"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 15. Hukuk Dairesi
SAYISI : 2021/2745 E., 2022/473 K.
HÜKÜM/KARAR : Davalının İstinaf Başvurusunun Kabulüne, Diğerlerinin Reddine
İLK DERECE MAHKEMESİ : Marmaraereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesi
SAYISI : 2019/375 E., 2021/250 K.
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Kararın taraf vekilleri ve ihbar olunan vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince başvurunun davalının istinaf başvurusunun kabulüne, diğerlerinin reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı vekili tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 19.09.2023 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir.
Belli edilen günde duruşmalı temyiz talebinde bulunan davacı vekili Avukat ... ile davalılar vekili Avukat ... ihbar olunan Maliye Hazinesi vekili Avukat ...'nun gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilleri ile davalılar arasındaki kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil, mümkün olmaz ise bedel istemli Marmaraereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2011/136 Esas sayılı davasında istemlerinin 616.379,93TL üzerinden kabulüne karar verildiğini, ancak söz konsu hükmün daha önce dosya kapsamında bozma kararı verildiği için bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı gerekçesi ile bozulduğunu, ilk davanın dava dilekçesindeki 237.500,00 TL üzerinden kabul edilerek kesinleştiğini, eldeki davanın ek dava olarak açıldığını ve bakiye 378.879,00 TL’nin tahsili talep edilmiş, 20/01/2021 havale tarihli dilekçe ile talep 838.343,15 TL olarak ıslah edilmiştir.
II. CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde; eldeki ek davanın zamanaşımına uğradığını, kat karşılığı inşaat sözleşmesindeki edimin müvekkillerinin bir kusur olmaksızın imkansız hale geldiğini ve sözleşmenin sona erdiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dava konusu uyuşmazlığın arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin ek dava olduğu, kısmi davada saklı tutulan alacak bölümü için, gerek kısmi dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra, ayrı bir dava açılmasının usulen olanaklı olduğu, yanlar arasında imzalanan sözleşmeye göre inşaatın ruhsat tarihinden itibaren 30 ay içerisinde bitirileceğinin belirlendiği, inşaat ruhsatının 24.09.1996 yılında alındığı, dava konusu yerin kıyı kenar çizgisinde kaldığından bahisle ihbar olunan Maliye Hazinesi tarafından davacı hakkında 29.11.1996 tarihinde aynı taşınmaza yönelik tapu iptali ve men'i müdahale ile kal davası talepli dava açıldığı, mahkemece davanın kabulüne karar verilip, muris adına olan tapu kaydının iptaline, müdahalenin önlenmesine ve taşınmaz üzerindeki yapıların kaldırılmasına karar verildiği, bu kararın 13.12.2004 tarihinde kesinleştiği, 28.03.2007 tarihinde 2194 numaralı parsele ait kaydın terkin edildiği, mahkemenin gerek 1997/27 Esas, gerekse 1996/436 Esas sayılı dosyada bu davanın davacısı olan ...'in taraf olmadığı, hakkında herhangi bir işlem de yapılmadığı, davalı tarafça davacıya herhangi bir bildirim ve ihtarda da bulunulmadığı, eldeki davanın tefrik edildiği ve Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen 2019/131 Esas sayılı dava dosyasından da anlaşılacağı üzere; davacı tarafın ifa imkansızlığından haberdar olmadığı, davacı yanca dava konusu 2194 no.lu parselin Hazine adına tescilinin yapıldığının asıl davada cevap dilekçesinin tebliğ edildiği 24.01.2013 tarihinde öğrenildiği, aksine dair dosya içerisinde bir delilin bulunmadığı, bu haliyle 10 yıllık zaman aşımı süresinin dolmadığı, davanın