Logo

5. Hukuk Dairesi2023/3349 E. 2023/9970 K.

Yapay Zeka Özeti

Uyuşmazlık: Uygulama kadastrosundaki hata nedeniyle taşınmazın yüzölçümünde meydana gelen azalma sebebiyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun 1007. maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkindir.

Gerekçe ve Sonuç: Uygulama kadastrosundaki hatanın davacıların zararına sebebiyet verdiği ve hak düşürücü süre nedeniyle kadastroya itiraz yolunun kapalı olduğu gözetilerek, taşınmazdaki eksilmenin değerinin tespiti için keşif yapılması gerekirken, davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülerek bozulmuştur.

Karar Metni

"İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

SAYISI : 2021/829 Esas, 2022/459 Karar

KARAR : Ret

Taraflar arasındaki 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 22 nci maddesi gereğince yapılan yenileme nedeniyle uğranılan zararın 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazmini istemine ilişkin davada verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın reddine karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin Ankara ili, ... ilçesi, ... köyü 20.750 m² alanlı 281 parsel sayılı taşınmazı tapu siciline güvenerek ve inanarak 27.04.2007 tarihinde 1/2 oranında malik olacak şekilde satın aldıklarını, taşınmaz satın alındıktan 4 yıl sonra bölgede yeniden kadastro çalışması yapıldığını, davacıların satın aldığı taşınmazın 107 ada 30 parsel olarak numaralandırıldığını, 20.750 m² olarak satın alınan yerin gerçekte 17.900,70 m² olduğunun tespit edildiğini, 2.849,30 m² küçülme meydana geldiğini, bu miktar taşınmazın dava tarihindeki ederinin m²si 45 TL'den 112.018,50 TL olduğunu, bu zarardan davalıların 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince sorumlu bulunduklarını, davalılara başvuruya rağmen zararın ödenmediğini belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000 TL'nin 08.12.2011 başvuru tarihinden itibaren avans faiziyle birlikte davalıdan alınarak müvekkillerine verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Davalı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde özetle; Devletin kusursuz sorumluluğundan söz edebilmek için hukuka aykırılık, zarar ve uygun illiyet bağı koşullarının bir arada olması, ayrıca illiyet bağının kesilip kesilmediği ve zarar görenin kusurunun bulunup bulunmadığının araştırılması gerektiğini, Tapu ve Kadastro Modernizasyon Projesi (TKPM) kapsamında günümüz teknolojisiyle sayısal ve hukuksal formda bilgisayar ortamına aktarılarak sunulmasının amaçlandığını, dava konusu parselin 1953 yılında tapuya tescil edildiğini, ilk tescil tarihinde teknik yetersizliğin yüzölçümü hatası olarak yansıdığını, 02.06.2011 tarihinde çalışmalara başlanarak 20.06.2011 tarihinde son verildiğini, askı ilanının 11.08.2011 tarihinde son bulduğunu ve 12.08.2011 tarihinde askı ilanının kesinleştiğini, davacının taşınmazı satın aldığı kişiye karşı dava açması gerektiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 17.09.2015 tarihli ve 2012/93 Esas, 2015/304 Karar sayılı kararı ile davanın kabulüne, 56.986,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyen yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsili ile davacı tarafa ödenmesine karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Birinci Bozma Kararı

1. Mahkemenin 17.09.2015 tarihli ve 2012/93 Esas, 2015/304 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davalı idareler vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda, Mahkemece davanın kabulüne karar verilmişse de eksik inceleme ve araştırma ile hüküm kurulmuştur. Şöyle ki; yörede 3402 sayılı Kanun'un 22/2-a maddesine göre yapılan uygulama kadastrosu sonucu dava konusu taşınmazın yüzölçümünde azalma meydana gelmiş olup, mahkemece yapılan inceleme ve keşif sonrası düzenlenen raporlarda; yapılan uygulama kadastrosunun hatalı olduğu, kadastroca yapılacak çalışma ile bu hatanın düzeltilebileceği belirtilmiş olup davacı tarafından 3402 sayılı Kanun'un 22 nci maddesinin 2 nci fıkrasının (a) bendi gereğince yapılan bu çalışmadan dolayı dava konusu taşınmazın eksilen kısmı için komşu parsellere karşı tapu iptali ve tescil davası açabileceği, bu davanın sonucunda ortaya çıkan duruma göre davacının zararının nereden kaynaklandığının tesptinden sonra tazminat talebinde bulunacağı gözetilmeden davanın esası hakkında karar verilmiş olması usul ve kanuna aykırı olup hükmün bu sebeple bozulmasına karar verilmiştir.

