"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 37. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2022/303 Esas, 2022/2312 Karar
KARAR : Yeniden esas hakkında verilen karar
İLK DERECE MAHKEMESİ : İstanbul 14. Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2016/249 Esas, 2021/538 Karar
Taraflar arasındaki 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkin davada yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın davalı ... yönünden pasif husumetten reddine, davalı Hazine yönünden kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı Hazine vekilince istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak, yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacılar vekilince temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verilmiştir.
Davacılar vekilince temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasının istenilmesi üzerine, işin duruşmaya tâbi olduğu anlaşılmış ve duruşma için 24.10.2023 günü tayin edilerek taraflara tebligat gönderilmiştir.
Duruşma günü yetki belgesine istinaden davacılar vekili Avukat ... ve Avukat ... ile davalı Hazine vekili Avukat ... ve davalı ... vekili Avukat ... gelmişlerdir.
Duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra duruşmaya son verildi.
Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlendikten sonra dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul ili, ... ilçesi, ... Mahallesi sınırları içerisinde bulunan, zabıt kayıtlarına göre Nisan 321 tarih Bakırköy 20. cilt ve 5-6 sayfa kayıtlarında bulunan 45, 47, 48, 49, 51, 53, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63 ve 64 parsel numaralı 14 adet taşınmazın müvekkilerinin murisi evvelinden miras kaldığını, söz konusu parsellerin tümünün orman sınırları içinde kalıp, herhangi bir uygulama görmediğini, parsellerin orman paftası içerisine alındığını, taşınmazlara orman idaresinin adeta el koyduğu tarihten itibaren müvekkillerin bu parsellerden hiçbir anlamda yararlanmaları mümkün olmadığını beyan ederek 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci madde hükmü, Yargıtay Daire ve Genel Kurul kararları gereğince her türlü zamanaşımından ari olarak tapu sahibinin gerçek zararının davalı Hazineden alınarak müvekkillere dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile ödenmesi talep etmiştir.
II. CEVAP
Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde özetle; süre uzatma talep dilekçesinde her türlü zamanaşımı def'i, itiraz hakkını saklı tutarak, kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın tapu kaydının hukukî değerini yitirdiğini ve tapu malikinin orman kadastrosunun kesinleşmesiyle mülkiyet hakkı sona erdiğinden bu tarihten sonra yapılan satışların da yolsuz tescil niteliğinde olduğundan satın alanlara mülkiyet haklarını geçmediği, buna göre önceki maliklerine tazminat ödenmesinin söz konusu olmayacağı, söz konusu taşınmazların idarelerince Orman Genel Müdürlüğüne tahsis edilmiş olup 15.06.2012 tarihinde ilgili İdareye teslim edildiğini, Anayasa'mızın 169 uncu maddesi, 6831 sayılı Orman Kanunu (6831 sayılı Kanun) ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun ilgili hükümleri uyarınca Devlet ormanlarının mülkiyetinin Devlete ait olduğu, Anılan hükümler uyarınca mülkiyeti Devlete ait olan ormanların mülkiyet tescillerinin ise Türk hukuk sisteminde genel bir kavram olarak kullanımı yerleşmiş olan Hazine adına yapılacağının belirlendiği, 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 2 nci ve ilgili diğer maddelerinde ise Devlete ait taşınmazların (özel mülkiyet veya Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki) yönetiminin, gerektiğinde diğer kamu kurum ve kuruluşları ile işbirliği yapılarak Bakanlıkca yerine getirileceğinin düzenlendiği, diğer taraftan devlet ormanı sayılan yerlere ait her çeşit işlerin Orman Genel Müdürlüğünce yapılacağı hüküm altına alındığıdan husumetin Orman İdaresine yöneltilmesi gerektiğini ve davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davalı ... hakkında davanın pasif husumetten reddine, davalı Hazine yönünden davanın kabulüne ve tespit edilen bedelin yasal faizi ile birlikte davalı Hazineden tahsiline karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı Hazine vekili istinaf başvusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davalı