"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/1928 Esas, 2022/2584 Karar
KARAR : Esastan ret/ Düzeltilerek yeniden esas hakkında verilen karar
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2020/68 Esas, 2022/90 Karar
Taraflar arasındaki taşınmazın tapuda sahte vekaletname ile işlem yapılması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili ve davalı Hazine vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince davalı Hazine vekilinin İstinaf başvurusunun reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin İstanbul ili, Sarıyer İlçesi, ... Mahallesi'nde bulunan 208 parselde kayıtlı taşınmazı sahte vekaletname ile ... 'in vekili olarak görünen ...'tan 08.08.1990 tarihinde satın aldığını, tapuda devir işlemi tamamlanarak satış bedelinin ödendiğini, satış işlemi yapıldıktan sonra dava dışı Sarıyer Belediye Başkanlığı tarafından sahte vekaletname ile işlem yapıldığı iddiası üzerine İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/87 Esas sayılı dosyası ile tapu iptal ve tescil davası açıldığını, yapılan yargılama sonucunda tapu iptal ve tescil talebinin kabulüne karar verildiğini, kararın 25.02.2020 tarihinde kesinleştiğini ayrıca sahtecilik eylemini gerçekleştirenler hakkında Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 1992/84 Esas sayılı dosyasıyla ceza davası açıldığı ve sanıkların mahkumiyetine karar verildiğini, müvekkilinin tapu siciline güvenerek iktisap ettiği taşınmazın tapu kaydının iptali nedeniyle uğradığı zararın davalı Hazineden tahsilini talep etmiştir.
II. CEVAP
1.Davalı Hazine vekili cevap dilekçesi özetle; haksız ve mesnetsiz davanın reddi gerektiğini, ayni hakkın sona ermesi nedeniyle Devletten tazminat istenebilmesi için hakkın sona erdiğinin her durumda kesin bir ilâmla tespiti gerektiğini, bu bakımdan üçüncü kişilerin iktisabının geçerliliğinin, yani zararın gerçekleşip gerçekleşmediğinin anlaşılabilmesi için bunlara karşı da bir tashih davası açılması gerektiğini, çünkü üçüncü kişilerin iyiniyetli olup olmadığı nazari mütalaalarla değil, ancak bir mahkeme ilâmı ile tespit edilebileceğini, bu bakımdan tashih davasının reddine ilişkin karar kesinleşmedikçe, gerçekleşmiş bir zarardan söz edilemeyeceğinden Devlete karşı da 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince bir dava açmaya imkân bulunmadığını, İstanbul 18. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/87 Esas sayılı dosyasının kesinleşmesinin beklenmesini ve kesinleşme şerhinin alınmasını, tapu sicilinde ismi geçen kişinin gerçek hak sahibi olduğuna inanan veya kendinden beklenen tüm özeni göstermesine rağmen gerçek malik olmadığını, tapu sicilinde yolsuzluk bulunduğunu bilmesi imkânsız olan kişinin iktisabının korunacağını, ne var ki tapulu taşınmazların intikallerinde huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespitinin büyük önem taşıdığını, davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, taşınmazın evveliyatında Uskumru Köy Tüzel Kişiliği adına tespit gördüğünü, yapılan itiraz neticesinde itirazın reddolunarak tespit gibi tescile karar verildiğini, Tapulama Mahkemesinin mezkur kararı üçüncü kişinin iyi niyetini bertaraf ettiğini, davanın zamanaşımı süresinde açılmadığını, tapu sicilinin tutulmasından doğan zararlardan sorumluluğu sebebiyle Devlete karşı açılacak tazminat davaları, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 82 nci maddesindeki iki ve on yıllık zamanaşımı sürelerine bağlandığını, buna göre, dava, zarar görenin zararı ve sorumlusunu öğrendiği tarihten başladığını, bu sürelerin başlamasında, tapu sicilinde yapılan yanlış işlemin değil, maddi zararın meydana gelmesine sebep olan işlemin dikkate alınacağını, sürenin başlangıcı, eğer tapu sicilinin tutulması ayni hak kaybı veya sicile güvenin korunmadığı hallerde amaçların ayni hakkından kazanılamaması söz konusuysa zarar görenin tashih davasının reddine ilişkin kararın kesinleştiğini öğrendiği tarihten itibaren iki yıl içinde devlete karşı dava açması gerektiğini, davanın iddia ettiği zararı için dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiz talebinin yerinde olmadığını, davacılar zararının ortaya çıktığı tarih itibarıyla taşınmazın değerinin tespit edilmesi gerektiğini bildirmiştir.
