"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2021/272 Esas, 2022/109 Karar
KARAR : Ret
Taraflar arasındaki mülkiyeti davacıya ait taşınmazın kesinleşen orman tahdit sınırları içinde kalması nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya direnme kararı verilmiştir.
Mahkemece verilen direnme kararı davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmekle; dosya Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna sunulmuş, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılan inceleme sonunda, Mahkemenin direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiştir.
Mahkeme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmiştir.
Davacı vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının istenilmesi üzerine, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 21.11.2023 günü tayin edilerek taraflara tebligat gönderilmiştir.
Duruşma günü davacı vekili Avukat ... ile davalı Hazine vekili Avukat Melehat Alaftan gelmişlerdir.
Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verildi.
Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; iktisap nedeni orman kadastrosu olarak belirtilen çekişme konusu ... ilçesi, ... köyü 232, 233 ve 234 parsel sayılı özel orman niteliğindeki taşınmazların orman idaresinin talebi doğrultusunda 12.11.1990 tarihli ve 7990 yevmiye numaralı resmî senet ile tapu kütüğüne tescil edildiğini, kayıt maliki ...’in mirasçılarına intikali yapıldıktan sonra aynı gün ve aynı yevmiye numaralı senet ile önceki ismi "... Emlak ve Ormancılık ve Ticaret A.Ş." olan müvekkil şirket tarafından bedeli ödenmek suretiyle satın alındığını, Hazine tarafından açılan tapu iptali ve tescil davası neticesinde çekişme konusu taşınmazların tapu kaydının iptaline ve orman vasfı ile Hazine adına tesciline karar verildiğini, tapu kayıtlarının iptali neticesinde müvekkilinin zarara uğradığını, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince devletin kusursuz sorumluluğunun bulunduğunu ileri sürerek müvekkilinin gerçek zararının tespiti ile fazlaya dair her türlü hak ve alacakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 841.811,78 TL’nin 11.10.2012 tarihinden (tapu kaydının iptali kararının kesinleşme tarihi) işleyecek T.C. ... Bankasının kısa vadeli kredilere uyguladığı avans faizi ile davalı idareden tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; zamanaşımı ve hak düşürücü süre itirazında bulunduklarını, Hazineye husumet yöneltilemeyeceğini, 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesindeki koşulların oluşmadığını, dava konusu taşınmazları satın alan davacının satın almadan önce taşınmazların evveliyatını bildiğini, Mahkeme kararı uygulama tutanağının yolsuz ve tüm sonuçlarıyla hükümsüz olması nedeniyle malikine mülkiyet hakkı kazandırmayacağından tazminat ödenmesini gerektirir bir işlem olmadığını, aksine hukuki niteliği bulunmayan bir işlemin iptalinin söz konusu olduğunu, davacının zararı doğmuş ise bile bu durumun tapu sicilinin hukuka aykırı tutulmasından kaynaklanmadığını, idarenin hukuki sorumluluğunun bulunmadığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
III. MAHKEME KARARI
Mahkemenin 02.07.2015 tarihli ve 2014/80 Esas, 2015/251 Karar sayılı kararı davanın kabulüne karar verilmiştir.
IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Birinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı Hazine vekili süresi içinde temyiz başvurusunda bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu; Mahkemece, dava konusu taşınmazları tapuya tescil edildiği gün satın alan ve tazminat talebinde bulunan davacının taşınmazların yolsuz olarak tescil edildiğini bilip bilmediği ya da bilmesi gerekip gerekmediği, taşınmazı edinirken iyi niyetli hareket edip etmedikleri, taşınmazı satın alan şirket ile kayıt malikleri arasında bir ilişki olup olmadığı, bu edinimin muvazalı olup olmadığı hususlarının araştırılarak oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
B. Mahkemece Birinci Bozma Sonrası Verilen İkinci Karar
Mahkemenin 03.10.2017 tarihli ve 2017/275 Esas, 2017/298 Karar sayılı kararı Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin bozma kararı gereğince inceleme ve araştırma yapılarak davanın kabulüne karar verilmiştir.
C. İkinci Bozma Kararı
1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı Hazine vekili süresi içinde temyiz başvurusunda bulunmuştur.
2. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucu; tazminata konu 232, 233 ve 234 parsel sayılı özel orman niteliğindeki taşınmazların tapu kayıtları 1990 yılında 59 nolu Orman Kadastro Komisyonu işlemi gereğince tapuya tescil edilen ancak Hazine tarafından 08.11.2000 tarihinde açılan tapu iptali davası sonucu özel orman tapularının iptali ile Devlet ormanı niteliği ile Hazine adına tescile ilişkin verilen kararın gerekçesinin yolsuz tescile dayandığı bu kararın Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 10.11.2011 tarihli ve 2011/8590 Esas, 2011/11344 Karar sayılı ilâmı ile onanarak kesinleşmesinden sonra eldeki tazminat davasının açıldığı, bu hâli ile taşınmazın yolsuz tescil sonucu oluştuğundan kuşku bulunmadığı Mahkemece daha önce davanın kabulüne ilişkin verilen kararın temyiz sonucu Dairenin 21.06.2016 tarihli ve 2016/1425 Esas, 2016/730 Karar sayılı kararı ile bozulduğu bozma kararında; "taşınmazların yolsuz tescil sonucu oluştuğu bu nedenle taşınmazları tapuya tescil edildiği gün satın alan ve tazminat talebinde bulunan davacının taşınmazları yolsuz olarak tescil edildiğini bilip bilmediği yada bilmesi gerekip gerekmediği, taşınmazı edinirken iyiniyetle hareket edip etmediği, taşınmazı satın alan şirket ile kayıt malikleri arasında bir ilişki bulunup bulunmadığı, bu edinimin muvazalı olup olmadığı" hususlarının araştırılmasının gerekli olduğuna değinilmiş olmakla yukarıda teferruatlı olarak açıklandığı üzere 232, 233 ve 234 parsel sayılı taşınmazların yolsuz tescil sonucu oluştuğu konusunda kuşku bulunmadığı, bu hâlde tapuya güven esasına dayalı olarak taşınmazın iyi niyetle satın alınıp alınmadığı hususunun değerlendirilmesinde ise; tapuya iyi niyetle güvenerek satın aldığını iddia eden kişinin bu iyi niyetinin korunabilmesi için yolsuz olarak tescil edilen bir aynî hakkın satın alan tarafından bilinmemesi gerekir. Başka bir deyişle 4721 sayılı Kanun'un 1024 üncü maddesine göre; "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise, bunu bilen veya bilmesi gereken üçüncü kişi bu tescile dayanamaz" kaldi ki 4721 sayılı Kanun'un 705, 1021, 1022 ve 1023 üncü maddeleri de göz önünde bulundurulduğunda taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasının tescil ile olacağı, bir hakkın tapuya tescil edilmedikçe ayni hak niteliğini kazanamayacağı, mülkiyetin nakline ilişkin işlemlerin tapu oluşuncaya kadar "tasarruf" aşamasında kalacağı, somut olayda da henüz tapu oluşmadan aynı gün aynı işlemle orman kadastro komisyonu kararına göre tapuya tescil işlemi yapılarak, aynı gün aynı işlemde intikal ve satış işlemlerinin de gerçekleştirildiği, tapu kaydı maliki ...'in mirasçılarının verdikleri vekâletnamelere dayalı olarak vekâleten ... tarafından intikal işlemlerinin yapıldığı, vekâletname tarihleri göz önünde bulundurulduğunda tescil işleminden çok daha öncelerine isabet ettiği, taşınmazların tapuya tescilinden sonra aynı gün "... Emlak Ormancılık ve Ticaret A.Ş." ye satışının yapıldığı bir süre sonra da taşınmazların Ticaret Sicilinde yapılan ünvan değişikliği sonucu "... Emlak Ormancılık ve Ticaret A.Ş" nin "Royal İstanbul Turizm A.Ş" adını alması nedeniyle tapu kayıtlarının "Royal İstanbul Turizm A.Ş." adına geçtiği bu her iki şirketinde yönetim kurulu ve ortaklarının Necati Kurmel vd. olduğu anlaşılmakla taşınmazı devralan davacı şirketin yolsuz tescili bildiği ve bilebilecek durumda olduğu, kaldı ki 3. kişilerin iyi niyet iddiasının ancak sicil oluştuktan sonra ileri sürülebileceği bu hâli ile iyi niyet olgusunun gerçekleşmediği ve dinlenemeyeceği anlaşılmakla sayılı 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesine dayalı olarak açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiğinden bahisle kararın bozulmasına karar verilmiştir.