ek dava olması nedeniyle davacının sebepsiz zenginleşme nedeniyle davalılardan talep edebileceği tazminat miktarının ilk dava tarihi olan 25.07.2011 tarih itibariyle hesaplanması gerektiği, alınan bilirkişi raporuna göre dava konusu olan ve davacıya verilmesi gereken 4 adet villanın ilk dava tarihi olan 25.07.2011 tarihi itibariyle değerinin 616.379,93 TL olduğu, asıl davada ödenen 237.500,00 TL mahsup edildiğinde davacının talep edebileceği tazminat miktarının 378.879,00 TL olduğu, dava konusu taşınmazın ilk dava tarihindeki bedeli esas alınarak tazminat miktarı hesaplandığından ilk dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabul kısmen reddine, 378.879,00 TL tazminatın asıl dava tarihi olan 25.07.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri ve ihbar olunan vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. İstinaf Sebepleri
Davacı vekili istinaf dilekçesiyle, bilirkişi kök raporunun ''C'' seçeneğinde tespit edilen dava tarihindeki rayiç bedeli olan 1.075.843,15 TL'den kısmi davada hükmedilen 237.500,00 TL'nin mahsup edilmesinden sonra kalan meblağ olan 838.343,15 TL tazminata hükmedilmesi gerektiğini, davada şayet ifa imkansızlığı olmamış olsa idi, müvekkilinin dava tarihi itibari ile dava konusu 4 adet villanın maliki olmuş olacağını, bu durumda dava tarihinde tespit edilen rayiç bedelin davacı müvekkilinin müspet yani gerçek zararı olduğunu, nitekim Yargıtay Hukuk genel Kurulunun 2010/14-386, Karar: 2010/427 - Kararında da ''... iadenin gerçekleştiği andaki değil, iadenin talep edildiği andaki zenginleşme miktarı bu borcun kapsamını belirlemelidir.'' şeklinde dava tarihindeki rayiç değerin ödenmesi gerektiğinin belirtildiğini, davalarının HMK'nın 107. maddesi gereği belirsiz alacak davası olarak açıldığını, mahkemenin de 10.12.2020 tarihli duruşmanın 1 no.lu ara kararında 459.464,15 TL üzerinden eksik harcın ikmal edilmesi için taraflarına süre verildiğini, bilirkişi kök raporunun 'C' seçeneğinde ve ek raporda davacıya verilecek 4 adet villanın değerinin şerefiye farkı dahil dava tarihindeki değerinin 1.075.843,15 TL olarak tespit edildiğini, davanın 378.879,00 TL ve Yargıtay tarafından kısmi davanın 237.500,00 TL üzerinden onanmış olduğundan, bu bedeller mahsup edildikten sonra kalan 459.464,15 TL üzerinden bakiye harcın 17.12.2020 tarihinde mahkemenin ara kararına göre taraflarınca ikmal edildiğini, böylece davanın değerinin (1.075.843,15 TL-237.500,00 TL kısmi davada hükmedilen tazminatın mahsubu) 838.343,15 TL'ye çıkarıldığını, bu nedenle mahkemenin ara kararına göre harcı tamamlanan değer üzerinden 838.343,15 TL'ye değil 378.879,00 TL ye hükmedilmesinin hatalı olduğu gibi, davacının ayrıca yüksek bir karşı vekalet ücreti ödemesine yol açtığını ve ek bir mağduriyete sebep olduğunu, davacının yüklenicisinin tacir olduğunu, taraflar arasında yapılan işin ticari iş olduğunu, dava dilekçelerinde ticari faiz talep edildiğini, bu nedenle alacağa ticari faiz uygulanması gerektiğini belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalılar vekili istinaf dilekçesiyle, mahkemece davacının istem hakkını (zararı ve sorumluyu) öğrendiği tarih olarak 24.01.2013 tarihinin esas alındığını, yüklenici olan bir kişinin, inşa ettiği yapı üzerindeki tedbir şerhleri ve hakkındaki davalardan bihaber olmasının kabulünün hayatın olağan akışına aykırılığı açıkça ortada olsa dahi, mahkemenin tespit ettiği en geç tarih kabul edilse dahi TBK'nın 82. maddesince öngörülen 2 yıllık zamanaşımının dolduğunu, davanın daha önce açılan kısmi davaya ek olarak ikame edildiğini, kısmi davada, dava konusu edilmeyen alacak yönünden