Hazine vekili istinaf dilekçesinde özetle; süre uzatım talepli dilekçesinde ileri sürdükleri zamanaşımı itirazlarını tekrar ettiklerini, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, 6098 sayılı Borçlar Kanunu'nun 146 ncı maddesindeki 10 yıllık genel zamanaşımı süresinin uygulanması gerektiğini, davaya konu edilen taşınmazın 1939 yılında orman sınırlarına alınmış olduğunu, söz konusu alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddine ve yargılama harç giderleri ile vekâlet ücretinin davacı taraftan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dava konusu eski zabıt kaydına dayalı taşınmazların 1939 yılında yapılan orman kadastrosuna göre kesinleşen orman tahdidi içinde bulunduğu, sonradan yapılan çalışmalarda orman sınırı dışına çıkarılmadığı, söz konusu zabıt kayıtlarının 1969 yılında Ayazağa köyünde yapılan arazi kadastro çalışmaları sırasında orman niteliğinde bulunması nedeniyle herhangi bir taşınmaza revizyon görmediği, zabıt kayıtlarının sonradan herhangi bir işleme tabi tutulmadığı, davacılar ve murisleri tarafından 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun (3402 sayılı Kanun) 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasında bahsedilen 10 yıllık hak düşürücü süre içinde herhangi bir tespite itiraz davasının açılmadığı, keza 1939 yılında yörede yapılan ve kesinleşen orman kadastrosuna davacıların murislerin itiraz etmedikleri dolayısıyla davacıların murisi adına arazi kadastrosu sonucu oluşan herhangi bir tapu kaydı bulunmadığından, arazi kadastro çalışmaları sırasında orman niteliğinde olması nedeniyle revizyon görmeyen ve işleme tabi kayıt niteliği kalmayan eski tapu kaydı hukukî değerini yitirdiğinden 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince hukukî değerini yitiren tapu kaydına dayanılarak tazminat talep edilmesi mümkün olmadığı gibi tapunun hukuki değerini yitirdiği 1969 yılından davanın açıldığı tarihe kadar 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmuş bulunduğu, bir an için davacıların zabıt kaydına dayalı olarak tazminat talep hakkı bulunduğu kabul edilse bile, Anayasa Mahkemesinin 25.07.2017 tarihli ve 2014/6673 kararı gereği 18.11.2009 tarihinden önce zamanaşımı süresi dolmuş bulunan eldeki dava yönünden Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli kararından yaklaşık 7 yıl sonra 06.06.2016 tarihinde dava açıldığından 18.11.2009 tarihinden itibaren oluşan iç hukuk yolu itibarıyla davanın makul süre içinde açıldığının kabulü mümkün olmadığından Mahkemece davacıların tutunduğu zabıt kayıtlarının hukukî değerini yitirdiği ve tazminat koşulların oluşmadığı, davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olduğundan bahisle davalı Hazine vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile İlk Derece Mahlkemesinin kararının kaldırılarak koşulları oluşmayan davanın davalı Hazine yönünden de reddine karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz itirazında bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacılar vekili temyiz dilekçesinde özetle; davalı Hazine tarafından cevap süresi uzatım dilekçesi ile zamanaşımı def'i itiraz hakkını saklı tutmuş, lakin karar verilinceye kadar ne cevap dilekçesinde ne de herhangi bir beyan dilekçesinde söz konusu itirazı ileri sürmediği gibi ilk celse dahil hiç bir celsede hatta ıslah dilekçesine karşı dahi bu hususta itirazda bulunmadığı hâlde, ikinci istinaf dilekçesindeki zamanaşımı itirazına dayanılarak Bölge Adliye Mahkemesi tarafından zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesi usul ve kanuna aykırı olduğu gibi müvekkillerce taşınmazların orman tahdidi içine alındığı 6292 sayılı Kanun çalışmaları sırasında 2014 yılında öğrenildiğinden zamanaşımının bu tarihten itibaren başlayacağından 10 yıllık zamanaşımı süresini dolduğundan da bahsedilemeyeceği, kaldı ki makul sürenin ne olduğu konusunda Anayasa Mahkemesince kesin bir süre tayin etmemekle beraber davayı açmayı zorlaştırıcı şekilde kısa tutulmaması ve aşırı şekilci olarak uygulanmaması gerektiğinin belirtildiği ileri sürerek temyiz yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca tazminat istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun (6100 sayılı Kanun) 369 uncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 inci maddeleri.