2.İhbar olunan ... vekili dilekçesi özetle; davacının 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine göre tazminat talep etmesinin hukuken kabul edilemeyeğini, bir diğer deyişle, davacı ...'nün en başından mülkiyeti kazanamadığını, dava konusu taşınmaza hiç sahip olmadığını, bir kimsenin sahip olmadığı taşınmaz için bedel istemesinin mümkün olmadığına göre davacının açtığı hukuki dayanaktan yoksun davanın reddi gerektiğini, davacı ...'nün, sahte vekaletname ile kendisine satış yapmaya çalışan ve bu suçtan hüküm giyen ... aleyhine dava açması gerekirken, hiç bir sorumluluğu olmayan Maliye Hazinesine karşı açtığı tazminat davasının hukuki dayanaktan yoksun olduğundan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
3.İhbar olunan ... vekili cevap dilekçesi özetle; müvekkiline ihbarı yapılan iş bu davada müvekkilinin taraf sıfatına haiz olmaması nedeniyle müvekkili yönünden davanın usulden reddi gerektiğini, davalı yanın dilekçesinde de belirtildiği üzere Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi 1992/54 Esas sayılı dosyasında olaya karışan 3. şahıslar arasında müvekkilin babası...'in ismi bulunduğunu, davanın müvekkile ihbar olunmasının sebebinin ise müvekkilinin babası...'in ölüm kaydının bulunması ve bu sebeple mirasçı olarak nüfus kaydında müvekkilinin görünmesi olduğunu, müvekkilinin babası...'in 22.03.2009 tarihinde vefat ettiğini, müvekkilinin yasal süresi içinde mirasın gerçek reddi davası açtığını, Bakırköy 5.Sulh Hukuk Mahkemesinin 02.02.2010 tarihli 2009/1358 Esas, 2010/76 Karar sayılı veraset ilamının incelenmesinde, muris...'in 22.03.2009 tarihinde vefat ettiği, veraset ilamından davacının mirasçı olup yasal süre içinde 08.06.2009 tarihinde açılan davada Bakırköy 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin 18.03.2010 tarihli ve 2009/1417 Esas, 2010/710 Karar sayılı kararı ile mirası reddettiğini, davanın müvekkil açısından usulden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ve davalı Hazine vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
1. Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazlarla ilgili bilirkişi raporunda hesaplama hatası yapıldığını, taraflarınca itiraz edilen rapor Mahkemece maddi hata düzeltilerek hükme esas alınması gerekirken bunun yapılmadığını, tespit edilen değerler toplandığında bu değerin 33.564.840,00 TL ettiğini, ıslah talepleri üzerinden davanın tamamen kabul edilmesi gerekirken bu durumun dikkate alınmadığını, dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde talep altına alınacak alacağın yasal faiz işletilerek ödenmesinin talep edildiğini, dava konusu alacağa dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilerek taraflarına ödenmesi gerekirken mahkeme kararında yasal faiz konusunda hüküm oluşturulmadığını belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılarak lehlerine yeni bir karar verilmesini, vekâlet ücreti ve masrafların karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
2.Davalı Hazine vekili istinaf dilekçesinde özetle; ayni hakkın sona ermesi nedeniyle Devletten tazminat istenebilmesi için hakkın sona erdiğinin her durumda kesin bir ilamla tespiti gerektiğini, üçüncü kişilerin iyiniyetli olup olmadığının nazari mütalalarla değil ancak bir mahkeme ilamı ile tespit edilebilir olduğunu, bilirkişi raporunun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, dosya kapsamında eksik olan taşınmazın kadastral geldisi-gittisini gösteren kadastro tutanakları, fen kayıtları dosyaya eklenmeden rapor düzenlendiğini, illiyet bağının kesilebilmesi için zarar görenin ağır kusurunun bulunması veya üçüncü bir kişinin illiyet bağını kesebilecek nitelikte ağır kusurunun olması veya hakkında zarar doğuran sonucun meydana gelmesinde öngörülemeyen halin bulunması gerektiğini, tapu görevlisinin sorumlu tutulabilmesi için kusurunun olması gerektiğini, illiyet bağının kesildiği somut olaylar