zamanaşımının işlemeye devam edeceğini, davacının talep ettiği alacağın sözleşmenin imkansızlığına dayandığından, ayrıca bir tespit hükmüne gerek kalmadan imkansızlığın öğrenildiği tarih itibariyle 2 yıllık zamanaşımı süresinin başlayacağının kabul edilmesi gerektiğini, bu nedenle davanın zamanaşımı itirazları doğrultusunda reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme ile on yıllık zaman aşımı süresinin esas alınmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, diğer yandan dava konusu taşınmaza ilişkin tapu kaydının, 28/03/2007 tarihinde terkin edildiğini, TMK'nın 1020. maddesindeki: “Kimse tapu sicilindeki bir kaydı bilmediğini ileri süremez” hükmü gereği taşınmaz kaydının terkin edildiğinin yani taraflar arasındaki sözleşmenin ifasının imkansızlığını bilinmediğinin davacı tarafından ileri sürülemeyeceğini, bu durumda da hem 2, hem de 10 yıllık sürelerin geçtiği ve davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi gerektiğinin açık olduğunu, asla kabul anlamına gelmemekle birlikte hükmedilen tazminatın fahiş olduğunu, davanın konusunun taraflar arasında akdedilen sözleşmenin ifasının imkansızlığı nedeniyle taraflar arasındaki edimlerin sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre iadesine ilişkin olduğunu, ancak davacı tarafın talebinin bu hususu aşar şekilde taşınmazların değerleri oranında hüküm kurulması olduğunu, mahkemece de kabul edilen bu talebin sebepsiz zenginleşme hükümlerine açıkça aykırı olduğunu, dava konusu taşınmazların tapu kayıtları terkin edildiğinden müvekkilinin elde ettiği bir kazanım veyahut zenginleşmenin söz konusu olmadığını, kabul etmemekle birlikte davacı tarafça ancak inşaat bedellerinin talep edilebileceğini, zira müvekkillerinin kötü niyetli olduğundan da söz edilemeyeceğini, taşınmazın terkin edilmesinin idarenin tek taraflı tasarrufu ile gerçekleştiğinden müvekkillerine herhangi bir kusur yüklenemeyeceğini, taşınmazlar dava tarihinde tapu kütüğünden terkin edildiğinden, Anayasanın 46. maddesi gereği devletin hüküm ve tasarrufu altında olan kıyı niteliğindeki taşınmazların herhangi bir değere konu olamayacağını, diğer yönden müvekkilinin sebepsiz zenginleştiği kabul edilse dahi, hükmedilecek en yüksek tutarın müvekkilinin Maliye Hazinesi aleyhine Marmara Ereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/112 Esas ve 2016/230 Karar sayılı dosyası üzerinden elde ettiği 746.225,00 TL’nin %50’si olan 373.112,5 TL olabileceğini, taraflar arasındaki asıl dava olan Marmara Ereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinin 2019/131 Esas sayılı kesinleşmiş dosyasında da 237.500,00 TL hükmedildiğinden bunun da mahsubu ile kalan tutara hükmedilmesi gerektiğini, ancak mahkemece hükmedilen 378.879,00 TL ve kesinleşen davada hükmedilen 237.500,00 TL toplandığında 616.379,00 TL ettiğini ve davacının talep edebileceği miktarın 2 katına ulaştığını, bu itibarla hükmedilen tazminatın fahiş olduğunu, bu durumda da tarafların kusur durumları da gözetilerek hakkaniyete uygun bir tazminata hükmedilmesi gerektiğini, ancak mahkemece bu hususlar hiçbir şekilde değerlendirmeye alınmadığı gibi, kesinleşen 2019/131 Esas sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporlarını dahi aşan miktarda tazminat hesabı yapılan yeni bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, oysa kısmi davaya ek olarak açılan davalarda, esas davadaki bilirkişi raporunda tespit edilen hususların ek dava bakımından bağlayıcı olduğunu, mahkemece kabul edilen kısım yönünden asıl dava tarihi olan 25/07/2011 tarihinden itibaren faize hükmedildiğini, ancak davanın, kısmi dava sonrası ikame edilen ek dava niteliğinde olduğundan faize de ancak ek dava tarihinden itibaren hükmedilebileceğini, zira ek davanın, asıl dava olan kısmi dava ile aynı konudan doğandan ayrı bir dava olduğunu, nitekim Yargıtayın istikrar kazanmış içtihatlarının da bu yönde olduğunu, davada hükmedilen meblağa asıl dava tarihinden faiz yürütülmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