2.4721 sayılı Kanun’un “Sorumluluk” başlıklı 1007 nci maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.”
3. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.11.2009 tarihli ve 2009/4 - 383 Esas, 2009/517 Karar sayılı ilâmında tapu işlemlerinin kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğu, tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi anlamında Devletin sorumlu olduğunun kabulünün gerektiği, Devletin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, bu işlemler nedeniyle zarar görenlerin 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi gereğince zararlarının tazmini için Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilecekleri belirtilmiştir.
4. 4721 sayılı Kanun’un 1007 nci maddesi uyarınca kabul edilen Devletin sorumluluğu, tapu sicilinin önemi ve kişilerin bu sicile olan güven duygularını sağlamak bakımından aynî hakkının saptanması, herkese açık tutulmasında tekel hakkı sağlayan bir sicil olması esasına dayanmaktadır. Bu sorumluluk, asıl ve nesnel (objektif) bir sorumluluk olduğundan zarara uğrayan zararının ödetilmesini doğrudan Devletten isteyebilir.
5. 3402 sayılı Kanun'un 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası.
3. Değerlendirme
1. Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanun'un 371 inci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Dosya içindeki bilgi ve belgelerden; dava konusu İstanbul ili, Sarıyer ilçesi, Ayazağa Mahallesi sınırları içerisinde bulunan, zabıt kayıtlarına göre Nisan 321 tarih Bakırköy 20.cilt ve 5-6 sayfa kayıtlarında bulunan 45, 47, 48, 49, 51, 53, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63 ve 64 sıra numaralı 14 adet taşınmazın murislerinden davacılara kaldığı, dava konusu taşınmazların bulunduğu bölgede ilk defa orman tahdidinin 1939 yılında 3116 sayılı Kanun'a göre yapıldığı, 6831 sayılı Kanun'a 1744, 2896, 3302 sayılı Kanun'larla değişik 2 ve 2/B maddeleri uyarınca yapılan çalışmalarda ormandan dışarıya çıkarmaya konu 6292 sayılı Kanun'a göre düzenlenen evraklara göre de dava konusu taşınmazların orman sınırları içinde kaldığı, davaya konu zabıt kayıtlarının 1969 yılında kesinleşen Ayazağa köyünde yapılan arazi kadastro çalışmaları sırasında orman sınırlarında bulunması nedeniyle herhangi bir taşınmaza revizyon görmediği anlaşılmaktadır.
3. 3402 sayılı Kanun'un 12 nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki; "bu tutanaklarda belirtilen haklara sınırlandırma ve tespitlere ait tutanakların kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl geçtikten sonra kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak itiraz olunamaz ve dava açılamaz" hükmü gereği dava konusu taşınmazların kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren 20 yıldan fazla süre geçtiği gibi davacıların murisi adına kadastro sonucu herhangi bir tapu kaydı oluşmadığı, kadastro sırasında revizyon görmeyen ve işleme tâbi olma niteliğini kaybetmiş tapu kaydına dayanılarak 4721 sayılı Kanun'un 1007 nci maddesi gereğince tazminat talep edilemeyeceğinden davalı Hazine hakkında davanın reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik görülmemiştir.
4. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukukî ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen itirazlar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmediğinden usul ve kanuna uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanun'un 370 inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aleyhine temyiz olunan davalı Hazine ve davalı ... yararına 21.09.2023 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 17.100,00 TL vekâlet ücretinin temyiz eden davacılardan alınmasına,
Davacılardan peşin alınan temyiz harçlarının Hazineye irat kaydedilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
24.10.2023 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.