"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2023/235 E., 2023/2038 K.
İLK DERECE MAHKEMESİ : Antalya 2. Tüketici Mahkemesi
SAYISI : 2021/470 E., 2022/656 K.
Taraflar arasındaki maddi manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince maddi tazminat yönünden davanın reddine, manevi tazminat yönünden kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacılar vekili ve davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvuruların ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili; müvekkili ...'nun gebeliğinin tespit edildiği ilk andan itibaren doğuma kadar tüm süreci takip etmesi ve doğumu gerçekleştirmesi amacıyla davalı doktor tarafından takip edildiğini, yapılan tüm tahliller ve ultrasonlarda anne karnındaki bebeğin oldukça sağlıklı ve haftasından ileri bir gelişime sahip olduğunu, müvekkilinin 01.11.2015 tarihinde aşırı ağrı ve bulantı nedeniyle ... Hastanesi acil servisine başvurduğunu, bebek kalp atımlarının izlendiğini ancak eve gönderildiğini, 02.11.2015 tarihinde aynı hastanede çalışan kadın doğum doktoru olan Dr. ... tarafından muayene edildiğini, NST sonuçlarını gösterdiğini, doktorun bebekte sıkıntı olduğunu, o sebeple her an doğuma alabileceğini söylediğini ve 06.11.2015 tarihinde doğum için randevu verirken 04.11.2015 tarihinde de tekrar NST için hastaneye çağırdığını, 04.11.2015 tarihinde de aynı hastaneye giderek NST çekildiğini, NST'de sıkıntılı durum ortada iken doktorun ihmali nedeniyle 05.11.2015 tarihinde fetüsün anne karnında öldüğünü, şayet 04.11.2015 tarihinde kadın doğum hekimi tarafından doğum yaptırılmış olsaydı bebeğin şu anda hayatta olacağını belirterek, davacı yönünden davalıların sorumlu olduğu maddi tazminat tutarının tespiti ile fazlaya dair talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik her bir müvekkili için ayrı ayrı olmak üzere 1.000,00 TL maddi, 150.000,00 TL manevi olmak üzere toplam 302.000,00 TL tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı ... vekili; davacı ...'nun gebeliyle ilgili olarak diğer davalı hastaneye başvurduğunu, gebeliğin takibinin hastane çalışan müvekkili tarafından yapıldığını, 05.11.2015 tarihindeki kontrolde bebeğin kalp atışlarının olmaması sebebiyle davacı ...'nun ameliyata alındığını ve bebeğin ölü olarak anne karnından alınmak durumunda kalındığını, müvekkili hakkında yürütülen ceza yargılamasında müvekkilinin beraatine karar verildiğini savunarak davacı tarafça haksız ve mesnetsiz açılan davanın reddini istemiştir.
2.Davalı ... ... Özel Sağlık Hizmetleri Tur. ve Tic. A.Ş. (... ... A.Ş.) vekili; davanın yasal dava açma süresi olan 2 yıl geçtikten sonra açıldığını, zamanaşımı itirazında bululnduklarını, ayrıca davacının maddi ve manevi tazminat taleplerinin geçerli yasal dayanağı olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
1.Antalya 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 01.04.2021 tarihli ve 2020/124 Esas, 2021/458 Karar sayılı kararı ile davaya bakmakla Tüketici Mahkemelerinin görevli olduğu gerekçesiyle verilen görevsizlik kararının kesinleşmesi ve talep üzerine dosya Tüketici Mahkemesine gelmiştir.
