek sahih, gerekse sahih olmayan türdeki vakıf mallarının onarılması ya da yeniden yaptırılması önceleri vakfı tarafından yaptırılırken zamanla vakfın buna gücü yetmemesi nedeniyle mukataa ve icareteyn usulü doğmuştur. Mukataada; vakıf taşınmaz, kendi olanaklarıyla vakıf tarafından inşa ve onarılmasının mümkün olmaması sebebiyle bina yapmak, ağaç, bağ kütüğü veya bağ çubuğu dikmek ve bunların durması karşılığında vakfa her sene maktu bir zemin kirası ödemek suretiyle kiralanmış, bu suretle yapılan bina ve dikilen ağaçlar yapanın veya dikenin malı sayılmış, ölümü ile de bunların mirasçılarına geçeceği mukaatanın yani kira karşılığının verildiği sürece mukavelenin fesh edilmeyeceği ve arazi üzerine yapılan muhtesatın kaldırılamayacağı kabul edilmiştir. İcareteynde ise, yok olan vakıf binalarının yeniden inşası için bir tür süresiz kiraya benzeyen usul oluşturulmuş, kiracıdan kıymetine eşit “müeccele” denilen peşin bir bedel alınıp harap olan bina vakıf tarafından yeniden tamir ettirilerek her sene “muaccele” adı verilen küçük bir bedel karşılığı süresiz olarak kiracılarına bırakılmıştır. Kira parasını ödeyerek hak kazanan kimseye ise mutasarrıf denilmiş, tasarruf hakkı da ölümle mirasçılarına intikal ettirilmiştir. Medeni Kanun'un kabulünden sonra "rekabe" ve "tasarruf" hakkı ayırımına son verilmiş tasarruf hakkı, kuru mülkiyet hakkı (rekabe) ile birleştirilmiştir. Diğer bir söyleyişle, tasarruf hakkı sahibi tam mülkiyetin maliki olmuştur. Bu amaçla, 1935 yılında 2762 sayılı Vakıflar Kanunu yürürlüğe girmiş ve vakfa ait taşınmaz malların icareteyne veya mukataaya bağlanması yasaklanmış ve eskiden konmuş olanların tasfiyesi için hükümler getirilmiştir. Gerçekten anılan Kanun'un 27, 29 ve 30. maddelerinde; mukataalı toprakların ve icareteynli taşınmazların mülkiyetlerinin 20 misli bir taviz karşılığında mutasarrıflarına geçirileceği, 10 yıl içinde taviz verilmek yoluyla icareteyn ve mukataa kayıtları terkin edilmemiş olanlarının mülkiyetinin ise 10 yıl sonunda kendiliğinden mutasarrıfına geçeceği, vakfın hakkının ivaza dönüşerek taşınmazın tamamının ivaz karşılığında birinci derecede ve birinci sırada ipotekli sayılacağı, ayrıca tavizler tamamen ödenmedikçe o mallar üzerindeki temliki tasarrufların tapu dairelerince tescil olunamayacağı öngörülmüştür. 2762 sayılı Kanun'da yer verilen taviz bedeli mevzuuna 2008 yılında kabul edilen 5737 sayılı Kanun'un 18. maddesinde yer verilmiştir. Söz konusu düzenlemede "Tapu kayıtlarında, icareteyn ve mukataalı vakıf şerhi bulunan gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde veya tasarrufundaki taşınmazlar, işlem tarihindeki emlak vergisi değerinin yüzde onu oranında taviz bedeli alınarak serbest tasarrufa terk edilir. Ancak miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar tavize tâbi değildir. Taviz bedelinin hesaplanmasında; ortaklığın giderilmesi veya cebri icra yoluyla satılanlarda satış bedeli, kamulaştırmalarda ise kamulaştırma bedeli esas alınır. Bu Kanun hükümleri gereğince taviz bedelinin tamamı vakfı adına ödenmedikçe, taşınmaz üzerindeki temliki tasarruflar tapu dairelerince tescil olunmaz. Vakıf şerhleri ile ilgili olarak, diğer kanunlarda yer alan zamanaşımı ve hak düşürücü sürelere ilişkin hükümler uygulanmaz" hükümlerine yer verilmiştir. Burada belirtilmelidir ki; vakıf malın mülke dönüşümü ve mutasarrıfına intikali için alınan taviz bedeli icare ve mukataa karşılığı olup, bedel ödenmedikçe o mal üzerinde temliki tasarruf tapu idaresince tescil edilemeyeceğinden bunu (taviz bedelini) “gayrimenkul mükellefiyeti” (M.K. m.849) olarak anlamak gerekir. Nitekim; 2762 sayılı Kanun'un 29/1. fıkrasında "…vakfı hakkı ivaza dönerek gayrimenkulün tamamı bu taviz karşılığında birinci derece ve birinci sırada ipotek sayılır" şeklinde ifade edilen ipoteğin "kanuni ipotek hakkı" olduğu kabul edilmiştir (Betan, S., Ayni Haklar, Ankara 1976, C 2, s.1573-1578)

