"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/223 E., 2023/429 K.
İlk Derece Mahkemesince bozmaya uyularak verilen karar, taraf vekillerince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili; davalıların murisi olan H. ...'in Kocaeli İli, Kartepe İlçesinde bulunan parselinden evinin arkasında kalan 4 dekarlık kısmını 13.08.1984 tarihli kendi el yazılı satış taahhüdünden de anlaşılacağı üzere metrekaresi 750,00 TL'den (eski TL) 3.000.000,00 TL bedelle müvekkiline sattığını, müvekkilinin bu satış karşılığında toplam 19.000,00 DM ödeme yaptığını, müvekkilinin davalıların murisi satıcı ile yurt dışından geldiği dönemlerde görüşüp tapu devri yapacağına dair telkinlerine inanarak yıllarca beklediğini, murisin vefatından sonra davalılarla da defalarca kez görüştüğünü ancak çözüm bulamadığını, davalıların gayrimenkulün tapu devrini müvekkilinin bedeli ödenmesine rağmen yapmayarak edimlerini yerine getirmediklerini, bu nedenle anılan gayrimenkulün güncel değeri kadar zenginleşmiş olduklarını ileri sürerek; şimdilik 50.000,00 TL'nin 13.08.1984 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte miras hisseleri oranında davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir
II. CEVAP
Davalılar vekili; davacının isteminin zamanaşımına uğradığını, müvekkillerinin murisinin 1996 yılında vefat ettiğini, davacının hukuki bir engel bulunmamasına rağmen murislerinden taşınmazın devri ve tescili hakkında talepte bulunmadığını, ayrıca taşınmazın güncel değerinin istenemeyeceğini, sözleşmenin hukuken geçerli olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 19.06.2020 tarihli kararıyla; davacının tanığı olan eşinin, davalıların 15 yıl önce dava konusu taşınmaza diktikleri ağaçların kesilmesini eşinin kardeşine söyledikleri yurtdışından geldiklerinde ağaçların kesildiğini gördükleri, tapu olmadığı için bir şey yapamadıklarına dair beyanı ile davacının davalıların ferağ verme yönündeki ümidinin kesildiği tarihin 15 yıl önce olduğu kanaatiyle, satış taahhütü verilmesi ve bedelin ödenmesinin de 1984 yılında gerçekleştiği hususları birlikte değerlendirildiğinde 10 yıllık zamanaşımının dolduğu gerekçesiyle, davanın zamanaşımı yönünden reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Bölge Adliye Mahkemesinin 25.12.2020 tarihli kararıyla; tanık beyanlarından ve dava dilekçesinden, 13.08.1984 tarihli yazıdan taşınmazın 1984 yılında satışının yapıldığının anlaşıldığı, ayrıca 15 yıl öncesine kadar davacı tarafın taşınmazdan ağaç dikmek suretiyle faydalandığı ancak ...'in çocuklarının talebiyle bu ağaçların kesildiği hususunun ve davacı tarafın, bu tarihte davalılarca taşınmazdan faydalandırılmalarının sonlandırıldığının açık olduğu, davacının bu talep üzerine ağaçları kesmek suretiyle, tapu devir işleminin yapılacağına olan ümidinin sona erdiği, bu nedenle Mahkemece 15 yıl kadar önce olduğu açıklanan bu durumun zamanaşımı başlangıç tarihi olarak kabulü ile davanın on yılık genel zamanaşımı süresinin dolması sebebiyle vermiş olduğu kararın yerinde olduğu gerekçesiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
1. Bölge Adliye Mahkemesinin 25.12.2020 tarihli kararının süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece verilen 14.06.2021 tarihli ilamla; somut olayda, Bölge Adliye Mahkemesince davacı tarafın taşınmazdan ağaç dikmek suretiyle faydalandığı, ancak ...'in çocuklarının talebiyle bu ağaçların kesildiği ve davacının bu tarihte taşınmazdan faydalandırılmasının sonlandırıldığı gerekçesi ile İlk Derece Mahkemesinin zamanaşımının dolduğu kanaatinin yerinde olduğunun belirtildiği, oysa davacının dayandığı satış taahhüdünde zilyetliğin devri ile ilgili bir açıklama bulunmadığı, dosya kapsamında da davacının taşınmaz üzerinde zilyetliğinin devam edip etmediği, etmiyorsa ne zaman sonlandırıldığı yönünde bir araştırma bulunmadığı, Mahkemece davacının dava konusu taşınmaza zilyetlik durumu araştırılarak sonucuna göre inceleme ve değerlendirme yapılması suretiyle hüküm tesisi gerektiği gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılıp İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.