2. İlk Derece Mahkemesinin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; ATK raporlarında tespit edildiği üzere gebenin NST'deki sıkıntılı durum karşısında taburcu işleminin makul olmadığı, taburcu edilen davacının ertesi gün anne karnındaki bebeğini kaybettiği, dolayısıyla yaşanılan sıkıntılı durum karşısında davacının hastaneye yatırılmaksızın takibinin yapılmaya çalışılması işleminin tıbbi bir hata olduğu, maddi tazminat talebine esas olan zararlara etkisi olduğu yönünden kesin illiyet bağı kurulamamış ise de davacının maddi zararının oluşmamasının manevi tazminat talebinde bulunamayacağını göstermeyeceği, yapılan taburcu işleminin tıbbi bir hata olup bu sebeple hem davacı ...'ün hem de eşi olan davacı ...'ün manevi zararının oluştuğu gerekçesiyle davacıların maddi tazminat taleplerinin reddine, davacı ... için 10.000,00 TL davacı ... için 7.000,00 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
B. İstinaf Sebepleri
1.Davacılar vekili; dava dilekçesi ve yargılama aşamasındaki beyanlarını tekrarlayarak, hükme esas alınan raporlarda davalı doktor ...'in 04.11.2015 tarihli NST bulguları kapsamında müvekkili ...'ü evine göndermesinin tıp kurallarına uygun olmadığının tespit edildiğini, müvekkili evine gönderilmeseydi bebeğin ölmeyebileceğini, davalıların kusurları ile bebeğin ölümü arasında uygun illiyet bağı bulunduğunu, bu nedenle davalıların maddi tazminattan da sorumlu olduklarını, maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, müvekkillerinin bir daha çocuklarının olmayacak olması nedeniyle hüküm altına alınan manevi tazminatın da az olduğunu beyanla hukuka aykırı olan İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
2.Davalı ... vekili; davacının gebe olduğu süreçte diyabet hastası olduğu halde ilaçlarını kullanmadığını, hükme esas alınan raporlarda hekimin kusurlu eylemi ile bebeğin ölümü arasında kesin bir illiyet bağı tespit edilemediğinden manevi tazminat talebinin de reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığını beyanla hukuka aykırı olan İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
3.Davalı ... ... A.Ş. vekili; davacının gebe olduğu süreçte sigara içmeyi sürdürdüğünü, aynı zamanda diyabet hastası olduğu halde ilaçlarını kullanmadığını, hükme esas alınan raporlarda bebeğin ölümü ile illiyet bağı bulunmadığı açıkça tespit edilmesine rağmen, aynı gerekçeyle maddi tazminat talepleri gibi manevi tazminat talebinin de reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesinin doğru olmadığını, davanın zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığını, bu hususta mahkemece bir değerlendirme yapılmadığını, ayrıca müvekkili lehine hükmedilen vekalet ücretinin eksik hesaplandığını beyanla hukuka aykırı olan İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; ceza soruşturma aşamasında ve mahkemece alınan bilirkişi heyeti ve Adli Tıp Kurumu raporlarında hekimin kusurlu eylemi ile bebeğin ölümü arasında kesin bir illiyet bağı tespit edilememesine rağmen davalı vekillerin özen yükümlülüğüne aykırı hareket ettiklerinin sabit olmasına göre, İlk Derece Mahkemesince verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
B. Temyiz Sebepleri
1.Davacılar vekili; istinaf sebeplerini tekrar ederek kararın bozulmasını talep etmiştir.
2.Davalılar vekilleri ayrı ayrı sundukları temyiz dilekçeleriyle; istinaf sebeplerini tekrar ederek kararın bozulmasını istemişlerdir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, davacının tedavisini üstlenen davalı hastane ve istihdam ettiği davalı hekimin teşhis ve tedavi sırasındaki kusurları nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararın giderimi istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1.6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 502 vd maddeleri.