İhbar olunan Maliye Hazinesi vekili istinaf dilekçesiyle, davacı tarafın, davalıdan talep ettiği alacağın zamanaşımına uğradığını, davacı ile davalılar arasında yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesinin yapıldığı tarihten itibaren zamanaşımı süresinin 10 yıl olup; davacı tarafından söz konusu sürenin geçirildiğini, dava konusu Marmaraereğlisi İlçesi Sultanköy, Kovalık Mevkii, 2194 parsel noda tapuya kayıtlı taşınmazın kıyı kenar çizgisi ile kıyı çizgisi arasında kalan devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlardan olduğunu, Marmaraereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinin 1997/27 Esas-2004/91 Karar sayılı ilamı ile de dava konusu bu taşınmazın tapusunun iptaline karar verildiğini, kararın derecattan geçerek kesinleştiğini, sahillerin kamunun ortak kullanımına açık tutulmasının Anayasal bir zorunluluk olduğunu, herkese ait olan bir yere yolsuz olarak tesis edilmiş tapu kaydının kişiye kazanılmış hak bahşetmediğinden ve dolayısıyla bunun kesin hüküm ile ortadan kaldırılması durumunda bir bedeli de bulunamayacağından devletin sorumluluğunu gerektirecek bir tazminatın söz konusu olamayacağını, dava konusu edilen olayın MK'nın 1007. maddesi ile hüküm altına alınan sorumlulukla da ilgisinin bulunmadığını, zira ortada tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan bir zarar ve sorumluluğun söz konusu olmadığını, 3621 sayılı Yasa uyarınca dava konusu taşınmaz hakkında Hazinenin herhangi bir kusuru ve sorumluluğunun bulunmadığını, Hazine’nin herhangi bir tazminat sorumluluğu bulunduğu kabul edilebilecek olsa dahi, bu sorumluluğun tapu maliklerine karşı olan ve Marmaraereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinin kesinleşen 2017/107 Esas sayılı dosyası ile görülen davada tartışıldığını ve bu konuda kesin bir hüküm verildiğini, hazinenin sorumlululuğunun ancak ve yalnızca bu şartlarda değerlendirilebileceğini, bu davada taraflar arasındaki iç ilişkiden kaynaklanan bir tazminattan hazinenin sorumlu tutulamayacağını, davanın hazineye ihbarının usulsüz olduğunu, dava konusu taşınmazın tapu kaydına bulunan tedbir kararının davacının iyiniyetini berteraf ettiğini, her ne sebeple olursa olsun taşınmazın tapu kaydında mevcut tedbir şerhini araştırma ve sakınma külfetini davacıya yükleyeceğinden bu konuda başka bir tarafa atfedilecek herhangi bir yükümlülük ve kusurun söz konusu olamayacağını, mahkemece, asıl alacağa davalıların temerrüde düştüğü tarih olan 28.07.2011 tarihinden itibaren faize hükmedildiğini oysa davanın kabulü anlamına gelmemekle birlikte, faizin başlangıç tarihinin ek davanın açıldığı tarih olması gerektiğini, faizin başlangıç tarihi, yargılama giderleri ve vekalet ücreti konusunda hataya düşüldüğünü, davanın kısmen kabul edilmesi ve reddedilen kısım yönüyle lehlerine vekalet ücretine hükmedilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması için istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
C. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile yanlar arasında 29.09.1995 tarihli, 10054 yevmiye numaralı arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalandığı, 24.09.1996 tarihinde yapı ruhsatı alınarak inşaata başlandığı, bunu takiben Marmara Ereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 1997/27 Esas sayılı dosyası ile Maliye Hazinesi tarafından arsa sahibi muris aleyhinde, sözleşme konusu parselin kıyı kenar çizgisinde kaldığından bahisle tapu kaydının iptali, taşınmaza yönelik müdahalenin men'i ve kâl talepli dava açıldığı, mahkemece 17.05.2004 tarihinde davanın kabulü ile kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmazın tescil harici bırakılmasına karar verildiği, kararın 31.03.2005 tarihinde kesinleştiği, bu hususun 28.03.2007 tarihinde tapuya işlendiği, davacı yüklenici vekili tarafından davalı muris aleyhinde istinafa konu kararın verildiği mahkemede 28.07.2011 tarihinde, sözleşme gereği müvekkiline verilmesi kararlaştırılan 4 adet villanın tapusunun iptali ile müvekkili adına tesciline, tescil mümkün olmaz ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin sözleşmeye göre yaptığı 237.500,00 TL inşaat bedelinin ticari faizi ile birlikte tahsilinin talep edildiği, mahkemece verilen davanın reddine dair kararın Yargıtayca bozulması akabinde davacı yanca dosyaya sunulan 31.03.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile, talebin 4 adet villanın arsa payı ve üzerindeki binanın değeri ile birlikte bilirkişi tarafından tespit edilecek dava tarihindeki rayiç bedelinin işleyecek en yüksek ticari faizi ile tahsili olarak değiştirildiği ve bilirkişi raporunda taşınmazların toplam değeri olarak belirlenen 616.379,93 TL üzerinden tamamlama harcının yatırıldığı, nitekim mahkemece harcı yatırılan toplam 616.379,93 TL üzerinden davanın kabulüne karar verildiği, ancak mahkeme kararının Yargıtayca bozmadan sonra ıslah yapılabilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle bozulduğu, bozma sonrası mahkemece davanın dava dilekçesindeki miktar olan 237.500,00 TL üzerinden davanın kabulüne karar verildiği, bu kararın Yargıtay temyiz incelemesinden geçerek 22.04.2021 tarihinde kesinleştiği, istinafa konu eldeki davanın da; asıl dava olan mahkemenin eski 2011/136 Esas, yeni 2019/131 Esas sayılı dava ile birleştirilip, akabinde tefrik edilen ve asıl davadaki ıslah dilekçesi ile harcı yatırılan 616.379,93 TL tazminat tutarından, kesinleşen mahkeme kararındaki tutarın mahsubundan sonra geriye kalan tazminat tutarının tahsilinin talep edildiği ek dava olduğu, Dairemiz kararları ve Yargıtayın yerleşik içtihatları ışığında somut olayda, mahkemece; davacı yüklenici tarafça eldeki davada Yargıtay incelemesinden geçerek kesinleşen mahkemenin 2011/136 Esas sayılı dava dosyasında saptanan tazminat bedelinden fazlasının tahsiline karar verilmesinin istendiği gözetilerek, önceden açılan kısmi davada istenen ve hükmedilen 237.500,00 TL için zaman aşımının kesildiği, eldeki ek davada istenen miktarın asıl dava tarihinde muaccel olduğu ve bu dava yönünden zamanaşımının kesilmediği, 5 yıllık zamanaşımı süresinin; asıl dava tarihi olan 28/07/2011 tarihinde başlayıp, 28/07/2016 tarihinde dolduğu, davada kanunda yazılı zamanaşımını durduran veya kesen sebepler bulunmadığı ve davalı yanca süresi içerisinde zamanaşımı defiinde bulunulduğu gözetilerek, davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken, yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi yanlış görülmüş, açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin istinaf talebinin reddine, ihbar olunan vekilinin istinaf hakkı bulunmadığından istinaf dilekçesinin reddine, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK'nın 353/1-b-2. bendi gereğince kaldırılarak davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair yeniden esas hakkında karar verilmiştir.
V. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davacı vekili; Marmaraereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/291 Esas sayılı dosyasında verdiği 616.379,00 TL üzerinden davanın kabulüne ilişkin ilamının 25.02.2016 tarihli Bakırköy 5. İcra Müdürlüğünün 2016/3072 Esas sayılı dosyası ile takibe konulduğunu, TBK 154/2 maddesine göre icra takibinde bulunulması halinde zaman aşımının kesileceği, ek davaya ilişkin ıslahın 01.06.2015’te yapıldığı, bu ıslah işleminin zaman aşımı süresi dolmadan yapıldığını, ayrıca teslim gerçekleşmiş ise zaman aşımınından bahsedilemeyeceğini, davalıların hazineye açmış oldukları davanın 2018 yılında kesinleştiği, davalıların sebepsiz zenginleşmelerinin üzerinden 2 yıl geçmeden eldeki davanın açıldığını, dava konusu 8 villadan 4 ünün davalıların kullanımında olduğunun dosya kapsamında ve tanık beyanları ile ortaya konulduğunu, davalıların söz konusu 4 villada intifa hakkına sahip olmaları nedeni ile zaman aşımının işlemeye başlamayacağını, yerel mahkemenin de taşınmazların rayiç değerine hükmetmesi gerektiğini, alacağa ticari faiz uygulanması gerektiği, zamanaşımından ret nedeni ile maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Gerekçe
1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme
Uyuşmazlık, kat karşılığı inşaat sözleşmesinden kaynaklanan alacak istemine ilişkindir.
2. İlgili Hukuk
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (6100 sayılı Kanun) 369 ncu maddesinin birinci fıkrası ile 370 ve 371 nci maddeleri, 818 sayılı Borçlar Kanununun 355-371 . maddeleri
3. Değerlendirme
1.Bölge adliye mahkemelerinin nihai kararlarının bozulması 6100 sayılı Kanunun 371 nci maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
2. Davacı ile davalıların murisi Süleyman Topuz arasında 29.09.1995 tarihinde, Çorlu 3. Noterliğinde 10054 yevmiye numaralı arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi imzalanmıştır. Bu sözleşme ile davacı yüklenici sıfatıyla, tapuda davalıların murisi adına kayıtlı Tekirdağ İli, Marmara Ereğlisi İlçesi, Sultanköy Mevkiinde kain 2194 parsel sayılı taşınmaz üzerine % 50 pay karşılığı olmak üzere anahtar teslimi inşaat yapmayı üstlenmiştir.
2.1. Taraflar arasında imzalanan 29.09.1995 tarihli, 10054 yevmiye numaralı arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi sonrası 24.09.1996 tarihinde yapı ruhsatı alınarak inşaata başlandığı, bunu takiben Marmara Ereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinin 29.11.1996 dava tarihli, 1997/27 Esas sayılı dosyası ile Maliye Hazinesi tarafından arsa sahibi muris aleyhinde, sözleşme konusu parselin kıyı kenar çizgisinde kaldığından bahisle tapu kaydının iptali, taşınmaza yönelik müdahalenin men'i ve kâl talepli dava açıldığı, mahkemece 2004/91 Karar sayılı ve 17.05.2004 tarihli davanın kabulü kararı ile kıyı kenar çizgisi içinde kalan taşınmazın tescil harici bırakılmasına karar verildiği, kararın 31.03.2005 tarihinde kesinleştiği, bu hususun 28.03.2007 tarihinde tapuya işlendiği, anlaşılmıştır.
- Davacı yüklenici vekili tarafından davalı muris aleyhinde Marmaraereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesi’nde 28.07.2011 tarihinde 2011/136 Esas sayılı dava ile sözleşme gereği müvekkiline verilmesi kararlaştırılan 4 adet villanın tapusunun iptali ile müvekkili adına tesciline, tescil mümkün olmaz ise fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkilinin sözleşmeye göre yaptığı 237.500,00 TL inşaat bedelinin ticari faizi ile birlikte tahsilini talep ettiği, mahkemenin 24.01.2013 tarih ve 2013/10 karar sayılı kararı ile davanın reddine karar verdiği görülmüştür.