2.Bozmaya uyan İlk Derece Mahkemesinin ilam başlığında tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; bozma ilamı doğrultusunda, davacının zilyetliğinin devam edip etmediği, devam etmiyorsa ne zaman sona erdiği hususunda araştırma yapılmak üzere tanıkların tekrar dinlenildiği, dinlenen tanık beyanları doğrultusunda dava konusu taşınmazın bulunduğu yerde okul yapılıncaya kadar yani 2017 yılına kadar davacının zilyetliğinin devam ettiği kanaatine varıldığı, somut olayda zamanaşımı süresinin ifanın imkansız hale geldiği yani okulun yapım tarihi itibariyle başladığı dikkate alınarak davacının alacağının zamanaşımına uğramadığı, geçersiz taşınmaz satış vaadi sözleşmesi uyarınca herkes verdiğini sebepsiz zenginleşme hükümlerince geri alabileceğinden, davacının sözleşme kapsamında ödemiş olduğu bedelleri sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince davalılardan talep edebileceği, alınan 13.07.2023 tarihli bilirkişi raporu ile iadesi gereken bedelin belirlendiği, taleple bağlılık ilkesi gözetilerek karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle; 50.000,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; karara karşı, süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuşlardır.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Sebepleri
1.Davacı vekili; davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını, Mahkemece önce tespit davasına ilişkin müvekkilince talep edilebilecek tazminat miktarına ilişkin bir tespit hükmü verilmesi, sonrasında ise kısmi eda davalarına ilişkin eda hükmü verilmesi gerektiğini, her ne kadar, denkleştirici adalet ilkesi çerçevesinde ödenen bedelin güncelleştirilmiş değeri üzerinden hesaplama yapılmış ise de; gayrimenkuldeki değer artışının, satış bedelinin güncelleştirilmiş değerinin çok üzerinde olduğunu, gayrimenkulün değeri yerine satış bedelinin güncelleştirilmiş değerinin ödenmesine karar verilmesinin hatalı olduğunu, gayrimenkulün değeri kadar tazminatın belirlenip bunun hüküm altına alınması gerekirken bu yönde bir tespit dahi yapılmadığını, hükme esas alınan raporun hatalı olduğunu, harici satış bedelinin zaten döviz cinsinden olan DM olmasına rağmen hatalı şekilde USD'ye çevrilerek güncelleme yapıldığını, bu yöntemin satış tarihindeki EURO/USD paritesi ile dava tarihinde ve günümüzdeki EURO/USD paritesi arasında birkaç kat fark olduğu için müvekkili aleyhine olduğunu, yapılması gerekenin DM'in yerine geçen para olan EURO'nun tedavüle girdiği tarihteki kur uzerinden EURO'ya çevrilerek güncellenmesi olduğunu, yapılan döviz güncellemesinin hatalı olduğunu, DM/EURO'nun yıl yıl, dönem dönem nemalandırılması ile güncelleme hesaplaması yapılması gerektiğini, hükme esas alınan raporun hesap kriterleri, hataları ve diğer aleyhe olan yönleriyle de hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.
2.Davalı ... vekili; davanın zamanaşımına uğradığını, tanıkların beyanlarının bozma öncesi ve bozma sonrasında alınan beyanları karşılaştırıldığında görüleceği üzere çelişkili olduğunu ve bu beyanlara itibar edilemeyeceğini, davacının 15 yıl önce taşınmazdan faydalandırılmaların sonlandırıldığı, taşınmazla ağaç dikmek suretiyle oluşan zilyetliklerinin kesildiğinin dosyadaki deliller ve tanık beyanları ile sabit olduğunu, hükme esas alınan rapor ile önceki 17.06.2022 tarihli raporun çelişkili olduğunu, 14.07.2023 tarihli raporun hükme ve denetime elverişli olmadığını ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.