2. TBK'nın 56 ncı maddesi.
3. Hukuk Genel Kurulunun 28.05.2003 tarihli ve 2003/21-368-355 ve 23.06.2004 tarihli 2004/13-291-370 sayılı kararları.
3. Değerlendirme
1.Hükme esas alınan raporların taraf, mahkeme ve Yargıtay denetimine elverişli olduğu, bebeğin ölümü nedeniyle talep edilen maddi tazminat yönünden illiyet bağının bulunmadığının alınan raporlarda tespit edildiği, ancak Adli Tıp Kurumu raporunda da belirtildiği üzere; 04.l1.2015 tarihinde yapılan ve incelenen NST tetkikindeki bulgulara göre gebenin yatırılması ve gözlem altında tutulması gerektiği, her ne kadar "çocuk hareketlerinde azalma veya her zamanki gibi hissetmezse hemen haber vermesi" önerilmiş olsa da gebenin taburcu edilmesinin uygun bir yaklaşım olmadığı cihetle, doktor ...'in 04.11.2015 tarihli NST bulguları kapsamında gebeyi önerilerle evine göndermesinin tıp kurallarına uygun olmadığı anlaşılmakla davalıların tüm, davacıların aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
2. Şahsi menfaatleri ihlal edilen kimseye duyduğu ağır manevi acıyı belli bir oranda gidermek, bozulan ruhi dengeyi onarmak, olanak dahilinde bu dengenin yeniden elde eldilmesini sağlamak amacına yönelik olarak manevi tazminata hükmedilir. Manevi tazminatın ve kapsamının taktiri hakime ait bir hak ve görevdir. Ancak hakim bu hak ve görevini yerine getirirken Medeni Kanun'un 4 üncü maddesi hükmünü de gözetmek suretiyle hak ve nesafet ilkeleriyle bağlı kalarak tarafların sosyal ve ekonomik durumlarını, kusurlu eylemin mağdurda uyandırdığı elem ve ızdırabın derecesini, istek sahibinin toplumdaki yerini, kişiliğini, hassasiyet derecesini gözetmek suretiyle makul bir tazminata hükmetmelidir.
TBK'nın 56 ncı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca; hakimin, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi (fonksiyonu) olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı, onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum (tatmin) duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır.
22.06.1966 tarihli ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim; bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel (objektif) ölçülere göre uygun (isabetli) bir biçimde göstermelidir.
Hakim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 28.05.2003 tarihli ve 2003/21-368-355 ve 23.06.2004 tarihli 2004/13-291-370 sayılı kararları).
Olayın oluş şekli, vakanın niteliği, gelecek hayatına etkisi, olay tarihi, kusur durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, günün ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü ve yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde, NST'si sıkıntılı olan, riskli gebelik grubunda bulunan diyabet hastası davacının bebek hareketlerinde azalma hissedilirse gelmesi önerilerek yapılan taburcu işleminin tıbbi bir hata olup bu sebeple hem davacı ...'ün hem de eşi olan davacı ...'ün manevi zararının oluştuğunun kabulü yerinde olmakla birlikte davacılar yararına takdir edilen manevi tazminat miktarının oldukça az olduğunun kabulü gerekir. İlk Derece Mahkemesince; davacılar için daha yüksek oranda manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile düşük manevi tazminata hükmedilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup, kararın bu yönden bozulmasına karar verilmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1.Davacı vekilinin maddi tazminata ilişkin temyiz itirazları ile davalılar vekillerinin tüm temyiz itirazlarının REDDİNE,
2. Temyiz olunan, İlk Derece Mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi Kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca ORTADAN KALDIRILMASINA,
2. İlk Derece Mahkemesi kararının aynı Kanun'un 371 inci maddesi uyarınca davacılar yararına BOZULMASINA,
Aşağıda yazılı bakiye temyiz harçlarının temyiz edenlere yükletilmesine,
Peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine,
Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, bozma kararının bir örneğinin kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
03.12.2024 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
MUHALEFET ŞERHİ
Dava konusu uyuşmazlık vekilin özen yükümlülüğüne aykırı davranmasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin olup, vekâlet sözleşmesi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 502 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Buna göre vekil, vekalet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı iş ve işlemlerin, davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Mesleki iş gören vekil özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur. O nedenle doktor ve hastanenin meslek alanı içinde olan bütün kusurları hafif de olsa sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Vekil, hastanın zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumunun gerektirdiği önlemleri eksiksiz bir şekilde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa bir tereddüt doğuran durumlarda, bu tereddütü ortadan kaldıracak araştırmaları yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Çeşitli tedavi yöntemleri arasında bir seçim yapılırken, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önünde tutulmak, onu risk altına sokacak tutum ve davranışlardan kaçınmak ve en emin yol seçilmek gerekir. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören vekilden, tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat beklemek hakkına sahiptir. Gereken özen görevini göstermeyen vekil, TBK 510 (BK 394/1) maddesi hükmü uyarınca, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır. Aynı hususlar adam çalıştıran sıfatı ile doktorun görev yaptığı sağlık kuruluşları için de geçerlidir.