- Davanın reddine ilişkin kararın temyizi üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, 2014/1304Esas, 2014/4163 Karar sayılı ve 29/05/2014 tarihli kararı ile ; uyuşmazlık konusunun TBK 'nın 136. (BK'nın 117.) madde hükmü çerçevesinde değerlendirilerek, bu arada tapu kaydında görülen 10.12.1996 tarihli ihtiyati tedbir kararının tarafları, konusu ve sebebi araştırılıp eldeki davayla bağlantısı tespit edildiği takdirde ilgili belediye başkanlığındaki yapıya ait imar, iskân dosyası getirtilmek sureti ile yüklenicinin imkansızlık halinden ve bilhassa ihtiyati tedbir kararından haberdar olup olmadığı tespit edilerek sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekttiği belirtilerek karar bozulmuştur.
- Bozma kararı akabinde davacı yanca dosyaya sunulan 31.03.2015 tarihli ıslah dilekçesi ile, talebin 4 adet villanın arsa payı ve üzerindeki binanın değeri ile birlikte bilirkişi tarafından tespit edilecek dava tarihindeki rayiç bedelinin işleyecek en yüksek ticari faizi ile tahsili olarak değiştirildiği ve bilirkişi raporunda taşınmazların toplam değeri olarak belirlenen 616.379,93 TL üzerinden tamamlama harcının yatırıldığı, nitekim mahkemece 2014/291 Esas, 2016/1 Karar sayılı ve 05.01.2016 tarihli karar ile harcı yatırılan toplam 616.379,93 TL üzerinden davanın kabulüne karar verildiği,
- Bu kararın temyizi üzerine Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 2016/5698 Esas, 2017/2293 Karar sayılı ve 21/09/2017 tarihli kararı ile bozmadan sonra ıslah yapılamayacağı, dava dilekçesindeki miktar üzerinden karar verilmesi gerektiği gerekçesi ile kararın bozulmasına karar vermiştir.
- Bozmaya uyan yerel mahkemece 2019/131 Esas, 2019/378 Karar sayılı ve 10.10.2019 tarihli kararı ile 237.500,00 TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmiş, bu karar 22.04.2021 tarihinde kesinleşmiştir.
- Eldeki dava 13.06.2019 tarihinde bakiye 378.879,00 TL üzerinden ek dava niteliğinde açılmıştır. 20.01.2021 havale tarihli dilekçe ile talep 838.343,15 TL olarak ıslah edilmiştir.
- Her ne kadar davacı vekilince, Marmaraereğlisi Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/291 Esas, 2016/1 Karar sayılı ve 05.01.2016 tarihli karar ile 616.379,93 TL üzerinden davanın kabulüne dair verilen hükmün 25.02.2016 tarihli Bakırköy 5. İcra Müdürlüğünün 2016/3072 Esas sayılı dosyası ile takibe konulduğu ve alacağın icra takibine konu edilmiş olmasının zamanaşımını keseceği itirazında bulunulmuş ise de yukarıda anlatımına yer verildiği üzere icra emrine konu mahkeme kararının Yargıtayca bozulduğu, bu durumda geçerli bir icra takibinden söz edilemeyceği ve 28.07.2011 tarihli asıl dava dosyası ile 13.06.2019 tarihli eldeki ek dava arasında, asıl davaya konu edilmemiş olan bakiye alacaklar bakımından eser sözleşmeleri için öngörülen 5 yıllık zamanaşımı süresinin geçmiş olduğu, bu hali ile Bölge Adliye Mahkemesince davanın zamanaşımından reddine yönelik verilen kararda hukuka aykırı bir yan bulunmadığı anlaşılmıştır.
3. Temyizen incelenen karar, tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dayandıkları belgelere, uyuşmazlığa uygulanması gereken hukuk kuralları ile hukuki ilişkinin nitelendirilmesine, dava şartlarına, yargılama ve ispat kuralları ile kararda belirtilen gerekçelere göre usul ve kanuna uygun olup davacı vekilince temyiz dilekçesinde ileri sürülen nedenler kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.
VI. KARAR
Açıklanan sebeple;
Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı Kanunun 370 nci maddesinin birinci fıkrası uyarınca ONANMASINA,
Aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davacıdan alınmasına,
8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacıdan alınarak Yargıtay duruşmasında vekille temsil olunan davalılara verilmesine,
Dosyanın İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,19.09.2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.