ve dosya kapsamında davanın reddi gerekir iken kabulünün usul ve kanuna aykırı olduğunu ve kararın kaldırılması gerektiğini, davanın zamanaşımı süresinde açılmadığını, davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, taşınmaz evveliyatında Uskumru Köy Tüzel Kişiliği adına tespit görmüş olup, yapılan itiraz neticesinde itiraz reddodunarak tespit gibi tescile karar verildiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini vekâlet ücreti ve yargılama giderinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davaya konu taşınmaz satışının sahte vekaletname ile gerçekleştirildiği, davacının tapu kaydına güvenerek davaya konu taşınmazı satın aldığı, davacı aleyhine açılan tapu iptal tescil davasında mahkemece tescilin yolsuz olduğu gerekçesiyle tapu kaydının iptaline karar verildiği, ilgili kararın 25.02.2020 tarihinde kesinleştiği anlaşılmakla somut olayda davalı Hazine yönünden 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi koşullarının oluştuğunun kabulüne dair verilen kararda hukuka aykırılık bulunmadığı; ancak bilirkişi raporunda dava konusu 1450 ada 11 parsel sayılı 2.942,94 m² yüzölçümlü taşınmazın değeri 2700 TL /m² üzerinden 7.945.938,00 TL olmasına rağmen raporda maddi hata ile 7.945,938 TL yazılarak davacı zararının toplamda 33.564.840,00 TL olmasına rağmen, toplama hatası yapılarak 25.626.847,94 TL olarak hesap edilmesi ve davacı vekili tarafından maddi hataya ilişkin olarak itiraz edilmesine rağmen mahkemece bu hususta bir değerlendirme yapılmadan yanlış olarak hesap edilen tazminat bedeli üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmeyerek davalı Hazine vekilinin istinaf itirazlarının reddine, davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının ikinci alt bendi uyarınca düzeltilerek yeniden 6100 sayılı davanın kabulüne karar verilmek suretiyle hüküm kurulmuştur.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı Hazine vekili temyiz dilekçesinde özetle; davacı 1990 yılında yapılan satış işlemi sonrasında bir ayni hak devri gerçekleştirmediği, alıcı konumundaki davacı yönünden sicil kaydının yok hükmünde olduğunu, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddedeki şartların oluşmadığını kabul anlamına gelmemekle zararın ancak davacının satış işleminde ödediği miktarla sınırlı olabileceğini, ayrıca davalı idarenin illiyet bağını kesen üçüncü kişinin ağır kusuru olduğunu ceza yargılaması sonucunda mahkumiyete karar verildiğini, bilirkişi raporunun usul ve kanuna aykırı olduğunu, taşınmazın arsa olarak değerlendirilmesinin hatalı olduğunu ve ıslah edilen miktar yönünden işletilen faizin uygun olmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Kanun'un 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2. 4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Dosyada bulunan bilgi ve belgelere, kararın dayandığı gerekçelere göre dava dışı ... adına çıkartılan sahte vekaletnameye dayanarak davaya konu satış işleminin gerçekleştiğinin sabit olduğu, davacının tapu kaydına güvenerek davaya konu taşınmazı satın aldığı, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince davaya konu zarardan davalı Hazinenin sorumlu tutularak davanın kabulüne karar verilmesi yerindedir.
3. Hükme esas alınan bilirkişi kurulu raporunda belirtilen özelliklerine ve dosya kapsamına göre arsa niteliğindeki dava konusu taşınmazın emsal karşılaştırması yapılarak gerçek bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek faiziyle davalı Hazineden tahsiline karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
4. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı Hazine vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve kanuna uygun Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Davalı Hazine harçtan muaf olduğundan harç alınmamasına,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
02.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.