Gerek maddi gerekse manevi tazminata hükmedilebilmesi için ortada hukuka aykırı bir eylem, bir zarar, bu zarar ile eylem arasında illiyet bağı ve kusur bulunmalıdır.
Gelinen bu noktada illiyet bağı üzerinde durulması gerekmektedir. Geniş anlamıyla sorumluluk kavramı, bir kişinin başka bir kişiye verdiği zararları giderme yükümlülüğü olarak tanımlanabilir. Hukukî anlamda sorumluluk ise, taraflar arasındaki hukukî ilişkisinin zedelenmesi sonucu doğan zararların giderilmesi (tazmin edilmesi) yükümlülüğünü içerir.
Kusur sorumluluğu, bir kimsenin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye vermiş olduğu zararın giderilmesini düzenleyen sorumluluk türüdür. Bu sorumlulukta kusur, sorumluluğun kurucu unsuru olarak düzenlenmiştir (Eren, Fikret: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. Baskı, Ankara 2017, s. 594).
Kusur sorumluluğunda bir zararı başkasına tazmin ettirmek, ancak zarar onun kusurlu bir fiilinden doğmuş ise mümkündür (Tandoğan, Haluk: Türk Mes’uliyet Hukuku, Ankara 1967, s. 89). Kusur sorumluluğuna doktrin ve uygulamada eş anlamda olmak üzere “haksız fiil sorumluluğu” veya “subjektif sorumluluk” da denilmektedir.
Bununla birlikte sorumluluğun asli şartı; zararla söz konusu davranış veya olay arasında bir sebep sonuç ilişkisinin bulunmasıdır. Bu sebep sonuç ilişkisine genel anlamda illiyet bağı denir. Burada sözü edilen illiyet bağı uygun illiyet bağıdır. Uygun illiyet bağı, olayların olağan akışına ve hayat tecrübesine göre, sebebin, meydana gelen sonucu yaratmaya elverişli olmasıdır. Uygun illiyet bağı, sorumluluğu, zarar veren bakımından öngörülebilir risklerle sınırlamaktadır (Eren, s.561). Başka bir deyişle, hayatın olağan akışı ve hayat tecrübesi bakımından öngörülemez zararlar uygun illiyet bağı kapsamında sorumluluğu doğurmayacaktır.
Mahkemece, maddi tazminat talebine esas olan zararlara etkisi olduğu yönünden kesin illiyet bağı kurulamadığı ancak davacının maddi zararının oluşmamasının manevi tazminat talebinde bulunamayacağını göstermeyeceği, davalılar tarafından sağlık durumu ile yeteri kadar ilgilenilmediği, hasta sağlığına gerekli özen ve titizliğin gösterilmediği gibi hallerde, hastanın yaşayacağı üzüntü sebebiyle manevi tazminat talebinde bulunabileceği gerekçesiyle manevi tazminat istemi kısmen kabul edilmiş ise de gerek maddi gerekse manevi tazminata hükmedilebilmesi için ortada hukuka aykırı bir eylem, bir zarar, bu zarar ile eylem arasında illiyet bağı ve kusur bulunmalıdır. (Dairemizin aynı yöndeki emsal 19.09.2023 tarihli, 2023/445 E., 2023/2280 K. sayılı kararı.) Somut olayda meydana gelen ölüm ile eylem arasında illiyet bağı bulunduğunun tespit edilememiş olması ve yukarıda yazılan sebeplerle davacının davasının reddine karar verilmesi gerektiğinden dairenin çoğunluk görüşüne katılmamaktayım.