B. Mahkemece Birinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 05.12.2017 tarih ve 2017/105 Esas, 2017//467 Karar sayılı kararı ile verilen kesin sürelere rağmen davacı vekilince tapu iptal ve tescil davası açılmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

C. İkinci Bozma Kararı

1. Mahkemenin 05.12.2017 tarihli ve 2017/105 Esas, 2017//467 Karar sayılı kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Dairemizce yapılan inceleme sonucunda, Mahkemece uyulan bozma kararı doğrultusunda tapu iptal ve tescil davası açması konusunda davacı vekiline 11.05.2017 ve 19.09.2017 tarihlerinde kesin süre verildiği, yerine getirilmemesi nedeniyle de davanın reddine karar verildiği, mahkemece 11.05.2017 tarihli duruşmada davacıya değil davalı vekiline süre verildiği gibi verilen sürelerin de davanın mahiyeti gereği uygun olmadığı anlaşıldığından öncelikle davacıya tapu iptal ve tescil davası açması konusunda davanın mahiyetine göre makul ve usule uygun şekilde süre verilmesi, tapu iptal ve tescil davası açılması durumunda anılan dava sonucunun bekletici mesele yapılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken hatalı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmeyerek kararın bozulmasına karar verilmiştir.

D. Mahkemece İkinci Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin 10.11.2022 tarihli ve 2021/829 Esas, 2022//459 Karar sayılı kararı ile davacıların davalılar tarafından zarara uğradığını kanıtlayamamış olması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; dava konusu taşınmazın yüzölçümünde meydana gelen azalmanın uygulama kadastrosunun hatalı yapılmasından kaynaklandığı hususunun bozmadan önceki yargılamada yapılan keşif ve düzenlenen bilirkişi raporuyla ve tüm dosya kapsamıyla sabit olduğunu, kadastro işleminden kaynaklı olarak müvekkilin zarara uğradığını, komşu parsellerde herhangi bir büyüme olmadığı için komşu parsel malikleri aleyhine açılacak tapu iptal ve tescil davasının sonucunda davanın reddine karar verileceğini ve müvekkilin yargılama gideri ile vekâlet ücreti ödemek zorunda kalacağından bu davaların açılmasında bir yarar bulunmadığını aksine müvekilin hem zaman yönünden hem de maddi olarak zarara uğrayacağını, taşınmaz yüzölçümünde meydana gelen eksilmenin komşu parsellerden kaynaklandığına dair usulüne uygun yapılan keşif ve alınan bilirkişi raporu ile yapılmış bir tespit bulunmadığından davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) geçici 3 üncü maddesi gereği yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 439 uncu maddeleri.

2. 4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”

3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.

4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.

5. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince açılan davalarda, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar, tapu kaydının iptali nedeniyle tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak idiyse aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Zarara uğrayan kişinin gerçek zararı ise tazminat miktarının belirlenmesinde esas alınacak değerlendirme tarihine göre belirlenecek olup bu tarihe göre tapusu iptal edilen taşınmazın niteliği ve değeri belirlenmelidir. Taşınmazın niteliği arazi ise net gelir metodu yöntemi ile arsa vasfında ise değerlendirme gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre hesaplanması suretiyle gerçek değer belirlenmelidir.

6. 3402 sayılı Kanun'un 22 nci maddesi.

3. Değerlendirme

1. Mahkemelerin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un geçici 3 üncü maddesi gereği yürürlükte bulunan 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikten önceki 428 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.

2. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukukî nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına ve temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere göre; davacılar vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

3. Dosya kapsamından; dava konusu taşınmazın bulunduğu yörede 3402 sayılı Kanun'un 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendine göre yapılan uygulama kadastrosu sonucu dava konusu taşınmazın yüzölçümünde azalma meydana geldiği, mahkemece yapılan inceleme ve keşif sonrası düzenlenen raporlarda; yapılan uygulama kadastrosunun hatalı olduğu, kadastroca yapılacak çalışma ile bu hatanın düzeltilebileceğinin belirtildiği, davacı tarafından 3402 sayılı Kanun'un 22 nci maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi gereğince yapılan bu çalışmadan dolayı dava konusu taşınmazın eksilen kısmı için komşu parsellere karşı tapu iptali ve tescil davası açabileceği hususunun Yargıtay (Kapatılan) 20. Hukuk Dairesinin 15.12.2016 tarihli ve 2015/15019 Esas, 2016/12269 Karar sayılı kararıyla da vurgulandığı; ancak uygulama kadastrosunun tespitinin 13.07.2011-11.08 2011 tarihleri arasında askı ilanına çıkarıldığı, 12.08.2011 tarihinde ise tespitin kesinleştiği, 3402 sayılı Kanun’un 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin 12.08.2021 tarihinde dolduğundan yargılamanın geldiği aşama gözetildiğinde uygulama kadastrosuna itiraz yoluna başvurulmasının hak düşürücü süre nedeniyle mümkün olmayacağı gözetildiğinde, uygulama kadastrosu ile davacı tarafın zararının doğduğu anlaşılmakla mahallinde keşif yapılmak suretiyle işin esasına girilerek dava konusu taşınmazın yüzölçüm miktarında eksilen kısmın değeri belirlenerek hüküm kurulması gerekirken yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

VI. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyiz olunan Mahkeme kararının BOZULMASINA,

Davacılardan peşin alınan temyiz harcının istek hâlinde iadesine,

30.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.