Yine, burada üzerinde durulması gereken diğer bir husus da; vakıf şerhi taşıyan tapu kayıtları kapsamındaki tüm taşınmazlar için taviz bedeli ödenip ödenmeyeceği meselesidir. Uygulamada, çekişme konusu taşınmazların taviz bedeline tabi olup olmadığının tespitinde, kayıtlardaki vakıf şerhlerinin şeklinden çok içerdiği hakkın mahiyetinin tespiti gerekeceği kabul edilmektedir. Hemen belirtmek gerekir ki, vakıf şerhini taşıyan tapu kayıtlarının kapsamında kalan tüm taşınmazların taviz bedeli ile sorumlu olduğu söylenemez. Özel mülkün kuru mülkiyeti ve tasarruf hakkının vakfedilmesi ile oluşan sahih vakıflarda, özellikle icareteynli ve mukataalı vakıflarda taviz bedelinin ödenmesi karşılığında vakıf şerhinin silinmesi gerektiği gerek uygulamada gerekse bilimsel görüşlerde tartışmasız olarak kabul edilmektedir. Padişah veya onun izni ile yetkili kişi tarafından miri arazinin aşar ve rusümatı (resim ve vergilerinin), yalnız tasarruf hakkının veya hem aşar ve rusümatı (vergi ve resimlerinin) hem de tasarruf hakkının vakfedilmesi ile meydana gelen gayri sahih (tahsisat kabilinden irsadı) vakıflarda ise 2762 sayılı Vakıflar Kanunu'nda tam bir açıklık bulunmamasına karşın, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 18. maddesinde "…miri arazilerden mukataalı hayrata tahsis edilmeyenler ile aşar ve rüsumu vakfedilen taşınmazlar tavize tâbi değildir." hükmüne yer verilmiştir. Bu durumda sadece aşar ve rusümatı vakfa tahsis edilmiş taşınmazlar için taviz bedelinin alınmayacağı, bunun dışındaki tasarruf hakkı veya hem tasarruf hakkı hem de aşar ve rusümatı tahsis ve vakfedilmiş taşınmazlar için taviz bedelinin ödenmesi gerektiği uygulamada ortak görüş olarak belirmiştir. Diğer taraftan, Medeni Kanun'un kabulünden önce kurulmuş olan vakıflar genelde büyük arazilere sahip vakıflar olduklarından, toprak türü (mülk, miri) bakımından homojen olarak sadece mülk arazilerin vakfedilmesiyle ya da sadece miri arazilerin gelirlerinin tahsis edilmesiyle vakıf teşekkül ettirildiğini söylemek güçtür. Nitekim yerleşik içtihatlarda, vakfın türünün ismine göre değil, vakıflara ait her bir arazinin coğrafi konumuna ve diğer özelliklerine göre ayrı ayrı değerlendirilmesi kabul edilmektedir. Bütün bunlardan anlaşılacağı üzere vakıf türünün belirlenmesi ve belirlenen vakıf türüne göre çekişmeli taşınmazda vakfın bir hakkının kalıp kalmadığı, taviz bedeli ödenip ödenmeyeceği, vakıf şerhinin doğrudan kaldırılmasının gerekip gerekmediğinin hiçbir kuşkuya yer bırakmadan saptanması bu tür davalarda önem kazanmaktadır. Bunun için de, Vakfiye kapsamındaki her taşınmazın coğrafi konumu ve hukuki durumu ayrı ayrı olacağından, dava konusu taşınmazın kadim köy, kasaba ya da şehir içindeki mülk topraklar içinde olup olmadığının öncelikle keşif yoluyla saptanması gerekmektedir (HGK 02.02.2021 tarihli ve 2017/14-2267

E., 2021/178 K. sayılı ilamı).

Dava dosyasının incelenmesinde; davalı vekilinin benzer nitelikte Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/289 E. sayılı dava dosyasında; Bolu İli Ösenek Mahallesindeki taşınmazın sahih olarak vekfedildiğinin tespit edildiğini yargılama aşamasında ileri sürdüğü ve Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/289 E. sayılı gerekçeli kararın dosyaya sunulduğu anlaşılmaktadır. Ancak Mahkemece, Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/289 E. sayılı dava dosyasında yer alan taşınmazın dava konusu taşınmaz ile bitişik olup olmadığı, dava konusu taşınmaz bakımından emsal teşkil edip etmediği araştırılmadan karar verilmiştir. O halde Mahkemece, Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/289 E. sayılı dava dosyası celbedilerek dava konusu vakıf ile aynı vakıf olup olmadığı değerlendirilip aynı vakıf olduğunun tespiti halinde Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2008/289 E. sayılı dava dosyası, Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/474 E., 1999/42 K. sayılı kararı gözetilerek dava konusu dosya kapsamında yer alan tüm deliller, dosya içerisindeki tüm bilirkişi raporları ve tarafların itirazlarını da değerlendirir ve çelişkiyi giderir yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak, raporda söz konusu taşınmazın ''sahih'' mi yoksa ''gayrı sahih'' mi olarak vakfedildiği hususunun Yargıtay ve taraf denetimine elverişli şekilde kesin ve net olarak saptanması suretiyle hüküm tesisi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

2-Bozma nedenine göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

1. Temyiz olunan Mahkeme kararının davalı yararına BOZULMASINA,

2. Bozma nedenine göre davalı tarafın sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

Temyiz eden taraf harçtan muaf olduğundan peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde iadesine,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun Geçici 3. maddesi atfıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 440. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

20.01.2025 tarihinde oy birliği ile karar verildi.