D. Mahkemenin Direnme Kararı
Mahkemenin 14.05.2019 tarihli ve 2019/1 Esas, 2019/208 Karar sayılı kararı ile ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Turgut ve diğerleri-Türkiye ve Köktepe-Türkiye davalarında, başvuranlara uygulanan mülkiyetten yoksun bırakma işlemine gerekçe olarak gösterilen tabiatın ve ormanların korunması amacının, 1 No.lu Ek Protokol'ün 1 inci maddesi anlamında kamu yararı kapsamına girdiğine dikkat çekmekle birlikte, mülkiyetten yoksun bırakma hâlinde, ihtilaf konusu tedbirin arzu edilen dengeye riayet edip etmediğinin ve bilhassa da başvuranlara orantısız bir yük yükleyip yüklemediğinin belirlenmesi için, iç hukukta öngörülen telafi yöntemlerinin dikkate alınması gerektiği hatırlatılarak, mülkün değerine karşılık gelen meblağ ödenmeden, mülkten mahrum bırakmanın aşırı bir müdahale teşkil edeceğinin ifade edildiği Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 08.05.2012 tarihli ve 2012/5252 Esas, 2012/6742 Karar sayılı ilâmı, davacının, tapu sicilinin aleniyetine güvenerek tapu kayıt malikinden resmî senetle bedelini ödeyerek satın almış olduğu taşınmazların, daha sonra Maliye Hazinesinin açmış olduğu tapu iptali ve tescil davası ile geri alındığı, davacının 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesinden kaynaklı zararının giderilmesi istemi ile açmış olduğu davanın yerinde olduğu, her ne kadar Yargıtay bozma ilâmında davacının iyi niyetli olmadığı kötü niyetli olduğu hususu belirtilerek davanın reddi gerektiği değerlendirilmiş ise de gerek satış tarihinde taşınmazın kaydında kısıtlayıcı herhangi bir şerhin ve beyanın olmaması gerekse de Ticaret Sicil Müdürlüğü yazı cevabı kapsamında herhangi bir organik bağlantının tespit edilememiş olması, tapu siciline güven ilkesi, iyi niyetin asıl olması, davacının dava konusu taşınmazların yolsuz tescil edildiğini bildiği, bilmesi gerektiği, iyi niyetli hareket etmediği ve ediminin muvazaalı olduğuna dair maddi bir vaka olmadığı gibi herhangi ceza yargılamasının da bulunmadığı, tapu kaydındaki tescilin yolsuz olduğunu davacının bildiği hususunun ispat edilemediği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
E. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından yapılan inceleme sonunda verilen 17.11.2020 tarihli ve 2020/(20)16-136 Esas, 2020/895 Karar sayılı ilâmı ile Mahkemenin direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulmasına karar verilmiştir.
F. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu Kararı Sonrası Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davanın reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararına karşı davacı vekili süresi içinde temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle; tapu kaydına itibar ederek işlem yapan müvekkilinin prensip olarak iyi niyetli sayılması gerektiğini, davalı idarece davacının kötü niyeti ispatlanması gerekirken dosya içindeki bilgi ve belgelere göre somut delillerle ispatlanamadığı gibi tapu kaydının aleniyet fonksiyonu tapu kütüğüyle sınırlı olduğu ve tapu kaydında orman vasfına ilişkin herhangi bir belirtme olmadığı hâlde tapu kaydına onay veren idarenin yönlendirildiği iddiasının hayatın olağan akışına ve devlet yapısına uygun olmadığını, ileri sürülen maddi vakıaların farklı anlatılmak suretiyle kötü niyet karinesine gerekçe yapılarak usul ve kanuna aykırı olarak davanın rededildiğini ve davalı idare lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararı temyiz etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukukî Nitelendirme
Uyuşmazlık, temel olarak 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesinin atfıyla 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun'la yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 439 uncu maddeleri.
2. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesinin birinci fıkrası.
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4-383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.
3. Değerlendirme
1. Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un Geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Kanun'un 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrasında yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz dilekçesinde ileri sürülen diğer nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
3. Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nin 13 üncü maddesinin dördüncü fıkrası gereğince davalı Hazine lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi gerektiğinin düşünülmemesi bozmayı gerektirir.
Ne var ki bu hatanın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1086 sayılı Kanun'un 438 inci maddeinin yedinci fıkrası gereğince kararın düzeltilerek onanması gerekir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
1. Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine,
2. Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kısmen kabulü ile temyiz olunan İstanbul Anadolu 19. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2021/272 Esas, 2022/109 Karar sayılı kararının (5) nolu bendinde yazılı; "5.289.365,00" sayısının çıkarılmasına, yerine ''5200,00'' sayısının yazılması suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, 21.09.2023 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince belirlenen 17.100,00 TL duruşma vekâlet ücretinin davalı Hazineden alınarak davacıya ödenmesine,
Davacıdan peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde iadesine,
21.11.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.