3. Davalı ... vekili; davacı talebinin zamanaşımına uğradığını, tanıkların bozma öncesi ve sonrası alınan beyanlarının çelişkili olduğunu ileri sürerek; kararın bozulmasını istemiştir.
B. Değerlendirme ve Gerekçe
Uyuşmazlık, tapulu taşınmaza ilişkin adi yazılı taşınmaz satış sözleşmesinden kaynaklı alacağın, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesi talebine ilişkindir.
1.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillere göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir.
2.Geçersiz satış sözleşmesi gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi "denkleştirici adalet" düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici adalet ilkesi, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.
3. Bu bakımdan sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Yargıtayın yerleşmiş uygulamasına göre; bu güncelleme yapılırken, enflasyon, ÜFE-TÜFE artış oranları, faiz, altın ve döviz kurlarındaki artışlar, memur maaş ve işçi ücretlerindeki artışlar ve benzeri ekonomik göstergeler tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkansız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.
4. Dava dosyasının incelenmesinde; davacı ile davalıların murisi arasında düzenlenen 13.08.1984 tarihli harici taşınmaz satış sözleşmesi uyarınca toplam 19.000 DM karşılığında davalıların davaya konu edilen taşınmazın davacıya satıldığı, davaya konu edilen 19.000 DM'nın davalılarının murisine ödendiği hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki sözleşme geçersiz olmakla, davacı tarafından davalıların murisine ödenen toplam 19.000 DM (Alman Markı) in ifanın imkansız hale geldiği tarihin net olarak tespiti suretiyle bu tarihe kadar güncellenmesi suretiyle bulanacak miktarın hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davacı tarafından ödenen bedelin dava tarihine kadar güncellenmesini içerir 13.07.2023 tarihli rapor hükme esas alınarak karar verilmesi doğru görülmemiştir.
5. Yine, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (HMK) 266. maddesi hükmüne göre, çözümü özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren konularda bilirkişi oy ve görüşünün alınması zorunludur. Genel hayat tecrübesi ve kültürünün sonucu olarak herkes gibi hakimin de bildiği konularda bilirkişi dinlenmesine karar verilemeyeceği gibi, hakimlik mesleğinin gereği olarak hakimin hukuki bilgisi ile çözümleyebileceği konularda da bilirkişi dinlenemez. Her halde seçilecek bilirkişinin mesleği itibarıyla konunun uzmanı olması gerekir.
Bilirkişi raporu kural olarak hâkimi bağlamaz. Hâkim, raporu serbestçe takdir eder. Hâkim, raporu yeterli görmezse, bilirkişiden ek rapor isteyebileceği gibi gerçeğin ortaya çıkması için önceki bilirkişi veya yeniden seçeceği bilirkişi vasıtasıyla yeniden inceleme de yaptırabilir. Bilirkişi raporları arasındaki çelişki varsa hâkim çelişkiyi gidermeden karar veremez.
Somut olayda her ne kadar Mahkemece; 13.07.2023 tarihli raporun hükme esas alındığı belirtilerek taleple bağlılık ilkesine göre karar verilmişse de, dosya kapsamında bozma sonrasında alınan her iki raporun çelişkili olduğu, Mahkemece raporlar arasındaki çelişki giderilmeden ve tarafların rapora itirazları irdelenmeden karar verildiği anlaşılmıştır.
4.Bu itibarla İlk Derece Mahkemesince; tarafların hesaplama yöntemi noktasında ileri sürdüğü itirazları da karşılar ve bozma sonrasında alınan her iki rapor arasındaki çelişkileri giderir nitelikte alanında uzman bir bilirkişi heyetinden yeniden rapor alınması, davacı tarafından davalıların murisine ödenen toplam 19.000 DM'ın ifanın imkansız hale geldiği tarihin net olarak tespiti suretiyle bu tarihe kadar güncellenmesi suretiyle bulanacak miktarın hüküm altına alınması gerekirken, yanılgılı şekilde yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
1. Taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE,
2. Temyiz olunan İlk Derece Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nın 371. maddesi uyarınca taraflar yararına BOZULMASINA,
Peşin alınan temyiz harçlarının istek halinde temyiz edenlere iadesine,
09.01.2025 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.